• herhalde biz o türkiyede yaşamıyoruz. malum ya işsizlik oranı olmuş %13. hayat pahalılığı günden güne misliyle artıyor. dış politikada sıçtınız sıvadınız. burdan bakınca o türkiye bu türkiyeye pek benzemiyor süleyman efendi.
  • süleyman soylu ile aynı türkiyede mi yaşıyoruz acaba diye düşünmeden edemedim.
  • 2012 senesinde, asagidaki yazida belirtildigi sekilde, talan edilen turkiye'nin, 2017'ye kadar neleri kaybettigi mechul bir ortamda, halkin gozunun icine, baka baka yapilan beyan.

    biraz once de korkut boratav " tüm göstergeler ekonominin durgunlaştığını ortaya koyuyor. başka ne beklenebilirdi ki? " diyordu.

    neyse ...

    yazinin basinda soyle bir kisim var; " fatih keşişe: ‘’istanbul’un türklerin elinden çıkıp çıkmayacağını’’ sorar. aldığı cevap şu olur:

    “istanbul, türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak. lâkin öyle bir zaman gelecek ki, mülk ve arazileriniz satılacak, bu suretle istanbul türk malı olmaktan çıkacak.”

    fatih, bu sözler üzerine ellerini havaya kaldırarak şu bedduada bulunur:

    “istanbul’da fethettiğim yerleri yabancılara satanlar, allah’ın gazabına uğrasınlar.”

    " günümüze geldiğimizde, türkiye’de 2002’den bu yana, yabancılara 76 milyon 145 metrekare gayrimenkul satılmış. bu satışın en fazlası konya’da gerçekleşmiş. bunu 6 milyon
    205 bin ile antalya, 5 milyon 768 bin muğla, 4 milyon 494 bin ile ankara, 3 milyon 184 metrekare ile aydın ve 2,2 milyon metrekare ile istanbul izliyor. (2)
    türkiye’de gayrimenkule yatırım yapan yabancıların sayısı 119.599 kişi.

    türkiye’de gayrimenkul sahibi yabancıların başında 35.245 kişiyle ingilizler, bunu 27 bin 21 kişiyle almanlar ve 10.750 kişiyle yunanlılar izliyor. yunanlılar, genellikle istanbul, izmir ve bursa’da, suriyeliler ise hatay ve gaziantep’te gayrimenkul almışlar.(3)

    yabancılara satılan gayrimenkuller konusunda bazı kimseler: ”ne var bunda? almanya’daki türkler de almanya’da evler alıyor.”diyor. bir defa, bu ikisi aynı değil. almanya’daki türkler 50 yıldır orada yaşıyorlar, önemli bir kısmı o ülkenin vatandaşı oldular. bizim itirazımız; türkiye ile arasında karşılıklı böyle anlaşmalar olmayan veya türkiye’den türklere böyle bir hakkı vermeyen ülkelere türkiye’de gayrimenkul edinme hakkının tanınmasıdır. örnek olarak soruyorum: yukardaki sayılardan 10.750 yunan vatandaşının türkiye’de istanbul, izmir ve bursa’da gayrimenkul aldığını öğreniyoruz.acaba buna karşılık kaç türk vatandaşı türkiye’den gidip yunanistan’da gayrimenkul almıştır?

    yabancılara satılan gayrimenkullerde yukarda sayılarını verdiğim ev satımından daha vahimi, daha önemli olanı; yabancı şirketlere satılan taşınmazlardır.
    geçen yıla kadar taşınmazların işletme hakkı geçici sürelerle yabancı şirketlere veriliyordu. 12 mayıs 2011 tarihinde anayasa mahkemesi’nin verdiği kararla; ‘’yabancılara taşınmaz satışı’’ önündeki engeller kaldırıldı. bu tarihe kadar işletme hakkı devredilen liman, su kaynakları, maden, tekel gibi işletmelerin tapusu artık yabancılar tarafından alınabilecek.tapu kanununda değişiklik öngören 5782 sayılı kanunun anayasa mahkemesi tarafından onaylanmasıyla yabancılara toprak satışı için hiçbir sorun kalmadı. yabancı şirketler; bugüne kadar işletmesini aldıkları tüpraş, telekom, banka ve bunlara
    ait maden alanlarını, limanları, enerji tesisleri ve derelerin tapularını alabilecek. yabancı şirketler böylece türkiye’de 150 bin kilometrekarelik maden alanının hakkına sahip olacak.

    ülkemizin geçmişinde böyle bir durum var mıdır? topraklarımızın satışı geleceğimiz açısından nasıl bir gelişme
    yaratacaktır?

    osmanlı ve cumhuriyet dönemlerindeyabancılara toprak satışı

    1856’ da batılıların baskısı ile hazırlananıslahat fermanı’nda devletimizin asli kurucularının elinden bazı haklar alındı.
    gayrimüslimlere müslümanlarla aynı haklar verildi. ıslahat fermanı ile iki önemli düzenleme yapıldı. birincisinde yabancılara mülk ve arazi edinme hakkı tanındı. bu hak, kutsal yerler dışında imparatorluğun her yerinde mümkündü. ikincisi
    ise başta patrikhane olmak üzere müslüman olmayan dinî kuruluşların hukuksal ayrıcalıkları çok daha genişletildi. bu
    düzenlemeyle imparatorluğun her tarafında misyoner okulları açıldı ve rum, ermeni kiliseleri devleti bölme merkezleri gibi çalıştı. (ayrı bir yazı konusu olmaklabirlikte; günümüzde türkiye’nin ab sürecinde rum ve ermeni kiliselerine verilen
    ayrıcalıklara dikkatinizi çekerim. karşılığı olmadığı halde, kilise vakıf malları iade edilmiş, kiliseler devlet eliyle tamir edilmiş, haç takılmış ve ibadete açılmıştır.

    tanzimat’tan sonra ıslahat fermanı ile iyice sağlamlaştırılan mülkiyet güvencesi ve hukuksal ayrıcalığı fırsat bilen yabancılar ülkeye akın ettiler. özellikle batı anadolu’da çok sayıda mülk ve geniş araziler edindiler.

    sonuç milletimiz için ayrışma oldu ve vatan topraklarımız
    elimizden çıktı. bu nedenle; türk milleti bu fermanı ingiliz ve fransız büyükelçilerinin istediği gibi hazırlayan ve uygulayan âlî paşa’ya fatih cami avlusundaki cenaze namazında helallik vermedi, affetmedi.(4)

    osmanlı’nın son döneminde, sultan 2.abdülhamit kutsal yerler olan kudüs ve filistin’de yabancılara tapu verilmesini engelledi. 19.asrın sonu ve 20.yüzyılın başlarında rotschild ve baron hirsch gibi zengin yahudiler türk toprağı filistin’de toprak satın alarak, yahudileri buraya yerleştirmeye çalıştı. 1896 yılından sonra theodere herzl filistin’de yahudiler için bir devlet oluşturma peşinde idi. herzl, sultan abdülhamit’i bu konuda ikna etmek için 5 defa istanbul’a geldi. osmanlı devleti’ne bazı mali imkânlar sağlayarak bu hedefine ulaşmayı düşündü. herzl anılarında belirttiğine göre; 2.abdülhamit,
    toprak satma konusuna soğuk bakmış ve herzl’le görüşmek istememiş ve bununla ilgili olarak herzl’in arkadaşı newlinski’ye şunları söylemiştir;

    ‘’eğer bay herzl senin benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise, ona söyle bu meselede ikinci adım atmasın. ben bir karış bile olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil,
    milletime aittir. milletim bu imparatorluğu kanlarını dökerek kazanmış ve yine kanlarını dökerek mahsuldar kılmıştır. o bizden uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. benim suriye ve filistin alaylarımın askerleri birer birer plevne’de şehit düşmüşlerdir. bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi
    muharebe meydanında kalmışlardır. türk imparatorluğu bana ait değildir, türk milleti’nindir.(5)

    sultan abdülhamit, saltanatı müddetince yahudilerin filistin’de toprak alarak yerleşmelerini engelledi. ancak sultan abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra, 1908’den
    itibaren ikinci meşrutiyet’te ittihat ve terakki partisi iktidarı döneminde filistin’e yahudi göçü yoğunlaştı. ittihat ve terakki’nin bunu önlemeye yönelik tedbirleri başarılı olmadı.ingilizler, 1.dünya savaşı’ndan önce, ortadoğu’da türklerden sonra tek arap devleti kurulacak diye arapları kandırdı. şerif hüseyin ve oğlu emir faysal bu yalanlara kanıp, yahudilerin siyonist emellerine hoşgörüyle ile baktılar.1920’de savaş bitince bütün ortadoğu, ingiltere ve fransa arasında paylaşıldı. ingiltere; filistin, ırak ve ürdün’ü aldı. yahudiler, ingilizlerin yardımıyla filistin’e göç edip, bu ülke’ye sahip oldular ve 1948 yılında israil kuruldu.
    sultan abdülhamit, osmanlı devleti’nin borçları yüzünden, mali bakımdan kötü bir durumda olmasına rağmen, düyun-u umumiye borçlarının kaldırılması karşılığı vatan topraklarını satmadı. büyük maddi zorluklaraltında kurulan cumhuriyet döneminde de osmanlı’dan kalan borçlar ödenmesine rağmen, yabancılara varlıklarımız satılmadığı gibi, yabancıların elinde bulunan varlıklarımız geri satın alındı.

    ancak akp iktidarında, bütün stratejik, önemli varlıklarımız tapusu ile yabancılara satılmaya başlanmıştır. bugüne kadar bazı taşınmazlar 49 ve 99 yıllığına yabancı şirketlere veriliyordu. şimdi ise limanlar, bankalar, tekel, telecom gibi
    işletme hakkı verilen bütün varlıkların mülkiyetini de almış olacaklar. kuşadası, antalya, mersin, izmir limanları yabancılara satıldı. istanbul galata liman’ı da yahudi ofer’e satılmış, bu satış mahkemece durdurulmuştu.
    yeniden ihaleye çıkılacak. yabancılar aldıkları bu limanlarda istedikleri değişiklikleri yapabilecekleri gibi, başka yabancılara da satabileceklerdir. yabancılar satın aldıkları orman vasfındaki arazilerin ağaçlarını kesebilecekler ve buralara istedikleri tesisleri kurabileceklerdir. yabancılara satılan kamu tesisleri ve bu tesislerin üzerindeki araziler ve su kaynakları, dereler de yabancılar satabilecek veya başka amaçlarla kullanabilecektir.(6)

    sonuç

    akp iktidarı döneminde bütün varlıklarımız, dış borçlarımızın azaltılacağı gerekçesiyle 47,9 milyar dolara özelleştirildi. ancak, türkiye’nin 2002’deki
    bütün dış borcu 129,6 milyar dolarken, varlıklarımızın satışından sonra dış borcumuz azalmadığı gibi 2011’ de cumhuriyet tarihimizde
    bir rekor olan 309,6 milyar dolara ulaşmıştır.(7)

    vatan topraklarımız, stratejik önemde ve değerde varlıklarımız satılarak ülkemizin ve milletimizin güvenliği ve geleceği büyük bir tehlikenin içine atılmıştır. 1096’da 1.haçlı seferi’nden beri türkleri anadolu’dan atmak için fırsat kollayan haçlı emperyalistlerin ve tarihi düşmanlarımızın eline fırsat verilmiş, yurdumuza yabancı eli sokulmuştur. türk milletinin hukukunu koruyanlar elbette
    buna karşı hukuki, siyasi ve demokratik mücadelelerini sürdüreceklerdir.

    mülksüz devlet olmaz. mülkünü yabancılara satan, gün gelir devletsiz, vatansız kalır. vatan mülklerini yabancılara satanların fatih sultan mehmet’in bedduasına uğramalarından başka, milletimizin yabancılara mülk satışını uygulayanlara, âlî paşa’ya yaptığı gibi, kıyamete kadar hakkını helâl etmeyeceği, unutulmasın!

    kaynakça;

    1) prof. süheyl ünver, istanbul
    risaleleri, ibşb yayınları 2 cilt

    2) yabancıların türkiye’deki gayrimenkul haritası, www.
    emlak.ensonhaber. com/ 29.08.2011

    3) türkiye’de yabancıya en çok emlak satılan iller, www.emlakpencerem. com/
    02.02.2012

    4)nevzat köseoğlu, milli meseleler, diyarı bayburt, 26.01.2012

    5) prof. dr. vahdettin ergin, pazarlık, yeditepe yayınevi, 2010,
    istanbul

    6) yabancılara tapu hakkı, yeniçağ, 3.7.2011

    7) esfender korkmaz, varlıklarımız azaldı borçlarımız arttı, www. tumkoseyazilari.com , 29.2. 2012

    (bkz: http://www.zekionsoz.com/?p=422)
  • (bkz: tabi lan)
  • düşmanın kalbine çakmak için bir adet kazık, kutsal su ve sarımsak ile gezerek demeç veren vampir avcımız sayın süleyman soylu'nun fantezilerine bulaşmadan, şu an aslında neyin olup bittiğini anlamak için ilk önce kısa süreliğine çok uzaklara gidelim. çin modernleşmesiyle biraz ilgilenenler tanırlar, montesquieu'nün kanunların ruhu eserini çinceye çeviren önemli bir 19. yüzyıl düşünürü vardır, yan fu. yönetim ülke içinde istediklerini yaparken, astığım astık kestiğim kestik davranırken neden güçten düştüklerini, neden paranın onlara akmadığını ve neden yaratıcı düşüncenin bir türlü çin'de tomurcuklanamadığını anlamaya çalışır yan fu ve bir asır evvel şunları yazar:

    "avrupa ziyaretimde mahkemelere katılımcı olarak giderek davaları izlemiştim. geri döndüğümde ise kendimi kaybolmuş hissettim. hatta bir defasında mr guo songtao'ya da söylemiştim, ingiltere ve diğer avrupa uluslarını bu kadar zengin ve güçlü yapan pek çok şey arasında en önemli olanı, adalet/hukuk garantisinin verilmesiydi ve mr. guo da benim görüşüme katılıyordu." (1)

    kurumlarınızın işleyişi de, paranın size akması da, yolsuzluk yüzünden devletin boşa para harcamaması da, üç kuruşluk ihaleyi partiliye on kuruşa veremiyor oluşunuz da, yeni üretim hikayelerinizin olması da, hatta gelir dağılımınızın daha insancıl olması da hukukun üstünlüğüyle, keyfiyetten uzaklaşma ile mümkün olan bir şeydir. hukukun üstünlüğü sıralamalarında 113 ülke arasında 99. sıraya düşmüş olan türkiye'de artık tamamen hayal olmaya başlayan hukuk üstünlüğü, piyasa devinimi, eşitlik, düşünce özgürlüğü karşısında hele ki yüksek mevkide bir bürokrat iseniz, ancak "son üç yüz yılın en güçlü türkiye'sindeyiz", veya "köprüyü kıskanıyorlar" diyebilirsiniz işte. finansal tarihçi niall ferguson'ın eserinde sunduğu* veriye göre sermayenin aktığı, rakipsiz bir ar-ge sisteminin olduğu dünya gücü olan abd neden her yıl 94.5 milyar doları sırf kanun yapmak, yorumlamak ve kanunu yürürlüğe koymak için harcıyor acaba?, bizim 'dünyayı yöneten' üst düzey bürokratlarımızın dehâsına erişemedikleri için mi?. hukuk ve özgürlükler sadece kararların geç alınmasına yol açan ayak bağları değil miydi?, tövbe yarabbi. yönetimi ele geçiren dar grubun kendi yetkilerini hukuksuz biçimde güçlendirmesini, ülkenin güçlenmesi olarak okumak, yönetici elitler için artık kendi kendilerine de yaptıkları bir propaganda halini almış olmalı ki beyanlarında dikkat edeni de yok.

    bazı bakımlardan 1679'daki hukuk metni habeas corpus'un bile gerisine düşerseniz, kimin ne zaman tutuklanacağı/atılacağı da, hangi ihalenin nereye hangi koşullarda verileceği de, hatta devletin akpli-terörist demeden herkesten topladığı vergilerle hangi harcamaları yaptığını da bilemez halde iseniz, telafi uğruna kutü'l-amare zaferini yeniden icat edersiniz, geçmiş savaşları yeni bayram günleri ilan edersiniz. elbette hukuk alanı çok karmaşıktır (hatta althusser gibi alanı hukuk olmayan pek çok marksist, hukuku devletin bir aygıtına indirger) ama hukukun üstünlüğü ülkeyi güçlü yapan şey olmanın yanı sıra, en asgari insan yaşamı için gereklidir en başta. yarın başınıza ne geleceğini hiç bilmiyorsanız, mahkemede asla bir adalet alamayacağınızdan eminseniz, sizi yaşamınızdan edenlerin asla yargılanmayacağını ve size zulmetmeye devam edeceklerini düşünüyorsanız, toplum olma vasfını yitirir o bireylerin basitçe toplamından ibaret olmayan insan topluluğu. adaletsizliğin etkisiyle bir sonraki roundda da siz intikam almaya kalkarsınız, sonsuz bir rövanşizm dalgasına girilir böylece.

    uzun yıllar oldu ama hatırlamak mümkün, 2011'de kaddafi devrilirken ilk bbc yayınlarında duvardaki bir yazı dikkat çekmişti, şöyle yazıyordu: "anayasal yönetimi - başkanın daha az otoriteye sahip olmasını - dört yıllık başkanlığın daha uzun sürmemesini istiyoruz!." tanıdık geldi mi? bu talepler basitçe dış güçlerin oyunu mu acep?; ortadoğu'nun kadim sorunları olan hukuksuzluk temelli keyfiyeti daha da büyütmek, tüm çabayı buna vermek, öyle büyük bir riski omuzlarında taşır ki... başka bir yöntem, başka bir eylem planı* bilmedikleri için bu dar kitle, bildikleri tek yöntemde daha da ısrar edecek görünüyorlar. bu hukuksuzluk bugün patlamaz, ama yıllar sonra patladığında ülkede yaşayan herkes kaybedecek ondan korkarım.

    --yapılan alıntı için kaynakça--
    (1) weifang, he (2002), in the name of justice: striving for the rule of law in china, the brookings institution press, washington, s:19.
  • dili sürçtü sanırım 300 yıl derken .en güçlü ülkede tarım,hayvancılık azıcık ,turizm harika sahiller,dağlar,yaylarımız olduğu halde kötü,komşularla ilişkilerimize hiç girmek dahi istemiyorum bu konuya,güçlü yanımızı bir anlatın bana lütfen .açıklamayı yapan mesur macunun güçü'nü anlatacaktı galiba
  • hangi paralel evren bu?
  • (bkz: ziya)
  • daha geçen sene, kendilerinin beslediği adamlar tanklarla boğazı kapatmamış, meclisi bombalamamış gibi çek pampa.
  • türkiye'nin ne zaman kurulduğunu bilmediği gibi gerçek durumumuzu gizlemeye çalışan birinin yaptığı konuşmadır.
hesabın var mı? giriş yap