• 2 yıldır yaşadığımız sıkıntıların yüzde birini yaşamaya başlayan istanbul, izmir, ankara insanının samimiyetlerini görmemizi sağlayan vatan hainleridir bu sığınmacılar.

    biz yakınırken bunları burada istemiyoruz derken ama onlar masum, mağdur diye bizi faşist ilan ediyordunuz. ne oldu şimdi hıı, keşke hataydakilerin hepsi sizin oralara giderde aklınız başınıza gelir. bir kaç davar çıkmış buralara gelmesinler sınır illerinde kalsınlar sıkıntı olmaz diye yazmışlar. he oldu gülüm senin götüne bir şey olmasın diye bütün sıkıntıyı biz çekelim tamam.
  • ogretmenlik yaptigim ortaokulda 3 kisiyle temsil edilen topluluk.. tek kelime turkce veya ingilizce bilmiyolar, biz onlara ne anlatiyoruz, onlar ne anliyor zerre bilmiyorum.. plansizlik ve ongorusuzlukle buraya gelmisler, sonu nasi olacak dogrusu bilmek istemiyorum..
  • çok uzak olmayan bir gelecekte çok ciddi problemlere yol açacaklardır...elbette kimse onları geri çevirelim, sınırdan sokmayalım demiyor ama her şeyin bir kuralı, yolu, yordamı vardır! her yere nasıl yerleşebiliyorlar bu arkadaşlar, anlamak mümkün değil. vatandaşlık almak için senelerce uğraşan üstelik eğitim de dahil 15 senesini bu ülkede geçirdiği halde sığıntı gibi yaşayan bir arkadaşımın çektiği çileleri hatırladım şimdi..
    öyleyse açalım tüm sınırları, tüm dünyaya bir deklarasyon yayınlayalım ve 'türkiye'ye isteyen herkes giriş yapabilir; herkese herhangi bir şart aranmaksızın kısa sürede vatandaşlık verilecektir. eğitim, sağlık vs her şey ücretsizdir' diyelim. yapalım bunu. başka ülkelerdeki insanların ne suçu var? ben herhangi bir ön yargıyla bakmak istemiyorum bu meseleye. ilk başlarda sınırdan can havliyle kaçan insanların iyi şartlarda ağırlanmasından büyük bir mutluluk duymuştum. aylar geçince işler öyle bir noktaya geldi ki hükümetin tam olarak ne yapmak istediğini gerçekten anlayamıyorum. çok geç olmadan sığınmacılarla ilgili ne planlandığı (ya da planlanmadığı) kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
  • suriye'deki kargaşa ortamından kaçan ama ülkenin diğer ucundaki şehirlere götürülecek kadar ülkesinden kaçırılmış suriyeli savaş mağdurları.

    mağdurları diyorum, çünkü savaş mağduru insanlar zaten.senden beklentisi asgari düzeyde olacaktır.haklarında ne planlanıyorsa yakın illerde de gerçekleştirilebilir.hem kültür çatışması yaşamazlar savaş ortamından yeni çıkmış insan psikolojisiyle hem de güneydoğu sınırından istanbul'a kadar olan yolu tepmemiş olurlar.niye eziyet ediliyor insanlara?

    istanbul, en büyük sıkıntısı çarpık kentleşme ve nüfus artışı iken, sınıra bu kadar uzak konumda olmasına rağmen buraya insan taşımanın anlamı nedir?

    bunu yapan zihniyetin daha önce istanbul ile ilgili başka planları da vardı halbuki;(bkz: istanbul'a vize uygulaması).sanırım bu uygulama türkiye cumhuriyeti vatandaşları için geçerli olacaktı.ben ne yapılmaya çalışılıyorsa anlamıyorum, anlamak dahi istemiyorum.
  • türkiye cumhuriyeti hudutları dahilindeki nüfusları, türkiye'nin en çok nüfusa sahip 15 büyükşehiri listesine girebilecek kadar çoktur.
    yani 61. hükümet resmen bir büyükşehir kadar nüfusa devletin tüm imkanlarını seferber ederek bakmaktadır.
    yani bir büyükşehir nüfusu kadar "kendi vatandaşı" hizmetten mahrum kalmaktadır.
    ne için?
    insanlık için.
    peki. insanlık için diyelim, peki neden 700 küsür bin insan?
    hani dayanma sınırı 100bin idi?

    başarısız yöneticilik dedikleri işte tam bu noktada ortaya çıkıyor.
    memleket hudutlarına hakim olamayan bir devlet, akın akın gelen mültecilere mani olamıyor.
    bu gelen mülteciler kendi vatandaşlarına saldırıyor, hırsızlık yapıyor, lokantalarda karnını doyurup "parasını erdogandan al" diyor...

    ama 61.hükümet, türkiye cumhuriyeti'nde herşey mükemmelmiş gibi suni gündemle milleti oyalıyor, kendi hataları yüzünden ortaya çıkan cari açıkları milletin kıdem tazminatıyla, sağlık giderlerine dair katkı paylarıyla, trafik cezalarıyla, ötv zamlarıyla gidermeye çalışıyor.

    günden güne yaşanmaz bir yer haline gelen ülkemiz, sayısı giderek artan suriyeli mültecilere bakmaya, sahiplenmeye devam ediyor.
    pek yakında bu büyükşehir nüfusu kadar suriyeli türk vatandaşlığı kazanacak ve 62.hükümet için akp'nin kaybettiği oyların yerine ikame olacaktır.
  • toefl dan 65 kapattıkları taktirde itü ye yatay geçebileceklerdir.
    bu da duyurusu
  • türkiye cumhuriyeti nüfusunun 700.000 kişi kadar artmasına sebep olmuş topluluk. mülteci tanımı ve mültecilerin ne şekilde yabancı ülke topraklarında barındırılacağı birleşmiş milletler tarafından açıkça belirtilmiştir diye düşünüyorum. bu tanım içerisinde yabancı ülke topraklarında kontrolsüz bir şekilde hareket etmenin yer aldığını da hiç sanmıyorum. bu dediğim "siktirsin gitsinler" anlamına gelmiyor, demek istediğim savaşın ortasında kalmış sivil insanlara tabi ki elimizden geldiğince yardımcı olmak durumundayız ancak yolu bu değil. uzun vadede bu serbestiyet bize fazlasıyla zararlarla dönecek, bu kaçınılmaz. üstelik artık geri dönmeleri gibi bir durum da söz konusu değil.

    bunları yazarken olayın uzağından yazmıyorum. oturduğum muhitte çok fazla sayıda suriyeli mülteci de yaşıyor, ki bahsettiğim yer istanbul'un ortası. bu sabah çocukları okula götüren bir servise rastladım ve aracın camının önünde arapça yazılar vardı. suriyeli çocukları alıp okula götürdü. bunun anlamı artık yerleşimin kesinleşmesi. eğitim, sağlık, barınma gibi devletin vatandaşlarına sağlaması gereken hizmetler artı kendilerine de sağlanıyor.
  • istanbul'daki kimi semtlere yerleşmiş hatta esnaflığa başlamış insanlardır.

    küçük çamlıca'daki bulgurlu caddesinden geçerseniz birgün etrafınıza dikkat edin. o sokak arasında bir restoran için fazla süslü püslü bir restoran göreceksiniz. adı halep sofrası.

    daha önce orada bulunan pizza bulls kapanmıştı ve o dükkanda uzun süredir bir tadilat devam ediyordu.
    ne kadar ilginçtir tam da ramazan ayında tadilat bitti ve dükkan açıldı.

    bir gün önünden geçerken isminden de etkilenerek -ki severim halep mutfağını, içeri girdim.
    içeride kara çarşaflı üç abla, bir küçük cocuk, bir kirli sakallı deli kanlı ve bir de göbeğine kadar gri (ak değil) sakallı bir amca içerideydi. nedendir bilmem, ilk seferde onların dükkan sahibi olacaklarını düşünmedim. çünkü; özellikle son yıllarda küçük çamlıca'da sakallı amcalar ve arkasından yürüyen çarşaflı kadınlar görmek mümkündü.

    içeride yaşadıklarımı özetlemek gerekirse;
    1- hiçbiri türkçe/ingilizce/almanca bilmiyor. (bildiğim diller bunlar)
    2- ben çok az arapça anlıyorum. ama çok az. ara sıra mal sattığımız araplara şirinlik olsun diye öğrendiğim kadar.
    3- tamamen tarzanca bir alışveriş oldu. ben "höööeaah" diye işaret ediyor ve ardından parmağımla 1 diyerek 1 kilo tartmasını istiyordum. onlar da onaylama sesleriyle bana cevap veriyorlardı.
    4- bu anlaşma şekli ve çıkardığımız sesler restoranı bir maymun kafesine çevirdi.
    5- en son olarak ödemem gereken toplam parada anlaşamadık ve rakamı yazarak gösterdi.
    6- tüm bunlar istanbul'un göbeğinde, "güzel" denilebilecek bir semtte gerçekleşti.

    bu hikayeden çıkarılacak ders ise şu;

    sikerim sizin anadilde eğitiminizi de mültecinizi de. ben aynı ülkede yaşadığım ve aynı ülkenin vatandaşı olduğum insanlarla iletişim kurabilmek istiyorum.
  • ak andavallardan tek farkları din, iman meselesi olan, din iman meselesini çıkardığın zaman tıynetleri aynı olanların bol kusmuklarına şahit olmamızı sağlamaktadırlar. inandığınız aşkına, bunların tıynetlerinin almanya’daki türklerden kurtulma planları yapan neonazilerin tıynetinden veya “kafkasya’da sıkı doğum kontrol rejimi uygulansın ve bölgeyi dikenli telle çevirelim” diyen vladimir jirinovski’nin tıynetinden ne farkı var?
  • ilerde bunlarda bir terör örgütü yumurtlar.
hesabın var mı? giriş yap