• bret easton ellis ve onun bitmek tükenmek bilmeyen 80'ler tutkusunun yeni mamülü. bilmiyorum ben sıkılıyorum bunlardan. ama şöyle de bir şey var neden izlemeyelim? o kadar yani. tikky'lerimiz cinayete değil uyuşturucuya özensin tabi. bölesi daha iyi. güneş ışığı filan takılsınlar öle.
  • son zamanlarda izlediğim en saçma, en boş, en "ne anlattığı belli olmayan" filmdi.
    konu kayıp gençlik ve sorumsuz ailelerse bunu ahu tuğba ve nuri alço bin kere anlattı.
    yok eğer konu çürüyen toplumsa onu da tarık akan ile ahu tuğba anlattı...
    derseniz ki 80 lerdeki kokuşmuşluk... nuri alço ile hüseyin baradan tillahını yaptı.

    ben bu filmin daha güzellerini, atv öğle kuşağında bin kere izledim. siz de yerli olanları izleyin, bu dandik filme para vermeyin.
  • bret easton ellis'in türkçeye çevrilmemiş tek kitabı. kitap ellis'in savruk anlatımından nasibini alıyor. öykücükler halinde ilerleyen kitapta bir avuç los angeles sakini, hedonistik zevklerden nemalanır, sapıklıklarını ifşa ederlerken enikonu yalnız bir hayatın içinde debeleniyorlar.
  • ilk 34 dakikasında filmin içine girmek için 68 kere müdahalede bulunmama rağmen, film beni kendi dışına tükürmüştür. yani film ile ten uyuşmazlığı yaşadık, allahtan spormax kanalında 27 aralık 2009 fenerbahçe ülker beşiktaş ct maçı maçı vardı da bu durumu pek umursamadım.

    o tabaktaki yemek bitecek zorlaması yüzünden belki sonra kaldığım yerden devam ederim; ama şimdilik öyle bir ihtimal gözükmüyor.
  • yıldızlar geçididir. çok vurucu sahneleri sahneleri vardır ama bu sahneler hikayenin kesiştiği yerlerde olmaktansa rasgele dağılmıştır. chris isaak filmde şaşırtıcı derecede güzel bir oyunculuk sergiler. christie *un bryan metro *nun klibinde söylediği, jason falknerın şarkısı only you da bir dansı ve yere kendini bırakışı vardır ki, gerek soundtrackden, gerek filmin atmosferinden, insanı filme yaklaştırır. mickey rourke un hayatın parçası kötü adam rolünü ne kadar iyi oynadığı da gözlemlenebilir. çoğunluk beğenmese de dolu dolu bir filmdir. hayatın bir kesidini gözler önüne serer ama bir sonuca bağlanmaz. sonuca ulaşmayan böyle büyük kadrolu bir film hollywood şişirmesi damgasını yemiş biraz. aslında bunun da çok güzel bir anlamı var, ne olursa olsun hayatın devam ettiğine, her şeyin bir sona ulaşmayacağına gönderme yapıyor sanırım. bu kanıya varmamın sebebi senaryoyu incelendiğimde olayların aslında ne kadar da çarpık, pürüzlü ve anti klişe olduğu. sevmişim ben bu filmi ama sadece çoğunluk sevmedi ve amber heard (bkz: #21363650) var diye sevmiş de olabilirim. bir göz atılmalı
  • inanılmaz bir atmosfere sahip, underrated kalmış, güzel film.

    baştada söylediğim gibi filmin karanlık çok başarılı bir atmosferi var. müzikler ve oyunculuklarla bu atmosfer pekiştirilmiş. film birkaçtane öyküyü anlatıyor ama bu tarz filmlerin aksine hikayenin sonunda herkes biaraya gelip hikayeler birleşmiyor. onu geçtim hikayelerin bir sonu bile yok. ayrıca anlatılan hikayelerde hiç ayrıntıya girilmemiş. mesela babasıyla arası kötü olan bir çokcuk var ama araları niye kötü, ne oldu hiç bilmiyorsunuz. filmi izlerken sanki o hikayelerin içinde bulunan pek bişeyden haberi olmayan bir karakter gibi hissettim kendimi. çoğu kişi ''ne anlatıyor bu film ya'' diyip bu durumu beğenmesede benim çok hoşuma gitti. farklı bir deneyim oldu. sonuç olarak çoğunluğa hitap etmesede farklı tarzları seven sinemaseverlerin bence izlemesi lazım ama ortalama bir sinema seyircisinin beğeneciğini sanmıyorum.
  • ekşide film yorumu yapmak tarzım değil ama buna yapacağım. sana ayırdığım vakitten özür diliyorum. kendince filmden anlayan biri olduğumu düşünerek senin allah belanı versin diyorum. brad renfro’nun filmlerini izlerken seni de izleyeyim dedim ama hayatımda bu kadar boş bir film daha izlediğimi hatırlamıyorum. puuu
hesabın var mı? giriş yap