• temellerine baka baka, götürülüs hikayesini dinleyerek büyüdügüm sunak.
    sunaktan biraz yukari cikip, akropolis'ten dikili ve candarli'yi izlerken limandan nasil götürüldügünü, limana kadar nasil tasindigini, kac gemiyle götürdüklerini hayal etmeye calisirdim.
    sonunda gecen sene berlin'de kendisini görebildim. berlin'e tek gitmek isteme sebebimdi. otobüsten indigim yer berliner dom'un tam karsisiydi ve arkasinda pergamon müzesi'ni görmüstüm. sabahin köründe tek istegim müzeye girebilmekti.
    iceri girdikten sonra derin bir nefes alarak sunagin bulundugu yere girdim. neredeyse 25 yildir görmek istedigim bu eser tam karsimda tüm ihtisamyla duruyordu.
    merdivenlerine gectim, gözlerimi kapattim. gün batiminda dikili ovasi'na dogru baktigimi hayal ettim. icim ciz etti. bir saati geckin oturdum merdivenlerinde, daha fazla vaktim olsa daha fazla otururdum.

    cok duygusal oldu, sacma gelebilir ama benim icin unutulmayacak ve cok duygusal bir andi.
  • almanya'nın başına bizim ikinci abdülhamit gibi bir lider gelmedikçe asla geri alamayacağımız eserdir.

    sanıldığı gibi çalınmamıştır. satılmıştır. hatta son derece sofistike yöntem ve araçlarla yıllar süren bir çalışma ile almanya'ya nakliye edilmiştir.

    nakliyat sırasında da osmanlı ordusu bizzat nöbet tutmuştur bergamalılar çalmasın diye.

    bu durum asla almanya'yı haklı çıkarmaz. bir halk kendi sınırları içinde olmayan bir eseri asla taşıyamaz.

    ancak sunağı satmak bizi ahlaksız yapar.
  • ulu hakan yüce sultan 2. abdülhamit tarafından almanlar'a yanlamak için verilmiştir. bu yüce insan ingilizlere de kıbrıs'ı vermiştir. cömert adammış vesselam.

    dincinin padişahı bu kadar olur.
  • ihtişamını görünce müze merdivenlerine yığıldığım eser. herifler, bu ülkeden aparttıkları hazineler için koskoca müze yapmışlar.
    e tabi onlar da haklı, tarihi diye sadece zart kontunun şatosu, pırt dükünün malikanesini gezdirebilmek nereye kadar...
    (bkz: cani yanmak)
  • hatırladıkça kahrolduğum devasa yapıt. ben bu ülkenin kültür bakanı olsam varımı yoğumu koyup bu sunağı ait olduğu yere geri getirmeye çalışırdım. ama ne almanlarda o göz var ne de bizde öyle bir yürek var.
  • bergama zeus sunaginin yerinde bugun sadece temelleri vardir.ikinci abdülhamit zamaninda sanat yapilarina bagnazlik nedeni ile bu unlu sunak almanlar (carl humann) tarafindan berlin'e goturulmustur.duzenli bir sekilde kesilerek ambalajlanan sunak dikili limanindan gemilere yüklenmiştir.daha sonra sunak ile ilgili kazilarda bulunan susleme ve frizlerde goturulerek berlinde bergama muzesi dedikleri yerde restore edilmiştir.
    ikinci eumenes zamaninda galatlara karsi kazanilan yenginin anisina dikilen anit zeus ve athenaya adanmiştir. plani kare biciminde olan bu anit, bes basamakli bir podium üzerinde ve iki katli olarak yapilmistir.dis yuzu tanrilarla gigantlarin savasini betimlemektedir. zeus sunaginin frizi dev boyda 118 kabartmadan olusmaktadir. bu kabartmalarin her birinde olympos tanrilari ile gigantlar arasindaki savas canlandirilir. gigant denilen devler aslan ya da boga kafali ve yilan kuyruklu azmanlardir. olympos tanrilarindan zeus, athena, leto, apollon, artemis, dione, otos, alkyoneus, porphyrion ve daha adlari bilinmeyen baskalari gorulur. kabartmalarda devlerin, tanrilarin gucu altinda ezildikleri, govdeleri paramparça edilip korkunc acilar icinde kivrandiklari an canlandirilmistir.bergama'ya ozgu patetik uslupla islenmis olan bu kabartmalar hellenistik sanatinin en gorkemli yapitlarindandir. tum kabartmalarda birlik ve uyum gorulmesine karsin tek bir sanatci tarafindan yapilmadigi da anlasilmaktadir. oyma adlar arasinda dionyades, menekrates, melanippos, orestes, theorrhetos gibi heykeltraslarin okunmasi da bunu kanitliyor. bunlarin tumu de bergamalidir.
  • bizimkilerin bayıldığı, ecdat ecdat diye dillerinden düşürmediği ikinci abdülhamit'in (1878) bizzat izniyle almanlar tarafından almanya'ya götürülmüş, orada restore edilip sergilendiği müzeye "pergamon" adını vermiş sunaktır. hiç öyle "almanlar geldi çaldı :(" diye gerçekleri manipüle etmeye gerek yok. anadolu'daki tarihi eserler o dönemde "gavurun putu" olarak adlandırılmış (sanki şimdi çok değişmiş gibi) ve yabancılara peşkeş çekilmiştir. e elinoğlu senin gibi değil, geçmişin kıymetini bilen, sanattan tarihten anlayan insanlar. gerçi onların da çok masum olduğunu söylemem. "madem siz kıymet bilmiyorsunuz, bu eserler bilen birilerinin hakkıdır." mantığıyla anadolu'yu adeta yağmalamışlar. şimdilerde bu peşkeş çekme olayı bilinçli azınlığın tepkisini çekmemek için gerçekleştirilemiyor. ancak insana "keşke almanlar, ingilizler gelse de götürse." hissiyatı veren katliamlar yapılıyor. sözlüğün bana göre en yerinde tespitlerini barındıran (bkz: türklerin tarihi eserlere bakış açısı) ve göz göre göre gerçekleştirilen (bkz: türkiye'de yapılan tarihi eser katliamları) başlıklarını hazır yeri gelmişken buraya bırakıyorum.

    bergama zeus sunağı bugün berlin'deki pergamon museum'da hepimize "kaybettiğin sunağa dön bir bak istedim" dercesine gösteriş yapıyor. yapmalıdır da, sonuna kadar haklı. peki biz, bir zamanlar aynı toprakları paylaştığımız bu harika eserle ilgili ne biliyoruz? onu ne kadar tanıyoruz. tanımayanlar için gelin canlar bir olalım temalı tanışma entrymize hoşgeldiniz efendim.

    sunak bugün bergama olarak adlandırılan pergamon antik kentinde, deniz seviyesinden yaklaşık 335 metre yükseklikte bir platoda yer alır. sunağı pergamon kralı ıı. eumenes, babası ı. attalos'un anısını yüceltmek için iö. 180 yılında yaptırmıştır. bu ıı. eumenes gerçekten yenilikçi bir adam, parşömen kağıdı da yine kendisinin talimatıyla icat ediliyor. bunun da güzel bir hikayesi var ama sunakla alakası yok, geçiyorum o yüzden.

    sunak bilindiği üzere üzerinde tanrılara kurban sunusu yapılan, tamamen dini amaçlarla kullanılan bir yapı. zeus sunağını diğer sunaklardan ayıran en önemli özelliği; muazzam bir sanatla donatılmış etkileyici bir propaganda aracı olması. kentin baş tanrıları zeus ve athena'ya, özellikle de athena nikephoros'a (zafer taşıyıcısı, getiricisi olarak geçer) ithaf edilen sunağın mimarisi, en az üzerindeki heykeller kadar ilgi çekicidir. mermerden yapılmış ve 5,92 metre yüksekliğindeki bir podyum üzerinde yükselen yapı neredeyse kareye yakın bir altyapıya sahiptir. 20 metre genişliğe ve 10 metre yüksekliğe sahip olmakla birlikte batı yönünden 20 metre genişliğindeki 28 basamaklı bir merdiven ile yukarı çıkılabilmektedir. bu merdivenler ile tam ortasında dört köşeli bir esas sunak (ateş altarı) bulunan, büyük dikdörtgen bir avlu-galeriye ulaşılır. altarın gerisini üç yönden bir duvar kuşatır ve bu sayede geniş ve yüksekçe bir platform-alan kazanılmış olur. bu kısımlar biraz teknik ve sıkıcı gelmiş olabilir ancak sunağın boyutunu bir nebze de olsa gözümüzde canlandırabilmek, nasıl bir kaybımız olduğunu anlayabilmek için bence son derece gerekli.

    bu sunağı her yönünden çevreleyen friz plakalarını ise işin hayranlık uyandıran sanat kısmında ele almak daha doğru olur. sanat kısmında sadece friz plakaları değil, bu plakaların bitiminde diş sırasına sahip bloklar ve bu blokların üst kısmında daha koyu bir mermer taban üzerine yerleştirilmiş ion sütunlarından oluşan bir sütunlu galeri yer almaktadır. ayrıca 2,3 metre yüksekliğinde ve 113 metre uzunluğunda yüksek kabartmalı süslemelere sahip anıt, parthenon tapınağı'yla birlikte günümüze ulaşabilmiş en büyük kabartma ve rölyeflere sahiptir. parthenon'u bilirsiniz, hani her yıl milyonlarca insanın atina'ya akın etme sebebi olan yapı. bizimkinin yerinde de bugün sadece temel taşları yer alıyor. ya ben lan neyse bir şey demiyorum.

    gelelim friz plakalarına. sunaktaki frizler büyük friz ve küçük friz olarak gruplandırılmış; büyük friz kendi içinde doğu frizi, batı frizi, kuzey frizi ve güney frizi olarak 4'e ayrılmıştır. küçük friz ise ortamlarda telephos frizi olarak isimlendirilmiştir. ortak nokta ise hepsinde mitolojik olayların tasvir ediliyor olmasıdır.

    büyük friz toplamda 118 plakadan oluşuyor. burada anlatılan konu, tanrıların gigantlarla savaşması ve bu savaşı kazanmasıdır. frizin adı bu sebeple çoğu kaynakta giganthomakia frizi olarak geçer. bu frizde gaia'nın (mitolojiye göre toprak ana) çocukları olan gigantlar, olympos tanrılarına isyan eder. kehanete göre tanrıların gigantları yenebilmesinin tek yolu, bir ölümlüyü yanlarına almalarıyla mümkündür. bu sebeple henüz tanrı olmayan herakles, tanrıların tarafına geçmiştir ve savaş kazanılmıştır. bu kabartmalardaki mitolojik sahneler, gerçek olaylara göndermedir ve pergamonlular, savaştaki yeteneklerini sunak üzerinde sergileyerek dosta güven, düşmana korku salmayı sanatsal yolla gerçekleştirmiştir. doğu, batı, kuzey ve güney frizlerinde de aynı amaca hizmet eden sahneler mevcuttur.

    küçük/telephos frizi ise sunağın iç kısmında yer alır ve pergamon kentinin kurucusu olduğu düşünülen telephos'un hayatını konu alır. bu konunun seçilmesi, şehrin yöneticilerinin soylarını yunan kültürüne dayandırma amaçlıdır. pergamonlular, atina'nın anadolu'daki temsilcisi olduklarını belirtmek istemiştir. bu da büyük frizdeki politik propagandanın telephos frizinde de devam ettiğini gösterir.

    yapının büyüklüğü ve frizlerdeki kalabalık anlatının yoğunluğu, hellenistik dönem sanatının zirve noktasını oluşturmaktadır. sosyal, kültürel ve dini hayatın yanı sıra, tanrılar ve gigantların savaşıyla heyecan ve korkunun ifadesi mükemmel yansıtılmıştır. figürlerde çok kuvvetli vücut betimlemelerinden, yüzlerdeki ifadelerin konunun bütünlüğüne sağladığı uyum çerçevesinde değerlendirildiğinde ortaya barok stilinin muhteşem bir örneği çıkmaktadır. ayrıca figürlerin yüzeyden çözülmüşçesine canlı görüntüsü, savaşın bir meydanda yapıldığı izlenimini güçlü bir şekilde uyandırmaktadır. sunakla ilgili bir başka güzel detay ise özellikle kabartmalarının tam bir ekip çalışması ürünü olmasıdır. rodos, atina, tralleis gibi kentlerin heykel atölyelerinden gelen ustaların birlikte çalışmasıyla, ortak bir miras oluşturmalarıdır.

    ben 4-5 yıl önceye kadar ülkemizden zat-ı şahaneleri, kıymetli ve haşmetli padişahlarımızın bizzat izniyle başka ülkelere götürülen eserler için çok üzülürdüm. ancak tamamen objektif baktığım zaman, burada kalan eserlerin haline daha çok üzülür oldum. bunu söylemesi çok üzücü ama eğer sunak ve daha niceleri bugün başka ülkelerin müzelerinde sergilenmiyor olsaydı, muhtemelen ya taş ocaklarında eritilecek, ya bina temellerinde/duvarlarında/bahçelerinde kullanılacak, ya da keyfi şekilde tahrip edilecekti. türkiye gerçeğine uyanınca, aslında kötü bir şey gibi görünen şeylerin çok da kötü olmadığını anlıyor insan. aşağıdaki linklere tıklarsanız ne demek istediğimi daha net 'görebilirsiniz.'

    buradan 3 boyutlu modellemenin videosunu izleyebilir,
    buradan müzedeki halinin 3 boyutlu gezintisini yapabilir,
    buradan güney frizin 3 boyutlu detayına ulaşabilirsiniz.
  • almanlar resmen sikmiş atmış bütün ortalığı. koskoca antik kenti taşımışlar üşenmeden. neyseki efes'i falan görmemişler zamanında...
  • ustu kapali bir mimarisi oldugu icin sunakligi* bir miktar tartisma konusu olmus olan yapidir. zira antik yunan'da sunagin asil amaci yakilan adaklarin dumaninin gokyuzune yukselip tanrilara ulasmasi iken, ustu kapali bir sunak ne kadar anlamlidir tartisilir. yine de yapinin diger ozellikleri de sunak disinda bir amaci olabilecegini gostermemekte.. ilginc..
hesabın var mı? giriş yap