• --- spoiler ---

    dinin var olusunun gerekceleri nasil ortaya konulabilir?
    (dikkatlice ve uzerinde dusunulerek okunmasi cok onemli)
    (bkz: iradenin davası/#31994699)
    (bkz: iradenin davası/#31994704)
    (bkz: insanda irade/#31995335)

    neden imtihan ve bu "dunya hayati" var:
    (bkz: kendisini yaratan tanrıya isyan eden melek/#31129376)
    (bkz: kendisini yaratan tanrıya isyan eden melek/#31138517)
    (bkz: semavi dinlerdeki sınav mantıksızlığı/@anesthetized).

    neden tanri kitapta tehditkar ve kendini ovucu ifadeler kullanmis, neden kendisini yuceltici ifadelere basvurmus:
    (bkz: her canlı ölümü tadacaktır/#32652935)
    (bkz: tanrı'nın gönderdiği kitapta kendi kendini övmesi/#47404772)
    (bkz: #21632257)
    (bkz: #21479782)

    --- spoiler ---

    tamami: (bkz: islam/#32740351).
  • hakkındaki garajdaki ejderha argümanı gayet mantıklı görünen seçimdir. fakat şöyle de bir durum var: birincisi eğer insanlarca duyusal olarak algılanabilseydi zaten gizlenmeyi becerememiş olurdu. bu da onu beceriksiz yapardı. öyle bir tanrıya da tanrı denmezdi.

    ikincisi de tanrı diye evrenleri yarattığı iddia edilen kavramsal bir şeyin olup olmaması ile ejderha gibi var olup olmaması evrenin geri kalanını ilgilendirmeyen müstakil bir varlığın olup olmaması birbiriyle aynı şeyler değildir. çünkü ejderha gibi sıradan bir varlıkla tanrı gibi varlık felsefesiyle birebir alakalı bir varlığın var olmaları, bunların varolduklarını kabul etmek için arayacağımız deliller, bunların var olduklarına dair kabul edilebilir sebepler aynı olmaz.

    bu olaya epistemolojik bir çerçeveden bakarsak, daha mantıklı benzetmeleri tarih boyunca fizik alanındaki gelişmelerle yapabiliriz. mesela karadelikler de bir zamanlar gözlemlenemiyordu ama bazı sebeplerden dolayı var olması gerektiği düşünüldü. şimdi bu noktada fikirsel olarak bir ayrılığımız gün ışığına çıkıyor: siz diyorsunuz ki karadeliğin izi ejderhanın ayak izi gibi duyusaldı. ama tanrının öyle bir duyusal belirtisi yok. dolayısıyla iş dönüp dolaşıp sadece duyularımıza güvenebildiğimiz noktasına geliyor. pekala. bu noktada bir başka disipline geçmeme izin verin: mesela matematikte twin prime conjecture'ı var. kısaca p ve p+2 şeklindeki asal sayılara ikiz asallar deniyor ve sonsuza doğru gittikçe bunlardan sürekli bulabiliriz, bunlar asla bitmez diye bir conjecture bu. şimdi burada duyusal bir şey yok, tamamen soyut. birisi ispatlayana kadar inanırsınız ve doğruluğunu ispatlamaya çalışırsınız veya inanmazsınız ve yanlışlığını ispatlamaya çalışırsınız. burada itiraz gelmeden önce kendim bu örneğin niçin burada yetersiz kaldığını itiraf edeyim: burada doğruluğuna ya da yanlışlığına inanmak için teşvik edici bir sebep yani bir "incentive" yok.

    peki daha mantıklı bir örnek ne olabilirdi? p=np? problemini ele alalım. bu da matematiksel anlamda aynen twin primes gibi soyut bir problem. fakat, burada enteresan bir durum var. p=np olduğu takdirde teorik olarak zor problem olarak gördüklerimizle kolay olarak gördüklerimiz arasındaki zorluk farkı büyük ölçüde yok oluyor. bu da -basit bir örnekle- şu demek: bir teoremi ispatlamakla bu ispatın sağlamasını yapmak (verify/check etmek) arasında zorluk açısından bir uçurum kalmıyor. bir anda aradaki fark bir sabit (constant) oranında "it's a matter of time" noktasına geliyor. internette bu konunun felsefesine biraz inerseniz, bunun, mozart gibi beste yapmakla mozart'ın eserlerini takdir etmenin de benzer şekilde yakın zorlukta olması anlamına geldiğinin söylendiğini görürsünüz. bu noktada twin prime conjecture'dan farklı olarak p=np olmadığına inanmak için -subjektif de olsa- teşvik edici bir sebebimiz oluyor. bu tamamen felsefi bir argüman, duyularımızdan gelen görme koklama vs. gibi duyusal bir sebebi yok. elbette burada teşvik edici bir sebep görmeyenler olabilir. zaten "ben de biraz kassam mozart olabilirdim" diyenler olabilir. belki bu doğrudur da. hatta bir gün p=np olduğu ispat edilebilir de. ama sanırım burada yaptığım benzetme anlaşılmıştır.

    tanrı konusunda da kimilerimiz için böyle duyusal olmayan bir inanma sebebi olduğunu görüyoruz.

    şimdi bazıları "iyi lan işte cennet falan varmış, belki oraya gideriz inanak işte kanka ne kaybederiz" veya "babalar gelin biz bir tanrı seçip inanak, sonra da bu tanrıya inanmayanları dışlayak, aramızda bir toplumsal sözleşme olsun, diğerlerine karşı dayanışma-torpilleşme içinde olup avantaj sağlayalım" diyerek inanıyorsa bile herkesi de öyle sanmamak, onlara göre argüman üretmemek lazım. yani bir tanrının varlığına inanan herkesin sözkonusu ejderha argümanını anlamayacak kadar akılsız, mankafa olduğunu düşünmek de çok akıllıca değil.

    eyvallah sagan babaya saygımız sonsuz, garajdaki ejderha argümanı da elbette meşru ve mantıklı bir argüman ama sokaktaki aklı başında herhangi bir insan tarafından düşünülmesi o kadar da zor bir argüman değil. atıyorum ortaokul-lise seviyelerinde iq'su en az 120 civarında olan bir çocuk da iyi düşünse sanıyorum akıl edebilir.

    bu entry de ekşisözlük kullanım tarzımın biraz dışında oldu ama neyse.
  • konu ile ilgili verilen bu ejderha metaforu pek güzel de, şahsımın inandığını veya inanmadığını belirtmeden soruyorum: ayak izleri belli olmayan ejderhayla olmayan ejderha kısa vadede aynı şeyse, ayak izleri belli olan ejderhayla var olan ejderha da aynı şey değil mi? ben ejderhanın varlığını mevcut duyu organlarımla anlayabiliyorsam ilk bakışta görünmez olmasının ne anlamı var? ejderha salak mı böyle aslında yokmuş gibi yapıyor ama ayak izlerinden varlığını anlayıveriyoruz? şapşal ejderha saklanamaz kiii.

    inanmayacak adam ejderhanın bırak ayak izlerini görmeyi (nitekim orada da başka olasılıkların olabileceğinden bahsediliyor) ejderhanın kendisiyle tavla atsa da alternatif bir açıklama mutlaka getirecektir. yapılan tüm karşılıklı konuşma ve ikna çabalarının özünde aslında karşı tarafı inandırmak veya neden inanmadığını anlatmaya çalışmak değil, kendi inancının veya inançsızlığının doğru olduğuna kendisini inandırmak vardır.

    al benden de bir bakınız:

    (bkz: self-fulfilling prophecy)
  • sadece dünya ile sınırlandırılmış bir terch olabilir. belki başka gezegenlerdeki başka canlılara görünüyordur.
    inananların dünyayı ne hale getirdiklerine bakıp nerede hata yaptığını düşünürken görünmesi yakışık almazdı zaten. yani tanrıyı iyi biri olarak tasvir edersek muhtemelen durum budur.
  • bu kafadaki biri imam azam'a "bana allah'ı gösterebilir misin demiş. imam azam da bir bardak sütün içine şeker katıp karıştırmış ve " sen bana sütün içindeki şekeri gösterebilir misin" demiş.

    şimdi diyeceksiniz ki şekeri göremiyoruz ama tadını alabiliriz, yani varlığına dair bir emare var. bakmasını bilenler için kainatta allah'ın varlığını gösteren pek çok delil var. said nursi şöyle der:

    "her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. göz ise mâneviyatta kördür."

    noldu ateist kardeş çok rahat konuşuyodun
  • görseydin bu satırları yazamazdın admin kardeş.
  • burada verilen ejderha örneği, tanrının var olmadığını değil, varlığıyla yokluğu arasında insan için deneyimlenebilir bir fark olmadığını iddia ediyor. dolayısıyla örneğin çürütülmesi de tanrının var olduğunu göstermez. bu çürütme, tanrının algılanmayışını tanrının bir becerisi olarak tarif etmeye dayanıyor esasında: tanrı görünmek isteseydi görünürdü, görünmemeyi de mükemmel şekilde becerebiliyor. ama aynı ejderha örneğiyle, tanrının kendini gizlemesi, bir anlamda kendi kendini insan için yok kılması, insan için varlığıyla yokluğu arasında bir fark olmamasına yol açıyor.

    ejderha örneğinin tanrının var olmadığını gösterdiğini düşünmek, bu yanılgı, tanrının zaman ve mekan içinde, veya bilinçte bir varlığının olduğunu iddia etmeyi gerektiriyor ki, bence büyük çelişki. aksine, ejderha kesin olarak vardır, ejderhanın varlığı bilinçe vardır. varlığını ispat etmeye bile gerek yoktur, hiçbir zaman fiziksel varlığı olmamış bir varlığın resmini bile çizebiliriz her birimiz. birisi bize, şurada görünmez bir ejderha var, dese, o ejderha var olur zaten. toplumsal bir varlık olarak, bilinçte bir varlık kazanır.

    tanrının varlığını delillerle ispat etmeye çalışmaksa tamamıyla abesle iştigaldir. hele tanrıyı çay şekeri gibi deneyimde etkisi bulunabilecek bir şeye benzetmek, tanrıyı anlatan her metafor gibi saçmadır. "göz, maneviyatta kördür", kulak da, beş duyu da, hatta bilinç de. tanrının varlığının bilgisine deneyim yoluyla ulaşabileceğimizi söylemek tanrının da ejderha gibi toplumsal bir varlık olarak bilinçte var olduğunu söylemeye götürür bizi. varlıklardan biri olmayan, zamanda konumlanmayan, bilinçte hapsolmayan, varlığı olmayan tanrının var olduğunu ispat etmeye kalkmak, tanrının tanrı olmadığını ama üstün bir güç olduğunu söylemeye varır, bir ejderha, bir büyücü, en iyi formuyla bir nevi doğa-tanrı, evrenin kendisi olan tanrı ki onun da ayrıksı bir varlık olarak var olup olmaması dünyada özel bir anlam taşımazdı.
  • allah yokluk aynasına baktı. o aynada şu gördüğümüz kainat teşekkül etti. sonra o aynada kendi gözüne baktı, insan denen varlık oluştu. insan kainatın gözbebeğidir.

    "ve insan hak için, gözdeki görmeyi mümkün kılan
    gözbebeği gibidir. böylece ona (“gözbebeği” anlamına gelen) “insan” adı verilmiştir.
    çünkü hak, mahlukatına insan’dan bakar ve mahlukatına yönelik rahmetini
    onunla ihsan eder." (füsus-ül hikem, muhyiddin-i arabi)

    allah insanı kendi suretinde yarattı. insan suretinde görünür oldu.

    onun cemalini apaçık görmek istersen güzel bir kadına bak.(ilk bakış helal, ikincisi haramdır. çünkü birinci bakışta ibret vardır, ikincisi ise asıl maksadın unutuluşu ve gaflete dalıştır)

    onun celal yüzünü görmek istersen yakışıklı bir erkeğe bak.(ilk bakış helal...)
  • aç gözünü adamım, göz tamamen kör olmadan, zaman varken aç gözünü. ama biliyor musun bu bir nasip meselesidir. yoksa nasibin, kendini zugzwank içine düşmüş fischer, morphy, kasparov gibi hissedersin ki allah düşmanıma vermesin. suya düşmüş yüzme bilmeyen ademoğlu gibi çırpınıp durma, boğulursun. kasma kendini, bırak akıntı alsın seni kollarına yüzeye doğru kaldırsın. sakin ol. sssssakiiinn.
hesabın var mı? giriş yap