• aman ha

    aklin basindayken gozum liselim
    gunahi boynuna at tipa gelme
    bas belasi olur hazirlik belkim
    oss formunu yirt tipa gelme

    simsiyah saçların eline gelir
    yirmibeşe varmadan keline gelir
    not boyun aşmazsa beline gelir
    gövdeyi bir işe at tıpa gelme

    hocalar bir alem dersler bir alem
    kurtaramaz seni gelse sülalen
    inek der alay eder güler elalem
    bir meslek sırrına yet, tıpa gelme

    cayır cayır paran gider her sene
    çatlasan tek kuruş girmez kesene
    bir de bütünleme patlar ensene
    meslek okulun da yat tıpa gelme

    derse yetişilmez akşam gitsen
    gene geç kalırsın anfide yatsan
    bir sene de bitmez nota göz atsan
    başka bir belaya çat tıpa gelme

    çalırşan günlük otuz kırk saat
    her türlü sınavda edersin rahat
    sende değil ghönderen de kabahat
    sonuç belgesini yut tıpa gelme

    kitaplar, notlar kafayı yersin
    kadavradan evvel kefen giyersin
    her gece rüyanda kemik sayarsın
    akşamdan mezara yat tıpa gelme

    köyünde gelmeden dursun doktor
    okul bitse tıptan haberin yoktur
    ben diyorsam hikmeti çoktur
    iyi dinle sözüm tut, tıpa gelme

    hazırlık bitmeden canına yeter
    evin, memleketin gözünde tüter
    dönem bir, iki, üç ölümden beter
    davarı sığırı güt, tıpa gelme

    yok mu yerine gönder ikizin
    dua eder sana oglun kızın
    yanına koşul sarı öküzün
    sabana, düvene get, tıpa gelme

    anonim

    budur.
  • he ezber amk. yav he, he. o nobel ödülleri filan şans kapıya gelince yarışmacılarına veriliyor hep. en çok ezberleyen o seneki nobel tıp ödülünü alıyor.

    tehlikenin farkında mısınız? abi tıp bilim değildir diyenlerle aynı sözlükte yazıyoruz. bu insanlar ortaokullu mu yoksa zeka geriliğinden mi muzdarip gerçekten anlamıyorum.

    doktorum ama hayatımı mahvettiği için tıptan nefret ediyorum. belki de tıbbı savunacak en son adamım emin olun ama çileden çıktım. tıbbı yıkayıp yağlayacak değilim ama safi ezber bu diyen salaklara da tahammülüm yok.

    tıp bir bilim, hekimlik bir sanattır. bağışıklık sistemini açın okuyun. moleküler seviyede nasıl mucize canlılar olduğumuzu anlayacaksınız. ben 6 senenin sonunda bağışıklık sistemine yeni hakim oldum.

    evet, bir takım şeyleri ezberliyoruz. cd4'ün thelper reseptörü olduğunu matematikle öğrenemezsiniz. elbet ezberliyoruz ama bu tıp bize mısır'daki papiruslardan kalmadı ya. o papirusları hatim etmiyoruz ya.

    bir (yazıyla 1) molekül bulmak için 20 sene çalışan doktorlar var. türkiye'de yoksa dünyada var.

    tıp ezbermiş, he ezber he. kalp fizyolojisini ezberleyen kaç doktor vardır, öğrenen kaç doktor vardır? bu tıp ezber diyen tipitipler, tıbbı anatomiden ibaret sanıyorlar. ulan anatomi bile bir yerden sonra ezber gelmiyor. quadriceps diyince 4 başlı kas anlamına geliyor, anlıyorsun.

    hey yavrum hey, adam tıp fakültesinin içinden dahi geçmemiş, kantininde tavla dahi oynamamış, gelmiş ezber diye ötüyor.

    mallar için tanım: tıp konusu sağlıklı insan olan uygulamalı bir disiplin, bir bilim, bir sanattır.
  • birçok insan: nerden mezunsun?
    cugy: elektrik-elektronik mühendisliği.
    birçok insan: hangi okul?
    cugy: boğaziçi üniversitesi
    birçok insan: hmm, istanbul'da mı o?
    cugy: evet
    birçok insan: ne güzel ya. tıpı tutmuyor muydu puanın?
    cugy: yo tutuyordu.
    birçok insan: e niye yazmadın o zaman?
    cugy: en az 6 yıl okumayı, o sorumluluğu taşımayı göze alamadım.
    birçok insan: (anlamaz/önemsemez bir ifade) hım evet. tutuyordu yani puanın?
    cugy: (artık dayanamaz) evet tutuyordu hatta türkiye 2.si olmuştum öss'de nereyi yazsam giriyordum.
    birçok insan: (aynı bön ifade ile içlenerek) tutuyordu demek ha.
  • okurken en çok rastlanan cümlesi için:

    (bkz: ß zincirinin 6. aminoasiti glutamat yerine valin)
  • hala marangozluktan uzaklaşamamış bir bilim. diş çürür, içi kazınıp doldurulur; damar tıkanır, damara bişeyler sokularak açılır; yaralar dikilerek birleştirilir; kanserin çoğu tedavisi kanserli kısmı öldürmekten öteye geçemez; kemik kırılır, vidayla tutturulur, eklemler alçıyla sabitlenir. sağlık sorunlarına, organizmanın karmaşıklığıyla zıtlık içerisindeki bir kabalıkla müdahale edilir. burdan tıpçılara sesleniyorum: boş boş oturmayın, bulun şu sürülünce kurşun yarasını neyin geçiren kremleri, içince kemikleri otomatikman büyüten sıvıları. saygılar.
  • bir bilim dalı mı yoksa hala uygulamalı bir disiplin mi sorularının merkezinde yer aldığı bu yüzden ne olduğu hala tam anlaşılamayan icracılarına hekim veya tıp doktoru denilen alan. birçok hekimin umrunda olmasa da ''tıp bir bilim dalı mı yoksa uygulamalı bir disiplin mi'' sorusu mesleğin icrası açısından kendine kilit bir yer ediniyor. bu konu hakkında otörlerin fikir birliğine varması konuyla ilgili birçok hekimi sistematik yönden rahatlatacak gibi. sağlanacak fikir birliğinin faydaları ayrı bir yazının konusu olabilir ama biz önce tıbba; uygulamalı disiplin diyenler ile bilim diyenlerin fikirlerinin bir içini açalım;

    tıbbın uygulamali bir displin olduğunu iddia edenlere göre tıp; hipokrat'tan beri hastaya yarar sağlayan (ilaçla, ilaçsız farketmez) bir meslek. o zamanın imkansızlıkları, pozitivizmden uzak yapısı sebebiyle tıbbın bir bilim dalı olması bu görüşün savunucularınca bu yüzden desteklenmiyor. onlara göre tıp içersinde sanatın da bulunduğu, usta-çırak ilişkisi ile öğrenilen uygulamalara dayalı multi-displiner bir alan. onlar günümüzde kanıta dayalı tıp ve neredeyse moleküler düzeyde tedaviye inen tıbbı, tıbbın bir alt dalı saymak yerine bu çalışmaları insan biyolojisinin bir alt dalı sayıyorlar. onlara göre bir ilacın hekim düzeyinde kullanılması açısından moleküler düzey de mi yoksa etkisi bilinen bir ot karışımı mı oluşunun farkı yok. çünkü onlara göre hekim uygun ilacı verip gekeli müdahaleyi yapmakla sorumlu kimse.

    örnek verelim bugün tnf-alfa inhibitörleri tıpta romatolojide steroidin çare olmadığı vak'alarda kullanılıyor ve moleküler düzeyde resptör etkileşmesi yaparak hastanın romatolojik herhangi bir bozukluğunda steroidin yavaşlatıcı etkisinin aksine durdurduğu gibi bir miktarda kalıcı iyileşme sağlıyorlar. burdan yola çıkarsak tıbbı uygulamalı bir disiplin görenlere göre bu ilacın bulunması biyolojinin, uygulaması hekimin işi. hekimin amacı ve sorumluluğu hastaya yarar sağlamak ve bu vak'ada olduğu gibi romatolojik semptomları görüp doğru endikasyonu belirlemek. ve eğer endikasyonuysa bu ilacı yazmak. işte doğru endikasyonu belirleme de sadece kitaplardan öğrenilecek bir şey değil. usta-çırak ilişkisiyle öğrenilenlere ve hekimin sezilerine de bağlı. bir yerde endikasyonu belirlemek tıp sanatının, uygulamak hekimin, ilacı bulmak ise biyojinin işi.

    tıbba bilim dalı diyenler ise tıp tarihini ikiye ayırıyor; onlara göre tıp penisilinin bulunuşuyla (ki 1939'ta bulunmuştur) uygulamalı disiplin çağını kapatmış bilim çağına geçmiştir. bugün 10.000'in üzerinde hastalık tariflenmiş 5.000 ilaç bulunmuş, fizik ve kimya ile birlikte en ileri tanı yöntemleri keşfedilmiş vaziyette. 1940 ile 2010 arasında belki de en hızlı ilerliyen bilim dalı tıp olmuştur. veremden hasta kaybeden insanoğlu günümüzde aids'e kansere çare bulmuş veya çarelere yaklaşmış vaziyette. bu baş döndürücü gelişme arkasına aldığı pozitivizm rüzgarları ve insanın etik hassasiyetlerine çözüm olan kanıta dayalı tıp ile mümkün olmuştur. bugün iyi bir hekim verdiği ilacın patofizyolojide hangi mekanizmaları kırdığı, hastayı nasıl ve neden iyi gedliğini iyi bilmeli diyor bu görüşün savunucuları.

    yine bir örnek vermek gerekirse tiroid kanserleri için kollagen doku miktarını ölçen usg'ler bir bilim dalı diyenler için kolay kabul edilebilirken bunu uygulamalı bir disiplin görenler hem maliyet/etkinlik açaısından etkili bulmamakta hem de doktorun hastaya dokunmadığı bir hekimlik anlayışına neden olabileceği düşüncesiyle istememektedir.

    iki tarz tıp tanımını 5 maddede karşılaştırmalı olarak kısaca yeniden açıklarsak;
    [uygulamalı disiplin diyenler (udd) ve bilim diyenler olarak (bd)]
    1)udd tıpta bütüncüllüğü savunur, bd tıpta ihtisaslaşmayı.
    2)udd fizik muayeneye sırtını dayar, bd ise en son tanı ve görüntüleme yöntemlerine.
    3)udd hekimliğin sanatsal yanını ön planda tutar, bd ise bilimsel yanını.
    4)udd tarih ile iç içedir, bd ise gelecek ile iç içe.
    5)udd hekimin tecrübelerine dayanarak sezgisel hareket edebilmesini ister, bd ise hekimin kanıtlayamadığı bir duruma müdahale etmemesini.

    tüm bunlardan sonra kendi fikrime gelirsem; bana göre tıp uygulamalı bir bilim dalıdır ve kitaplar kadar hocalardan da öğrenilir. yani ne kadar iyi bir hocaya sahipseniz iyi bir hekim olma ihtimaliniz o kadar artar. bu yüzden tıpta belki de anahtar nokta uygulamadır. istediğiniz kadar bilginiz çok olsun bunu uygulamaya dökemiyor hasta tedavisi düzenleyemiyorsanız siz iyi bir hekim değilsinizidir, olamazsınız.

    örnek verirsek kardiyolojide hemen hemen her hastaya 5 tane ilaçtan oluşan bir reçete yazaralar. kardiyoloji kliniklerinde uygulama genel olarak böyledir. ama siz bu uygulamayı görmeden istediğiniz kadar kitap okuyun, doz ezberleyin siz o tedaviyi hayatta düzenleyemezsiniz. hatta düzenlemeye cesaret edemezsiniz.

    işin bir de diğer tarafı var tüm uygulama başarısına rağmen iyi bir hekim bilmini bilen bir hekimdir. yazdığı ilacı neden yazdığını, ne beklediğini, ne beklemediğini bilmelidir. hangi yolakları engellediğini iyi bilmelidir. çok fazla ayırıcı tanı düşünmeli ve tanısını bu diğer ayırıcı tanıdan bilimsel kanıtlarla ayırmalıdır. her hastaya farklı yorum yapabilecek bilgiye sahip olmaldır.

    işin özü birçok öğrenci ve hekimin umrunda olmamasına rağmen tıbbın belki de en önemli sorunu tanımında yaşadığı kavram karmaşasıdır. en yakın zamanda bu konuda fikir birliğine varılması dileğiyle...
  • "nerden yazdım lanet olsun" dedirten,insanın gençliğini tüketen fakülte
  • gün geçtikçe bitirilmesi için harcanan emeğin ve çekilen çilenin, mezun olduktan sonra karşılığı görülemeyen üniversite bölümü
  • mide kanseriyseniz ve yüzde 10 başarısızlık dilimine girerseniz sizin için bu, iyi bir istatistik değildir. 34 yaşında erkek hasta geçen seneden beri ppi kullanıyor. polikliniğe girişi 2016 aralık, gastrik yakınmaları için ppi veriliyor ve bingo doktor nexium yazarak semptomları gideriyor. büyük doktor, büyük başarı. hasta 8 ay sonra gastrik yakınmalarla yeniden geliyor doktor antepsin yazıyor ve 1 ay sonra yeniden gel geçmezse bir endoskopi yapalım diyor. hasta 1 ayı beklemeden acile başvuruyor. çekilen ct'si tümoral perforasyondan bahsediyor. cerrahlar acil ameliyata alıyor ama karnı açmakta bile zorlanıyorlar. karın silme tümör dolu çünkü, basit bir müdahale yapıp tümöre dokunmuyorlar, dokunamıyorlar. ve hasta 3. hafta ölüyor. eşi 31 yaşında, 3 yaşında bir çocuk babası ölüyor. çünkü ppi gastrik yakınmaları geçiriyor.

    evet, %90 başarılı bir tıp hikayesi dinlediniz ve bu hikaye bilimsel olarak bir hatalı uygulama (malpraktis) içermiyor.

    maalesef schwartz'da yazmıyor bunlar.
  • dünyada yaşayan 7 milyar insanın belki yüzde 90inin mutlaka bir ara midesi ağrımıştır. her midesi ağrıyana endoskopi yapılması gerekseydi tarama testi gibi bütün insanlara her sene endoskopi yapmak gerekirdi. tabi ki bunu yapabilecek ne kapasite var ne de böyle bir gereklilik. yapılması gereken gastrik yakınmalar için nexium, antepsin benzeri bir ppi vermek, 3 ay 6 ay belli bir süre takip etmek ve eğer şikayetler geçmezse ileri tetkik tedavi için yönlendirmektir. 10 kişi fazla kurtarmak için 1 milyon kişiye endoskopi yapamazsınız. yüzde 90 oldukça başarılı bir tanı oranıdır gerçekten.
hesabın var mı? giriş yap