• gayet güzel bir şarkıdır.

    burda laf edip arka fonda ağlayarak dinliyorsunuz biliyorum.
    (bkz: kurumuş boğazım)
  • valla severek dinlediğimi görünce bir yokladım kendimi. n'oluyordu, rap'e gönlüm mü kayıyordu, ceyhan prensi, mc derdo 58, isyanqar26, mc klima ustası serkan, onca hatıralar n'olacaktı. korka korka başka şarkılarına baktım hemen…

    …neyse rapçi olmamışım lan. sonradan fark ettim meğer trompet varmış beni oradan yakalamış çakal. aynı, filme zombi koymak gibi şarkıya trompet ekleyince beni kolayca kazıklayabilirsiniz, üstüne teşekkür de ederim. vesile ile bu müthiş enstrümanın güzelce kullanıldığı "sadece bir hayaletle yürüyorum" adlı bilindik bu şarkıyı da dinleyin isterim.
  • türk rap tarihinin belkide en anlamlı şarkısıdır, bu sözleri beğenmeyen insan iyi olamaz...
  • şarkıyı dinlerken, çağrıştırdıkları, belki bir yarayı anlatırcasına:

    yaşayamadığım bir hayal, hakikatimi öldürüyor.

    kaybın tesisi, kaybın fark edilmesi, kaybettiğinin kabulü, neyin kaybedildiğini bilmek, nasıl kaybedildiğini anlamak, oluşan boşluğun ne ile dolduğunu görmek, ikame edilenin kaybedilen ile benzerliği-farkı, kaybetmeye karşı verilen mücadele.

    geçmişe duyulan özlemin nesneleri-şeyler: kalabalıklar, hareketli günler, ideolojik-kültürel üstünlük, benzerlerin çokluğu, karizma, yoldaşlık, dayanışma, süreklilik.

    haydi başlayalım:

    "hep utancın kar kışında kaldık/ alkışlara kandık/ öyle yorgun öyle beter sabahlara kalktık/ bir hayalin gözlerinde saklı/ ne giden var ne beklenen yarınlardan artık"

    yeditepe istanbul'da ali hocasına sorar :nerdeydiniz hocam? ilk kaybedilen kalabalıklar oldu. artık her kalabalık, o kalabalık değildir. bir araya gelme imkanları, nedenleri yok oldu. netaş grevi, 1987 dönemeci, sıyrılıp gelen, öğrenci eylemleri, bahar eylemleri, serhıldanlar... ancak yine de bu kalabalıklar o kalabalık değildi. çünkü başka zaman ve mekandayız artık. gezi bunun en net belirgin örneğiydi.

    "unutulacak dünler/ yaşanacak günler var"

    geçmişi açığa çıkarmak, bugünün işidir. bugün iş edindiğimiz geleceği yaratacak olandır.
    şimdiyi kaybeden bir bilinç, ortak duygu, neyi nasıl yapacağını da bilmeyecektir. şimdi olan ise şeylerin birbiri ile olan bağlı olan ilişkilerinin sonucudur. her türlü müdahale, olay, değiştirici eylem bu ilişkinin dışından görülemez. bu dışarıdanlık ette hissedilen acıyı, bedende hissedilen açlığı, zihinde hissedilen karmaşayı, iliklerde hissedilen korkuyu bilememek-unutmak demektir. pkk ve devrimci sol işte bunu aşmıştır.

    hatırlamamız gereken devrimci sol'un 12 eylül'ün ilk saatlerinde giriştiği sabotaj-bombalama-tedhiş hareketi olmalıdır, disk yöneticilerinin teslimiyeti değil.

    "açsa karnın/yağma artık isyan sayılır"

    direnme, mevcut biçimleriyle -silahlı, silahsız, sivil itaatsizlik, küçümseme, değersizleştirme, mış gibi yaparak, bozuma uğratarak- süreklidir. sonuç almaya odaklanmadığı gibi, kısmi sonuçlarıyla yetinilenebilir de ya da sonuçsuz kalıp direnişin beyhude olmasına yol açabilir de. bu sonuncusu tekerrür etti hep, on yıllarca. son otuz yılın tüm direnişleri, direnişin manasını bozuma uğratmıştır. ilk yenilgi olmayan yenilgi buydu: direnmek sonuçsuz kaldığı gibi, direnmek yenilmeye eş oldu. oysa 'kazananlar hep direnenlerdi', 'yılgınlık yok direniş var'dı. kendini direnişin öznesi kılanlar, öncü olmakla övünenler yenilgiye bir tuğla eklediklerini asla kabul etmediler. kendileri gibi direnilmediği için yenilginin halen sürdüğümü iddia ettiler. bu özneler, direnişin muhteviyatını sınırlandırmıştır.

    "ne şiiri ne şarkısı/ yok, işte bir şey oldu/ öyle değil işte olmalı bir çözümü/ biz onca gece uykumuzu yok yere mi böldük/ acıları çekip gözlerini silmiş insanları düşün paramparça düşün"

    geçmişe yönelik her yönlü anlatı bugünkü umutsuzluğu, imkansızlığı beslemektedir. şimdi silinen o geçmiş, hayranlık veya kızgınlık ile ele alınan o geçmiş, anması 'deniz olunmalı'yı tesis edemeyecek, mahir'in cüretini yeniden yaratamayacak, kitlesel birlikteliği, o eylem yoğunluğunu hayata geçiremeyecek. biz o imkanlara sahiptik, yapamadık, siz bu imkansızlıkta asla başaramazsın diyen o anma, bizim yaptıklarımızı, neden yapamıyorsunuz diyor. böyle bir geçmiş anlatısı şimdinin zamanını yok sayıyor, 'geçmişin ölü ruhlarını' temellük ediyor, kendileri öldükleri halde. ölüler dirilerden çalıyor.

    "yoksulun merhameti gasp/ elinde saz/ hep beklemiş gözlerinde yaş/ sırtında yas/
    gün gelecek teraziyi bu insanlar tekmeleyecek/ biz tanığız keşmekeşe/ en önden arz edicez"

    şiddetin bir araç olmasının ötesinde, kurucu bir öğe olmasından bahisle, yıkılacak olanın, yıkılması istenenin, şiddeti meşru hale getirenin, şiddet ile sarsılması, şiddetin sınırlarını belirsizleştirmesi beklenir. şiddet yıkıcılıı ile teröre benzetilirken, intikam, ele geçirme, hesap sorma yanıyla kendini yeni bir anlama kavuşturur. uygulayıcılarından bağımsız olmayan bir mana politikanın ta kendisidir. şiddetin politikası politikanın şiddeti ile iiç içe geçtiği müddetçe şiddet araçları, yöntemleri kurucu işlevini yerine getirecektir.
    bir eylemin yıkıcı boyutu kurucu boyutuyla buluşamazsa kendini körelten bir tekrara dönüşecektir. bu haliyle şiddet bir kriminal sorun haline gelir. kör şiddet dedikleri budur.
    kurucu eylem, bulunan zeminden kopmayı şart koşar. sermaye dahil tüm ilişki biçimleri bir maraton koşucusunun hattıdır. maraton koşucusunun bu hatta nefesi kesilecektir.

    talep etmeyi almak, elde etmek yerine ikame etmeyi bırakmalıyız. direniş buradan kendini inşa edecektir: vermeyecekler, alacağız.

    "mevcut düzen dâhilinde ne aşkı/ avunduğun her şey sahte yok aslın/ geriye ne kalmış düşlediğim bir yaşam ve utandığım korkular var/ gönlümü vermişken hem de anlıyorken bir halkı"

    mevcut düzende tüm kültürel öğeler sermayenin biçimlerine dönüşmüştür. bugün dolaşıma sokulmayan her ürün mevcudiyetinin yanında etkisi de yok sayılmaktadır. dolaşım araçlarının tekdüzeliği yanında, dolaşıma imkan vermeyen kısıtlılık da mevcuttur, ürünün etkisini belirleyenlerden biri de budur. söylenip de geçilenle hep aynı söylemek arasında aşılamayan o verimsiz sonuçlar! bunu yaygın iletişim ağlarını etkileşim ağlarına çevirerek aşabilmeliyiz: iletişimin demokratikleşmesi, kolektifleştirilmesi, tek yönlü seslenme biçimlerininin 'kısırlaştırıcı' etkisini azaltır.
    "bugünün reddiyesinde toplumda yaşanan ve zaten mevcut olan ahlaki/söylemsel pratikler üzerinden başka ve bütünlüklü bir mantık dizini oluşturmak aslında başka bir zamansallığa ve dolayısıyla başka bir mantığa çağrıdır, başka bir anlamsallık inşasıdır."

    bizim konuşmak kadar duyulmaya da ihtiyacımız var.

    "kazanmak kirlidir/ kaybedelim insan kalırız"

    galip ile mağlubun yüzündeki gülümseme aynı değildir. kaybın ilk görüntüsü burada karşımıza çıkar: galip, kazancını vahşete borçluyken gülebiliyordur, ardından ne geleceğini bilen bir plan dahilinde gerçekleşen bu galibiyet gücünü yarattığı vahşetten ve korkudan alıyordur. ancak sadece bu değildir ona bu gücü bahşeden: o 'şeylerin ilişkisi' olarak sahip olduğu konumu kullanmıştır. yenilenler bu 'şeylerin ilişkisi' sınırlarının dışına çıkmaya yeltendikleri ve bunu gerçekleştirdikleri ve hatta yeni ilişkiler yarattığı sürece bu vahşete maruz kaldılar. o halde, 'şeylerin ilişkisi' vahşetin delilidir, bu kapitalizmdir.
    ölülerin de, bugün uğradığımız şiddetten nasibini olacak olması, şiddetin gücünü ortaya koyar, buna direnmenin de aynı oranda güçlü-hatta daha da güçlü- olmasına yol açmalıdır.

    bir defada kaybedilmedi. sonuç muharebesi hiç yaşanmadı. yenilgi bu yüzden asla egemen olmadı. sürekli kavga etmek beyhudeydi ya da tek yapılan buydu-kandırmaca dolu bir kavga.
    ricat, yenilgiyi kabul etmek olmadı hiç.

    "kurbanların anısını kutsallaştıran ama davalarını çoğunlukla görmezden gelen ya da hepten yadsıyan mevcut ve hakim hümaniteryanizmden farklı olarak sol melankoli daima mağluba odaklanır. geçmişin trajedilerini ve kaybedilmiş muharebelerini bir sorumluluk ve bir borç gibi görür; ki bunlar bir kurtuluş vaadidir aynı zamanda."

    "kocaman bir sofra düşün mahallenin ortasında/ dünyanın tam ortasında/ güneşler büyütür üstümüzde sonra"
    "yenilenler, efsanevi mağluplar, bizimdir karşı çıkışlarınızın o destansı mirası"
  • yüzlerce kez dinlesem bıkmayacağım, “yaşanılacak günler” için teselli veren gazapizm şarkısı.

    “acıları çekip gözlerini silmiş insanları düşün,
    paramparça düşü!”

    spotify
  • gazapizm şarkısı. gençken umudu ölen ve artık dirilmeyecek olan benim gibi yaşayan ölülere yazdığına eminim. şarkıyı her dinlediğimde uzaklara bakıp artık dünyaya veda ettiğimi hayal ediyorum. diğeri için (bkz: dünyadan uzak)
  • normalde rap dinlemem ama spoti sağolsun arada bana böyle sürprizler yapıyor. umay' ın dediği gibi hissettim bugün. bir gün yolda yürüyordum, bir şarkı duydum, kalbim acıdı, bu kadar. bu kez bu kadar değil. daha önce de duymama rağmen neden içime bu denli düştü bilmiyorum. her satırı bi duygu yoğunluğu bıraktı gitti.
  • arattım başlık içinde ama sanırım sözleri bütün olarak yazılmamış. en sevdiğim kısım:
    "mevcut düzen dahilinde ne aşkı
    avunduğun her şey sahte yok aslın
    geriye ne kalmış
    düşlediğim bir yaşam ve utandığım korkular var
    gönlümü vermişken hem de
    anlıyorken bir halkı"

    sözleri şu şekildedir:

    kurumuş boğazım
    bekliyorlar yol ağzında onlar
    bir gün beni sorarlarsa suscan
    elin kanlı çünkü abi demir kapı bundan
    ne özlemi hasret suçun doğasında varsa

    yoksulun merhameti gasp
    elinde saz
    hep beklemiş gözlerinde yaş
    sırtında yas
    gün gelecek teraziyi bu insanlar tekmeleyecek
    biz tanığız keşmekeşe
    en önden arz edicez

    ben sesimden fark edicem yaşlandığımı
    ya da her şarkıyı veda niyetiyle yazdığımdan
    sana çirkin hazlarından, aşklarından geri kırıntılar kalcak
    ve bu yalnız olcak

    senin yandığından daha fazla yanan insanları duymuyorsan eğer
    nasıl olcaz arkadaş
    böyle avuç kadar üstümüzde borcu kalır
    ve iyimser bir gül açar parklara

    unutulacak dünler
    yaşanılacak günler var
    öyle günler var
    inan
    yalanmış ziyanmış hayat
    deyip gitme

    hep utancın kar kışında kaldık
    alkışlara kandık
    öyle yorgun öyle beter sabahlara kalktık
    bir hayalim gözlerinde saklı
    ne giden var ne beklenen yarınlardan artık

    artı hep anlattım biliyor musun
    dedim ki dili yok bunun
    kimsesi kimi yok onun
    neşesi düşü yok şunun
    dedi ki düşür omzunu
    ne şiiri ne şarkısı
    yok işte bir şey olduğu
    öyle değil işte olmalı bir çözümü
    biz onca gece uykumuzu yok yere mi böldük
    acıları çekip gözlerini silmiş insanları düşün
    paramparça düşü

    unutulacak dünler
    yaşanılacak günler var
    öyle günler var
    inan
    yalanmış ziyanmış hayat deyip gitme

    hep utancın kar kışında kaldık
    alkışlara kandık
    öyle yorgun öyle beter sabahlara kalktık
    bir hayalim gözlerinde saklı
    ne giden var ne beklenen yarınlardan artık

    mevcut düzen dahilinde ne aşkı
    avunduğun her şey sahte yok aslın
    geriye ne kalmış
    düşlediğim bir yaşam ve utandığım korkular var
    gönlümü vermişken hem de
    anlıyorken bir halkı

    uykusuzluk sende artık
    onlar temizlerler vicdanlarını
    açsa karnın yağma artık isyan sayılır
    bir anne vedasıdır gerçek hicran tanımı
    kazanmak kirlidir kaybedelim insan kalırız

    kocaman bir sofra düşün mahallenin ortasında
    dünyanın tam ortasında
    güneşler büyütür üstümüzde sonra
    kalır burjuva düşlerin yalanlardan arda

    iyi söz yazarlarının ne kadar hükmü kaldı
    ben sana bu çiçekleri mezarlıktan çaldım
    çok uluslu yalnızlıkların yanında uzandım
    gökyüzü çok yıldızlı

    unutulacak dünler
    yaşanılacak günler var
    öyle günler var
    inan
    yalanmış ziyanmış hayat deyip gitme

    hep utancın kar kışında kaldık
    alkışlara kandık
    öyle yorgun öyle beter sabahlara kalktık
    bir hayalim gözlerinde saklı
    ne giden var ne beklenen yarınlardan artık
  • rap ile çok aram olmasa da, hatta hemen hemen hiç yok, başucu niteliğinde bir şarkı, başım her sıkıştığında sığınıyorum resmen, ceza'nın medceziri gibi türk rap'inin harika eserlerinden biri, medcezir ile birincilik konusunda rahat kapışır.
  • şu müziğe normal bir söz yazıp söylesen 2003-2010 arası altın çağını yasayan depresif pop şarkıların en iyilerinden olurdu. ama rap yapıp içine etmeyi tercih etmişler

    bize de enstrümantal versiyonları dinlemek kaldı
hesabın var mı? giriş yap