• " türk romanında en eksik olanı, imgesel hareketi ve eylemi gerçekleştirmek için çalıştım yoksa köy gerçekçiliğinin farklı fakat ilkel, dokunaklı fakat yavan düzeyinde kalacağız.
    o düzeyde ise yer demirdir, gök de bakırdır. "
    diyerek yaşar kemal göndermesiyle başlıyor kitap.

    ve kamarot hasan sürekli, müthiş sıkılıyor.

    " insanları seviyorum yalanını terk edeli hayli oldu. insanlar sadece canımı sıkıyor."

    " bana kızar ya da beni seversiniz.her iki hâlde de memnun olmam."

    "her şey, yanlış bir ölçüye göre cereyan eder. "

    " herkes, başkaları böyle yapmışlar diye gider birine balta olur, yatar. iş, yatıncaya kadardır. ondan sonrası, bu sıkıntılı ilişkiyi bozmak için iki tarafın öküzce çareler araştırmasından ibarettir. "

    " neden böyle oluyor? her geçen gün ekmeği daha pahalı alıyoruz...'harp bitsin her şey ucuzlayacak.' diyoruz. harp bitiyor, bir yenisi başlıyor, hiçbir şey ucuzlamıyor...peki, ama bunun sonu nereye varır? bunu ben bilemem, başımızdaki büyük adamlar düşünmeli. muhakkak düşünüyorlar. gazeteler, radyolar her gün onların düşündüklerini söylüyorlar. diğer bazıları onlarla uğraşmaya kalkışmışlar. 'muhalefet' yapıyorlar.bir gürültüdür gidiyor.ben bazan hükümetten yana, bazan muhalifim; bazen gerici diye, bazan komünist diye evimi polisler basar, beni alır götürürler fakat ekmek asla ucuzlamaz. bazan evimde oturur, kanarya beslerim. gazeteye, radyoya elimi sürmem. ekmek yine ucuzlamaz.aksine bozulur, esmerleşir, bir kuruş da üstüne koyar."

    " koskoca adamım, aşktan korkuyorum. buna inamayınız, bendeki korku değil. korku, insanı mahvetmez sadece bozar, değiştirir. oysa ben insanlıktan çıktım çünkü korkmuyorum. ben sadece yadırgıyorum. niçin her şey başka türlü olmamış, diye kahroluyorum. nasıl olmasını istediğim hakkında bir fikrim var mı? asla! böyle bir fikir sahibi olamam. nasıl bir oluştan sevineceğimi kestiremiyorum.o hâlde neden korkayım? ben aşka değil, şefkate muhtacım. hâlbuki ne kadar zamandır herkes şefkatini kendine saklıyor. "

    " galiba tevrat'ta şöyle bir cümle olacak:...ve seni bâbil'den öte götüreceğim. işte benim için bütün mesele bu! bâbil'den öte gitmek.kötü bir tabiatım var. bâbil'den sıkılıyorum. bâbil bana göre değil. ötesi nasıl, bunu bilmiyorum fakat bâbil'i istemediğim muhakkak.

    uykuda gibi: -bâbil'den öte, diye mırıldanıyorum- bâbil'den öte!..

    - dünya, diyor.
    - dünya, diyorum.
    - ayhan, diyor, seni sevdiğimi biliyorsun, diyor.
    - ya ben, diyorum, senelerce...
    - beni sev ve unut, diyor.sen bâbil'desin.

    evet! bütün vücudumda, ruhumda hissediyorum: ben bâbil'deyim.ahlâksızlar, dalavereler, karaborsacılar, ihtilâller, hükümet darbeleri iki yanımda beygir cesetleri gibi çürüyorlar. aşağılık ve kibar fahişeler, seviciler, puştlar; kumarbazlar, hırsızlar, teşkilâtlı propagandalar zehirli ağlarını geriyor.ben bunların ortasındayım ve bâbil'deyim.

    - hasan, diyorum. ben bâbil'deyim. "

    ve kitabın en güzel cümlesi:
    " beni gündelikten kurtarır bu."
  • suna yildizoglu'nun light bir lezbiyeni canlandirip en iyi kadin oyuncu odulu aldigi filmin adi. zaten o aralar kim biraz acarsa o kapiyordu odulu.
  • "ve seni babil'den öte götüreceğim..."
  • bir gerilim atmosferi içinde okunan roman. yaşadığı hayatta az ya da çok hasan olmuş birinin yaşadıklarını, sözcüklerle isimlendiren attila ilhan'ın ne kadar büyük bir eser yarattığını öğreneceği kitaptır.

    hasan kamarotluğunu yaptığı gemiyle istanbul'a gelir. felsefe bölümünden ayrılmıştır. içki masalarında herkesin diğerlerine bahsedeceği bir recaisi olmasına karşın onun hiç kimsesi yoktur. hasan'ın bu dünyada yaptıkları daha az ısdırap çekmek içindir. az hayal kurmasının nedeni de budur. çünkü fazla hayal kurmak, inanmayı gerektirir. fakat o hiçbir şeye inanmamaktadır. inançsızlık buz gibi bir adam olmasına yol açar. boşvermişliği getirir. bu bakımdan hasan, tam olmasa bile bir ölçüde zeki demirkubuz'un yazgı'sındaki musa'yı anımsatır. ama sadece anımsatır. hasan yine de zorunlu da olsa bir mücadele yürütür.

    hasan, dünya denilen oyun alanınında, sevdiğine kavuşamayınca bütün hayalleri yıkılan ve sonunda, arkasına bakmadan çekip giden bir çocuk gibidir. artık o sahnenin dışında ama gözleri oynanan oyundadır. herşey midesini bulandırır, öfkesini artırır. herşeyi çözümler. örneğin içki masasına iki kişi sarhoş gelmiştir, kendisiyse hala ayıktır. hasan, iki maymunun olduğu yerde insan olmanın lüzumsuzluğunu söyler ve kendisinin de maymun olması gerektiği söyleyerek sarhoş olur.

    hasan, küçük burjuvaların küçücük dünyasını ve mal bulmuş mağribi tavırlarını adeta bir çilekeş alçakgönüllüğüyle karşılar. ama içten içe onlara cevap verir, kızar. sevdiği kızı, ayhan'ı görmek için gittiği üniversite koridorlarında hasan'a bir çok alaycı sorunun ardından son olarak beethoven'ı dinleyip dinlemediği sorulur. o ise böyle şeylerden anlamadığını söyler ve daha sonra beethoven'ın adını zikreder. küçük burjuvalar, bu sıradan kamarot'un "beethoven" demesini büyük bir şaşkınlıkla karşılarlar ve hasan yine bize döner ve "o andan hepsine birden 'puşt' desem ancak bu kadar şaşırırlardı" der. ( sokaktaki adam, attila ilhan, s. 187, iş bankası kültür yayınları)

    romanın hepsini anlatmak, hasan'a, yakup'a ve ayhan'a ayıp olacak. o yüzden en iyisi merak edenlerin okuması.
  • attila ilhanın sonradan film olmus romani. biket ilhan yonetmistir. film gariptir ama nedeni bilinmeyen bir sekilde cok da guzeldir, romandan uyarlama oldugu icin cok fazla ic ses vardir filmde, bu biraz sıkıcı olabilmektedir ama yine de guzeldir. filmdeki oyuncular ise aslinda cok cesitlidir, erkan can, erdal tosun ve hatta bugunku adiyla vj bulent'in bile kucuk de olsa rolleri vardir filmde. ayrica film bol odullu bir filmdir.
  • bir mehmet ali birand klasiği
  • okurken aklıma ara sıra tutunamayanları getiren depresif ama güzel kitap
  • romanın* finalinde kamarot hasan beklenmedik bir ölüm seçti kendine. halbuki pia'yı bilenler için bu, tam anlamıyla hasan'a yaraşır bir ölümdü.

    (...)
    ellerini tutsam pia'nın
    ölsem eksiksiz ölürdüm...
  • attila ilhan'in baska bir romanina tarz olarak benzemektedir aslinda: zenciler birbirine benzemez
  • kimsenin bir türlü sevemediği bir film. ancak her izleyişimde yeniden yeniden etkilenmeme neden olmakta. bir yabancılaşma örneği, kaçacağım fikrini kafasına koyup da yapabilmiş -ki bu benim için önemlidir- bir adam vs. bunları izleyebilmek, bu adamın düşüncelerine tanık olabilmek güzel. kaçış fikrini yürürlüğe sokamamak, babil'de mahkum olmak kötüdür en nihayetinde. hele bir de "kaçış" konusunda kurduklarınız, hasanınkilerle aynıysa ya da hasan'a benziyorsanız biraz da olsa...

    "ben insan haline bürünmüş bir sıkıntıyım..."
hesabın var mı? giriş yap