• okuduktan sonra iç sesimi, düşünme üslubumu, değiştiren kitap. yarını planlarken aniden şu tarz düşündüğümü farkettim.

    -yarın erken kalkayım
    -erken kalkayım da bir güzel hazırlanayım
    -iyicene bir hazırlanayım.

    noluyoruz lan?
  • ilk defa yaşar kemal sayesinde duyduğum deyimlerden biri. bir çıkış ihtimalinin olmadığı durumları anlatıyor. aynı üçlemede yer alan ölmez otu da yine ilk defa yazardan duyduğum bir deyim. her şart altında dayanıklılık ifade ediyor. kitabın bir yerinde "..ölmez otudur meryemce" şeklinde kullanılıyor. bir de karıncanın su içtiği diye hem romana adını vermiş bir yaşar kemal deyimi daha var. o da denizin durgunluğunu, sakinliğini ifade ediyor. okumasanız bile sadece kitap adlarından en az üç deyim öğretebilme gücüne sahip yaşar kemal. daktilo başında nobel sahibi 10 yazar gücündedir.
  • iş bulmakta zorlanan idealist bir metalurji mühendisinin gündüz düşü olabilir olsa olsa bu...
  • kitaptan ve filmden öte bir anadolu deyimi.
    sığınacak hiçbir yer, kaçacak hiçbir delik kalmamıştır. kıstırılmışlığı özetler.
    yaşar kemalin bir başka anadolu deyimini isim edinen diğer kitabı için (bkz: karıncanın su içtiği)
  • bir deyimdir.
    anlamı: hiçbir yerden yardım görme umudu ve olanağının olmaması, bütün yardım kapılarının kapanması.
  • yıllar önce yaptığım bir listede bu romanı en iyi 10 türk romanı arasına almıştım. şimdi düşünüyorum da fena bir tercih değil. yeniden okudum ve kararımda herhangi bir değişiklik olmadı.

    bu sıkıcı girizgâhtan sonra sadede gelelim:

    ortadirek'te aç susuz, yalın ayak başı kabak ve naçar bir halde köylerine dönen meryemce, uzun ali, allahsız muhtar ve diğerleri, köyü beyaz bir cehennem gibi esir alan karların altında, soğukla, açlıkla boğuşarak, korkunun kendisiyle mücadele ederek bir mucizenin peşinden giderler. acaba kurtuluş nerededir? köyün umudu kimdedir? şu sakin taşbaş aslında kimdir?

    sıradan olanın olağanüstüne, bilinenin esrarengize dönüştüğü tekinsiz bir atmosferde yaşar kemal soluksuz okunan bir roman yaratmıştır. yiyeceklerin gizlice saklandığı mağaralar, köylünün borcunu ödeyemediği için yaşadığı korku, dine ve ermişlere duyulan güven, muhtar ve köylü arasındaki rekabet, gelecek endişesi destansı bir anlatımla betimlenir.

    türk edebiyatındaki yeri her zaman eşsiz kalacak bir romandır yer demir gök bakır.

    not: livaneli'nin yönettiği film uyarlaması da harikadır.
  • yaşar kemal'in ortadirek, yer demir gök bakır, ölmez otu adlı kitaplarından oluşan dağın öte yüzü adlı üçlemesinin ikinci kitabı. zülfü livaneli yönetmenliğinde filmi çekilmiştir.
  • 87 yapımı ömer zülfü livaneli filmi.

    taşbaş'ın dervişliği ortaya çıkana kadar tam yaşar kemal romanı giriş bölümü tadında, hiç bir şey anlatmayan film. tabi bir de sanat filmi çekiyorum ayağında kesik kesik verilen sahneler sağolsun daha da kötüleştiriyor.

    taşbaş'ın dervişleşme hikayesi başlayınca film güzelleşiyor. espriler de iyi. özellikle taşbaş'ın karısına iliştiği sahnedeki diyaloglar güldürüyor. *

    rutkay aziz ve yavuzer çetinkaya iyi oyuncular fakat hikaye köyde geçiyor ve bu ikisi sıfır şiveyle oynuyorlar.

    bir de bir ayıbım var seyrederken. yavuzer çetinkaya'ya bakıp, ulen romanlarda betimlenen "yanaklarından sağlıklı olduğu anlaşılan adam" bu olsa gerek dedim. sonra adamın biyografisine baktım. 44 yaşında kalp krizinden ölmüş.
  • çaresizliği en iyi anlatan deyim. çocukluğumun geçtiği köyde, bulunmayan bir yitik, iyileşmeyen bir hastalığa ilaç arama durumunda köylülerin sıkça kullandığı bir deyimdi. oradan bilinç altıma yerleşmiş. bu gün bile yeri geldikçe kullanırım.

    yer demir gök bakır (roman) efsane ile gerçek arasında gidip gelerek, yalak köyü sakinlerinin yaklaşık on yıllık yaşam mücadelesinin hikayesini anlatan güzel bir yaşar kemal romanı.
  • yer demir gök bakır, 1963 yılında roman olarak yayımlanmıştır. 1965’te uzundere adıyla tiyatroya, 1987’de ise kendi adıyla zülfü livaneli yönetmenliğinde sinemaya uyarlanmıştır. romanın adı; hiçbir yerden yardım almanın imkânı ve çarenin olmaması anlamına gelen yer demir gök bakır deyiminden çaresizliğin hikâyesi olacağının ipucunu verir. roman, adana çukurova’da yalak köylülerinin ekonomi karşısında yaşadığı zorluklar, borç aldıkları kişiye borcunu ödeyememelerinden dolayı bir hikâye uydurup aralarından efsaneleştirdikleri birine sığınma ihtiyacını anlatır. roman boyunca köylü insanlar tarafından uydurulan hikâyeler karşısında uydurmacalara konu edinen insanın bunlara çaresiz kalışı ve sonunda bundan kaçamayarak kendisini bu hikâyelerin içinde bulması görülür. okuyucu bu kitapta, bir ermişin yaratılış sürecine tanıklık eder.
hesabın var mı? giriş yap