• -eğer felaketlerimiz,zaaflarımızın cezalarıysa belma'ya acınmaz.çünkü behiç'e karşı gösterdiği saflık yahut adale,sinir ve kalp zaafı pek fazlaydı.fakat...irademiz elimizde değil...
  • (http://1000kitap.com/gonderi/105158729)

    affedersiniz sözde kızlar, peyami safa'nın okuduğum 6. kitabı oldu. (neden "affedersiniz" dediğimi incelemenin ilerleyen paragraflarında açıklayacağım.) bu kitabın en önemli özelliği, 1923 yılında peyami safa tarafından yazılan ve ona ilk edebi şöhretini kazandıran romanı olarak kabul edilmesidir.

    peyami safa'nın edebi karakterine hayran olan bir okur olarak, yine bu eserinde de ciddi bir edebi hazza ulaştım. onu çok sevmememin ve ara ara peyami safa okuma isteğimin ortaya çıkmasının en önemli nedeni, eserlerinde olaylardan çok psikolojik tahlillere önem vermesi... tabii onun psikoloji bilimini ele alış şekli çoğunlukla metafizik öğelerle iç içe geçmiş şekildedir; ama bunu eserlerinde bir dayatma gibi önümüze sunmaz. zaten sözde kızlar isimli bu eserindeki psikolojik tahlilleri metafizik öğelerle pek yakınlık göstermemektedir. ancak, matmazel noraliya'nın koltuğu'ndaki ve yalnızız'daki psikolojik tahlilleri fazlasıyla metafizik öğelerle iç içe geçmiş şekildeydi.

    peyami safa, "insan"ı çok iyi analiz etmiş bir yazar. safa'ya göre, araştırmaya ve hakkında bir şeyler yazmaya değer yegane konu insan ve onun bilinmez geleceğidir. her ne kadar, her kitabının konusu birbirinden farklı görünse de esasında işlediği tek konu "insan"dır. eserlerinde, toplumdaki ahlaki çöküntüyü, zıt kavramları iç içe işlemeyi ve türkiye'nin doğu-batı çatışmasını işlemeyi sever. bu konuları işlerken, yine odak noktası her zaman olduğu gibi, insandır. sözde kızlar isimli bu eseri de yine aynı minvaldedir.

    kitabın konusunda biraz bahsettikten sonra, peyami safa'nın sözde kızlar isimli bu eserinde, toplumdaki ahlaki çöküntüyü nasıl işlediğini, zıt kavramları iç içe nasıl işlediğini ve türkiye'nin doğu-batı çatışmasını nasıl işlediğini bölümlere ayırarak inceleyeceğim.

    öncelikle sözde kızlar isimli bu kitap peyami safa (d.t: 1899- ö.t: 1961) tarafından 20'li yaşlarının hemen başında yazılmaya başlanmış ve 1923 yılında ilk defa orhaniye matbaası tarafından basılarak okurlarla buluşmuştur. tam tarihini bilmemekle birlikte, cumhuriyet'in ilan edildiği tarihe çok yakın bir tarihte kaleme alınarak yayımlandığı tarihsel olarak ortadadır. işe bu kitabın konusu da tam olarak o dönemdeki, osmanlı devleti'nden türkiye cumhuriyeti'ne geçiş dönemindeki bocalama, "öz"ümüzden uzaklaşarak "medeniyet"e kavuşma adı altında nasıl "yabancı"laştığımızdır.

    kitabın ana kahramanı, böyle karmaşık bir dönemde yunan saldırıları sırasında kaybolan babasını aramak amacıyla istanbul'a gelen mebrure adlı bir genç bir kız gibi görünse de mebrure veya kitaptaki diğer kahramanlar, peyami safa'nın işlemek istediği konunun sadece birer piyonlarıdır. safa'nın amacı, büyük savaşların dahi yıkamadığı bir medeniyetin nasıl savaşlardan bile daha yıkıcı bir şekilde "istanbul sosyetesi" tarafından ahlaki bir çöküntüyle özünden uzaklaştırıldığının okuyucuya gösterilmesidir. bu amacını yerine getirirken de bir takım araçlar kullanır. yukarıda bahsettiğim ve kitapta açıkça görülen bu araçlar ise şu şekildedir:

    1- toplumdaki ahlaki çöküntü:

    yukarıda kısaca bahsettiğim, mebrure isimli genç kız, yunan saldırıları sırasında izmir'de kaybolan ve izini aradığı babasını bulmak amacıyla istanbul'a gelir. ancak istanbul, artık eski bilinen istanbul değildir. kadınların bir cinsel obje haline getirildiği, erkeklerin tek amacının kadınları yatağa atmak olduğu, genç-yaşlı demeden herkesin birbirine kötü gözle baktığı, eski saygının tamamen ortadan kalktığı, kültürümüze çok uzak olan dansların ve eğlencelerin istanbul sosyetesi tarafından sahiplenildiği bir yerdir.

    bu noktada, peyami safa'nın toplumdaki ahlaki çöküntüyü neden sadece kadınlar üzerinden ele aldığını anlamakta güçlük çektiğimi belirtmeliyim. aslında kitabın içerisinde konuyu sadece kadınlar üzerinden ele almıyor. farklı açılardan da değerlendirmelerde bulunuyor. fakat her zaman ön planda kadınlar var ve kitabın ismi "sözde kızlar." ne yazık ki peyami safa'nın bu konuda cinsiyetçi ve ayrımcı bir yaklaşım sergilediğini düşünüyorum. toplumdaki ahlaki çöküntünün işlenmesinde hiçbir sakınca yok. ancak konunun, "kız-kadın" , "kadın-erkek" meselesi üzerinden veya "esas kız-sözde kız" ayrımı üzerinden ele alınmasını doğru bulmuyorum. mesela kitabın ismi, "sözde kızlar" değil de "sözde insanlar" olsaydı hem daha doğru olurdu hem de daha geniş bir kitleye mesaj vermiş olurdu.

    kitaptaki "sözde kızlar" tabirinin kimler için kullanıldığını da kitabın içerisinde yer alan cümlelerle göstereyim: " sözde kızlar! serbest kaldıkları zaman gördüğünüz şeyleri çekinmeden yapan bu mahluklar, koca aramaya başlayınca, sıkılgan, utangaç, tecrübesiz, saf görünmesini de pek iyi bilirler."

    2- zıt kavramları iç içe işlemek:

    peyami safa, sözde kızlar isimli bu kitabında "zıt kavramları" genellikle ilçeler üzerinden ele almış. ona göre şişli ve beyoğlu semtleri, istanbul sosyetesinin yoğun olarak yaşadığı ve ahlaki yozlaşmanın en çok görüldüğü yerlerdir. daha doğrusu, kitapta şişlili veya beyoğlulu birini görürseniz bilin ki bu kişi medeniyetleşme adı altında özünden uzaklaşmış bir batı yalakasıdır. (şişli doğumlu biri olarak teessüflerimi sunuyorum sevgili peyami.) yine aynı şekilde, cerrahpaşalı ya da fatihli birini görürseniz, bilin ki özüne sadık kalan ahlaklı biridir.

    peyami safa'nın bu tarzını daha önce okumuş olduğum fatih-harbiye kitabında da görmüştüm. orada da farklı yaşam tarzlarını, farklı kültürleri ince ayrıntılarla anlatmadaki ustalığı hemen dikkatimi çekmişti. fatih ve harbiye semtleri yazar tarafından simgeleme yöntemiyle okura sunulmuş ve kitap ismini fatih-harbiye arasında giden bir tramvaydan almıştı. fatih semti, doğu kültürünün yer aldığı kültürü ifade ederken; harbiye semti, batı kültürünün yer aldığı kültürü sembolize etmekteydi. bu eserinde de "şişli-fatih" sembollerini kullanarak gayet başarılı bir şekilde zıt kavramları iç içe işlediğini söyleyebilirim.

    3- türkiye'nin doğu-batı çatışması:

    hem coğrafi konumumuz hem de kültürümüz göz önüne alındığında doğu-batı çatışma bu toprakların her zaman en değerli konusuydu ve bundan sonra da üzerine sıklıkla işlenecek en önemli konusudur. peyami safa da bu konuyu hemen hemen her kitabında severek işlemiştir. çünkü batılılaşmaya karşı olan, özümüzden ve kültürümüzden uzaklaşmamamız gerektiğini söyleyen bir yazardır. eserlerinde çoğunlukla müslümanlık ve türklük yüceltilirken modernleşmenin ne kadar fena, ne kadar ahlak yoksunluğu olduğu vurgulanmıştır.

    safa'ya göre, "batılılaşma" bizim tarafımızdan hep yanlış anlaşılmıştır. modernleşme adı altında yozlaşanlar ve kendi kültürüne sırt dönmeler doğru değildir. bu yüzden de sözde kızlar isimli bu eserinde, çarpık ilişkilerin, yalanların ve yalnızca gününü gün etme anlayışının hâkim olduğu bir kültürün bize uygun olmadığı sıklıkla okuyucuya söylenmiştir.

    netice itibarıyla, yine peyami safa'nın edebiyatına hayran olduğum, ancak bir o kadar da verdiği mesajları sakıncalı bulduğum bir eseri daha geride bıraktım. görüşlerine katılmasam da peyami safa okumaya devam edeceğim. çünkü iyi edebiyat neredeyse, bir okur olarak ben de oradayım.

    herkese keyifli okumalar.
  • yunan işgali sonrası istanbul'a gelip hiç beğenmediği istanbul eşrafına hiç istemeden karışacakken en sonunda "ben burada duramam anadolu'ya geçeceğim" diyen karakterin bana fena halde birini hatırlattığı roman. aynı şekilde kendi çocuğu dahil herkesi hasta edip öldüren "hasta adam"ın da.

    muhafazakarlık övgüsü olarak okuyanların hiçbir şey anlayamacakları roman.
  • 1967 versiyonu şener şen'in oynadığı ikinci filmdir. 26 yaşındaki genç şener şen'in yer aldığı kısa sahne: * o zaman da çapkınlık peşinde olması şaşırtmadı.
  • peyami safa'nın mütareke dönemi istanbul'unu anlattığı romanı.

    roman; mebrure adlı genç bir kızın, kaybolan babasını bulmak için anadolu'dan istanbul'a gelip köşkte yaşayan uzaktan akraba bir ailenin yanına yerleşmesiyle başlar.

    ardından da bir tarafta kurtuluş savaşı
    verilirken diğer tarafta ahlâkî açıdan yozlaşmış istanbul'un elit kesiminin içler acısı halini gözler önüne serer. behiç, siyret adlı şeref yoksunu karakterleri barındırır. bunların karşıtı olarak da fahri ve nadir karakterleri yer alır.

    kitabın adının neden "sözde kızlar" olduğuna da değinirsek yazar; gösteriş meraklısı, batılılaşmayı yanlış değerlendiren kızları yermek amaçlı bu tabiri kullanır.
  • milli mücadele dönemindeki ahlâki yozlaşmayı anlatan roman, bir yanda yunanlılar anadoluyu işgal ederken diğer yanda istanbulda konakta yaşayan sosyete ailenin akla hayale sığamayacak aşağılık zevkleri anlatılır. sözde kızlarsa bu âleme dalıp giden çırpındıkça dibe batan, sonu kitaptaki hatice karakteri -kendine koyduğu batılı ismiyle belma- gibi kötü biten; başkaları tarafından harcanmış ve kendilerini harcamış kızlardır. sürükleyici ve kısa bir kitap, okunabilir. yer yer üzüldüğüm ve sevindiğim yerler oldu, mebrure karakterinin behiç'in eline düşmemesine ve kitabın mutlu bitmesine sevindim.
  • --- spoiler ---

    b*hiç denen şerefsizin, kendi çocuğunu diri diri gömdüğü bölümde çok ağladım. belmâ'nın yaşadığı duygudurumu ve çâresizliği kendim gibi hissettim. eğer b*hiç yanımda olsa, hiç acımadan etlerini parçalardım. her şeyimle nefret ettim kendisinden. ismini her okuyuşumda, dışkısını yiyen pis bir domuzun kusmuğuna bakar gibi oldum. bir bu bir de şimşek romanındaki sâcid... ikiniz de iğrençsiniz. sen ne baba ne de insansın b*hiç. asıl korkunç olan ise böyle mahlûkların gerçek hayatta çokça olmaları..... b*hiç de siyret de çok çok kötü insanlar. buradan da görüyoruz ki arkadaşlıklarımız, bizim kimliğimizi yansıtıyor. neyle berâbersek, neye tâlip isek oyuz. allah hepimizi güzel insanlarla yoldaş etsin.

    --- spoiler ---

    ve benim, romanların etkisinde kalma huyum.... yine günlerce bu romanı düşünecek; mebrûre ile oturup dertleşmek, belmâ'nın *yarasını iyileştirmek isteyeceğim. okuduğum romanların kahramanları, en yakın arkadaşlarımdan daha yakın, daha gerçekler...
  • (bkz: peyami safa)
    (bkz: mebrure)
  • akıcı bir roman her sayfayı heyecanla çevirdim. peyami safa her romanında karakterlerinin duygusunu öyle güzel hissettiriyor ki. kesinlikle filmi cekilebilecek bir roman. zamanda yolculuk gibi o dönemlere şahitlik etmis bir yazarim gözünden yarattığı karakterlerle eski istanbula tanıdıklik etmek gibi. evet düşünce olarak peyami safa ile aynı yerde degilim fakat insani gerçekten hikayedeki evde o zamanda o karakterlerin yanında gibi hissettirebilen bir yazar.
hesabın var mı? giriş yap