• aşağıda ispat etmeye çalışacağım gerçek. ve işin kötüsü, yaşamadığının da farkında değil. ilginçtir, medyada bununla ilgili bir haber de yok, uzun bir süre de olacağa benzemiyor. daha doğrusu bundan sistematik biçimde bahsedebilecek gazeteci falan kalmadı sanırım, ondan. işbu sebepten ötürü, hazır bu konuya kafam bozulmuşken ve vaktim de varken boş durmamak istedim.

    şimdi arkadaşlar öncelikle çok kısa bi ön bilgilendirme: türkiye'de özellikle son 5-10 senede fiyatlar uçarken, maaşlar bu yükselişe ayak uyduramadı. her alanda büyük bir fakirleşme göze çarpıyor. ama yavaş yavaş olduğu için, 'bilinçli' dediğimiz kesimde bile hala tam olarak bu durum idrak edilebilmiş değil. çeşitli devlet yetkilileri her fırsatta ekrana çıkıp ülkemizin dünyanın en büyük ekonomileri arasına girdiğini söylese de durum pek öyle değil. evet ekonominin 'toplamı' büyük bir ekonomi ama mesela ona bakarsanız en büyük ekonomi çin. hindistan ilk beşte falan... önemli olan ekonominizin toplam büyüklüğü değil, o büyüklüğü kaç kişiyle yarattığınız ve vatandaş olarak bir asgari ücretle sepetinize neler alabildiğiniz. dolayısıyla buna göre bakarsanız 2016 sonu itibariyle ülkemizin dünyanın en büyük ekonomileri arasında olmadığını, kazakistan'ın 10 sıra gerisinde dünya 63.sü olduğunu görebilirsiniz. (kaynak: imf)

    şimdi türk halkının aslında yaşamadığını daha net ispat edebilmek için ülkemizi almanya ile karşılaştıracağım. almanya'yı seçmemin nedeni, aradaki uçurumu daha da dramatik bir hale getirmek değil. durum şu: orada asgari ücret yaklaşık 1400 euro. bizde ise 1400 tl. o halde euro'yu tl'yi unutabiliriz, iki ülkede de çalışan insanların eline bir ay sonunda minimum '1400 birim' para geçiyor. bu, yaşanan durumu anlamamızı kolaylaştıracak. bakalım 1400 birim ile alman hans ve türk ali bir ay boyunca neyi ne kadar alabiliyor? burada "ama almanya bizden çok daha zengin bi ülke, tabii daha fazla şey alacak" gibi bir yanılgıya düşmeyin. çünkü metodolojik olarak ne kadar çok şey aldığı ile ilgilenmeyeceğiz. ilgileneceğimiz temel şey; çeşitli temel ihtiyaçlar için asgari ücretlerinin kaçta kaçını harcıyorlar, bunu hesaplayacağız. bu hesabı yaparken iki ülkede de 1400 birim (euro ve tl) değerinde asgari ücret olması hesabımızı daha kolay hale getiriyor, hepsi bu.

    gıdalar için almanya'daki ünlü market rewe ile bizim carrefour'u birbiriyle karşılaştıracağız.

    not: rewe’ye ilk girişte posta kodu sorar; 51063 yazın, daha sonra iki seçenek çıkar "lieferung nach hause” (eve teslimat) yazana basınca siteye girersiniz, bir daha sormaz)

    süt: ilk ürünümüz temel gıdalardan süt. alman hans 1400 birim parasının 0.63'ü ile evine 1 litre süt götürüyorken, bizim türk ali 1400 birim parasının 3 lirasını sadece 1 litre süte veriyor. (ulan yazarken zam gelmiş 3,10 olmuş lol). aradaki fark 4,5 kat. yani bir anlamda, alman'ın 1 ayda içtiği sütü biz ancak 5 ayda falan içebiliyoruz.

    caps: http://bit.ly/2xsmlo8

    peynir: ikinci ürünümüz peynir. hans eline geçen 1400 birim paranın 1,39'u ile 250 gram dilimli kaşar alırken, ali kardeşimiz 1400 birimin yaklaşık 7'sini aynı gramaja veriyor. aradaki fark 5 kat.

    caps: http://bit.ly/2xmou8e

    et: peki alman hans 1400 birim parasının 3,98'ini yarım kilo ete verirken, bilin bakalım türk ali evine yarım kilo et almak için 1400 lirasının ne kadarını harcamak zorunda? 5? 10? 15? 20? 25? bilemediniz. 28,5 lirasını. ulan 2 katı farkı hadi anlarım da neredeyse fark 9 kat be. yani almanın 1 ayda tükettiği eti sen ancak 9 ayda tüketebilirsin güzel kardeşim, bil bunları. bu arada yerli çiftçiyi desteklemediğimiz için böyle oluyor deyip ithal ete yasak getirenlerle, yerli futbolcuları desteklemek için yabancı futbolcuyu yasaklamak isteyenler arasında benim için bir fark yok. ikisinin de yanlış olduğunu düşünüyorum. hele ki bu et konusu çok hayati yahu. şu an milyonlarca çocuğun yarın ucuz et yemesi lazım, türk tarımının gelişmesini falan bekleyemez bu çocuklar. türk tarımı gelişecekse rekabet halinde de gelişimini sürdürebilir, tüm sektörler gibi. ağlamaya gerek yok.

    caps: http://bit.ly/2hnhln0

    ayrıca bu et olayında laf gelmesin diye hani domuz etiyle karşılaştırmadım ama normalde adamların kuzuyla, danayla işi yok. domuz eti yiyor bu adamlar. yani esasen adamlar kuzudan çok domuz besledikleri için domuz eti çok daha ucuz. hani onların inanışına göre domuz yemek yasak olsaydı daha çok dana-kuzu beslerlerdi ve bu fiyatlar daha da aşağı düşerdi de neyse.

    haaaa bir de etin lezzeti meselesi var bak ona girmiyorum. ama yemin ederim bu avrupa'daki etlerle bizim etlerin lezzeti arasında da büyük bir fark var. bizimkiler plastik gibi. üreticisi depresif, komisyoncusu depresif, satıcısı depresif, ulan koyunun kendisi bile depresif, mutsuz arkadaş. küçücük yerlerde yüzlerce hayvan..ne doğru düzgün gezebiliyor, ne otlanabiliyor..bu et nasıl lezzetli olsun? nihat doğan "benim koyunum bile yabancı koyundan farklı bakıyor" derken güldük ama haklıydı, koyunun amına koymuşlar afedersiniz, kesin beni kurtulayım diye bakıyor bizimkiler.

    tavuk but: bıraktık koyunu geldik tavuğa. zaten bizde gördüğünüz gibi kırmızı et yemek imkansız olduğundan tavuk ön plana çıkıyor. bakalım bu konuda nasılız? hans 1400 birim parasının 2,55'ini tavuk buta verirken, ali bey 1400 lirasının yaklaşık 10 lirasını gözden çıkarmak zorunda. yani aradaki fark 4 kata yakın. bu da demek oluyor ki alman'ın 1 ayda tükettiği tavuğu sen 4 ayda tüketebilirsin.

    caps: http://bit.ly/2fewfts

    somon: haydi kırmızı et ve tavukta büyük korkunç bi pahalılık var ama en azından balıkla dengeliyoruzdur diye somona bakayım dedim ki abov. alman hans 1400 birim parasının 1,89'u ile 100 gr somon alabiliyorken, bizim ali bey 1400 lirasının 13,90'ını 100 gr somona vermek zorunda. fark 7 kattan fazla. yani almanın 1 ayda tükettiği somonu sen anca 7 ayda tüketebilirsin güzel kardeşim.

    caps: http://bit.ly/2jol0bt

    tost ekmeği: alman vatandaş eline geçen 1400 birim paranın 0,55'i ile 500 gr tost ekmeği alabiliyorken, sen 1400 birim paranın 3 lirasını tost ekmeğine vermek zorundasın. aradaki fark 5,5 kat.

    caps: http://bit.ly/2fmdjyp

    pirinç: alman vatandaş eline geçen 1400 birim paranın 0,85'i ile evine 1 kilo pirinç götürebiliyorken, sen aynı pirince 1400 liranın 4,89'unu vermek zorundasın. aradaki fark 5,5 kat.

    caps: http://bit.ly/2xjzbkp

    muz: ulan yıllar geçti, şu muz hala lüks tüketim maddesi olmaktan çıkmadı arkadaş memlekette. alman hans 1400 birim parasının 1,69'unu vererek evine 1 kilo muz götürebiliyorken, sen 1400 liranın 5 lirasını vermek zorundasın. yani muza da 3 misli ödüyorsun.

    caps: http://bit.ly/2hjqctv

    bira: şimdi türkiye'deki yaşam kalitesinin daha da saykolaşmaya başladığı örneklere geliyoruz. alman vatandaş 1 kutu bira için 1400 birim parasının 0,29'unu harcarken, sen 1400 liranın 8 lirasını 1 kutu tuborg'a veriyorsun. (türkiye'de internetten alkol satışı yasak olduğu için link veremiyorum ama market fiyatı budur.) fark 25 kattan fazla. sonra vay efendim gençler neden bonzai içiyor, neden bu kadar çok merdiven altı sahte içki üretiliyor... bonzai içen çocuğun tekiyle röportaj yapmışlardı neden içiyorsun diye. abla dedi, 2 kutu bira 15..bu 2 lira. kafası da güzel, neden o kadar para vereyim dedi.

    caps: http://bit.ly/2hlodmx

    viski: birayı geçelim, viskiye bakalım.. hans 1 şişe (70cc) jack daniels için 1400 birim parasının 20'sini harcıyorken, biz aynı şişe için 1400 birim paramızın 140'ını vermek zorundayız, farka gel.

    caps: http://bit.ly/2wftdco

    araba fiyatları: bakalım hans kardeşimiz volkswagen golf model bir araba almak için kaç sene çalışmak zorunda? hans'ın yine asgari ücret aldığını düşünürsek hiçbir şey yemez, içmezse yaklaşık 1 senede bu arabayı alabiliyor. peki biz aynı araba için kaç sene yemeden içmeden çalışmak zorundayız? 2? 3? 5? hayır, hemen hemen 7 sene.

    caps: http://bit.ly/2wbblxa

    hyundai i30: haaa şimdi derler ki golf alman malı, ucuzdur. onları da kırmadık, kore malı hyundai i30 ile karşılaştıralım dedik. asgari ücretli alman hans bu arabayı yine yemez içmezse aşağı yukarı yine 1 senede alabiliyorken, biz aynı aracı almak için yemeden içmeden en az 5 sene çalışmak zorundayız.

    aps: http://bit.ly/2jnyvbk

    prezervatif: geldik prezervatiflere. neden geldim tam olarak anlamadım ama buna da bakalım. yani bir üründe de aşağı-yukarı benzer fiyat seviyelerini yakalamaya çalışıyorum, bakalım başarabilecek miyiz?

    durex'lerde falan büyük fark var zaten de ben en ucuzları birbiriyle karşılaştıracağım. alman hans 12'li prezervatife 1400 birim parasının 2,99'unu öderken, bizim vatandaşımız 1400 lirasının 17,95'ini vermek zorunda. yani cumhurbaşkanımızın 3 çocuk yapın söylemi olmasa da olur, zaten bu şartlarda korunmak pek mümkün değil, kimse merak etmesin.

    caps: http://bit.ly/2ffytia

    ulan kafede yazıyorum bunları kocaman durexleri açmışım bakıyorum allah kahretsin ya tanıdık biri görmese bari. neyse devam ediyoruz.

    ev fiyatları ve bireyselleşme: istanbul'da şöyle ortalama, sağa sola biraz yakın bi evde oturayım desen en az 1 asgari ücretin tamamını isterler senden. hatta muhtemelen az biraz düzgün bir yer için minimum 1600-1700'lere çıkmanız gerekir. hem de bina 30 yaşından büyüktür, içi dökülüyordur, ısıtması, soğutması bir derttir vs..

    fakat mesela almanya'da siz eğer 1 asgari ücretin hepsini bir eve vermeyi kabul etmişseniz, en pahalı kent olan münih'in en güzel semtlerinden birinde, süper bir lokasyonda (google map'ten ölçtüm, metroya 5 dakika sürmüyor yürüyerek), gayet bakımlı ve konforlu bu evde yarın oturmaya başlayabilirsiniz.

    caps: http://bit.ly/2honcgq

    yani eğer metrekaresi daha küçük, metroya biraz daha uzak mesafede falan bir ev düşünürseniz bu fiyatlar yarı yarıya da oynar. zaten bu yüzden işte yurtdışında çocuklar okula giderken aynı zamanda part-time bir işte çalışıp, bir ev arkadaşıyla güzel bir yerde eve çıkabiliyor, aileden ayrılıyor. bu da aslında birey olma, kendini gerçekleştirme açısından hayati derecede önemli bir konu. bizde insanlar ailesinden ayrı bir evde yaşamak için neredeyse evlenmek zorunda. hele kızlara falan baksanıza çevrenizdeki, kaç tanesi ailesinden ayrı bir evde yaşayabiliyor? türkiye'de yaşayan erkeklerin evlendikten sonra sapıtması bir tesadüf değil. adam ilk kez aileden ayrılıyor, kendi bağımsızlığını ilan ediyor, belki cebi biraz para görüyor ve evde onun yaptıklarına güçlü bir itirazda bulunabilecek kimse yok. hollandalı çocuğun 15-16 yaşındaki düşkünlüklerini ilk kez 35-40 yaşında falan yaşama fırsatı buluyor. bazen tek bir film sahnesi, bu topraklar üzerindeki koca bir karanlığı anlatmaya yeter de artar, o yüzden vavien'e bağlanıyoruz (2:43-3:30 arasını izleyiniz): https://www.youtube.com/…ply&feature=youtu.be&t=163

    hadi bunları geçtim de arkadaş çok afedersiniz bu adamın ailesiyle yaşarken kendi kendine işini görmesi de bi dert. bir kere çoğu türk çocuğunun kendisine ait müstakil bir odası olmuyor, kardeşiyle falan paylaşıyor. hadi diyelim kardeşi evde yok, odaya kapandı, kilitledi kapıyı, açtı bilgisayarı, hangi siteye girecek? hepsi yasak. vpn'i yüklediğini düşünelim, o da bilgisayarını, internetini yavaşlatıyor. en fazla 20-30dk'da halledeceği iş bu çocuk için çıkıyor 2 saate. o sıra anası bağırıyor, babası işten geliyor... daha çocuk en fazla bir video falan açmış, o da istediği kategori değil. mecbur hızlı hızlı ona bakarak bişeyler yapmaya çalışıyor. bakın bu nesil bu yüzden ileride erken boşalma sorunu yaşayacak, yuvalar yıkılacak, şimdiden uyarıyorum. bırakın millet uzun uzun gezsin, açılan tek videoda hızlı hızlı işini görmeye çalışmasın. vallahi bu toplumu kökünden dinamitliyorsunuz.

    eğlence: bir türk çocuğu bugün o kapandığı odasından çıksa, bi kız arkadaş yapsa, gece bi eğlenmeye çıkalım yiyelim içelim deseler o gece cepten minimum (ortalama düzgün bir yer) 250-280 çıkmak zorunda. yani türkiye'de bir gün içinde şöyle kız arkadaşıyla bi insanın gece bir geçirmesi için yaklaşık asgari ücretin %20'sini gözden çıkarması lazım. ulan bu nedir be? aynı şeyi berlin'de yapmanız 50 euroyu geçmez. yani onlar için asgari ücretin %5'ini bulmaz ki doğrusu da budur.

    bir de yani mis gibi sokakları olan, kızların gece 3'te yalnız başına içip içip evine dönebildiği, hukuk içinde yaşıyorsun bak bunu da unutma. evin fiyatını sadece metrekare belirlemez. o ülkedeki müreffehlik seviyesi de kiranın içindedir. mesela türkiye'de gece bir kızın evine içip içip rahatça dönebilmesi bir yana, gündüzleri bile ilginç bir bakma kültürü var. bakıyoruz. sadece kadınlara değil, birbirimize de bakıyoruz. uzun uzun bakma diye bir şey var amk. yabancılar ciddi ciddi forumlarda bu olayı tartışıyorlar hatta, niye baktığımızı anlamaya çalışıyorlar sjsjs; https://www.turkeycentral.com/topic/20099-staring/

    caps: http://bit.ly/2hopfll

    maç fiyatları: hadi çocuk sevgili yapmadı, beşiktaş'a falan sevdalandı diyelim. maça gitmek istiyor. bakalım alman hans ile karşılaştırıldığında asgari ücretin ne kadarını kombineye verecek bu çocuk?

    5 kere şampiyonlar ligi şampiyonu olan bayern münich'in maçları için 1 senelik kobine bilet fiyatı 80 euro. yanlış duymadınız. yani alman çocuk 1400 birim asgari ücretin 80'ini vererek kombineyi alıyor. bizim vatandaşımız ise beşiktaş'ın maçlarını 1 sene boyunca stadın en kötü yerinden izlemek için 1400 birim asgari ücretin 1200'ünü vermek zorunda. böyle bir şey olabilir mi, 15 kat fark nedir, ne içindir? asgari ücretli insan kombine alsa, bütün bir ay boyunca geçinmek için eline 200 lira para kalıyor. bu arada bu sadece beşiktaş'a özgü bir durum değil, türkiye'de büyük kulüplerin hepsinde aşağı-yukarı fiyatlar böyle.

    bu kadar şeyin tek bir açıklaması var; yaşamıyoruz. yoksuluz, eskisinden daha yoksuluz. ve yoksulluk bir yandan anti demokratik rejimleri de besleyen bir şey. zira adam yoksullaştıkça, hem devlet yardımına daha çok bağımlı kalıyor, hem de seyahat edemiyor, çevresini göremiyor, başka ülkeler nasıl yaşıyor bilmiyor. bununla beraber adam kendi ülkesini yoksullaştıkça daha da anlamsızca seven bir hale geliyor. halbuki bu adamın cebine biraz para koysan, şöyle 1 hafta münih’e, zürih’e, londra’ya falan gitse adam nasıl bir yerde yaşadığının farkına varacak. cebine para koysan da gidemez gerçi, türkiye'de sadece nüfusun %10'u pasaport sahibi, bu da ayrı bir mevzu. bu arada pasaportu olmayan %90 içinden her gün birileri facebook'a girip "başka ülkede yaşayamam...." paylaşımları yapıyor. sen önce pasaport çıkart ayı, görmüş müsün başka ülke acaba da konuşuyorsun?

    bu durum bana bazı şeyleri de sorgulattı. mesela normalde hayatımı paylaşırken gayet mütevazı bir şekilde paylaşıyorum, daha doğrusu az paylaşım yapıyorum ama bunun iyi bir şey olup olmadığı ile ilgili şüphelerim var. yani bu mütevazılık karşı tarafta "iyi ya o da öyle çok bişey yaşamıyo galiba" şeklinde algılanıp, kişiyi sisteme karşı uysallaştırıyor. bundan sonra şeymasubaşılaşabilirim, bu açıdan kadın doğrusunu yapıyor. hatta herkesi yaşadığı en güzel anları, yemekleri, tatilleri falan bol bol instagram'dan paylaşmaya davet ediyorum.

    ya bu arada az önce bi kız geldi, pardon internete bağlı mısınız? dedi. evet dedim. çok özür dilerim 1 dakikalığına kullanabilir miyim dedi. tabii buyurun dedim. abi kız geldi, google'ı açtı arama kısmına tıkladı, tam bir şeyler yazacakken tıklar tıklamaz altta sırasıyla şunlar çıktı; "carrefour prezervatif" "ucuz prezervatif" "en ucuz prezervatif" "durex standart" "bira ne kadar" "viski ne kadar" olm kız buna döndü bak; http://bit.ly/2wfkouh ama bana da çaktırmıyo, hemen hızlı hızlı bir şeyler yazdı halletti işini teşekkürler diyip uzadı. sizin allah belanızı versin, moralim aşırı bozuldu hesabı isteyeceğim ya. şu an hakkımda ne düşünüyor acaba? inşallah sözlük okuyucusudur da denk gelir anlar, uplayalım arkadaşlar kız da görsün lan :(
  • sonsuz doğru tespitler olmakla birlikte yaşadığım tecrübelerle sabittir; gurbetçilerden nasıl cevaplar alırsınız onu aktarayım.

    avrupa'da yaşayan bir çok türk'e bunları tane tane anlat, bütün bu örnekleri ver adam sana, "ama ben türkiye'ye gelyom, orda süper tatil yapyom, aynı paraya avrupa'da yapamıyom" diyecek. ya da "100 bin yoraya avrupa'da ev alamıyon ama türkiye'de çok güzel dair alıyon" diyecek.

    hadi diyelim ki bu mantığı birazcık anladı sonra ne diyecek biliyor musun, "sen evinin önünde park cezası yemiyon ama bana ikide bir kapımın önünde 15 yoro kesiyolar" diyecek. araba türkiye'de çok pahalı diyeceksin, o da diyecek ki "bizde araba 3 senede sıfır değere düşüyo, sizin türkiye'de aldığından daha pahalıya satıyon".

    sen adama şartlarının ne kadar avantajlı olduğunu anlatacaksın, o da sana şöyle cevap verecek: "bizim burada fabrikada adam sana bir bardak su vermez, sizin orada işyerlerinin mutfakları varmış, işçi istediğini yiyip içiyormuş, hatta servisleri bile varmış" diyecek. "gavur senin ulaşımını düşünmez, bir bardak su bile vermez, ama sizde çalışma şartları çok farklı" diyecek. iyi de senin servise ihtiyacın yok zaten altında lüks bmw var diyorsun, "sizin orada 5 liraya araba yıkanıyor, biz 50 yoroya yıkatıyoruz" diyecek.

    "türkiye'de evine istediğin gibi usta buluyon, ama biz bi kapı kolu değiştirmeye 200 yoro ödüyoz, başka yerlerden çok para harcıyoz" diyecek. yani hiçbirşeyin göründüğü kadar iyi olmadığını anlatmaya çalışıp duracak.

    amma ve lakin bu vatandaşların hiçbirisi türkiye'ye uzun süre daha kesin dönüş yapmayı düşünmeyecek, gelip burada bir ton şeyden şikayet edip yine avrupa'daki konforlu alanına geri dönecek. eleştiren yerli veya yabancı herkese karşı sınırsız defans yapacaklar ama sahip oldukları şeyleri bırakıp gelmeyi asla düşünmeyecekler. oy kullanırken de asla ve asla senin duyarlılığına göre hareket etmeyecekler. işin diğer acı tarafı da budur aslında.
  • evet ama unutulan birşey var o da öldükten sonra çoğunluğu müslüman olan ülkemizin sonsuza dek güzel yaşayahahahallah yok din yalan
  • ben kendi gozumden sizlere bir amerikan ve bir turkun yasam kalitesi bakimindan farkini biraz olsun anlatmak istiyorum. 2 yildir amerika'da yasiyorum ve geldigim gunden beridir gorduklerimi kisa da olsa aktarmaya calisacagim.

    - amerika'da insanlar arabasiz yasayamazlar cunku yollar toplu tasima kullanacak kadar kisa degil. kisa bile olsa rahatina duskun oldugu icin en dandik arabalari bile ya bir jeep ya da toyota'nin en eski modellerindendir ancak yine de bu araci cok ucuza satin almistir veyahut cok ucuza aylik lease oduyordur. turkiye'de insanlar aylik akbile para bulamiyorlar. aylik akbil fisini bayilerden 5-10 tl'ye satin alip calistiklari yere goturup parasini aliyorlar.

    - amerika'da her hafta pazar gunu mutlaka mutfak alisverisi yapiyoruz. evde ne gerekiyorsa hafta icinde kagida yazilir ve pazar gunu gelince buyuk supermarkete gidilir ve alinir. her hafta en az 100$-150$ alisverise para verilir. turkiye'de ise genelde bu fiyat haftalik olarak 100-150tl'den cok daha fazladir. insanlar ihtiyaci oldukca gider alir ve haftalik olarak kendisini alisveris yapmak zorunda hisseden insanlar cok fazla yoktur.

    - amerika'da neredeyse herkesin arabasi var cunku benzin cok ucuz. bu sebeple toplu tasimalar genelde rahat. turkiye'de toplu tasimalar agzina kadar dolu, otobuslere binilmiyor cunku benzin cok pahali ve kimse araba alamiyor.

    - amerika'da insanlarin alim gucu yuksek oldugundan telefon/elektronik kullanimlari da oldukca yuksek. insanlar genelde iphone kullaniyorlar. samsung marka cep telefonlarinin kullanimi apple marka telefonlara gore oldukca azdir. fiyatlari neredeyse aynidir ve samsung kullananlar telefonu sevdigi icin kullanirlar. gecen mayis ayinda ayda 95$ vererek son model iphone 7 plus 32gb aldim. konusma, mesajlasma ve internet sinirsiz. turkiye'de ise durum cok vahim. su anki bir iphone 7 plus fiyatina tutari kadar dolarla amerika'da araba alabilirim. yani demek istedigim turkiye'de 7 plus iphone telefonun fiyati neyse onu dolar olarak dusunun, onunla burada araba alabilirim. telekomunikasyon sirketlerinden bahsetmiyorum bile. turkcell yolacak adam ariyor.

    - amerika'da et cok ucuz. restaurantta olsun markette olsun diledigince et alip tuketebilirsin. turkiye'de etin kilosu 40-50 tl, belki 60tl bile vardir. burada 60$'a bir ay her gun yiyebilecegin kadar et alirsin.

    - amerika'da calisma saatleri kisa, turkiye'de daha uzun. ben amerika'da 8-3 calisiyorum ve turkiye'de 9-7 calistigim isten cok daha fazla kazaniyorum.

    - amerika'da elimizden geldigince mangal partisi, ickiki dugunler, ickili dogum gunu partileri yapmaya bayiliyoruz. turkiye'de yakinda icki satisini yasaklayacaklar neredeyse. durum o kadar vahim.

    bu yazdiklarimin uzerine daha ekleyebilirim bile ama ne gerek var ki? durum zaten ortada. hadi simdi gelsin turkler ve "bunlar heb amariganin oyunu" desinler. bir kesim var ki turkiye'de comar diye tabir edilen, onlara ne yapsaniz mustahaktir. vallahi ben burada yasiyorum cok sukur ama turk halki aslinda gercekten yasamiyor.
  • almanya'yı geçtim, hiç kıyaslamaya sokmuyorum. hatta hiçbir ülkeyi kıyaslamaya sokmadan sadece türkiye özelinde bir şeyler anlatmak istiyorum. bunu anlatırken boğazıma bir şeyler oturmuyor değil.

    geçen ayda belli günler ziyaret ettiğim müşteri bir şirketin 2 personelini arabayla evlerine bıraktım. yol üzeriydi. işim gereği biliyorum, çocuklar 1500 tl net ücretle çalışıyorlar. içlerinden biriyle sohbete başladık. bu genç arkadaş bekar. oturduğu daire binanın -3 ncü katında kapıcı dairesiymiş. her tarafı dökülüyor abi dedi, dairesi için. 700 tl kira veriyormuş. elektrik, su, internet derken 1000 tl yi buluyormuş aylık gideri. ısınmayı nasıl yapıyorsun dedim. ben sıcak pek sevmiyorum abi dedi. kışında muhtemelen soğukta yaşamaya çalışıyor. işe gelmek için 2 vesaitle gitmek zorunda. öğlenleri işyerinin dışarıdan sipariş ettiği yemekler çok hayati, zira belki de yiyebildiği tek öğün o. kıyafet falan almak istese elinde neredeyse para kalmıyor. eğlenmek için dışarıya çıkmayı geçtim.

    kıyaslamaya gerek yok. bu ülke insanlarının, bütün bu kara tabloya rağmen hala sabahları erkenden kalkıp işe gidecek iradeyi bulmaları gerçekten takdir edilmesi gereken bir özellik. insanlarına gelecek vermeyen bir ülke burası. kimseye umut yok bu ülkede. bu genellemelere 1 kişi üzerinden ulaşmıyorum. gençlerin çoğunda manzara bu şekilde.
  • kebap yemekten beyni pelteye donmus dingiller "2001'de maas alamiyurduk" diye aklinca dezenformasyon kasmis. 2001'de emekli ikramiyesiyle avcilar'da ev aliniyordu kamil. bugun emekli ikramiyesi bile kalmadi, alanlarinki de kusa dondu, zaten ev fiyati ars-i alaya cikti. simdi maas alsan ne olacak amk adam karsilastirmayi yapmis, yedigine ictigine kirana gidiyor geriye zaten birsey kalmiyor. 35 sene maasini hic yemesen yine ev alamiyorsun. tabi sen malum yerlerden yemleniyorsan, semiriyorsan senin icin sikinti yok. keyfine bak.
  • hak verdiğim düşüncedir.

    - araba alma hayali yok.
    - haftasonu tunalı'da bir kebapçıda yemek yeme düşüncesi hiç yok. makarna yap ye işte, az paranı ne sokağa atacaksın düşüncesindeyim.
    - yeni bir kot almaya yeltensem "aman, yırtık kısmını terzide yamatıp giymeye devam ederim fiyatlar uçuk" diyorum.
    - tatile gidip kafa dağıtma neredeyse imkansıza yakın. daha ucuz bir tatil düşünsen "baba bir amasra'ya kaçalım" desen dünya para gidecek.
    - mis gibi amiral gemisi tabiriyle akıllı telefonlar çıkıyor fiyatlarından dolayı ikinci eli bile zor alınır.

    tek eğlencemiz internetimiz kalmış. filmdi, müzikti, podcastler, haberler, bilgiler vb. ya bu internet olmasa harbiden kafayı yiyecez. hayatı iyi bir şekilde yaşayamasak bile en azından göz banyosu yapıyoruz ve hayaller kurabiliyoruz. büyük ihtimal kurduğumuz hayallerin en başında yatan başlıklar; "terketmek, kaçmak, günün birinde, o bile gitti hayatını kurtardı, sende yurtdışına gidebilirsin" olmakta.
  • bir de bardağın dolu tarafını götümüze sokalım; rakamlar ışığında, bir türk asgari ücretlisi, maaşıyla almanya'da hayat standardını düşürmeden paşalar gibi yaşayabilir...
  • son elli senedir olmayan hadise. aciklamak gerekirse, universite mezunu biri olarak yegenim almanya dogumlu ve ilkokul ikiye gidiyor, sahip oldugu imkanlar benim universitemde yok ve bu okul siradan bi devlet okulu :) enflasyona hic deginmiyorum, turkiyeye oranla cok ucuz. hesapliyorum yegenimle aramda otuz yil var yani otuz yil geriden geliyoruz ustune sende bi yirmi yil ekle. olay bitmistir.
  • (bkz: kedi teorisi)

    ankarada yaşıyorum dolayısıyla ankara üzerinden örnek ile açıklamaya çalışacağım.

    çok basit ve kısacık bir teoridir kendisi.

    kediler annelerinden doğduğunda hangi semtte doğduysa o semti öğrenir, o semtin insanına ve doğasına alışır. hal hareket tavırları o semte göredir. 3 kediailesi ele alacağız.

    1. kedi çankaya oran semtinde doğan kediler ve grubu.

    2. kediler batıkentte doğan kedi grubu

    3. kediler ise çinçinde doğan hapçı kedi grubu*

    1. kedi grubunu gidin kendiniz gözlemleyin. kedilerin ne kadar sağlıklı ve mutlu olduğu tüylerinden bellidir. organ mafyası gibi kaçırıp sevesin gelir. güzellerdir ve kolay kolay kaçmazlar. insanların genel olarak iyi varlıklar olduklarını düşündüklerini net şekilde hissettirirler.

    2. kedi grubunu yine gidin gözlemleyin. batıkentin bazı bölgelerinde aynı oranda olduğu gibi cici kediler varken bazı bölgelerinde ise insandan kaçan muhtemel dayak yemiş ve annesi tarafından insanlara herzman güvenme tembihi edilmiş kediler göreceksiniz.

    3 kedi grubunu yerinde gözlemleme şansınız pek yok. çinçin baya bok gibi bir yer ne olsa dünyada 1 tane ankarada 2 tane. çinçin amk işte. ama çinçinin biraz eli yüzü düzgünü için ulustaki kedileri gözlemleyebilirsiniz. bu kedileri kolay kolay ortalıkta görmezsiniz insanlarla neredeyse hiç temasa girmezler. 100mt ötesen görünce kaçarlar vs.

    işte bu semtler gelişmiş ve gelişmemiş ülkeleri ve bu ülkelerdeki insanların en kaba tabirle davranışlarını temsil ederken kediler ise insanları temsil eder.

    bok içindeki kedilerin ordaki insanları düzeltme ihtimali yoktur o insanların. başka dertleri vardır.

    bu kediler mutlu olmak istiyorlarsa orana gitmelidirler

    (bkz: türkiyeden siktir olup gitmek)
hesabın var mı? giriş yap