• organizatörlerinin, biraz olsun dı$arda yapılan organizasyonların nasıl yürüdüğü konusunda ar-ge çalı$maları yapması gereken organizasyon. wacken'da summerbreeze'de, gothic traffen'da,bilmemerde insanlar konaklamalı kamp yapıyorlar, ispirto ocağıyla yemek yapıyorlar, oraya ceplerindeki son parayı vermeye değil,müzik dinlemeye geliyorlar çünkü. bizde ise, "dur festivali pahalı mekanda yapalım, mekan da kazansın biz de kazanalım, ceplerinde kalan son parayı da çekelim, adamların kamp+kombinesi olduğu halde, dı$arı çıkamasınlar, bir nevi hapishane olsun, yemeyi içmeyi de mekandan yapsınlar, birayı falan da pahalı tutalım ki, iyice bitsin paraları, ha ha" $eklinde bir mantıkla yürüyor galiba bu i$ler, anlamıyorum ki ben. ha, biliyorlar bu kadar süper grupların fanları olduğumuzu, bu kadar bekledikten sonra vazgeçemeyeceğimizi ya, budur galiba güvendikleri nokta. birkaç sene önce rock republic te de buna benzer bir saçma uygulama vardı, millet gayet de aç kalmı$tı, hatırlıyorum. organizatörler aynı mı acaba diye dü$ünmekteyim $u an. netice itibariyle, kendi adıma söylüyorum, elimden geldiğince, zengin etmeyeceğim parkorman ı, daha fazla. organizatörlerle ilgili de, aralarında tanıdıklar olsa da*, yapacak bir $ey yok, üzgünüm, doğru bildiğimi söylemeye devam edeceğim, birisi kalkıp da bana bu insanları dı$arı çıkartmama, çıkarsa da ertesi güne kadar içeri sokmama olayının mantığını anlatana kadar. kimse, maslak ta shell den sevdiğim birayı, insan gibi bir fiyattan alıp,çimlerde oturarak içme/muhabbet etme hakkımı elimden alamaz. kamp+kombinem varsa, bir çok doğru düzgün festivalde olduğu gibi, girerim, çıkarım. kimse de karı$amaz. an itibariyle, hakkaten birilerinin kulaklarını feci çınlattığım festival olmu$tur bu bir de...
  • ilk izlenimlerden sonra asıl entry'e geçelim.

    festivalin başladığı gün 12:00 gibi uyanıp siteye girdik ve girişlerin 10:00'da başladığını okuyup "hadi bakalım" dedik.
    14:00 gibi toplamda iki çantayla ve çöp poşetinden bozma bir çadırla, ki onu da çantalardan birine sığdırmıştık, yola çıktık. 15:00 gibi parkorman'daydık. "olm metalci adam sabah erken kalkmaz, rahat yer buluruz." nidalarıyla girdiğimiz kamp alanında bir de baktık gölgede kalan tüm yerler dolmuş. metaltr pankartlı alana dalıp sıcaktan tüten taş ve ot kaplı bir yere çadırımızı kurduk. aynı zamanda daha gelme zahmetine katlanmamış dört arkadaşa da yer tuttuk. sonradan bu alana sadece metaltr üyeleri girebiliyormuş diye bir dedikodu duyduk ama bilmiyorum ne kadar doğruydu. biz "gir lan gir boş yer var içerde" modunda girdik.

    neyse, en nihayetinde çadır olayını tamamladık. arkadaşların çadır "biraz" büyüktü, nitekim yanından geçen insanlar "bu ne lan oba çadırı gibi", "gökdelen mi lan bu", "buna bin kişi sığdırırım" gibi gayet normal tepkiler veriyorlardı. içindeki iki adet şişme yatağı ve bir de bildiğiniz yatağı görselerdi ne derlerdi bilemiyorum artık.

    sonra konser alanına girdik. parkorman'ı ilk defa görmenin de etkisiyle bir "vay amına koyim" çektik. gayet gereksiz bir tepkiydi aslında. çünkü çok geçmeden en ucuz yiyeceğin 4ytl'lik, yiyince daha çok acıktıran soğu sandviç olduğunu, 6ytl'lik biranın coca cola ebatlarındaki bira olduğunu öğrenince bir "amına koyim" daha çektik. vay'ı eksikti bu sefer. "ayakta adam sikeriz" diye bir pankart asmaları lazımdı bence girişe bir yere.

    ilk gün en alt gruplardan obtinacy baya hoşuma gitti, elemanın ses epey sağlam. akşam olunca milli maç verildi. biz içeri girebilen şansılardandık. oturanlardan maç ücreti olarak 8ytl alındığını duyduk. bravo, diyecek bir şey yok, devam. camlara yapışan insan kitlesi harbiden de resident evil zombie'lerine benziyordu. neyse efendim, maçı izlerken bir de baktık opeth sahneye çıktı. koşarak fırladık biz de.

    keyifli bir konser oldu. michael şarkı aralarında muhteşem ses tonuyla yaptığı esprilerle oldukça güldürdü.

    -we come from sweden. it's a long long way from home.... [birkaç saniye duraksar, aynı manyak ses tonuyla devam eder.] we come from sweden. it's a long long way from home.

    konser bitiminde alanda biraz vakit geçirip sert bir abinin gecenin bittiğini haber vermesiyle çadırlara dağıldık. gündüz içinde omlet pişirebileceğimiz çadır gece buz gibi olmuştu. çöl iklimi mübarek...

    ikinci gün daha dolu geçti. hem ortama alışmaktan hem de feci sıcak yüzünden saat 10:00'da kalkmaktan. alt gruplar fena değildi, yalnız o şarkı söyleyen amcanın grubunun adını öğrenmem gerek, son bir iki şarkısını dinleyebildim ve oldukça iyiydi. akşamüstü ace of spades'i ve iki metallica şarkısını coverlayan malt'tan sonra orphaned land sahne aldı. türkiye sevgilerini bir kez daha gösterdiler. ardından pentagram çıktı. konser alanı bu saatlerde iyice dolmuştu artık. pentagram her zamanki performansını gösterdi. ve uzun bir bekleyişin ardından, ilerleyen saatlerde testament geldi. arkadaki muhteşem pankartıyla, insanı kudurtan gazıyla, kafa sallatmaktan boyun ağrıtmasıyla muhteşem bir konser verdi testament. festivaldeki en keyif aldığım şey testament konseriydi ve uzun süre unutamayacağım sanırım.

    üçüncü gün oldukça yavan başladı. saat 10:30'da yine sıcak yüzünden ayağa dikilmiştik. dört kişilik arkadaş grubu çadırlarını toplayıp ayrıldılar. biz de iki kişi festival alanına inip akşamı beklemeye başladık. dark tranquillity'e 12 saat vardı, kasaları sabah açmıyorlardı ve karnımız açtı, paramız oldukça azalmıştı, hava durgun ve feci sıcaktı. bekledik, bekledik, bekledik. alt gruplar inadına geç çıktılar. yoldan çevirdiğimiz bir görevli dt'nin 23:00'dan önce çıkmayacağını söylüyordu. ve sonunda hiç dt dinlememiş arkadaşın da baskısının etkisiyle saat 18:00 gibi gitmek zorunda kaldık. çünkü ortapedisi bel kaydırmaya ayarlanmış eğimli, nemli ve soğuk çadırımızda bir gece daha kalmak istemiyorduk, soyguncu organizatörler yüzünden paramız suyunu çekmişti, kafamıza güneş geçmişti... ve sonunda bir karar verip, festivale bilet almaya karar vermemi sağlamış olan dt'den feragat edip "gidelim." dedim. kalktık ve epey buruk bir şekilde ayrıldım...

    şimdi teşekkürlere geçelim;

    -ayakta adam sikme mekanizmasını kurmuş olan organizatörlere,

    -tanesi 6ytl olan minik kutu efese,

    -30ytl verdiğimiz çaylara,

    -gündüzleri sıkıntıdan içtiğimiz paket paket sigaralara,

    -testament konserinde ilk şarkıda domalarak kafa sallayan ve sonraki tüm şarkılar boyunca minderde yatan ablaya,

    -sigara standlarındaki ablalara,

    -sadece orphaned land dinlemeye gelmiş denyo sinan'a,

    -önümden geçerken saçıma vurmaya kalkışmış ama elini fazla kaçırıp boynumu tırmıklayan hanım arkadaşımıza,

    -son gün black tooth'ta başlayıp, saflara ayrılıp birbirinin üzerine charge eden manyaklara,

    -havuza şişme kadınla girip kendisini alkışlayanlara şişme kadının elini sallayarak cevap veren elemana,

    -nolur nolmaz diye her kaşıntıda korkusunu yaşadığımız kene arkadaşlarımıza,

    -devasa memelerinde davul ritmi tutan ablaya,

    -çadır hayatının eziyet demek olduğunu bir kez daha hatırlatmış çadırımıza

    teşekkürlerimi sunarım. teşekkürler teşekkürler teşekkürler...
  • son yıllarda yapılmış en kaliteli metal festivaliydi belki de. gerek headline gruplar, gerek katılımcı kitlesiyle gayet eğlenceli geçti, emo da yoktu fazla, göz zevkimiz bozulmadı, seviyeli bir dinleyici kitlesi vardı.

    testament mükemmeldi, chuck billy nasıl bir adamdır öyle arkadaş, resmen domine etti konseri, çok büyük testament fanı olmamama rağmen inanılmaz keyif aldım. bis'e de türkiye formasıyla çıktı herif, seyirciyi etkilemeyi biliyor.

    opeth de güzeldi. kendi adıma blackwater park'tan fazla çalmamalarına içerledim. penaltıları izlemeye gittiğim ara çalmışlardır belki, ben bi' the drapery falls'u duydum. demon of the fall'la konsere girmek çok hayvani bir fikir, bunu akıl edeni tebrik ediyorum. akerfeldt, naçizane esprilerini de esirgemedi bizden.

    testament'ten sonra gerek uykusuzluk, gerek başka sebeplerden ötürü çadırı toplayıp eve dönmek durumunda kaldık. bu anlamda dark tranquillity'i izleyip izlememek arasında ikileme düştüm. italya ispanya maçı da vardı, n'etsem diye düşünürken gaza gelip tekrar parkorman yollarına verdim kendimi. iyi de etmişim, dt inaılmazdı, kaçırsam büyük pişmanlık duyabileceğim türde bir performans sergilediler. fiction albümünü fazla sevmezdim, canlı dinleyince çok daha güzel çalındı kulağıma.

    orphaned land, her kesimden metal dinleyicisine hitap eden sounduyla büyük keyif verdi. estarabim'de de gördük ki kobi farhi ne güzel sökmüş türkçe'yi öyle, adeta bizden biri olmuş orphaned land, fevkalade.

    ses sistemi, gördüklerim arasında en iyilerinden biriydi, özellikle testament'ta. resmen östaki borumun içinden çaldı elemanlar.

    ortam da fena değildi. dt'de bir kaç metalci apaçi vardı, anlamsız ve ritmden yoksun sesler çıkarıp pogo yaptılar ki her konserde görülebilecek türden tiplerdi bunlar. havuz oratmı da güzelmiş, giremedim ne yazık ki.

    içeride fiyatlar inanılmaz fahişti. ucuz bilet almakla hiç bir şekilde kar etmemiş olduk, göçerttiler resmen. katılımcıların yüzde doksanının öğrenci olduğu bir festivale böyle fiyatlar koymak gerçekten büyük zalımlık, parkorman'ı müşteri sikme odaklı şirketler listesinde ilk sıraya koydum artık.

    son söz olarak; en dipteki çadır alanının ordaki banklarda, gecenin bi vakti kah bilecik'te uçurum kenarında bira içme maceralarını anlatan, kah dayısına hint keneviriyle yakalanma aksiyonlarından bahseden yüksek volümlü arkadaş, bunu okuyorsan senin amına koyayım, bütün gece 1 saat uyudum lan senin yüzünden. dua et testament'ten sonra gitmiştik, ikinci gece de aynı gürültüyü çıkardıysan, sinirli ve uykusuz ayıboğan görünümlü bir güruh tarafından rencide edilebilirdin sikik !
  • olaylı kapanmış festivaldir.
    pazar gece 1 den sonra fiyatların fahişliği yüzünden -biraz değil- çok geç de olsa bütün kamp ayaklandı. sloganlar atıldı, güvenlikle tartışıldı, bağırışıldı, polis getirtildi, tuvalet kağıtlarını ağaçların üstünden atmak suretiyle çok sanatsal görüntüler oluşturuldu, oturma eylemi yapıldı. ilk hedef sıçma eylemiydi ama 2 saat sıçmak, özellikle havuza sıçmakla ilgili atılan onca slogana rağmen kıçına güvenen arkadaş çıkmayınca saat 3 gibi ucuz bira eylemi ve alkolik hareket engellenemez sloganları bitti ve sözlük camiası oradan ayrılmadan önce son duyduğumuz abazan hareket engellenemez sloganı oldu kalan 20-30 kişilik bir grup tarafından atılan.
    belki grup geç uyandı ama orada grubun ortasında köpeğini salan, sürekli küfür eden, konser alanında zaman zaman orantısız şiddet uygulayan güvenliğe, söz isteyip susmak bilmeden hiçbir şey söylemeyen sözüne karışıldı mı da mızıldıyan parkorman görevlilerine ve de işbirlikçi ahmete, 6 liraya 33lük bira, aynı fiyata doyurmayan köfte satan organizasyona tepkimizi göstermek şarttı. fiyatlar düştü mü? hayır. ne geçti o zaman elimize? güvenlikçiler ve parkorman elemanları uykusuz kaldı, mekana polis geldi -ki mekan açısından hiç olumlu değil- ve de festival organizatöründen seneye biraların daha ucuz olması için söz alındı, en önemlisi de eğlenildi.
    ps: bu arada polisler sakinlikleriyle şaşırttı, biz biber gazı bekliyorduk ama emo polis sloganlarına rağmen birşey yapmadılar, anlamadılar galiba olan biteni...
    bu arada ses düzeni çok iyiydi, özellikle testamentte. dark traquillity sahne enerjisiyle, opeth de hem şarkıları hem de mikael akerfeldtin esprileriyle coşturdu. en büyük sürprizi ise bana malt yaptı, ace of spades, sad but true ve wherever i may roam söyleyerek. cenk beyde de iyi gırtlak varmış, şaşırdık.
    ayrıca saatlerce sözlükçülere kamp alanı nöbeti tutan, çadır kurmaya çalışanlara -ki 5 dkda 1 kişi geliyordu en az- "biz burayı parselledik arkadaşım" diyerek biz sözlükçülere yer tutan the raven ve dinomazuya, zirve için ön ayak olan, yer ayarlayan abebe bikila abimize teşekkürlerimi bir borç bilirim işbu entryyi sonlandırırken...
  • özellikle 20 haziran 2008 hirvatistan türkiye maçı'nı organizatörlerin dev ekranda vermemeleri festival açısından büyük bir ayıptı. devasa genişlikte olan parkorman'ın bir köşesine de tv koyulsa ve isteyen maçı, isteyen de konseri izlese kötü mü olurdu a dostlar ? zira bu tarz müsabakalara önem veren bir milletiz. madem maçı izlemek istiyosun neden festivale geldin diye soranlara cevabım bileti maç belli olmadan haftalar önce almış olmam ve maçın verileceğini düşünmemdir. gerçi maç bi şekilde parkorman'da verildi bir restaurantın içerisinde ancak restaurantın küçük ve maç yayınının paralı olması üzücü bi nokta oldu.

    restaurant'ın dolmasıyla beraber kapılar da kapandı ve sadece çok ufak bir kitle maçı içeride düzgün bir şekilde izleyebilme fırsatı buldu. dışarıda kalan insanlar da camlara yapışarak bana alışveriş merkezinde geçen ve zombilerin alışveriş merkezinin etrafını çevirip içerideki insanları öldürmek için camları kırmaya teşebbüs ettikleri bir korku filmini hatırlattı.

    maçın ikinci yarısının ortalarından itibaren opeth'in çalmaya başlamasıyla festivali izlemeye gelen müzikseverler tereddütte kaldı. milli takım mı ? opeth mi ? bir kısım insan içeride kaldı daha büyük bir kısım ise opeth'i dinlemek için alana akın etti. içeride kalan insanlarda maçın dakikaları ilerledikçe ve uzatmaya gitmesi kesinleştikçe ters orantılı olarak azalmaya başladı.

    maç bittiğinde opeth şarkılarının büyük bir bölümünü çalmıştı. maç bitip maçı izleyen güruh konser alanına geldikten sonra 3-4 şarkı çaldılar ve gittiler.opeth'i kaçırmama rağmen pişman değilim. teşekkürler milli takım. uğurlu gelen bir festivaldir de aynı zamanda milli takımımız açısından

    edit: imla
  • hatırladığım kadarıyla bu kadar sert ve sağlam grubu biraraya toplayan en büyük festival. opeth, dark tranquillity, orphaned land ve testament gibi sert ve başarılı gruplarin aynı festival bünyesinde sahne alması, her ne kadar ben bu konuya istemeden biraz duyarsız kaldıysam da onların altında çalan türk gruplarına da kendilerini göstermek için büyük bir fırsat tanıdı. unirock herşeyin ötesinde bundan dolayı bir saygıyı hakediyor. yalnız fiyatların yüksekliği ve festivalin hitap ettiği kitleyle tezat teşkil ediyordu. biranın pahalılığı pek çok insanın suyu tercih etmesine sebep oldu. bu yüzden de protesto edildiler. daha festivalle birlikte başlayan çok büyük katılımlı siyah tişört giyme eylemi farkedilmeyince insanlar sonradan daha ciddi bir protestoyu hayata geçirdiler. fiyatların yüksekliği kadar alternatifsizlik de bir sorundu. yiyecek alternatifleri çok sınırlıydı ve çadır malzemesi, tişört dışında başka hiçbir şeyin satışı yapılmadı. bir takım değerli arkadaşlar mayo getirmediği için bu nedenle mağdur oldu. havuza giremediler, duş alamadılar. bunları yapabilen arkadaşlarının dalgasına maruz kaldılar. şapka getirmeyen yine çok kıymetli şahsiyetler bu nedenle güneşli anlarda sorun yaşadılar. bunlar dışında ilk defa olarak gitmiş olduğum parkorman istanbul'un içinde olduğu halde şehir stresi ve gürültüsünden uzaklaştırabilen mükemmel bir mekan izlenimi verdi. sırf bu yüzden bile içerideki pahalı köfte ekmek dışarıdaki herhangi bir yere tercih edilirdi bana göre. gördüğüm kadarıyla en önemli bir başka artısı neredeyse hiç hırsızlık ya da güvenlik sorununun yaşanmaması oldu. seyyar tuvaletler dışında adam gibi tuvalet ve lavaboların olması da süperdi.
    müzik kısmına gelindiğinde, tüm gruplar adına yakışır performanslarıyla dinleyicilerini mutlu ettiler. orada bulunma nedenim olan dark tranquillity'i dinleyememek beni çok derin duygulara sürükledi. ama dinlediklerimin başarısı üzüntümü asgariye indiren bir faktör oldu. özellikle orphaned landve opeth bir kere daha gönlümüzü fethettiler. performansları sözlükte ayrı bir yer bulamayan türk gruplarından malt kendi parçaları kadar motörhead ve metallica coverlarıyla da sağlam bir grup olduğunu gösterdi. cenk durmazel'in seyirciyle diyalogu iyiydi, ama parçalar sırasında biraz pasif göründü. erkek vokalisti fıtık olduğundan bahseden ve habire kırmızı - beyaz çektiren catafalque grubu da aklımda kalan diğer başarılı performanstı.
    bu festivalden çıkarılacak ana fikir ise artık rock dinleyicisinin bu tip organizasyonlara alıştığı, hatta olumsuzluklara tepki gösterebilecek kadar bilinçlendiği oldu.

    edit: obican bana katılamadığım için unutmaya çalıştığım iki baba festivali de acımasızca hatırlatmışken bahsetmeden geçmeyelim:

    (bkz: istanbul rock republic festivali)
    (bkz: rock the nations festivali)
  • dark tranquillity konserinde pogo yapmadım. kafa bile sallamak istemedim, gözlerimi sahneden almamak için. çünkü adamlar almışlar sahneyi ellerinde bilya gibi oynuyordu. ama bakıyorum, dt konser başlığı olsun, burdaki başlık olsun pogo yapanlara küfür eden edene. dahası; pogo olayına küfür eden edene. bu daha komik. beyler, bayanlar. testament konserinde dikkat ettiniz mi, chuck billy eliyle havada daire çiziyordu seyirciye bakarak, hadi diye. hatta pogo yapanlara bravo diyor ve tüm alana örnek gösteriyordu bakın diye. dt konserinde mikael de seyirciyi aynı şekilde gaza getirmeye çalışıyordu. bu adamlar death metal grubu.
    açın biraz dvd izleyin, ne biliim wacken izleyin. bu adamlar, dark tranquillity lan, punish my heaven çalıyor, final resistance çalıyor sen pogo olmasın diyorsun. abi mosh pit ne demek, neyin kültürüdür bu bakar mısın. death metalin kökleri nedir bakar mısın. yani azıcık metal kültürü falan diyorum? 'düşeni kaldırma' adabı nerden gelmiştir bu kültüre be hey sorgulamayan. rahatsız oluyorsan gidersin, daha sakin yerde izlersin. en azından kalkıp sonra vay amucuklar, vay ormandan kaçmışlar demezsin. sonuçta bu bir metal festivaliydi ve senin hayvanlık dediğin ve birazdan bana 'o zaman onlar hayvan hayvan takılsın biz almayalım' demene neden olacak mosh-pit'i orada çalan grupların ta kendisinin istediği bir festivaldi.
  • öylesine akıl almaz bir grup kadrosu var ki taşın altından cem uzan çıkar mı diye korkuyor insan ister istemez.
  • vapurlarda satılan setler kadar cazibeli kadrosuna güvenerek kamp biletini kaptığım müzik festivali. ama hele bir eve gidildiğinde yazmayan kalemler gibi babalardan biri veya daha fazlası çekilsin kadrodan, hele birinin işi çıksın dedesi vefat etti pardon desinler organizatörler, çadırın ana sopasını hazırda tutuyorum sıkı sıkı her ihtimale karşın.
  • elde olmayan sebepler* yüzünden, bi arkadaşa bakıp çıkacam modunda ancak malt, orphaned land ve pentagram konserlerine katılabildiğim festival olmuştur kendisi.
hesabın var mı? giriş yap