• abartılı mı bilmem ama son derece gastronomik bir yiyecektir. ama öyle batı uyarlaması karışık kuruşuk, ketçaplı kızartmalı sarmalar (roll) değil. böyle taze ve yalın deniz ürünleri ile hazırlanmış nigiriler, makiler hem küçük küçük, tane tane yenir, yerken az ve öz yersin, karnın şişmez, doyarsın ve kolayca hazmedilir. yağlı değildir, sadece içindeki/üstündeki ürünün doğal yağı vardır. kararında bir karbonhidrat vardır. orijinal halinde pirinç topağı son derece küçüktür, öyle bir çorba kaşığı haşlanmış pirinçle yapılmaz.

    velhasıl bizim damak tadımıza uymaz pek. ilk defa yiyen yurdum insanı kendisinden nefret edebilir. dolayısıyla buralar için abartılıdır denilebilir. dünya köyündeki moda yiyeceklerdendir, tutmuştur. hazırlanması görece kolaydır. damak tadı eğitilebilen bir algıdır. kimine uyar, kimine uymaz, kimi alışır kimi alışamaz. ver bak japon'a bizim yağlı yemekleri, bulguru üç gün, karnına kramplar girmiyor mu alışana kadar.

    debe e: bunlar bizzat kaynağında (tokyo) yediğim bazıları. yani abartı demeyin, şahaneler. bana göre tabii. sonrasında buralarda yediklerim ne diye sorabilirsiniz.

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
  • gençler muhabbetinizi wasabi ile bölerek araya giriyorum ama bir kaç kelam edip yatacağım. sözlükte mouse sanitary pad ve akira gibi hayatını japonya'ya vakfetmiş ağabeylerim varken bana bok yemek düşer ama bu başlığı haklı bulmak için sadece damak zevkinizin gelişmemiş olması yetmez. bu sizin dış dünyaya kapalı, açık fikirli olmayan, kendi kabuğundan çıkmaktan ürken, gelenekçi hatta lezzet yobazı olduğunuzu gösterir. nasıl ki kebap altı üstü şişe sarılmış kıyma değilse suşi de sadece çiğ balık değildir.

    şimdi yine sözlük yakınması yapacağım ama geldiğimiz nokta hayra alamet değil dostlar. bakın yukarıda mahlasını verdiğim iki ağabeyimi ben sözlük sayesinde tanıdım. onlar sayesinde başka bir kültürü tanımakla kalmadım bu ülkeye bir gün yerleşmeyi kendime amaç edindim. nice güzel bilginin yanı sıra para versem satın alamayacağım tecrübeler edindim. akira'nın o dönem fitilini ateşlediği site sayesinde türkçe hiç bir kaynakta bulamayacağım kadar çok anime/manga bilgisi edindim ki google bu kadar verimli değilken bu siteyi duyabilmem ancak sözlük sayesinde gerçekleşebilirdi. ayrıca kendisinin japonya'da master ve burs konusunda blogu vardı ki japon elçiliğinden daha fazla bilgiyi oradan edinmiştim.

    sağolsunlar varolsunlar ki ulu birer pınar gibi hala usanmadan çağlamaya, bizi beslemeye devam ediyorlar. sadece akira'nın twitter hesabını takip ederek japon mutfağından tutun, sokak kültürüne kadar edineyemeceğiniz bilgi yok. sikim sokum ergenlerin "param kalmadığında ailemin evine gidiyorum asdlkasdf" yazdığı tweetlere 30-40 bin fav atılıyor ve sözlükten bildiğim bir sürü yazar bu kitleye dahil durumda. yahu oturun iki gram bilgi edinin. yok amcamı dövdüm yok dayımı kışkırttım temalı hesapların milyonlarca takipçisi varken sözlüğün mihenk taşı olmuş şu insanların gereken ilgiyi görmemesi çok sinir bozucu.

    gerçi sözlük benim için hala gerçekten kutsal bilgi kaynağı olmaya devam ediyor. çünkü burada hala bir çok yazar egodan, gündemden ve farazi başlıklardan bağımsız halde hala bilgi dağıtmaya, ışık olmaya devam ediyor. başka kültürleri tanıyıp sevmeme onlar gibi sürüyle yazar katkıda bulundu. onlar sayesinde burada okuyup merak saldığım, gidip deneyimlediğim bir sürü vaka oldu. sözlük kendi içerisinde bir kültür oluşturdu ki bana bile her gün sorularla dolu tonla mesaj geliyor. elimden geldiğince yanıt vermeye çalışıyorum zira biz üst nesilden böyle gördük. o nedenle bir konu hakkında doğru ve doyurucu bilgi edinmeden fikir beyan etmemeye olabildiğince özen gösterdim. mümkünse sizler de böyle davranın. tabi ki oturun istanbul seçimleri hakkında tartışın fakat tarihi yüzyıllara dayanan konular hakkında bu kadar rahat sallamayın. bir sözlük kardeşiniz olarak sizden naçizane ricamdır.

    gelelim suşi meselesine. devir internet devri. suşi nedir ne değildir konusunda şu yirmi dakikalık belgesel sayesinde genel hatlarıyla hakim olabilirsiniz. suşi sadece bir yemek değildir. anlamak için biraz japon kültürünü bilmek, bu lezzetin tarihini etraflıca araştırmak, neticesinde heyecanlı bir keşife çıkarak bolca öğrenmek gerekir. sonrasında suşinin abartılmış balon bir yemek olması hakkında çok farklı argümanlar sunabilirsiniz. buyrun mesela sizden evvel bendeniz suşinin ne olduğuna girmeden bir kaç farklı bakış açısı getireyim.

    vedat milor'u takip eden bir çok insan bilir ki bu adamın en büyük uktelerinden birisi günümüz gıda endüstrisinin geldiği yapay noktadır. hatta direkt kendisinden alıntı yapayım. milor der ki; "tek bir temennim olsa 1950’lere geri gitmek isterim. ürün kalitesi, doğal otlayan hayvanlar, temiz denizler, ilaçsız tarım..." vedat beyin bu temenniyi zaman makinesi icat edilmeden günümüzde yakalayabileceği nadir lezzetlerden birisi bence suşidir. çünkü suşi temelde burada yazıldığı gibi aslında çok basittir. balık, yosun, pirinç, sirke vb. basit malzemelerle yapılır. japonya balıkçılık ve tarım ürünleri konusunda dünyanın en ehemmiyetli ülkelerinin başında gelir. döner için kullanılan karkas et avustralya'dan gelen etle yapılır fakat balık ve yosun kendi okyanuslarına aittir. pirinç yine kendi tarlasında binlerce yıldır devam eden tohumlardan yetişir. o nedenle japonya'da yiyeceğiniz suşi haliyle farklıdır.

    örneklediğim yazısının devamında vedat milor şöyle der; ispanyol gastronomi yazarı ignacio medina’nın söylediklerine katılıyorum. "önce ülke belli bir gelişme seviyesine gelecek ve sağlam bir orta sınıf ortaya çıkacak. sonra da aradan bir kuşak daha geçecek ki temel ihtiyaçlar artık sorun olmasın ve insanlar farklı zevk ve hazlara yönelsin. bizim şu andaki aşamamızda temel arayış tıka basa doymak." üstadın bu tespitine katılmamak mümkün olabilir mi? ülkemizde insanların öncelikli derdi lezzetten ziyade doymak. bunu her alana yayabilirsiniz. lokantaya mı girdi? tek amacı en ucuza tıka basa doymaktır. kerhaneye mi gitti? kalp krizi geçirmek uğruna bir saatte beş posta atmanın hesabını yapar. yani kökenine inersek fakirin durumunun ilk insanın dertleriyle arasında hiç bir farkı yoktur.

    dün sabah ismail küçükkaya'nın sunduğu sabah programında meral akşener'i izledim. ekonomiyle alakalı bir konudan bahsederken japonya ve pirinç üretimi konusuna değindi. bunu neden anlatıyorum? çünkü şu noktada bizi ilgilendiren bir konuya değindi. dedi ki; japonya hiç ekim arazisi ve emek harcamadan çok kolay şekilde güney asya ve çin'den dilediği kadar temel besin ürünü olan pirinci ithal edebilir. gel gelelim bunu yapmıyor? neden? çünkü pirinç bu ülke için sadece basit bir besin değil. öncelikle bir kültür ve kendi ülkesine has bir ürün. vietnam'dan üç kuruşa alabileceği pirinci on kuruşa kendi ülkesinde üretmeye devam ediyor. hem kendi tohumu ve kendine has ürününü yetiştirmeye devam ediyor, hemde dışa bağımlılığı engelliyor.

    bakın, ismail küçükkaya, meral akşener, vedat milor ve türlü sözlük yazarı kombosundan size bir suşi argümanı çıkartıyorum. daha suşinin övülebilecek hiç bir kısmını anlatmadan size bu yemeğin neden önem arz ettiğini, neden abartılmadığını anlatmaya yaklaşıyorum. şuşi başlığına çala kalem şöyle bir entry girmiştim (bkz: #71865578) özetle; suşinin neden türkiye'de tutmadığına ve türkiye'de asya mutfağı sunan restoranlara değinmiştim. isteseydim orada anlattığım sebepleri buraya sıralar basit bir suşi savunması sıçar kaçardım. ve/veya bol favori alacağına kalıbımı basacağım bir suşi güzellemesi yazabilirdim. ekşi şeylerde garanti yer alacak, burada en az iki yüz favori alacak bir entry için sadece suşinin yanında bir pinçik verilen wasabi hakkında grafikler barındıran bir tarihçe yazmam yeterli gelirdi lakin buna yüreğim el vermedi.

    hatta ve hatta istesem konuyu "japonya ve suşi" olarak ele alır, japonya'nın bütün dünyaya yayılmış olan bu ürününün sadece fast food olmadığını, temelde amacının bütün dünyaya kültürünü yaymak olduğuna da getirebilirdim. bunun bilinçli bir pr çalışması olduğundan dem vurup. japonya'nın kendisini diğer ülkelere arada bir anlatıcı (narrative) olmadan nakletmek istediğini özetleyebilirdim. bir japon mutfağı lezzetinin abd kültürü ile harmanlanarak dünyaya nasıl pazarlandığını, roll suşinin neden california veya philadelphia adlarıyla şekillenerek markalaştığını uzun uzun yazabilirdim. gerçi birilerinin bu konuları yazması da fena olmazdı hani. neyse işte bu yola girmedim çünkü bunları insanlar umursamıyor ve ben senseilerim kadar egolarımdan arınmış değilim.

    bakın dönüp dolaşıp konuyu yine sözlüğün ahvaline getirdim. neden? çünkü biz bu zar zor edindiğimiz değerlerimizi koruyamadıkça her konuyu sulandırarak özünü kaybetmeye, değersiz insanları yüceltmeye devam edeceğiz. gece gece bu bana dert oldu evet. uzun zamandır küçük parçalar halinde öğürüyordum fakat bu gece şu başlığı gördükten sonra kustum. pek rahatlayamadım ama yine de iyi oldu sanki. henüz sözlüğe katkısı damla olmamış bir yazar olarak o kadar ciddi başlığa nazaran bu konu özellikle bana dokundu. bu kadar öküzleme yaklaşılması, "cacık içinde ne güzel duracakken toplum içinde ziyan olan ne kadar insan var" dedirtti.

    neyse ki değer verdiğim insanlar zen felsefesinin temelini oluşturan nehirler gibi akmaya, çağlamaya devam ediyorlar ve yine sözlüğün eskilerinden çok sevdiğim bir ağabeyim olan frackman'ın dediği gibi; herkes bi şekilde bi yerden connected! başlığa link ekleyeceğim derken akira ve vedat milor arasında bir diyalog keşfederek keyiflendim. şimdi siz kaldığınız yerde "çiğ balık ööğk. adana kebap, yemesi sevap. iyi ki türk ve müslümanım" muhabbetine devam edebilirsiniz. hepinize benimki kadar mutlu bir ekşi sözlük deneyimi dilerim.
  • su ana kadar girilen entrylerin tamami sushi dusmani. linc yemek gibi bir ihtimal var ama ben sushiyi seviyorum, hatta baya seviyorum. sevmemek baska, abartilmis bir balon etiketi yapistirmak cok baska. sushi en orijinal yemek tiplerinden biri. dunyanin hemen her yerinde birbirine benzer yemekleri gormek mumkunken sushi tamamen kendine has bir yemek ve baska hicbir yerde benzeri bile bulunmuyor.

    ama turkiye'deki sushiye yapilan premium muamelesine ben de sasiriyorum ve kiziyorum. asya restoranlarina gidip aç kalkmayacak kadar yemek istediginizde kisi basi minimum 100 tl odemeniz gerekiyor. ki bu bence yuksek bir fiyat. sushinin gunluk ve makul fiyatli bir yiyecek olmasi gerekir.

    bir diger problem de turkiye'de ozellikle makilerin icine cok az balik koymalari. insanlar sushiyi cok begenmese de sirf meraktan yedikleri icin zannediyorum azicik balik koyuyorlar ve kimse de sesini cikarmiyor. hatta gidip sadece salatalikli maki yiyen var. cok garip. pirincin icine konmus cok ince birkac parca salatalik kenari icin para oduyorlar. bu yuzden trde gidip sushi yemek isteyen bir sushi severin nigiri ya da sashimi siparis etmesinde fayda var.
  • yazılanlara şöyle bir göz attım da, aklıma atalarımızın söylemiş olduğu o güzel sözlerden biri geldi;
    (bkz: eşek hoşaftan ne anlar)
  • suşi mi... hayatımda bir kere tadına bile bakmadım. lakin, abartılmış olduğunu da düşünmüyorum.
    suşi lan işte, yokluğunu arayan mı var, restoranlar zinciri mi var, her köşe başında suşici mi var, suşi yemezsem yapamam diyen mi var. nedir yani. kim abartmış bu suşiyi de tespit kasıyorsunuz.
  • (bkz: susinin yemek bile olmamasi)
    yosuna sarili pilava yemek demek icin hayatin boyunca duzgun yemek yememis olmam lazim.

    bir gaziantepli olarak; "adamlarin tek tahili pirinc, geri kalan yiyecekleri de denizden geliyor. iste bunlari birlestirince de susi filan oluyor" diyerek japonlara hak veriyorum.
    fakat bu seyi tuketen japon disindakileri anlamiyorum. hele turkleri hic anlamiyorum. la oglum 260 cesit yemek sadece gaziantep mutfaginda var. tum anadolu mutfaginda 400+ cesit yemek var. susi'ye mi kaldiniz?
  • öyle değildir.

    son zamanlarda artan fiyatlarından dolayı alternatif sushi tarif vereyim;

    malzemeler
    1 sb pirinç
    2 adet yosun yaprağı( büyük marketlerde var 50 adet 150 tl)
    1-2 yk susam yağı
    1 yk pirinç yoksa elma sirkesi

    iç malzeme
    california rol istersen
    surimi ( marketlerde var gayet uygun)

    philadelphia roll istersen
    somon(çiğ)

    kimbap istersen de
    ton balığı konserve ya da salam

    mayonez, salatalık

    pirinç iyice yıkanır kaynayan suda kısık ateşte suyu çekene kadar pişirilir. sonra altı kapatılır üstüne havlu koymadan(lapa olsun istiyoruz) öylece ılımaya bırakılır. el yakmayan hale gelince pirinç sirkesi eklenip karıştırılır.

    yosunun parlak kısmı alta gelecek şekilde tezgaha serilir üzerine pirinç ince bir katman şeklinde yayılır sadece bir iki santim boş bırakılır ki bitiş kısmından taşmasın.

    iç harcı ( neli istiyorsak) da ekleyip tütün, yaprak ,lahana sarar gibi sarılır. açılmaması için bir iki pirinç tanesini ucuna sürülür. rulomuz susam yağıyla bir güzel parlatılır üzerine isterseniz susam serpilir.

    çok keskin bıçakla her dilimde bıçak temizlenerek dağılmamış sushi dilimleri elde edilir.

    yapanlara şimdiden afiyet olsun.
  • yerim, severim de hatta evde kendim dahi yapıyorum üstelik de çok güzel oluyor.

    fakat şu var ki suşi gerçekten çok pahalı. evde yapmaya kalksaniz o bile pahalı. yani salatalık, avokado koyarsaniz elbette ucuz olur ama balık koyayım derseniz işin rengi değişiyor. geçen file marketten somon füme baktım, kilosu 180 lira!

    hulâsa güzel yemek ama ne abartmaya ne sövmeye gerek var. şahsen her ne kadar suşiyi sevsem de güzel yapılmış üzüm yaprağı sarmasinin eline su dökemez bu meret.
  • çiğköfte dürüm yiyenlerin beğenmediği yiyecek.
hesabın var mı? giriş yap