• herkes kaç bölüm izlediğini yazmış ben de yazayım. dün ilk dört bölümü izledim. dizi tek koldan değil bir kaç farklı koldan ilerliyor. aile olmayı beceremeyen bir aile var karşımızda. ironik olarak da uysallar ailesi olarak kamera önüne geçiyorlar bir sanat projesi için. dizi de türkiye'nin bir kesimi çok iyi anlatılmış (sanırım). sanırım diyorum çünkü maslaktaki plazlarda çalışan akşam ise çılgınca göğe doğru uzanan rezidanslarına dönen bu insanları ben şahsen çok tanımıyorum. zaman zaman karşılaştım mı evet. ama dediğim gibi aşırı bildiğim bir sosyolojik kesim değil. neden iyi anlatılmış diyorum iki sebebi var
    1) çünkü bu kesimin anlatıldığı bir çok şeyi defalarca izledim ve bu dizide onları izlerken bulamadığım o organikliği buldum. karşılaştığım bir kaç örnekle eşleştirince evet uyuyorlar.
    2) yönetmen ve senaristin geçmişleri de itibariyle anlattıkları şeyleri uzun süre gözlemleme şansı bulduğunu düşünüyorum. bir şeyler yazan herkes bilir ki gözlemlemediğin şeyleri yazman çok zordur. ancak fantastike kaçabilirsin ki bu da hayal gücün demektir. orda da sen istesen de istemesen de hayal gücünü hayatın ve gözlemlerin kısmen şekillendiriyor. yukarıda da dediğim gibi eğer daha önce hayatlarına tanık olmadığın bir kitleyi anlatmaya kalkarsan çiğ durur. en anlamayan adam bile burada bir gariplik var der.
    dizinin genel haline gelelim. istiklal gayet güzel yansıtılmış, bir yandan şehire çöken bir sis var ki bunun da hem sembolik hem de gerçek bir anlam taşıdığını düşünüyorum. yazının ilerisinde geleceğim oraya. artan suç oranları ve sokaktaki emniyet güçlerinin fazlalığı hemen ilk aşamada göze çarpıyor. insanların bütün bu olanlar içerisindeki yılmışlığı ve umursamazlığı da gözler önünde.
    dizinin bir yandan cyperpunk bir havası varken bir yandan da günümüzü yansıtıyor. belki artık cyperpunk olmuşuzdur bilemiyorum.
    son olarak yazıyı çok uzatmadan karakterlere geçiyorum
    oktay: herkesin yap dediği şeyleri yapmış, yapınca çok iyi olacak zannetmiş zeki, kendini bulamamış, sorumluluk dolu ama sorumluluktan kaçan orta yaş krizindeki punk ruhlu hem de çok düzgün bir arkadaşımız. babasının ona olan hareketlerinin üzerindeki psikolojik yansımasıyla bütün bir hayatının şekillendiğini tahmin etmek zor değil. isyancu ruh, kendini istediği gibi ifade edememe vb. vb.
    nil: bu hanımefendimiz de orta yaş krizinde. kocasıyla aralarında cinsellik dahil hiç bir bağ kalmamış vaziyetteler. iş hayatına dönmeyi düşünmüş birden 20 yıl sonra ama o işlerin öyle olduğunu görünce birden estetik yaptırmak ortamlara girmek falan. aynı oktay gibi o da diyor ki ulan kaçan bir gençliğim var benim.
    ege: bu çocuk ilgisiz ama çok ilgili gibi takılan ebeveynlerden dolayı iyice kafayı sıyırmaya gidiyor. ortamı falan da yok yazık. başını her an bok işlere batırma potansiyelinde çok başı salınmış çünkü
    ece: ailenin en düzgün efradı diyebilirim. çocuk besleyin beni diye hem içinden hem dışından çığlıklar atıyor ama duyan gören yok. besleyin derken bilgiyle, kültürle, sevgiyle besleyin. yemek ile besliyorsunuz eyvallah kafasında zaten.
    berhüdar: ilginç bir adam. hem işkolik, hem özgüven patlaması yaşıyor. narsist.. karısıyla kuşburnu dışında pek bir bağı da yok gibi. çocuk falan bilmiyoruz. arkadaşı da zor olur bu abinin. acayip yalnız büyük ihtimal. o da bunalımlarda dizideki herkes gibi. saçını falan her gün siyaha boyuyor. hard kapitalist birisi kendisi. selamlar abi.
    olcay: daha çözemedim bu herifi. ama bu tarz toksik bir babalık yapma dayı. kimse sütten çıkmış ak kaşık değil ;) kıps diyorum kendisine. son paragrafa gelmeden

    dediğim gibi ilk dört bölüm biterken benim yorumlar bunlar. diziden bir şey çıkarmalıyım ya da bugün ne öğrendik kafasında bir pragmatik manyaksanız. kültürünüze dönün, kendinizi bulun ve buna göre hareket edin, çevrenizdekilerle ve ailenizle bağ kurun. gerçek bağlar. hadi iyi günler
  • dizi teknik açıdan epey doyurucu karakterleler de, yine teknik açıdan, tek boyutlu değiller, görece bir derinliğe sahip oldugu dahi söylenebilir, kurgu da hoştu. gel gelelim, sinir hoplatan kısımlara: yahu kardeşim anarşizm falan bir sey yapacaktiysaniz zahmet edip iki satır bakunin falan okuyaydınız. illa tüm kavramlarının içini boşaltacaksınız.

    tanım: skimsonic beyaz yaka hezeyanlarının dile geldiği ve ,öyle görünüyor ki, beyaz yaka tarafından çok satın alınmış, en az beyaz yakanın kendisi kadar yüzeysel, kırsalda anarşizm, eften-püften varoluş temalı dizi.

    edit: ekleme

    not: bütün şirketlerin ceo larını kadınlardan seçin de kurtulak artık şu taciz tecavüz geyiğinden.
  • ilk bölümün yarısındayım, umarım bitirebilirim. çünkü gerçekten berbat ilerliyor.
    uğur yücel artık normal bir insanı oynasın ya da emekli olsun. rol yapmak bu kadar göze sokulmamalı. büyük sanatçı olabilirsin ama her zaman büyük oynamaya çalışmak itici oluyor. baydı.
  • "6. bölümdeyim hiç beğenmedim" nedir yaw? allah'ım sana geliyorum...
  • --- spoiler ---

    pavyona punk sokmak harika sentez olmuş
    --- spoiler ---
  • klasik bir hakan günday dizisi. onur saylak'ın dokunuşu olduğu da belli. şahsiyet'ten sonra başarılı bir yapım daha. tabi onun tırnağı olamaz. en azından izlenir bir dizi. haluk bilginer, uğur yücel de cabası. her taşın altından çıkıyor haluk bey, yüzünü eskitme derler ama benim için sıkıntı yok, her diziden çıksın haluk bilginer, ben sırf onun için izlerim tüm dizileri.

    türkiye'deki azınlık gruplar, beğenilmeyen hayatlar, ana haber bültenlerinde kendine yer bulan olaylar. aslında tüm diziyi izleyip oylamak daha doğru olurdu ama 3. bölüm itibariyle puanım: 7/10.

    şunu da eklemek gerekir, netflix'de değil, bir televizyon kanalında olsa 3-4 bölüm sonra yayından kaldırılırdı. zaten 2 buçuk saat bu dizi nasıl çekilirdi, o ayrı mevzu. zaten onay da alamazdı.

    aslında şehirli insanın hayatını özetliyor. hayallerdeki hayat vs gerçekteki hayat olayı var tüm karakterlerde, hayatı belli bir zemine oturtamamışlar. aslında refah seviyesi yüksek, hayatta belli bir zenginlik seviyesine sahip insanları anlatıyor. dizi ismi ya da kitap ismi olarak uysallar seçilmesi de bana aziz nesin'in soyadını alması öyküsünü anınsattı.

    --- alıntı ---

    1934 yılında soyadı kanunu çıktı. herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için, insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. dünyanın en cimrileri ‘eli açık’, dünyanın en korkakları ‘yürekli’, dünyanın en tembelleri ‘çalışkan’ gibi soyadları aldılar. her türlü yağmada hep sona kaldığım için, güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime ‘nesin’ soyadını aldım. herkes ‘nesin’ diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.

    --- alıntı ---
  • 4. bölümün sonunda çalan klasik müziği merak ettiğim mükemmel hakan günday&onur saylak yapımı dizi.
  • ne kadar da birilerinin baskısı altında ve ne kadar da alışılagelmiş kalıplar altında yaşadığımızın güzel bir örneği. etrafımızda ne kadar da zorba totaliter insanın var olduğunun video senaryo yoluyla iletilen hali
  • süper orjinal dizi. hakan günday’ tüm kitaplarını bayıla bayıla okuyan biri olarak heyecanla açtım diziyi. onur saylak yönetmen koltuğunda, oyuncu kadrosu da bol kaliteli olan bu diziye ba-yıl-dım sözlük. müzik seçimleri , sahne geçişleri ve oyuculuklar enfes cinsten. hakan günday kafasını bilmeyen ya da 3 kuruşluk dizilere, kafa yormayacak şekilde çekilen boş beleş dizileri seyredenler tabii ki boklayıp “ bu ne yıaa “ diyecektir. bırakın onlar da anlamasın zaten. seyrediniz :)
  • hiçbir yazılanı okumadan ama bütün günday kitaplarını okumuş olarak buradayım..

    bilmek belki görmek bile istemeyeceklerinizi suratınıza vuran, bir nevi pornografik, müthiş etkileyici yapım…
hesabın var mı? giriş yap