• mansur ark bu şarkıyı ragga oktay ile söylemiştir, lakin ki klibinde öyle değildir. adım gibi eminim, ragga oktaya benzeyen bir adam koymuşlar sadece.

    on metreden tanırım ragga abimi.
  • dudaklarında biranın soğuğu kalmış,
    hep sıcacık bildiğim hallerinden farklı ve fakat daha az güzel değiller kesinlikle. sanki en sevdiğim meyvelerden biri, belki incelikli soyulmuş ve etine zerre zarar gelmemiş bir şeftali; suyu üstünde dokunulmayı bekliyormuşçasına kendini bırakmak için öylesine donup kalmış ve öptüğümde dudaklarım dilimden rol çalıp alınamaz tatlar alıyorlar gibi sanki bira soğuğu dudaklarından.

    dünden değil bu dediğim. geçen perşembe; hani şu esmer yudumlarımız eşliğinde koyun koyuna izlediğimiz filmin es’lerini dudak dudağa verdiğimiz akşam. o gün, o an, dudakların biranın soğuğunda aklımı alırken düşmüştü bu betim sanırım aklıma. betim dediysem de kifayetsiz bir, olanı olduğunun gölgesince bile tarif edememe hezeyanı işte neticede.

    yahu bir insan nasıl böyle güzel kıvrılıp koynumca boylu boyunca, her sarmaya amade boşluğu dipsiz ve noksansız biçimde şeklini alarak doldurur; bir insan nasıl böyle kusursuz biçimde koynum için yaratılmış olabilir ki yahu?
    kim bunun müsebbibi?
    kıyıp da kızabilsem keşke anne ve babana. yahu insan olur da bu kadar mı vicdansız olur arkadaş?
    ayrılığı var, küslüğü var, ölümü var, hiç olmadı özlemi var; düşün elde olmayan onca hasret kalemi varken bir insanın koynu bu kadar mı tüm boşluklarını saran, dolduran bir var oluşu tadar? ne olacak peki bu hasret zamanları sevgili?
    yahu onu geç; allah göstermesin bir şey olsa sana; hangi okyanusu, hangi yağmur bulutlarını, hangi yavru kuğuların ipek tüylerinden bir yumuşaklığı sarsam da dinse ki özlemi koynumun?
    gerçi sanıyor muyum ki böyle bir şey olsa nefesim bu kadar uzatır mesaisini. laf işte; sevdanın yaşamak tutkusuna dönmüşlüğünün kazık çakacakmışım yanılgısına düşürmesi aklımı bunun sebebi de olsa olsa.

    yahu nasıl küçücük o eller, nasıl bakımını para pul üstlenmiş ellerden ve manikürlü titizlenmelerden uzak ve en doğal halleriyle bile böylesine güzel?
    hele o kar yağmış bembeyaz bileklerin boyunca dönenen mavi nehirler?
    bir yolu varsa söyle; ben vallahi de billahi de bir kanoya binip o damarlar boyunca devri yârim eyleyip kalbine kadar, tüm duvarlarını öpmezsem nasıl doyarım kanına, canına, yaz yaz bitmez şiirlerin ve metinlerin şimdiden tükenmeyeceği her halinden belli mürekkebi akan o nehirlerde seni içime çekmeye, çekmeye, çekmeye ve çekip sarhoş olup sonsuza dek kendimden geçmeye?..

    şu ayacıklarını tor top edip poponun önü sıra; olmaz bir ütopik tek tanrılı dinin tek tanrısı olarak sana ve varlığına; aklım gibi, aşkım gibi, sevmek gibi bir seccade üstüne secdeye varmış da tapar ve bana nasıl seviliri öğretir gibi duran ayacıkların yok mu asıl;
    onlar öyle sakin, öyle minicik ve parmaklarının ucundan hafif kıvrılıp sığmak derdindeler ki küçücük koltuğun kıyıcığına.

    peki ya sen böyle oturunca hafifçe yana düşen, pamuklu mini alelade gündelik elbiselerden hiç keşfine varılmamış bir antik kentin üstünde toz dahi birikmemiş etten mermer sütunları gibi minicik ve incecik uzanan; bizi yan yana “ben”leyen ve tek tük başkaca yerlerde dudaklarımın akıl sağlığını hiçleyen başka başka “ben”lerle de bezeli bembeyaz bir pembe turuncu boyunca uzayıp gittiğim bacakların; ölmek dileyerek yanı başında iç çeke çeke öldüğüm.

    yahu bunlar ne hatun; bunca kadının, herkesin haklarında "seks ilahesi" olduklarına dair mutabık kaldığı onca ışıltılı sokak "güzeli"nin gözüme bile ilişemez olup sonbaharda dökülen çınar yaprakları gibi kocaman kocaman gözümün önünde döküldüğü halde, senin nefesinin ve kendinde en beğenmediğin yerlerin bile içimde uyandırdıklarının içime sığmazlığının bir açıklaması olsun yahu allah aşkına.
    yahu böyle insafsız aşk mı olur; insan bir kadının her şeyine mi böyle tutkuyla ve vazgeçimsiz aşık olur?

    yahu allah aşkına söyle kim karıyor bu kaderin kartlarını?
    bir yaşam bu kadar insafsız olur mu yahu?
    tamam, eyvallah; insafsızlığı kadar da muhteşem ki seni bana getirdi, koynuma kattı, aklımı ruhumu dağıttı; amenna.
    ama yok hatun; yok güzel yârim, ben razı değilim bir ömürle yetinmeye seni sevmek için.

    “kim bu tüm yaşamın sorumlusu çabuk onunla görüştürün beni; çabuk çabuk, hadi! yahu olur mu hiç, insafsız mısın sen?”diyeyim ona. “çabuk bana birkaç ömür daha veriyosun; aynından yârime de elbette ve bizi aynı coğrafyanın aynı güzel düşler ülkesinde tam da şimdi yaşadığımız gibi ama her mümkünü eksiksiz bi başka aşkın içine bırakıyosun; çabuk!”
    .....

    ah yârim;
    bir insanın yarası bu kadar mı içinden büyük açılır göğsüne ve bir yara bu kadar mı güzel sızlar a benim güzel gülüşlü, türkü öpüşlü sevdiğim?
    bilmiyorum daha kaç mevsimi, kaç sevişme, kaç öpüş, kaç gecemiz var koyun koyuna bu ömürde sevgilim.
    bildiğim tek şey; kalancasının falancası yok, bir seni diliyorum mümkün olan her saniyesinde nefesimin. öyle yok ki başka tüm * kadınlar, ki çoğu kızacaktır belki bana (aman aman bir variyetim olduğundan değil, sadece kendilerini yok saydığıma erecek olmasından akıllarının alınganlığı muhtemelen); lakin gayem hiçbirini hiçlemek değil ki zaten; varlığının nasıl bütünlendiğini anlatmak gayreti benimkisi sadece varlığımı.

    demek böyle oluyormuş; aşkın kendi sonundan daha sonsuzda, daha ötede bir yerde açtığında gülünün rengi.
    demek bu kadar ölmekten ve kaybetmekten korkuyormuş insan satır satır nakışladığı dinginliğine rağmen.
    demek en fazla bu kadar doyamıyormuş her anında yanında olduğu zamanlarında bile bir insan bir diğerine.
    en çoğu bu dediği her günün ardından, ertesi gün çok daha büyük bir okyanusun kazılıp açıldığını görecek ve bir önceki günden daha çok sevecek kadar sonsuza yeminli oluyormuş sevmek demek ki insanda.

    demek ki aşk;
    bu kadar yâre dair, bu kadar acısına doyulmaz bir yarayla, bu kadar yar’dan düşmenin ucunda, bu kadar o yar’dan hiç düşülmeyecekmiş kadar güvenerek ve o kadar sonsuz ve uçsuz bucaksız bir ufukta kanat çırpıyormuş kendini bulduğunda…
  • mansur ark'ın unutulmaz şarkılarından biridir, ragga oktay unutulmamalıdır.

    ayrıca klibinde japon'a türk bayrağı sallattırılmış şarkıdır. (bkz: ocak dışısın capon kardeş)
  • raki don don çaki don don kısmı da unutulmasın bu mansur ark şarkısının. ragga oktay'ın partlarından sonlara doğru.
    bu arada;
    eto bitmiş.
  • mansur ark'ın dönüş yaptığı şarkı. muhteşem, avrupayi, süper sempatik bir şarkı, bir klip olmuş bu.

    yanında kolaylaşır sanki dert biraz
    seviyorum buna var mı itiraz
    yanında kolaylaşır sanki dert biraz
    amanın sev biraz, amanın sev biraz sev.
    yanında kolaylaşır sanki dert biraz
    seviyorum buna var mı itiraz
    alev alev yanan bir aşk var
    sanki şuramda şuramda şuramda hey.
    yarim çok özelsin yarim, ne güzelsin yarim, yaaariim..

    gitar çalan japon, dünyanın en mutlu insanı olsa gerek, ne kadar sempatik öle. türkiye'den çıkan en mutlu edici şarkılardan.
  • peri tozu kanatlı kelebekler uçuşur zülüflerinde
    ipekten sular gibi dökülür her kumaş kavislerinde
    yanı başımda oturursun, ölür giderim gülüşlerinde
    karışıp mavi nehirlerine, yeniden dirilirim öpüşlerinde

    ağ yar; ah bu kahpelikler şehrinin yegâne nefaseti
    ah bu fırtınalar yorgunu ömrümün dingin feraseti
    söyle ne ettim de hak ettim gönlündeki şu letafeti
    söyle ki şuracıkta vereyim, canımsa da bu aşkın kefareti…
  • 46 çağlar'ın mansur ark'ın arkasında yalandan conga çaldığı efsane parça.
  • o (sevgili) benim yarımdır, cümlesindeki gibi kullanıldığında "ben onsuz yarımım, onunla bütünüm" anlamını da hisederiz.

    kelimelerin lalettayn değil de, yüzyılların damıtmasıyla ortaya çıktığına en güzel örneklerden biridir...
  • hep eksik olandır... tamamlanamayandır... özlenendir... özletendir...
    yarim hali de yarım hali de...
  • yarim ve yahut yarı'm anlamlarina gelebilir bahsedilen seyin kim/ne olduguna gore.
hesabın var mı? giriş yap