• nedenini hatırlamıyorum ama bi sebepten sabah arayıp beni uyandırması gerekti erkek kişinin, uyandıktan sonra şunu söylemişti
    "şimdi sen öyle yatağında uyandın ya, bi gün gelicek ben de yanında olucam, yanında uyicam, seni izleycem uyurken, yanındayken uyandırıcam seni, yüzüne biraz böyle güneş vurucak belki de, çok daha güzel olurdun o zaman sanırım"
  • iki yaz önceydi, geceyarısını geçmişti, adrasan'da kumsaldaydım, boş bir şezlonga uzanmıştım, ayaklarım çıplaktı, kuma sokmuştum ve bu his çok hoşuma gidiyordu.
    göktaşı yağmuru vardı, kayan yıldızları seyredip bira içiyordum, çakırkeyiftim, yalnızdım.
    öyle romantik ve büyülü bir geceydi ki.
  • yağmurun altında çam ağacının altında kucağıma alıp sımsıkı sarıldığım andır. hiçbir seksüel bir duygu yoktu. o an sarıldığım tamamen benim canımdı. parçamdı. sonra beni paramparça haline getirdi. her parçam birbirinden tiksinç kokmaya başladı ve sonra toparlanamadım. çekti gitti.
  • tıfıl zamanları yirmili yaşlarım. küçük tarihi bir alman kasabasındayım. kasabanın adını hatırlamıyorum, ama sanırım "kralların kışı" gibi bir anlama geliyordu. hemen yanından ren nehri akıyordu. ecnebi adına aşık olmuştum rhine. hrrr

    ortaçağdan kalma dar sokaklarında yürüdüm, zamanda yolculuk gibiydi. kaldırımlar binalar asırlar öncesine ait. bahçelerini asırlık ağaçların süslediği görkemli yalılar, nereye dönsem tarih, bilmediğim anılarla doluydu. ren nehrinin yanında yürüdüm, yüzen çirkin kargo gemilerini izledim. öyle abartı şiirsel bir sahne yoktu, karanlık bir kasvet hakimdi. bahar öncesi gri bir sahne. hava karardı sonra.

    italyan mafya kılıklı takım elbisemle acaip sakallı kaşar amcaların takıldığı otantik bir barda birkaç bira içtim. otele dönerken marketten ihtiyaten birkaç bira daha aldım.

    karşımda rhine vardı, kuzey denizine akıyor, sağ çaprazda yüksek bir tepenin üstünde görkemli bir şato ay ışığı altında parlıyor. laptop'ta "enya - only time" çalıyordu.
  • iki ay öncesinde ben yemek yapmam diyen kadının gecenin ikisinde arkadaşlarının evinde oturmuş muhabbet ederken, "acıktın mı? sana gidelim, sana yemek yapmak istiyorum." demesi ve yapması idi.*

    not: arkadaşlarıyla iyi anlaştık bir öküzlük yapmadım. ortamdan kaçırmak değildi amacı.
  • adrasan'da bir yaz gecesi bira içip sahilde uyumuştuk eskilerden bir sevgilimle. ama bildiğin yorganla falan. şezlongları birleştirip. gece soğuk haliyle. süper olduydu ortam.

    romantizm benden sorulur bebeyim, hayatım romantizm ak. çok var da hatırlamıyorum hepsini, arada aklıma geliyor işte güzel günlerdi be diyerek.

    bir önceki sevgilimden daha öncesi, bu seferki kişi sevgilim değil. fuckbuddy de değil. hiçbişeyim değil aslında. ben akşamları dükkanı kapattıktan sonra arkada şarap peynir elma falan takılıyorum. sıkı içiciyim o zamanlar. mevsimlerden kışın sonları, yağmur falan çılgın antalya'da. bir şekilde dükkana gele gide benimle tanıştı. bir akşam baskın yaptı bana. baktı içiyorum. ertesi gün için o da gelip benimle içmek istediğini söyledi. iyi dedim gel.

    ertesi gün akşam dükkan kapanış zamanı geldi. ben yine şarap elma peynir kompozisyonu. fırtına koptu, elektrikler gitti. biz vurduk şaraba. benim telefondan hoş müzikler açtım falan. büyük seks döndü o gece. ama seksten daha güzel olan elektriklerin gitmesi ve yağmurun gümbürdemesiydi. sarıldık uyuduk. vay ulan, uzun zamandır hatırlamıyordum bak bunu. az şanslı piç değilmişim ben de...
  • hani arsız bir geceydi ya üşüdüğüm; sen bana bakıyordun, ben saniyeleri kovalıyordum. biliyordum, o saniyelerin birleşip güneşi doğuracağını ve kökünden koparılacağını ağacın. ben telaşlı, ben hüzünlüydüm. sen ise ne güzel şarkılar söylüyordun, ne çok seviyordun son kez...
  • şahsım adına olanı şudur;

    sene 2006, havası sert insanı mert bir anadolu kentinde öğrenciyim. üniversite sevgililerindeki kronik “ okuldan sonra evleneceğiz” hastalığına kapılmış, bir senin memleketinde düğün yaparız, bir benimkinde hayalleri kuruyoruz. pastane yüzüklerimiz takılmış, henüz facebook türkiye gündeminde olmadığı için, mynet şifrelerimiz ortak belirlenmiş, sözler verilmiş, gözler bantlanmış vaziyette hayatımızı devam ettiriyoruz.

    neyse efendim, sevgilimin doğum günü yaklaştı. çok değişik bir süpriz yapmalıyım. paramız yok ki mekan kapatalım, havai fişek patlatalım. öğrenci halimle, gittim bir gelinlik mağazasına, dedim bana bir gelin çiçeği lazım. abla şaşırdı tabi, diyo gelinlik nasıl bir şey, ona uygun vereyim. yok dedim, gelinlik yok, ben sadece güzel bir gelin çiçeği istiyorum, sevgilime doğum günü hediyesi olarak. üç beş alternatif arasından birini beğendim ama bunu nasıl götüreceğim eve* koyduk bir poşete, götürdüm eve. bu arada epey para verdim o çiçeğe *

    uzatmayalım, arkadaşlar falan ev kalabalık,sevgilim geldi, pastasını üfledi, hediye bekliyor :)) işte o andır benim yaşadığım en romantik an. çiçeği, seni seviyorlarım eşliğinde kendisine verdiğimde ağlamaya başladı. inanın üç gün ağladı. o; parfüm, t-shirt falan bekliyormuş. yedirir mi kendini anadolu çocuğu, seviyoruz dedik, parfümle mi geçiştirelim!

    sonrası mı? ayrıldık falan işte. allah evladına, kocasına bağışlasın.
  • aldığım bütün evlilik teklifleri anlarıdır, özenli cümleler, özenle seçilmiş mekanlar, minik sürprizler falan gerçekten çok romantik planlanmış zamanlardı.
  • gözü yaşlı, hafif sarhoş, çaresiz bir adamın karşımda ağlayarak, önce cüzdanını sonra araba anahtarını önündeki masaya koyup, kollarını açıp, işte ben buyum, bu cebimdeki param, bu arabam, bir de sevgim, bütün varım bu, beni böyle kabul edip benimle evlenir misin? demesiydi.
    ama güvenemedim sözlük çok kazık yemiştim diyemedim evet, gözümün önünden de gitmez o an, sadece sarıldım ağladım keşke yaşanmasaydı onca kötü günler.
hesabın var mı? giriş yap