• sırp yönetmen ognjen glavonic'in son filmi. 1999'da nato bombardımanı esnasında yaşanan ufak ve çarpıcı bir yol hikayesi. o kadar yalın ama vurucu ki. iyi ki izlemişim.

    malatya film festivalinde 'uluslararası uzun metraj film ödülü'nü filmin oyuncularından pavle cemerikic jüri başkanı nuri bilge ceylan'ın elinden almış.

    pavle cemerikic'in filmdeki bir repliği ile entryi bitiriyor ve filmi ısrarla tavsiye ediyorum.

    "insan bir kez karar verince gerisi kolaylaşıyor"

    imdb.com/title/tt

    (bkz: the load)
    (bkz: yük)
  • bir miktar yavaş akan ama yoğunluğu yüksek olan bir savaş filmi. aslında savaş filminden ziyade savaşa dair bir film. üstelik savaşa ilişkin tek bir görüntü bile yok. sadece 1999'da belgrad'a yağan nato bombalarını uzaktan bir arkaplan olarak gösteriyor yönetmen. zaten filmin ana karakteri olan kamyon da savaşın çeperinden ilerliyor, ammavelakin kamyon ve de "yükü" dibine kadar savaşın içinde. zaten filmin adı da bu yüzden yük/teret.

    --- spoiler ---

    film, faşist bir ortamda kimsenin "gözümü kaparım işimi yaparım" deme lüksünün olmadığını, kamyon şoförü vlad üzerinden gayet güzel veriyor. bu anlamda vlad'ı, adolf eichmann'a benzettim ben. vlad da adolf da sıradan görünen işlerini yapıyorlar ama kötülüğün dibine kadar batmış durumdalar. (bkz: kötülüğün sıradanlığı)

    kamyonun yükünün gizemi, kamyonu durduran polislerin şoförün verdiği evrağı görünce benizleri atıp özür dileyerek uzaklaşmaları gibi hususlar mit tırları meselesini hatırlatmıyor değil.

    --- spoiler ---
  • partizan mitolojisinin yapıtaşlarından sutjeska savaşının her anına nüfuz ettiği yugonostaljik bir film. yönetmen, minimalist anlatım tarzı ile senaryoya uygun kasvet ve kasaveti yaratmakta orta çaplı bir başarı yakalamış.

    nato bombardımanı elli senenin birikimi köprüleri, fabrikaları, sınai ve askeri altyapıyı alçakça yok ederken, vlada ekmeğini çıkarmak üzere yugoslavya'nın mezarında yüz alman markına amelelik yapıyor, bir yandan da ülkeyi nazi barbarlığı sonrasında yeniden kuran idealist kuşaktan babasının yasını tutuyor. çalıştığı fabrikanın şalter indirmesine sebep olan miloşeviç ile aynı misyonu bombalarla yerine getiren nato koalisyonuna karşı elinden bundan fazlası da gelmiyor.

    kosova'da quasi-apartheid sistemi kurup etnik temizliğe girişen rejimin anti-amerikan "columbus, damn your curiosity!" afişleri ve almanya'nın gelişmişliğini küçümseyen propaganda haberleri tanıdık materyaller olarak göze çarpıyor. biraz buralara bakan biri inkar mekanizmalarının da aynı çarklardan oluştuğunu görecektir.

    filmin sonunda vlada'nın partizan babasını oğluna anlatıp kamyona dalması ise şarkıyla uyum sağlıyor:

    her gün beni suçluyor
    ahlaksız, yalancı ve riyakar insanlar
    beni hiçbir zaman alt edemeyecekler
    bozulmayacağım, onlara teslim olmayacağım

    çünkü biliyorum ki bazı insanlar hep orada olacaklar
    her şey yıkılıp batarken
    kendimi en dipte bulduğumda
    o yüzden her şey için sana teşekkür ederim

    https://www.youtube.com/watch?v=r1ey3gt__xk
  • ana fikri, vermek istediğini çok güçlü olmasa da sıradan bir günün, saatin tıkırdısında veren güzel bir izlencelik.

    savaşın içinde o kokuşmuşlugu içinize çekeceksiniz...
  • savaş filminden ziyade kamyon filmi gibi. kamyona binip aklımızda içinde ne olduğuna dair yer alan sorular eşliğinde izlediğimiz film. savaşan insanlar üzerindeki psikolojisini ve genel ortamın iç karartan karakteristiğini verebilmiştir yönetmen, ama hikaye anlamında kısır kalmış. biraz sıkıcı gelebilir.
  • esasında yol filmi hissiyatı yaratmasına rağmen üzerinize bir ağırlık gibi çöken film. savaşı ajitasyona girmeden ve bütün bir soğukluğu ile anlatıyor. savaş filmlerinin hareketli, takibi yorucu temposunun dışına çıkıyor ve gündelik rutine dönüyor. evet, savaş bazıları için bu denli yavaş akıyor.

    savaş olağanüstülüğün sıradanlaştığı bir zaman periyodunu temsil etmiştir tarihte hep. suç sayılanın suç olmaktan çıktığı, çoğu zaman insan haklarının askıya alındığı bir dönem. esas sorulardan biri de şoför taşıdığı yüke istinaden bir savaş suçlusu mu yoksa masum bir emekçi mi?

    yukarıda bir arkadaş çok güzel ifade etmiş, gerçekten de kötülüğün sıradanlığı kitabını tekrar okumaya itiyor sizi film.
  • yugoslavya'nın parçalanışı ve kosova savaşı'nı, bunun sıradan insanın gündelik yaşamı üzerindeki etkisini savaşın kendisini vermeden anlatabilmeyi başarmış bir film. bu tür filmlerdeki eser miktardaki nostaljiyi oldum olası sevmişimdir. izlenir.
  • mubi desteğiyle izlenmiş, ognjen glavonic'in yazıp yönettiği, kosova gibi oldukça netâmeli bir konuda geçmişle yüzleşmek yerine aynı geçmişi ucuz bir emperyalizm karşıtlığıyla eleştiren bu sırada milliyetçilik bulutlarını aralamaktan ziyade kasvetleştiren ve yok yere arnavut damarı kabartan film.

    leon lucev'in soğuk ama babacan rolü ve savaşı sadece fonda uçak sortileri ve geceleri aydınlatan roketlerle anlatmak filmin bahsi geçen coğrafyaya mesafe ile bakmak açısından oldukça başarılı.

    fakat kosova-metohija bölgesi, sırplar için "vatanına milletine bağlı" bir türk için orta asya neyse o. tarihsel olarak "sırp anavatanı" olsa da gerek osmanlı savaşları ve sonrasında arnavutların bu düzlüklere yerleşmesiyle - anadolu gibi bir yerden tanıdık gelebilir - çoğunluğu bir şekilde arnavutların oluşturduğu bir bölge. hâl böyleyken filmin daha açılış sekansında "kosovalı arnavut ayrılıkçılar" diye nitelenen uçk'yı öteki kılmak, sanki miloševic itinin boşnaklara karşı işlediği soykırım ve savaş suçu yokmuş da kosovalılar bir anda "ayrılıkçı" olmuş gibi sunmak en başından filmin tarafını belli ediyor. bu tarafgirlik ile araya eyfel kulesinin tepesinin bombalanmış bir görselinin yanına "hayal edin bi' bombalamayı durdurun" diye nato'ya çıkışta bulunmak çok ucuz bir numara.

    bu hâliyle gerek kamyoncu vlada'nın gerekse de paja'nın "yugoslav" babalarına "eski kafalı bunak" demeleriyle yugoslav nostaljisine (üstünde "akardı sutjeska'nın suları" yazan çakmak sekansları hariç) zerre yer bırakmayan daha çok alttan bir sırp tarafgîrliğiyle devam eden film her şeye rağmen savaş koşullarında bir emekçinin hayatta kalmak için taşımak zorunda olduğu yükü usulca anlatması açısından değerli.

    kosova'dan bağımsız, balkan keşmekeşinde iki tarafı da ve aynı derecede suçlu ele almadıkça - eski fakat mükemmel bir örnek no man's land - 90'ların başından sonuna kadar 10 yıl aralıkla -canı sıkıldıkça değil - bir zamanlar federal olan cumhuriyetleri kendine ilhak etmek arada da uymayanları yok etmek gibi azıcık faşist idealler güden sırbistan'ın başındaki itten dolayı bombalanmış bir belgrad'ı "sütten çıkmış ak kaşık" gibi göstermesiyle zayıf bir film.
  • şu filmdeki şarkıları bulan, bilen yok mudur?
    edit: düğün sahnesinde çalan şarkı dragana mirkovicten milo moje sto nema ymış uzun uğraşlar sonucu bulabildim.
  • hikayesi zayıf olsa da yolu ve savaşı hissettiren, güzel ama bulunamayan müzikleri olan hoş film.
hesabın var mı? giriş yap