• "böyle havalarda ben
    ölümü hiç göremem.
    aklın varsa sen de gitme.
    bak allah'ın adını verdim,
    ben hiç bu kadar
    üşümemiştim."
  • dilimden düşmez oldu bu sıralar.

    ben ki panda yavrusu gibi her daim kırmızı yanaklara sahip biriyim, ömrü hayatımda bu kadar "soğuk" dediğimi hatırlamam.

    alenen titriyorum amk.

    sonra dünyanın düzeni bozulmuş da buzullar eriyormuş!

    erimedi onlar rahat olun. biri halihazırda götüme girmiş, oracıktan üşümemi sağlıyor!
  • sekiz yaşında gece yorganın altında ısınmaya çalışırken sokakta gördüğün evsizleri, onların senin yaşındaki çocuklarını düşünürsün; nerede uyuduklarını bu yağmurda, deli gibi soğukta nasıl ısındıklarını, büyük ihtimalle ısınamadıklarını... uzağa gitmeye gerek yok, oyun arkadaşın golcü'yü hatırlarsın. onun annesi, babası da portakal soyuyor mudur ona her akşam? yoksa bugün paylaştığın elmanın yarısını akşama saklamış onu mu yiyordur?

    on dört yaşında zaman hiç geçmiyor, sınavlar, denemeler hiç bitmiyor, en kötüsü hiç büyümüyorsundur. zaman geçmiyordur ama dedenin sesini unutmuşsundur iki yılda. yukarıdaki bir kıyak yapsın da rüyanda onu göresin diye numara yapıyorsundur belki de. beline kadar suda arabalar ittirdiğin o yağmur on dört yaşında bir ortaokullu ölçeğiyle tam yirmi gün sürer, ya da sana öyle gelir. senin kulağınsa radyodadır her sabah, bugün de okullar tatil cümlesini duymak için her şeyini verebilirsin.

    yirmi altı yaşında doğup büyüdüğün kentin kalesinin içinde soğuktan kurumuş, çatlamış, kanamış ellerinle tutarsın bir bira şişesini. hem de öylesine ki bıraksan yok olacaksın sanki, tüm varlığın o bira şişesine bağlıymış gibi. bir kızın yüzü aklına gelir, yüzünü ellerinin arasına aldığında midendeki sancı... usulca belirerek şu karşı sokaktan gelsin istersin elleri montunun cebinde. üşümüş. montunu çıkarıp ona giydirirsin. için hiç bu kadar ısınmamıştı.
  • paylaşılabilen sıcaklık.

    soğuktur, elini tutarsın sevdiğinin ısınır her yer... burnunu çekersin... kırmızı burnunu, gülersin.
    soğuk paylaşılır.
  • kendimi en çaresiz hissettiren. ellerim, ayaklarım üşür, hep soğuk. üşüdüğümde düşerim, kalkamam. normalde de sık sık düşerim fakat dikkatsizlikten, bu farklı.
    kalbim hızlı atıyor. sağ-sol bak bak, öne arkaya dön dön. ne o?
    el, kol, bilek, ayak incindiğinde, burkulduğunda, kırıldığında da üşür ya. dışarısı kar, buz kıyametti hani o kış uzunca bir süre, ben banyoda düşüp incitmiştim ama ayak bileğimi, gülmüştük. o zaman daha da soğumuştu sol ayağım. basamamıştım üstüne. kucaklarda dolaşmıştım. hop kucak. sıcak kol.

    incitildikçe kucak istedim, yürümekten yorulan çocuk gibi. incindim kucak istedim. unuttum acıyan ağrıyan yerlerimi. düşünsene sıcak kucak. kucağın da darbenin de aynı yerden gelebileceğini unuttum. korkuyordum soğuktan.
    yine soğuk, yine üşüyorum. kucak isteyemiyorum. ısınamıyorum. soğuk kötü, soğuk çok soğuk.
  • yaz ayları gelmiş olmasına rağmen hala kendisini hissetmekteyiz.
  • içime işleyen. defol git vicdansız.
  • özlemiş olduğumuz, evet.
    ama çok ani olmadı mı? 10 derece ne yahu? ekim 16 daha...
  • en fazla sabahları işler vücuda. insan uyandığında uyku halinin savunmasızlığı bir süre daha devam ediyor. uyuduğun sırada yarı ölüm halini almış vücut soğuğa gardını alamaz. uyuyanın üstüne kar yağar misali. eğer üstünü örtenin yoksa bulacaksın bir çaresini. başucu kavramının içini sek vodkayla dolduracaksın. sek vodkayla dolduracaksın ki sen daha gözünü açmadan uzanmalı elin başucundaki vodkaya. soğukla savaşında en güçlü silahın olur başucundaki yüzde kırk alkol. vücudunun senden esirgediği savunmayı vodka sayesinde edinmelisin. soğukla vodka aynı maddedendir. atalarınız bok yemiş, çivi çiviyi sökmez. vodka soğuğu söker.
  • iliklerime tecavüzünü sevdiğim...
    hele bir de rüzgar varsa...
    bıçak kesmiş gibi ellerin acıması, yüzün donarak kızarması, ciğerlerin büzüşmesi öyle çok hoşuma gidiyor ki...

    mazoşizm nesnesi.
hesabın var mı? giriş yap