• suphesiz guzel gorsel ogelerle donatilmis fakat bir takim yaratiklarin tasvir edilisinden, sosyolosik davranislari acisindan "nasil yaa" dedirtmis bir filmdir. her ne kadar van helsing'in donustugu kurt adam, genel olarak gayet guzel gorunyor olsa da. o kulaklari midir boynuzlarimidir irite etti beni, ne be oyle igrencti.

    gerci pek fazla yorum yapma hakkim yok netekim kate beckinsale in ilk gorundugu "o kameranin donerek kilici cektigini gosterdirdigi sahne" o ani ben matrix vari yavas cekim olarak yasadim ve sahne sona ererken de gelmis bulundum. ondan sonra da sirtimi perdeye donup, uyudum.
  • filmi izleyip de beğenen yok gibi... peki bu insanlar sinemaya ne görmeye gidiyorlar? benim bildiğim, bir filmi izlemeden önce az çok o film hakkında fikrin olur veya fikir edinirsin. "aha şu afiş güzel, hoppa şu salon boşmuş" diye sek sek oynamazsın. 10'da 1 böyle bir ihtimalle bir filme girilebilir ama bunun haricinde, ya yönetmeni bilirsin, ya konuyu bilirsin, ya oyuncuları bilir, ortaya ne halt çıkaracaklarını tahmin edersin, az çok bir şeyler bilir gidersin ve yine az çok sinemaya giden bir insansan da trailer'lara, waşinton post'tan henry abasıyanık'ın "inanılmaz bir film, olağanüstü grotesk", cinema de macabre'den fairuz beynelminel'in "dehşetin vahşetini sinemalaştırmış bir terminoloji..." gibi cümlelerine aldanmaz, ne göreceğini az çok bilerek gidersin.

    yorumlara bakıyorum, "ştefan sammırs bu defa pek iyi kotarmamış", "hüygh jekman bu role hiç gitmemiş" gibi damdan düşme söylenmeler. stephen sommers'in adını anıyorsan, bu adamı tanıdığını söylüyorsan, bu filmde beklediğini bulmuş olman lâzım evvela. bir düşünürsen şöyle geçmişi, adamın ne yapacağı çoktan belli. hüyk cekmen bu filme olmamış da hangi filme olmuş? allah'ın wolverini işte, tam layığını bulmuş. romantizm de var işin içinde, üstüne sigara yakman lâzım.

    bu bir korku filmi değil, gerilim filmi değil, yönetmenin adını bilmek bile, filmin "en iyi film oscar"ı gibi bir endişe taşımayacağını anlamaya yeter.

    peki ne filmi bu? aksiyon sineması artık kendisini, daha çok türünü tekrar ediyor, bunu biliyoruz. kolaj diyebileceğimiz, sürekli eskiye referanslarla donatılmış filmler yapılıyor sürekli. hele film fantastik, aksiyon-maceraysa, bu referansların olmaması imkânsız. karakter van helsing, sinemada daha önce defalarca var olmuş, drakula hep varmış, kurtadamlar sürüsüne bereketmiş, elbette ki onların var olduğu filmlere, karakterlerine biraz ekmek batırmak gerekli.

    herifçioğlu niyet etmiş, b filmi dolaylarından yola çıkıp, tam gaz bir aksiyon-macera filmi yapmaya ve filmde bunu sonuna kadar yaşıyorsun. film, durup dinlenmeyi falso sayarcasına, hızından asla vazgeçmiyor. filmdeki ana karakterlerin hepsii bir maceranın içinde tanıyoruz ve sonra beraberce daha afilli bir maceraya başlıyorlar.

    van helsing'le tanışamız, mr hyde nedeniyle hem gayet esprili, hem de bir o kadar fantastik. film bize çözmemiz gereken bir öykü de vermiyor. bunun doğruluğu-yanlışlığı tartışılır. her şeyi kendisi çözüyor, biz sadece görüntülere, ufak nüanslara, aksiyona dikkat kesilelim diye sanki.

    mesela frankenstein'ın asansörle gücünü yavrulara aktarmaya çıkartıldığı sahnede, "drakula'da bir ilaç var" repliğinin hemen ardından ani bir "zenci" hareketiyle kafasını yukarıya dikmesi... burası dramatik bir sahne gibi görünmesine rağmen, aslen durumun komedisi, burada gülmemek imkânsız. bu filmlerdeki küçük kahramanların, asıl kahramanlıklarını yaptıktan sonraki ferahlamalarının ardından onurluca kendilerini kurban edişlerine dair bir parodi. bunun gibi bir dolu sahne var ama yanar döner spoof olur, bana kalsın.

    filmin "mantıklı" olmak gibi bir derdi olduğunu da sanmıyorum. james bond temaşasındaki plasma tv, karpatlardaki engin at koşturmaca, ya da filmin tamamı bunu belgeler zaten.

    hatta sırf bu yüzden, önüne bulut geçti diye etkisini yitiren ve kurtadamı söndüren dolunayı, kurtadam olmasına rağmen bir yiğitlik yapıp dracula'yı öldüremeyen sözümona has pehlivan velkan biraderi ve bu tırsaklığa rağmen asıl ablanın gökyüzünde ona sarılmasını bile kafama takmıyorum.

    yönetmen, karakterlere, olaylara, ilişkilere pek kafa yormamış gibi. belki de amacı bu değil, karakterlerin derinliği yok, karakterlerin birbirleriyle ilişkileri fazla derinleşmeden son derece yüzelsel, olaylar yüzeysel, önemli olan sadece aksiyon gibi. bu da benim işime gelir. kafamı yormak değil, biraz sadece 2 saat eğlenmek istedim filme giderken ve bunu da elde ettim.

    ha isterdim ki ben de, salonun çoğunu yerinden sıçradan mr. hyde'in ani girişi gibi, bir kaç irkiltici sahne daha olsun, filmi tiyatroya dönüştüren, 4-5 karakterin kardeşlik maceralarını izlemekten öte, filmde daha fazla karakter olsun, hikayede şu ya da bu şekilde var olan, önemliymiş gibi görünüp, bir daha karşımıza çıkmayan diğer karakterler hemen unutulmasın, bu enteresan kurtadam/dracula/van helsing/frankenstein buluşması çok daha çetrefilli, daha alengirli olaylara malzeme olsun ve sinemada frambuazlı pasta dağıtsınlar. fakat ya adamın derdi başka ya adamın kafası sadece bu kadarına yetiyor. ve buna rağmen, ben filmden beklediğimi alıyor, gayet gevşek suratla ayrılıyordum salondan.

    filmi ilgiye değer yapan mevzulardan biri de şu. tüm bu ucube filmlerinde, dracula'da, frankenstein'de, kurtadam filmlerinde izleyici, yaratıkla özdeşleşir ya da özdeşleşilir. kötü ve ucube olan cezbedicidir. türün hayranları, her filmde öldürülmesine rağmen dracula'yı sever, benimserler. onu öldüren kişi pek akılda kalmaz. kurtadam filmlerinde, kurtadamların köküne kibrit suyu çakanlar değil, kurtadamlardır akılda kalan, frankenstein'in özdeşleşilişi biraz farklı olsa da, ucubedir ve "tutulan taraf" odur. sonunda cartayı çekmelerine, pek fena mat edilmelerine rağmen, izleyiciler o ucube "gibi" olmak isterler. burada ise, van helsing hepsinin ötesindedir. yalvaran dracula, onursuz ve cibilliyetsiz, hani "ben, beni hatırlamadın mı, leyla'yım ben, aşkım, n'oğuldu sana" diye duygu seli yapsan tınmayacak kadar şuursuz kurtadam, 0-6 yaş zeka grubundaki frankenstein, aciz mr. hyde ilgiyi çekmez, herhangi bir özelliğiyle heveslendirmez. hepsinin hakkından gelen val helsintir asıl kahraman. yani asıl kahraman, asıl kahramandır filmde.

    yeni başlayan bir trendin, yeni bir örneği de bu filmde hasıl. o da, kahramanın, düşmanla savaşmak için, onun gibi olması veya ondan daha kötü bir hale dönüşüp, onu altetmesi ve daha sonra tekrar normale dönmesi, belli bir efendiliğe, kendi olası kimliğine bürünmesi. bu pirates of caribbean'da da, kill bill'de, matrix'te, x2'de, underworld'de, hulk'da vesaire... bu iş niye böyle oluyor hiç bir fikrim yok, ama artık biraz can sıkıcı oluyor gibi. belki yıllardır böyleydi de ben yeni farkediyorum, sorun değil.

    tek merak ettiğim, bu adamlar bütün herkesi bir filmde harcadılar, artık fantastik kahraman kalmadı, wizard of wor'un warlock'undan, clementine'in malmot'undan, o da olmadı kibariye'den başka... belli ki ikincisi çekilecek bu filmin de, devamında acaba kimleri kapıştıracaklar?

    neyse işte, izledim, eğlendim. umduğumu buldum. tanıştığıma memnun oldum demek isterim son olarak. dur hatta en son şunu söyleyeyim, kate beckinsale, underworld'ün yönetmeni len wiseman'la 9 mayıs'ta evlenmiş ve hemen underword sequel için çalışmaya başlamışlar. yetiştirebilirlerse çocukları da filmde bir ufak yaratık rolünde yer alacakmış.
  • senaryosu (e haliylen) her ne kadar çok kötü olsa da para kazanma fikri olarak çok yaratıcı bir film...

    prodüktör: - ooo stephen'cım gel buyur.
    s. sommers: - abi kafamda çok iyi bir fikir var.
    p: - anlat bakam...
    s.s.: - abi şimdi bram stoker's dracula'da keanu reeves'e yardıma gelen antony hopkins'in canlandırdığı sempatik, tonton, fenni sünnetçi tadında çantasını sallaya sallaya ortalıkta dolaşan abraham van helsing karakteri vardı ya...
    p: - eeee...
    s.s.: - abi onun gençliğini film yapalım ama oradaki imajının aksine genç, yakışıklı, uçan, kaçan, silah kullanan bir yiğide dönüştürelim...ayrıca filmin içine vampirlerin yanında frankenstein, kurtadam ve dr. jeykll/mr. hyde'ı da koyalım...
    p: ööööh be koçum uçmuşsun. nerden gelir böyle fikirler senin aklına allah allah...enteresan tabi...
  • one helping kelimlerini çağrıştıran isim (bkz: sol el)
  • bir vampir bu kadar güzel olamaz dememe sebebiyet veren vampirler görmeme sebep olan film...(bkz: brides of dracula)
  • bir vampir filimi: haçlar, uzun dişler, uçan öcüler.. bunları gören izleyici gotik bir filmle karşılaşacağını bekler. filmden sonra hala aynı düşünceye saplandıysa filmi beğenmeden çıkar, sorana çemkirir. halbüki film kanımca ağırlıklı olan gotik öğelerin yanında grotesk tat da vermektedir (özellikle james bond alıntılarını düşünürsek). bunu farkeden şanslı izleyici filmden "ne kadar güzel sentez etmiş" diyerek çıkar: artık o birey eski birey değildir.
  • 51 milyon dolar hasılatla vizyona giren ama ikinci haftasındaki hasılatında yüzde 60 düşüş yaşanan ve hasılat bakımından hayal kırıklığı yaratan film
  • "hadi artık bitecekse bitsin" şeklinde izlenen, sıkıcı ve anlamsız diyaloglarla örtülü, tek kelimeyle başarısız film. hugh jackman gibi bir aktörün kendine yazık ettiği film.
  • tanrının sol taşağı.
  • yıllar önce star televizyonunun gece geç vakitlerde gösterdiği üçüncü sınıf vampir avcısı filmlerini heyecanla beklemiş ve o saçma filmlerden dahi zevk almış biri olarak, çok büyük beklentilerle gitmememe rağmen van helsing çok hayal kırıklığı yarattı. sonlarına doğru artık sıkıntıdan, bir bitsede bir an önce gitsek diye bekledim. seyrederken kendi kendime sanki bilgisayar oyununda tüm karakterleri sırayla dövüştürmeye calışıyorlar diye boşuna düşünmediğimi, yeni çıkmış oyununu vitrinlerde görünce anladım. sonuçta benim anladığım bu aslında bir film degil, yeni çıkan oyunun promosyon çalışmalarından sadece biri.
hesabın var mı? giriş yap