• hiç bir yere bağımlı olmama ve hiç bir yer ve şeyden sorumlu olmama hali.
  • bagimsizlik; uluslararasi iliskiler terminolojisinde kullanilan anlami ile gunumuzde giderek anlamini yitiren, ozellikle de kapitalizmin gelismesi (var olmasi ile degil) ve bir ulkenin etki alaninin buyumesi, boylece de icine diger ulkeleri almasi ile tamamen farkli tanimlamalar gerektiren bir olgudur.

    gunumuzden belki uc bes yuz sene oncesinde, bir ulkenin yeterli bir savunma gucu ve kendi kendisini ceviren bir ekonomiye sahip olmasi o ulkenin "tam bagimsiz" olmasi icin yeter kosullari saglayabilirdi. bir ulke kendisine karsi her tehdite karsi koyma caydiriciliga sahip iken; dunyanin bildigimiz tarihi boyunca cok ilkel caglardan beri var olan "uluslararasi siyaset, ittifak, diplomasi" kavramlarini tamamen dislayip, ote yandan kendisini besleyebilecek bir ekonomi ile herhangi bir uluslararasi ticarete girmeyip kendisine "tam bagimsiz" statusunu saglayabilirdi.

    oysa ki; modernizasyon, kapitalizm gibi kavramlar bu anlamdaki siyasi yapilanmanin sonunu giderek daha kuvvetli bir sekilde hazirliyor, yok ediyor.

    halihazirdaki durumu incelersek, hic bir ulkenin bu anlamda bagimsiz ol(a)madagini gorebiliriz. en buyuk potansiyel adaylar olan abd, rusya, cin ve hindistan dahil olmak uzere hic bir ulke, diger ulkeler olmaksizin ayakta kalamamakta, ekonomisini ve dolayisi ile varligini tamamen diger ulkeler ile ticarete ve/veya diger iliskilere dayandirmaktadir.

    butun bu ulkeler, sonucunda kendi ekonomisinin de cokmesi pahasina bile olsa digerlerinin ekonomisini cokertecek eylemler yapabilme olanagina sahipler, fakat hic biri bunu yapamiyor. karsilikli fayda dengesine oturan bu iliskiler, bu devletlerin varliginin esaslarini olusturuyor ve bunu yapmaktan alikoyuyor. bu, uluslararasi toplum'a entegre olmanin zorunlu handikapi. bu anlamda inceledigimizde hic bir ulkenin tam bagimsizligindan bahsetmek olanak dahilinde degil.

    ote yandan, bu iliskiler yumagi icerisinde, klasik anlamda bildigimiz bagimsizliktan "belli olceklerde" bahsetmek mumkun. bu anlamdaki bagimsizliga en cok sahip olan ulkenin abd oldugundan bahsedebiliriz. belirli olceklerde sarti kalmak uzere dunya uzerindeki cogu ulke -ki uluslararasi toplumdan soyutlanmis olan kuzey kore dahil- bagimsiz hareket edebiliyor. bu anlamdaki bagimsizligin olcusu ulkelerin diger ulkeler ile olan iliskileri, askeri gucu, ekonomik gucu, enerji ve dogal kaynaklari gibi parametreler ile ve "zamana bagimli" bir sekilde belirleniyor. ornegin 1960'lardaki turkiye'nin bagimsizligi ile 1930'lardaki turkiye'nin bagimsizliginin ayni olcekte oldugunu iddia etmek olanaksiz.

    devlet denen olusum, dogasi geregi karar mekanizmasini "tam anlami ve tamami ile" elinde bulundurmak ister. dolayisi ile her ulke bagimsizligi varligi icin olmazsa olmaz bir olgu haline getirir ki bu da anlasilabilir bir davranistir. bununla beraber az once dile getirdigim sebepler itibari ile bu ancak goreli sekilde tezahur edebiliyor ve reel olarak bir ulkenin tam bagimsizligindan soz etmek anlamsiz oldugu icin "diger ulkelere gore ne kadar bagimsiz" oldugu ile anlam kazaniyor. oyleyse, her ulke kendisini diger ulkelere daha az bagimli hale getirme cabasi icerisinde.

    baska faktorler de olmakla beraber; bir ulkenin diger ulkelere bagimliligi gunumuz itibari ile en baskin olarak askeri uretim olanaklari veya harcamalari, enerji ve dogal kaynaklar isleme kapasitesi veya harcamalari, ekonomik gucu ile olculebilir.

    peki bu yarista turkiye nerede? bu sorunun cevabi asagidaki sorularin cevaplarinda gizli.

    1. turkiye'nin askeri gereksinimlerinin yuzde kaci kendi kaynaklarindan, yerli uretimden saglaniyor?
    2. turkiye'nin askeri gereksinimleri icerisinde yabanci ulkelerden yaptigi harcama, bu ulkelere ne derece homojen dagilmis durumda? herhangi bir ulkenin, bu harcamalar icerisinde dominant bir payi var mi?
    3. turkiye'in dis borclari, milli gelirin yuzde kaci? bu borclar temin edilirken ic veya dis siyasetinde etkiye sahip olabilecek herhangi bir anlasma yapildi mi?
    4. turkiye, sanayisini isler durumda tutabilmek icin hangi enerji kaynaklarina sahip? bu kaynaklarin yuzde kaci dis kaynakli?
    5. turkiye, finans ve bankacilik sektoru ozellikle dis kaynakli herhangi bir spekulatif etkiye karsi ne derece esnek davranabilme imkanina sahip?
    6. turkiye, halkinin gida ihtiyacini karsilayabilecek tarim sektorune sahip mi? zorunlu gida kalemlerinin tamamini kendisi uretebiliyor mu? yoksa satin mi aliyor?

    korkarim bu sorularin cevaplari durum hakkinda pek ic acici sonuclar vermiyor. son elli sene icerisinde kronolojik olarak, ayni sorulari turkiye'nin komsularindan iran ve yunanistan icin sorararak karsilastirirsak turkiye'nin durumunda gelismeden cok gerileme goruruz. ustelik, iran ozel durumu sebebi ile kismi bir ambargo altindadir.

    yunanistan ozel orneginden hareket edersek, yunanistan'in basarili bir sekilde kendisini sadece abd'ye bagimliliktan kurtararak, bu payi kismen dengeli sekilde hem avrupa birligi'ne hem de rusya'ya dagittigini gorebiliriz. tam tersine, turkiye ise dis ticaretteki payini cogunlukla avrupa birligi'ne kaydirmasina ragmen enerji kaynaklarinda kendisini rusya'ya, askeri harcamalarda ise abd'ye bagimli hale getirmis ve dengeli bir dagitima gidememistir.

    bu durumun binlerce sebebi var tabii ki, ama sanmiyorum ki herhangi biri lockheed yolsuzlugu gibi bir olayin cozulemedigi tek ulkenin turkiye olmasina sebep verecek sekilde duzenlenmis yasalara sahip olmamiz ve turkiye'nin askeri harcama'lari basta olmak uzere stratejik harcamalarin seffaf olmamasi, halkin bu konuda bilgilenme ve hesap sorma hakki olmamasi kadar onemli olsun.

    acikcasi, bu kosullar altinda tanimladigim ikinci anlami ile bile turkiye'nin tam bagimsizligindan bahsedildiginde ben aci aci gulumsemek disinda birsey yapamiyorum. ozellikle de ulkemizde "tam bagimsizlik" sloganlari ile yuruyenlerin, farkinda olarak ya da olmayarak turkiye'nin abd'ye gobekten baglanmasina sebep olan derin devlet'in en sadik koruyuculari oldugu bugunlerde.

    gecmis olsun.
  • tam bağımsızlık; siyasi, ekonomik, hukuksal, kültürel ve tüm öteki alanlarda özgürlük ve egemenlikdir. bunların herhangi birinden yoksunluk, diğerlerindende yoksun olmak demektir. mustafa kemale göre; ülkenin tam bağımsızlığının sağlanması ve sürdürülmesi tüm ulusun asli görevidir.
  • niye tam bağımsız olmak istiyorsun. istediğini asmak, istediğini kesmek için mi?

    ab üyesi hiç bir devlet tam bağımsız değil. egemenliklerinin bir kısmını brüksel'e devrettiler. sonuç: medeniyet.

    sen tam bağımsız olmak istiyorsun. ab'ye girmek istemiyorsun. kopenhag kriterleri yerine ankara kriterlerini tercih ediyorsun. kktc korsan ada devleti olarak kalsın istiyorsun. askeri vesayet rejimi devam etsin istiyorsun. yani medeniyet istemiyorsun. elinden gelse yabancı basını ülke sınırları içine sokmayacaksın. işte bu yüzden çok korkuyorum bu tam bağımsızlık lafından.

    sanırım şeffalıktan korkan herkes tam bağımsız olmak istiyor. o günler çok gerilerde kaldı. hem de çok. iyiki de kaldı.
  • yurdum liberatif solcularının ve döneklerinin çıktıkları yörüngenin adı.
  • anlaşılmıyor kolayca, kafa karıştırıyor sıklıkla, o yönden hatalı bir tabir...

    velakin dönüp dolaşıldığında aslen sosyalizm anlamına geldiği görülecektir; tam bağımsızlık, mekanik bir bakışla, ulusal sınırlar içerisinde ekonomik, siyasal, sosyal bütün kararların ulusal aktörlerce alınması, sınırdışı herhangi bir müdahaleye izin verilmemesi demektir... "adıyla sanıyla emperyalizm"e siktir çekilmesi demektir... yaşadığımız kapitalist dünyada da kapitalizmin üst aşaması, sermayenin ulusal sınırlardan taşması manasına gelen emperyalizme siktir çekmek, sermayenin emek üzerinde mutlak egemenliği manasına gelen kapitalizme siktir çekmeden mümkün değildir... yani "yerli" sermayenin memlekette gönlünce fink atmasına elleşmeden "yabancı sermaye fink atmasın" deyip kestirip atamazsın, "e iyi, o zaman senin yerlinle ortak olurum, kendi adımla değil de onun adıyla görürüm işimi" der adam, yapar da bunu (bkz: komprador burjuvazi)...

    demek ki emperyalizme siktir çekerken total olarak kapitalizme, yani burnunun dibindeki "yerli" burjuvaziye de siktir çekmek gerekir, e buna da "sosyalizm" deniyor uzun zamandır... çıkacaksanız bunu bilerek çıkın anti emperyalist yola; ucunda sosyalizm var, kaçarı yok...
  • koca ayak gibi birşey. herkes hakkında konuşur, güzellemeler falan yapar da, dünya siyasi tarihinde, hiçbir ülke/topluluk için görülmüşlüğü yoktur.
  • götü rusya'ya dayayıp ülkeyi diktatörlükle yönetmek anlamına gelen bir deyim.
  • liberal geçinen insanların kabul edemediği bir düşünce.

    basit şekilde ve saftirikçe dünyadaki ekonomik ilişkilerin giriftleşmesinden dünyada ekonomik barış ve bunun siyasete yansıması olarak siyasi istikrar ve savaşın azalması öngörülüyor.

    bu yüzden içeride üretime tüketimden fazla önem verilmesi; türkiye içindeki sermayenin yabancı ortaklarla yurtdışına aktarımını savunmak için küreselleşmeci ve ab yancısı tayfa için tam bağımsızlık iddiası kullanılarak yeriliyordu.

    sadece 20 sene gibi bir süreç içerisinde küreselleşmenin doğurduğu fakirlik ve yağma ekonomisi bu gibi kavramlara düşmanlığın ne kadar komik olduğunu gösterdi.

    türkiye özeline gelirsek, bu kavram 2.dünya savaşı öncesi türkiye'nin iktisadi alt yapısını yurt dışı tekellerinden kurtarmaya dayalıdır.

    1.dünya savaşı'nı almanya rus devriminden dolayı kazanabilecekken ya da ağır bir yenilgiden kaçınabilecekken, amerikan bankerlerin fransa ve ingiltere'ye açtıkları kredilerin kaygısıyla amerika'yı sahte bayrak operasyonuyla savaşa sokarak dünyanın geleceğine şekil verdikleri dönemde, "rusya'ya götü dayadı eheh" saçmalığı da nedir.

    rusya'nın içerideki değişimine karşı dışarıdan yardım alan ordunun yenilgisinden sonra rusya ve türkiye kendilerini batı ittifakından dışlanmış bulduklarından karşılıklı ilişki içerisine girmişlerdir.

    cumhuriyet öncesi döneminde ekonomide dışa bağımlılığın öz kabulü ülkeye refah getirmemişken bu kavrama saldırmak akıl işi değildir.
hesabın var mı? giriş yap