• tesadüf denilen şeyin hayatı baştan sona nasıl değiştirdiğini anlatan enfes film.
  • raslantıların insan hayatını farklılaştıran boyutunu etkileyici olduğu kadar abartıdan uzak ele alan leziz yapıt. gwyneth paltrow 'un başarılı oyunculuğu, filmin baştan sona samimi yapısı ve özgün senaryonun birleşimi filmi türünün diğer örneklerinden sıyırıyor ve farklı kılıyor. tektip romantik filmlerin birçoğundaki bayağılık bu filmde aşılıyor,yer yer de iz bırakıyor izleyicide nitelikli yapısıyla. *
  • paralel evrenler, senkronizasyon, ozgur irade hakkinda cok iyi islenmis bir melodram-romantik komedi.. belki de ondan sebep olum (taanatos) degil de ask (eros) illaki baki filmde.
  • aniden hayatinizi tesadufler dogrultusunda hic de oraya dogru gitmeyen bir yone cevirirseniz bir sliding doors hadisesi yasamis olursunuz. mesela, dort senenizi harcadiginiz doktoranizi tam bitirmek uzereyken uc tane kafa denizciyle tanistiktan sonra onlarla akdenizi gezmeye baslayip doktorayi birakir, butun vucudunuza dovmeler yaptirir ve bir alkolik olursaniz, size "aramiza hosgeldiniz sliding doors kisisi" derler. ne de olsa, nobody expects the spanish inquisition.
  • benim bugün izleyebildiğim 1998 yapımı muhteşem film. muhteşem diyorum; bir film için "muhteşem" kelimesini çok rahat kullanamam şahsen. ancak bu filme bayıldım.

    --- spoiler ---

    film, fatalizm kavramını sorguluyor. bize "kader" hakkında söylenen bir şey vardı: insanın kaderinde ne varsa o olur. mesela senin öleceğin varsa kaderinde eğer, her şekilde ölürsün. yoksa da, istersen kafana sık, ölmezsin. film, aşağı yukarı bunu anlatıyordu. ama gayet eğlenceli ve sürükleyici bir biçimde.

    helen, her iki paralel evrende de aslında aynı kapıya çıkıyordu. her iki paralel evrende de kendi kaderini yaşıyor, kendi kaderinde ne varsa oraya gidiyordu istemsizce.

    bir de, the curious case of benjamin button'ı hatırlattı; orada daisy'nin kaza geçirdiği sahneyi tam olarak. orada da aynı vurgu vardı; "daisy ya azıcık geç kalsaydı" türünden. sliding doors, aynı sorgulamayı bütün bir film boyunca yaptı. fazlası bu.

    --- spoiler ---

    izleyin, izletin. tavsiye ediyorum ben; izlenilesi bir film her yönüyle.
  • (bkz: lost)
  • helen: gerry, ease up, will you? for christ's sake. i'm only asking.
    gerry: oh, women never ask. no, they don't ask, they insinuate.
    ---
    gerry: well, you never said you wanted that, have you ?
    lydia: gerry, i'm a woman. we don't say what we want. but we reserve the right to be pissed off if we don't get it. that's what makes us so fascinating and not a little bit scary.
    ---
    helen: excuse me. i'm sorry. i'm sure you're not a nutcase or a psycho or anything, it's just that i'm not... i'm not that good at, um... you know...
    james: constructing sentences ?
    ---
    lydia: gerry, answer me. who's there ?
    helen: it's helen, actually. we met once. i interrupted you faking your orgasm. sorry i can't be more specific.
    ---
    bar adamı russell, lydia'nın hamile olduğunu öğrenince gülmekten gebermesi, "yeter artık, nolur dur" lafları..
    ---
    lydia'nın otelde tırlatma sahnesi, tren bekleme metaforu.
  • 2 gün önce mr.nobody, 2 saat önce de sliding doors. şu saaten sonra sorularıma cevap veren ulu bir kişi istiyorum.

    (bkz: şeytan ayrıntıda gizlidir)
  • izleyeli yaklaşık 12 yıl falan oldu bu filmi. o zamanlar lisedeydim. izleyeli bu kadar uzun zaman olmasına rağmen çok güzel bir film olduğu kafama kazınmış. iki üç gün önce mr. nobody'i izleyince aklıma düştü. tekrar izlemem lazım. birkaç saniyenin bile hayatımızda neleri değiştirebileceğini anlatması açısından derin bir film ders çıkarmasını bilene...
  • oldukça doğru bir tespite de yer vermiş orta şekerli film.

    filmde geçen bir cümle bana göre fevkaledenin fevkindedir ki o da şudur;

    "kadınlar sormazlar, ima ederler!"
hesabın var mı? giriş yap