• üstünde banyo için su ısınırdı, borusuna çamaşır asacağı takılıp çamaşır kurutulurdu ve en güzeli de yağmurlu günlerde okuldan gelirken ıslanan ve içine su alan kalitesiz ayakkabım kurutulurdu yanında. teşekkürler altının kapağını açınca çıldırmış gibi yanan yavuz 2 sobamız
  • adam bir hafta yaşamış hayat hikayesi gibi anlatıyor ben 25 yıl yaşadım yine de yaşarım. çocukluk özleniyor.
  • sabah okula gitmeden önce o buz gibi sabah soğuğunda kömürlüğe inip kovayı kömürle doldurup asansörsüz apartmanda merdivenden eve çıkarmış ve annesinin hayır dualarını alıp -yürüyerek- okulunun yolunu tutmuş kişidir.
  • benim, üzerinde güğüm ile şu ısıtırdık, ekmek kızartırdık, mandalina kabuğu koyardık üzerine.. kenarında köşesinde uyurduk, ama kahrı da çoktu, tonla gelen kömürü kır vs.. anam çekti cefasını, biz sürdük sefasını..
  • çocukluğum sobalı bir evde geçti ve hayatımın en güzel yıllarıydı her açıdan. hala yaylaya çıktığımda soba ile ısınıyor bir yandan da nostalji yapıyorum.
  • gece uyandığında tuvalete gitmemiş sözlük yazarıdır, zira tuvalete gittiğinde totosunun donacağını bilir.
  • ilk atandığım yerde ne doğalgaz ne kalorifer vardı. sobayı yaktığınızda ev 60 derece olur, sabaha karşı söner. uyandığınızda giyinirken gömlek sırtınıza yapışır. zaten bu evlerde duş almak büyük bir işkencedir. hala yaşadığım yerde doğalgaz yok ama kalorifer bile büyük nimet. soba hiç öyle romantizmi yapılacak bir şey değil.
  • anılarıyla deneme yazmayı deneyen yazardır.

    --- spoiler ---

    dünya döndükçe yıllar da olanca hızıyla geçiyor. dizginlenemez bir şekilde gelişen bilim ve teknolojinin paralelinde hayatlarımız da günden güne kolaylaşıyor. sevmekle kalmayıp bağımlısı oluyoruz basit olan her şeyin. bu basitlik sadece zihnimizi ve bedenimizi değil, ilişkilerimizi de tembelleştiriyor. öyle ki, aynı ev içinde ailemizle bile beş dakika sohbet etmeye üşeniyoruz artık. biz, bir zamanların sobalı evde büyüyen sıcakkanlı çocukları, farkına varmadık belki ama şimdilerde hayatımıza giren ultra teknoloji sonucu mutasyona uğradık... bundan yıllar yıllar önce, dünya bu kadar küçük değilken, insanlar mikro topluluklar halinde hayatlarını idame ettirirlerdi. bugünümüzden farklı olarak eskinin tek yerleşim alanı alternatifleri, adına köy ve kasaba dediğimiz alanlardı. toplum, yardımlaşma, komşuluk ve birlik olma bilinci gibi kavramları insanlar bu küçük zümrelerde doğurmuş olsalar da, bir yerden sonra izole hayat sürmenin peşine düştüler. ve, daha geniş yaşam alanlarına yayılma arzuları bugünün metropollerine kadar uzanan serüvenlerini başlattı. git gide artan insan nüfusu ve hayatlarını daha iyi idame ettirme gayeleri bir yana dursun, özel hayatın olmadığı ve herkesin birbiri hakkında çok fazla şey bildiği bu küçük yaşam alanları, insanları köy ve kasabalardan büyük şehirlere taşınmaya iten yan kuvvet konumundaydı. zira, karşı pencere ardında yaşananların rahatlıkla bilinebildiği bu yerler, herhangi birinin sır saklaması için artık çok küçüktü. düşününce, bence insanoğlunun o dönem ihtiyaçlarından sebep ortaya koyduğu ‘özel hayat’ kavramı, tıpkı bugünküler gibi modern bir icattı. ve, yine tıpkı bugünküler gibi insanlar arasına mesafe koymanın peşindeydi. ama bu defa bu mesafeler günden güne küçülen dünyanın sınırlarından taştı. eskilerin özel hayat kavramının tam tersine, artık herkes, herkes hakkındaki her şeyi biliyor -hem de hiç umursamadığı halde- ve herkes her şeyini artık en çok kendi ailesine anlatmaktan kaçıyor –aslında gerçekten umursayacak olanlar onlar olduğu halde- gönüllü olarak bizler tarafından devşirilen özel hayat kavramı genele bakınca bizi şu sıra eğlendirse de, insan ilişkilerimizden, en çok da aile ilişkilerimizden bizi ayrı koyması olumsuz bir yanı. eski zamanlarda pencere dışındakilerden özel hayat saklanmak istense de, hane içinde bir bütünlük vardı. çünkü ortak paylaşımlar bir ailenin olmazsa olmazlarının başında yer alırdı ve o zamanlar teknoloji bu denli hayatımızda başrol oynamazdı. ne zaman teknoloji geldi, işte o zaman uzaklaşmaya başladı aile bireyleri birbirinden. internet, sosyal medya ve sanal ilişkilerin sahicilerin yerini tutması bir yana dursun, ilişkilerimizin uğradığı mutasyonu fitilleyen neydi biliyor musunuz? “kaloriferler” eski zamanlarda soğuk kış gecelerini ısıtmak için yalnızca tek bir soba vardı. ve bu soba tıklım tıkış da olsa herkesi bir araya toplamayı başaran yegane araçtı. ailenin tüm bireyleri, evin küçüğü de büyüğü de; eve erken geleni de geç geleni de evin bir odasında kurulu olan bu sobanın etrafında toplanır, yemekler o sobanın yamacında yenir, ödevler o sobanın yanında yapılırdı. ısınmak için bir araya gelen aile birbirini daha çok tanımak ister, daha çok dinler ve daha çok anlatırdı. tuvalete gitmek için odadan çıktığın anda iliklerine kadar donsan da ya da buz gibi yatağın içinde dizlerini karnına çekip yorgana yumulsan da, sobanın içini ısıttığının yanında üşüdüğün kadarı çok da önemli olmazdı. -hoş, bunun anlamını o zamanlar kimbilir hangimiz bilirdi?- sonra hanemize teknoloji girdi ve kalorifer evin her yerini ısıtmaya başladı. artık tüm aile bireylerinin kendine has sıcak odası vardı. sonra daha da teknoloji geldi ve herkes, herkesle odasından çıkmadan konuşabilmenin verdiği hazza kapıldı. sobanın üstünde sıcak kalan tencerenin yerini, buzdolabından çıkan soğuk yemeği ısıtan mikrodalgalar aldı; eve girince aile bireylerine verilen selamın ardından, kapıyı içerden kapatıp odaya kapanmanın tıkırtısı yankılanır oldu. dahası, okul sıralarını soba üstüne atılan mandalina kabuğunun büzüşmesini hiç izlememiş ya da kolanya döküp alev almasını görmemiş çocuklar doldurdu. “cıs” nedir bilmeden büyüyen bir nesil belki elini hiç yakmadı ama gerçekten aile ve birey olabilmenin farkına da bizler kadar şahit olamadı. yetmedi, kaloriferlerle başlayan iletişim mutasyonumuz, şimdilerin sosyal medya araçları ile iyice kamçılandı. kamçılandıkça mutasyon daha da hızlandı. adeta asırlardır bu teknoloji meyvesini bekliyormuşcasına sarıldık renkli iletişim ağlarına. sarıldık ama ne kadar ısınabildik? bırakın yoğun duygularla sevdiceğimizle konuşmayı ya da arkadaşımıza derdimizi anlatmayı, uçmayan mavi bir kuşu aile sohbetlerimize tercih eder olduk. çünkü kaloriferin hayatımıza girişiyle iletişimimizi ısıtan soba etkisine veda ettik. zira, soba kovası hazırlamak zahmet isterdi. hadi hazırladın diyelim, yakması ayrı bir beceriydi. çok sıcak olunca altını kapamayı, oda soğuyunca altını yeniden açmayı gerektirirdi. tüm bunlar o zamanlar olmasa da, şimdilerin basitliğinde bize zor geldi. kalorifer gibi hazır bir sistem de karşımıza çıkınca, diğer her şeyde olduğu gibi tembelleşme iletişimimizi ele geçirdi. uzun lafın kısası, emek verilen soba etkisi gitti, sahici olan o sıcak sohbetler bitti.
    --- spoiler ---
  • soba üstünde kavrulmuş kestane, mısır, kabak çekirdeğinin tadına varmış yazarlardır
  • 11 sene yaşadık. iğrenç bir şeydi. gerçi ben küçüktüm. kahrını cefakar anam çekti ama şimdiki rahatlığı görünce şükrediyorum. bunun romantizmini yapanlara sinir olurum hep. dumanı tüter, soba tutuşmaz, sabah bir uyanırsın buz gibi, sobalı odadan çıkasın gelmez, çıksan mevsim değişir sanki. bir sürü zorluk.
hesabın var mı? giriş yap