• ulan adamlar orada can derdinde, belli ki aileleri çoluğu çocuğu perişan. orospu çocuğunun biri de çıkmış yakıtın, helikopterin masrafını ölçmeyi kendine vazife bilmiş aq hayatsızı

    olum devlet o birimleri niye kurdu ? niye bu kadar personel istihdam etti ? hiç mi beyin namına birşey yok lan sizde.

    o zaman geber evinde ambulans gelmesin benim paramla orospu çocuğu seni.

    çıldırttınız lan beni en sonunda. bir millet tepeden tırnağa bu kadar gerizekalı olabilir mi ya ? yemin ederim yanımda yakınımda bu cümleyi kursan tek yumrukla allahına kavuştururdum seni amın feryadı
  • haber sayfasındaki yorumlardan birinde "inşallah kaybolanlardan birinin cesedi değildir" okudum. yani o ikisi ölmesin de kim ölürse ölsün. bu mudur?
  • hayatımın bir döneminde 10 yıl kadar gönüllü arama kurtarma ile uğraştım. deprem, boğulma, kaybolma, kaza, yangın vs. çokça operasyona katılmışlığım var.

    insan üstü gayretle günlerce zor şartlarda hayata tutunanı da gördüm, a şehrinde ararken 50 km uzakta b şehrinde ortaya çıkanı da.(adam karısına dağa mantar toplamaya gidiyorum diyerek çıkmış, meğerse tren ile başka şehire çapkınlığa gitmiş). karısı çıplakken depreme yakalanıp enkazda sıkıştı diye enkaza kurtarmacı sokmak istemeyen koca'yı gördü bu gözler.

    karlı-sisli havada arama yapmak tam bir işkence, kayıp şahsı bulmak piyango. karlı bir günde domaniç'de düşen f-16 pilotunu aramıştık. merkeze koordinat bildire bildire gidiyoruz, bir sonraki gün başka bir ekip buldu uçak enkazını ve pilotu. bizim 2 defa aradığımız yerde bulmuşlar. o kadar kar ve sis vardı ki, hava da karanlık olunca muhtemelen üstünden basıp geçmişiz belli ki, haberimiz olmamış. yani bunları bildikten sonra ben bulunamayışlarına çok şaşırmıyorum.

    aile ve yakınlarının da çok bilgi sakladığına, yetkili makamların da işi kişisel/siyasi çıkar çatışmaları sebebiyle zorluk çıkardıklarına da çokça şahit oldum. arama - kurtarma konusunda ciddi hatalar yapıldığını da adım gibi biliyorum. biz de yaptık çünkü başlarda.

    özellikle gönüllü arama kurtarmacılar bu tip operasyonlarda insan üstü gayret sarfediyor, bunu bilin. başkasının hatası yüzünden kendi hayatını riske atıyor. işinden gücünden uzak kalıyor. biz kahve içip, ekşide bu başlığı okurken onların çektiği çileyi düşünün.. kurtarmacı da operasyon esnasında sorgular kendini.. bazen vazgeçer, bazen aşırı motive olur, hata yapar, hata yaptırır... insan nihayetinde..

    çalışmalara ara verilmiş diye kızanlar var. kaç gün oldu, bu insanların evi barkı, işi gücü var. uzun dönem fiziki yorgunluğun ve kayıp şahısların bulunamamasının moral bozukluğu var. kurtarmacılara yüklenmek hata.

    yukarıda yazdığım sebeplerden dolayı bu arkadaşlar canlı bulunsa da çok şaşırmayacağım. ama ben kötü haber bekliyorum.

    bir de şöyle bir şey var sıkça gözlemlediğim. kayıp yakınları kayıplarından umudu kestikten sonra cansız bedenleri bulununca da psikolojik olarak çok rahatlıyorlar. dışarıdan gören çok yadırgar, sanki canlı bulunmuşlar gibi seviniyor aileler derler, o derece. bu yüzden o bedenlere en kısa sürede ulaşılmalı, canlı ya da cansız.. .

    uludağ da insanları çok yanıltan bir dağ. insanlar ciddiye almazlar, ama hava koşulları çok sık değişir ve çok aldatır. benim de kötü tecrübelerim var uludağ ile ilgili. belli ki bu arkadaşlar da ciddiye almadılar.. burada yorum yapanlar da "sanki everest mi", "küçücük dağ" "2000 metrelik tepe" gibi talihsiz şeyler yazıyorlar, yaşamadan bilemezsiniz.. umarım tecrübe etmek zorunda kalmazsınız. arkadaşların şansı bol olsun...

    ekleme: uludağ'da hava durumunu merak eden; uludağ oteller bölgesi için canlı kamera görüntülerini izlemek isteyen bu adresten giriş yapabilir: https://www.bursabuyuksehir.tv/…ag-zirve-18201.html
  • oteller bölgesinde güvenlik kameralarına takıldıkları son görüntünün ardından efe ve mert'in neler yaşadıkları ile ilgili net bir bilgimiz yok malesef.

    bildiğimiz kadarıyla çantalarından mert'in bir kitabı çıktı ancak üzerine not alınmamış. cep telefonları incelecek ve 2/3 aylık bir sürenin sonunda ailelerine teslim edecek. içindeki verilere ulaşılabilirse daha somut bilgiler bulunabilir. gps kaydı açılmış ise takip ettikleri rota, video/ses kayıtları şeklinde notlar aldılarsa neler yaşadıkları ne düşündükleri vs öğrenilebilir.

    efe ve mert oteller bölgesinden ayrıldıktan sonra sis ve tipinin bastırmasıyla yollarını kaybediyorlar. bildiğimiz kadarıyla ilk hedefleri saklı göl’de sucuk ekmek yiyip oradan zirve’ye doğru devam etmek. saklı göl hattına doğru ayak izleri bulunmuştu ilk gün. buradan sonrası ise belirsiz.

    muhtelemen bu aşamada sis ve tipinin etkisi ile yön duyguları kayboluyor. kuzeye kürekli dere’nin aktığı vadiye doğru ilerliyorlar. kaybolduklarını anladıklarında hayatta kalma refleksi ile karar aldıkları görülüyor. basit bir mantık mekanizmasıdır bu. yüksekteler ve kurtuluş olarak görülebilecek tüm alanlar aşağıda. eğimin alçaldığı hatları takip etmeye başlıyorlar ve kürekli dere’nin aktığı vadi çıkıyor karşılarına. topografik haritadan yada uydu görüntülerinden incelerseniz bu vadi ilk etapta alçalmak için gayet uygun görünüyor. ancak ilerledikçe derenin olduğu hat boğazlaşarak bir kanyona dönüşüyor.

    vadi daraldıkça daralıyor ve etrafı dik kaya blokları ile çevreleniyor. suyun dışında adım atabilecekleri bir alan kalmıyor. ilerledikçe şelaleler ve haliyle kaya geçişleri, uçurumlar çıkıyor karşılarına. geri dönemeyecekleri bir noktada buluyorlarlar kendilerini. bir şekilde can havliyle düşe kalka inilen kaya geçişlerinden geri tırmanmak imkansız, ıslanmışlar ve artık bir yere sığınsalar da hipotermiden kurtulma şansları yok. ne yapıp ne edip ilerlemek zorunda hissediyorlar kendilerini. ancak önlerinde, ipsiz inişi imkansız uçurumlar var. öyle bir yere iniyorlar ki cansız bedenlerini bulan ekipler, buraya nasıl ulaşabildiklerine hayret ediyor. olağanüstü bir irade ve hayata tutunma çabası, içerisindeki oldukları koşulları ve aldıkları yolu düşününce muazzam bir direnç ve efor var ortada.

    ön otopsi raporlarına göre efe’nin kafatasında ve omurgasında kırıklar mevcut. mert’in vücudunda ise kırığa rastlanmıyor. ölüm nedenleri hipotermi olarak belirleniyor. ikisi için de düşme/darbeye bağlı bir travma (beyin kanaması vb) söz konusu değil. efe’deki kırıklar tek darbeye değil düşe kalka ilerleme sürecinde çeşitli darbelerle de meydanda gelmiş olabilir. riskli geçişlerde efe’nin önden gidip doğru hamleyi bulmaya çalışmış mert de arkadaşının düşmelerinden çıkardığı ders ve uyarılarla biraz daha şanslı hareket etmiş olabilir.

    efe’nin devam edemeyeceği noktada mert muhtemelen hayatının en büyük travması ve en zor kararı ile karşı karşıya kalıyor. efe sırt üstü uzanıp ellerini göbeğinde birleştirerek sonsuz uykusuna dalarken mert bir başına kalıyor kanyonun ortasında. belki de efe’yi bu noktaya kendisi taşıyarak son nefesini daha huzurlu vermesini sağlıyor.

    doğru bir kararla mücadeleye devam ediyor. ancak önündeki alanda o ana kadar geçtiklerinden çok daha sert uçurumlar var karşısında. inebildiği son nokta öyle bir yer ki cansız bedeni ip sistemleri ile 250 metre yukarı çekilerek alınabiliyor. (60 katlı bir bina hayal edin!)

    kayaların üzerinden kayarak indiği tahmin ediliyor ancak bu noktaya bir yerini kırmadan inebilmek gerçekten mucize gibi. çocukların ulaştıkları alan değerlendirildiğinde bölgedeki farklı vadilerden her hangi birine denk gelseler; bu efor ve direnç ile kesinlikle bir köye ulaşırlardı diye düşünülüyor.

    mont/batonların olduğu alan mert’in bulunduğu yer arasındaki mesafe yaklaşık 1.5 km. 1.5 km’de 300 metre civarında rakım farkı söz konusu.

    muhtemelen suyu gördüklerinde şehir efsanesi olarak hepimizin kulağına aşina bir mottoyu anımsıyorlar. “kaybolursan su yatağını takip et “. evet ova, vadi, yayla, orman vb. alanlar için bu bilgi hayatınızı kurtarabilir. ancak dağlık alanlarda zemin toprak değil kayadır. ve bu tüm kuralları değiştirir. su kayaları aşındırıp bir yol açarak ilerler. yardığı bir kaya bloğunun arkası boş çıkar ve şelaleler oluşur örneğin. su yer çekimi ile uçurumlardan düşüp yoluna devam edebilir, ancak siz…

    montun çıkarılmasını hipotermiye bağlamak çok zor. bu aşamadaki insan o kadar devam edemez yoluna. hipotermiye giren insanlar genellikle kaya kenarlarına sığınmaya çalışır ve bu aşamada o kadar güçsüzlerdir ki sürünmeye bağlı derin iz ve yaralanmalar görülür bedenlerinde ve kıyafetlerinde. iki genç için de böyle bir durum söz konusu değil. enerjilerinin son zerresine kadar yollarına devam etmeye çalışmışlar. ve o noktada çantaları sırtlarında bir kenara uzanıp son uykularına dalmışlar.

    mont terleme nedeniyle bir anlık tişört değişimi sırasında rüzgarla uçmuş da olabilir. terleme sonucu çanta askısına asıldığı yerden düşmüş de olabilir. nedenini bilmek imkansız. batonlar muhtemelen sis altında yada gece karanlığında derenin fark edilmemesi veya basılan buz kütlesinin kırılması sonucu ellerinden düşmüş olabilir. biri batonunu suya düşürünce diğeri kurtarmaya çalışırken kendi batonunu da kaptırmış olabilir akıntıya. batonlar ilk bulunduğunda; ellerinin artık donmaya başlayarak baton tutamamalarını düşündürdü. ancak inebildikleri kaya geçişleri fark edildiğinde ellerini kullanmadan buralara ulaşmalarının imkansız olduğu anlaşıldı. batonlar suya düşürüldükten sonra su ile birlikte donmuş da olabilir. buz tutmuş dere üzerinden geçilirken saplanıp kalmış da olabilir. bu konuda yorum yapmak mümkün değil. vefat günleri de yapılacak bazı laboratuvar testlerinin sonuçlarına göre kesin otopsi raporu ile netleşebilir.

    bu kadar yakın bir bölgede günlerce nasıl bulunamazlar? malesef dağlık alanlarda özellikle kanyonlar gibi sarp kayalık boğazlarda bu gerçekten zordur. ilk 2 gün içerisinde ne oldu ise olmuş ve 3. gün yoğunlaşan yağışla kar üzerlerini örtüyor. drone ile yapılan taramalarda da muhtemelen bu nedenle hiç bir ize rastlanamadı günlerce. havanın biraz toparladığı ilk dönemde mont ve batonların üzerindeki kar kalkıyor ve izlere ulaşılıyor. sonrasında vadi tekrar günlerce sis ve soğuk havanın etkisinde kalıyor. güneş 3 gün yüzünü gösterince üzerlerindeki kar örtüsü de açılmaya başlıyor.

    termal kamera vb teçhizatlar da böylesi alanlarda pek verimli olamaz. bu sistemlerin çalışabilmesi için doğrusal olarak alanın görebilmesi gerekir. kayalıklar arasındaki hatlar bu açıyı vermeyebilir. hatta bazı ağaç türleri de termal kamera sistemini perdeleyen bir rol oynayabilir.

    öyle ki efe’nin bedeni bacakları hala kar altında bulunuyor. mert’in bedeni ise su içerisinde. bu mert’in günlerce su içinde yüzdüğü anlamına gelmez. muhtemelen mert de efe gibi uzanarak verdi son nefesini. belki üzerinde olduğu buz kütlesinin erimesiyle belki de karlar eriyince suyun yükselmesi/debisinin artması vb. bir nedenle su içerisinde kaldı.

    evet, efe ve mert yaptıkları hatanın bedelini tüm şartların da olumsuz gitmesiyle hayatları ile ödediler. gencecik hayat dolu iki insan en verimli olacakları yaşlarda verdi son nefesini. ancak burada onları suçlamak da doğru değil. kaçımız kırmızı ışıkta yolu kesmiyoruz? yada araçla son saniyede geçmeye çalışmıyoruz? kaçımız hız limitinin üzerine çıkmıyoruz acelemiz olduğunda? kaçımız araçlarımızın lastiklerini 15k yada maks. 2 yıl içerisinde değiştiriyoruz? bunlar da hata ve risk faktörleri. hepimiz çeşitli riskler alıyoruz. hayat malesef bir risk yönetimine dönmüş durumda hepimiz için.

    küçük hacimli yada şehir içi diyerek motosikletini kask, mont, pantalon, eldiven, bot vb. özel koruyucu kıyafetleri olmadan kullanan birinin bu başlığa gelip efe ve mert’in ekipmanlarına laf söylemesi abes olmaz mı sizce de?

    yada trafikte makas atarak ilerleyip, 3/5 dk zaman kazanma çabasıyla hareket eden biri efe ve mert’i nasıl hayatlarını riske atmakla suçlayabilir?

    hepimiz az yada çok riskler alıyoruz hayatın akışı içerisinde. ve bu risk faktörü ortaya çıktığında şansımız yaver giderse ucuz atlatıyoruz..

    efe ve mert’in dağcılık eğitimleri olsaydı risk yönetimini çok daha sağlıklı yapabilirlerdi. ve bu onlara kurtarılabilmek için gerekli şansı tanıyabilirdi.

    malesef 2 genç hayata tutunamadı. tüm azim ve iradelerine karşın çok erken yaşta ve trajik bir şekilde daldılar son uykularına. ancak olay örgüsünden anlaşılan isimlerinin haklarını verdikleri; efe ve mert…
  • o kadar çok bu konuda yazıldı, spekülasyon yapıldı ki, ben de eksik kalmayayım dedim. muhtemelen bu arkadaşlarla benzer deneyim ve motivasyona sahibim ben de. yıllardır benzer rotalarda trekking yapıyorum. yaşım onlardan biraz büyük, dağcılık eğitimim yok, deneyimlerim benzer, belki malzemelerim az fazla, az eksik. yarın benzer bir durum benim ya da yürüyüş arkadaşlarımın da başına gelebilir.

    niye dağa gittiler?

    - "çünkü orada". geleneksel dağcı, maceracı yanıtı budur. dağ orada olduğu için gitmek ister insanlar. bu gerekçe yeterlidir bence. ayrıca, kime ne!?

    niye o havada gittiler?

    - çünkü basiretleri bağlandı. ben bu tür riskli rotalara giderken 10 gün öncesinden başlayıp son güne kadar onlarca kez hava durumunu kontrol ederim birden farklı kaynaktan. bu arkadaşlar öncesindeki güzel havaya aldandı sanıyorum. cumartesi gitseler güle oynaya hava kararmadan döneceklerdi. ama pazar sabahı hava patladı. bir de uludağ'da sabah sisi çok olur. güneş yükselince bulutlar yükselir ve hava açar. havanın açacağını tahmin ettiler ve bir kaç haftadır erteledikleri etkinliği gelmişken yapmak istediler.

    niye akşam saatinde gittiler?

    - bu da hatalı bir bilgiden kaynaklanıyor. ilk gün haberlerde akşam gittiler gibi bir bilgi dolanmıştı. arkadaşlar akşam değil, sabah 7 gibi rotaya girmişler. bu saatte çıkmak 6-7 saatlik bir faaliyet için makul.

    jandarmaya neden haber vermediler?

    - riskli bir rotaya girecekseniz ya da dağda uzun sürecek bir faaliyet yapacaksanız jandarmaya haber vermek gerekir. bu izin almak değildir. her vatandaş özel alanlar dışında istediği gibi gezer dolaşır. asıl bir vatandaşlık hakkı olan kamusal alanlarda gezmenin kısıtlanmaması gerekir. bu arkadaşların ben zaten dağcı değil yürüyüşçü olduğunu düşünüyorum. insanlar genelde üşenir ve vakit ayırmaz jandarmaya haber vermeye. kimi zamansa jandarmadan, park bekçilerinden kaçınarak yasak denilen yerlerde kamp kurmak isterler. riskli olduğunu düşünmedikleri için haber vermemişlerdir diye düşünüyor ve çok da garipsemiyorum bu durumu.

    malzemeleri eksik mi?

    - evet ve hayır. insanlar kamera kayıtlarında gördükleri kadarıyla yorum yapıyor. kayıtların birisinde muhtemelen otel ya da orduevine gitmek için çıkmışlar ve batonları, çantaları yok yanlarında. son videoda rotaya girerken çantaları ve batonları görünüyor. günübirlik yürüyüşlere ihtiyaca göre malzemeyle çıkılır ve hafif olup hızlı hareket etmek hedeflenir. gece kamp kurmayı düşünmedikleri için çadır, tulum, mat gibi malzeme yüklenmemişler haliyle. ultra light malzemeniz yoksa sırf bu 3 kalem bile 10-15 kilo yapar. muhtemelen yedek kıyafet, bir öğün yemek, 2 litre su ve biraz atıştırmalık vardı çantalarında.

    o mont dağcılık kıyafeti değil diyenler var. teknik ceket giyseler elbette daha iyi. ama o montun amacı ısıtmak değil zaten. rüzgarlık ve yağmurluk olarak gayet iş görür yürüyüşte terletse de. trekking yapan insanların ihtiyacına yeterli, hafif ve sağlam bir malzeme. zaten yürüyüş için çıkıyorsanız hafif giyinirsiniz. hava sıcaklığı -20'lere düşmedikçe 2-3 katman hafif kıyafet yürüyüşçü için yeterlidir.

    ama en büyük eksik el tipi bir gps elbette. telefon gibi şarjı bitmez, kalem pille çalışır. uludağ zirve rotası maden bölgesinden geçtiği için pusulalar da hatalı çalışır. telefonlar da çekmez bu bölgede. belki gps'leri vardı ama bozuldu. bilemiyoruz...

    telefon sinyalinden neden bulunamadılar?

    - telefon sinyalinden kesin yer tespiti için en az 3 farklı vericinin telefondan sinyal alabiliyor olması gerekir. şehir merkezlerinde bunu akıllı telefon uygulamaları bile yapabiliyor. her bir verici telefonunuza belirli aralıklarla ping atar (ismi farklı muhtemelen), telefonunuz da çevredeki vericilere sürekli yanıt verir. yanıtın geliş süresi milisaniye olarak ölçülerek kaç metre uzakta olduğunuz tespit edilir. üç farklı vericiyle temasınız olduğunda 2-3 metre hatayla konumunuz bulunabilir. ama uludağ'da sadece tek bir vericiye sinyal göndermiş kayıp arkadaşların telefonu. bu yüzden de kesin olarak son konumları bilinemiyor.

    vahşi hayvan saldırmış mıdır?

    - kesinlikle hayır. öldülerse didiklemiş olabilir vahşi hayvanlar. çok istisnai durumlar dışında uludağ'da size saldırabilecek vahşi hayvan olsa olsa böceklerdir. ayılar yanında yavruları varken gerçekleşen sürpriz karşılaşmalar dışında insanlara saldırmazlar. insanlardan kaçar ve geceleri yemek için dolanırlar. bu yıl kış geciktiği için muhtemelen zirve bölgesinde değil ormanlık alanda kilo almaya çalışıyorlardır. kurtlarsa sersefil hayvanlardır ülkemizde. en sefil sokak köpeğinden beter bu hayvanların durumu. insanın yanına yöresine yaklaşmazlar. ayılar da kurtlar da çok iyi koku alır. ters rüzgardan yaklaşmadığınız sürece ancak ayak izlerini ve dışkılarını görebilirsiniz. domuzlar da o yükseklikte olmaz. tilki, çakal vb zaten zararsız insan açısından. zirve bölgesi için yazıyorum bunları elbette. orman içinde ne kadar alçaldıklarını bilemiyorum.

    montu neden çıkarmış? baton neden orada?

    - bilemiyoruz. pek çok spekülasyon yapılabilir. ben düşürmüştür çantasına asıp diye tahmin etmiştim baton bulunmadan önce. siste dönüp bulamamıştır belki. baton ise kara saplanıp donmuş gibi duruyor. dere donmadan ilk 1-2 gün içinde oradan alçalmayı denemişler diye tahmin yürütüyorum. suyu geçtikten sonra saplandığı yerden çıkartırken suya düşme riskini alamamış olabilir. bir de karda iz açıp yürümek çok yorucudur diye ekleyeyim. aşırı terleten bir aktivitedir. terlediği için montu ve bereyi çıkarmış olabilir. hipotermi şoku kısmını bilmiyorum.

    çevrede köy yok mu? köye sığınmış olabilir mi?

    - yakın çevrede köy yok. köylere ulaşmak için baya bir alçalmaları gerekir. köylerin hepsinin ulaşımı kolay. şunu da ekleyeyim, bu bölgedeki köylüler özellikle ormanlık bölgeleri iyi bilirler. hem orman köylüsünün istihkakı vardır kesim için hem de kestane toplamaya, bağ bahçe işlerine bölgeyi dolanmışlardır. eğer orman içinde alçaldılarsa köylüler bulacaktır.

    köylere inilebilir mi?

    - evet. ben iki yıl önce oteller bölgesinden laylaylom yürüyerek 7-8 saatte cumalıkızık köyüne inmiştim. dağın her yerinde aşağı inen patikalar var. karda yürümek daha zor olsa da bir gün içinde kolayca inilebilir.

    sığınacak dağ evi, kulübe yok mu?

    - zirve bölgesinde yok diye biliyorum. ama orman içine alçaldıkça çobanların yaptığı derme çatma da olsa ağılları, arıcıların ufak korunakları var. bunlardan birisine denk gelebilirler.

    uludağ'da kaybolmak kolay mı?

    - açık havada uludağ'da günlerce kaybolmak mümkün değildir bölgeyi birazcık biliyorsanız. ama görüşü 3-5 metreye düşüren sis çöktüğünde her yerde kaybolabilir insanlar. bir de zirvelerin altında çanak bölgesi var. görüşünüz olmadığında burada kolayca kaybolabilirsiniz. genel kural yokuş aşağı gitmek, su yataklarını takip etmektir. ağaç sınırını sağlarına alıp ilerleseler yine oteller bölgesine ulaşabilirlerdi bence. elbete yaşananları bilemiyoruz.

    arama faaliyeti ne kadar sürecek?

    - resmi kurumlar için valilik karar verecektir. kamuoyunu dikkate alarak gündemden düştüğünde aramaları sonlndırırlar muhtemelen. gönüllü ekipler aramaya devam edebilir. umarım aramalar sonlanmadan bulunurlar.

    bu kadar kişi arıyor ama neden bulunamıyorlar?

    - uludağ büyük bir kütle ve şu an kar altında. ağaç sınırının üzerinde değillerse binlerce farklı patikadan orman içine girmiş olabilirler. yukarıda olsalardı ilk günlerde bulunurlardı diye düşünüyorum, eğer bir kar çukurunda değiller ya da kar mağarası kazmadılarsa.

    uludağ'da kaybolursak ne yapmalıyız?

    - pusula yok, gps yok ya da çalışmıyor. sis bastırdı ve görüşümü kaybettim. bölgeyi de bilmiyorum, malzemem de yok. ne yapmalıyım? "bu halde orada ne işin var?" denilmeli öncelikle. bilgi ve deneyime göre farklı seçeneklere ayrılır yapılacaklar. yön bulmanın farklı yolları da var. güneşi, yıldızları, yosunları kullanabilirsin. deneyimli bir dağcı akşama kadar medeniyete ulaşmaya çalışır, sonrasında kar mağarası kazıp sabahı bekler. sabah olunca da aynı rutini tekrarlar.

    eğer deneyimsizseniz ve gittiğiniz yeri bilenler varsa korunaklı bir yer bulup beklemelisiniz. ama yerinizi bilen yoksa da gündüz saatlerinde görüş varken uludağ'dan aşağıya inmeyi denemelisiniz. hangi yüzünden inerseniz inin bir kayadan düşmez, dereye yuvarlanmaz, çukura basıp sakatlanmazsanız orman içinden alçalarak 7-8 saatte köylere inebilirsiniz. hava kararınca yürümek yerine sığınak bulmalısınız. yağmuru ve rüzgarı kesecek herhangi bir yer olabilir. dalları birbirine çatıp kendi yaşam oyuğunuzu bile yapabilirsiniz. börtü böceğe dikkat edin. becerebilirseniz ateş yakın. su içmeyi unutmayın. durgun sudan içmeyin ama akar sudan bir kaç yudum içmek sizi öldürmez.

    herkes hata yapabilir, herkes riskleri yanlış öngörebilir. bu zor durumdaki insanlarla empati yapmak yerine, onları yargılamak, kötü sözler söylemek sadece söz sahibinin karakterini ortaya koyar.

    uzun oldu biraz ama son olarak, ben umutlu tarafta olmayı tercih ediyorum, umarım kısa sürede sağ sağlim bulunacaklar...
  • bugüne kadar hiç bu başlığa yazmadım, başından beri de olayı takip ediyorum ve hemen hemen tüm entyleri okumuş olabilirim. fakat 15. gün de biterken artık bir şeyler yazmak istiyorum.

    her ne kadar hepimizin gönlünden geçen sağ salim evlerine dönmeleri olsa da şunu kabul etmek lazım ki, bu kadar günden sonra bir şekilde sağ olarak bulunma ihtimalleri artık mucizenin de mucizesi sayılır. bırakın dağı, kış günü evinizde bile 15 gün boyunca erzaksız, ısıtmasız yaşamanız çok zordur. burada fazla hassas, olaya gereğinden fazla reaksiyon gösteren bazı arkadaşlar gerçeklerden ne kadar rahatsızlık duysa da gerçek maalesef ne sizin dediklerinizle, ne de benim dediğimle değişmez. buraya olumsuz şeyler yazmayın ailesi okuyor olabilir falan diyenler de bence biraz ego problemi yaşıyor. kendini ve sözlüğü fazla önemsiyor bana kalırsa. işleri güçleri dertleri yokmuş gibi açıp burayı okuyacaklar öyle mi? bence kendinizi hayli fazla önemsiyorsunuz.

    sağ bulunmaları konusunda neden böyle düşündüğüme gelince, ilk gece veya ertesi gün bir yerlere sığınmış olabilirler fakat halen sağ olsalardı bu kadar gün içinde ikisinden en azından biri bulunmayı beklemek yerine yerlerini belli edecek bir şeyler yapmaya çalışırdı diye düşünüyorum. bunun için elverişli hava koşullarının olduğu günler de oldu çünkü. ikisinden de hiç bir iz, işaret olmaması bende ilk gece bir yere sığındılarsa bile muhtemelen öncesinde suya düşmüş olabilecekleri için gecenin ilerleyen saatlerinde maalesef soğuğa yenik düşmüş olabilecekleri düşüncesini oluşturuyor ister istemez. montun kaskatı bulunduğu bilgisinden sonra ve şu ana kadar ateş yakamadıklarını düşünmemden dolayı bu ihtimal maalesef iyice kuvvetlendi gözümde.

    bir diğer konuya gelirsek, ben böyle bir konuda asla para muhabbeti yapamam. hele bu kadar israfın, peşkeşin, talanın, yolsuzluğun olduğu bir ülkede 2 insanın hayatı için harcanan milyonların lafını hiç edemem fakat bunun lafını edenlere gösterilen tepkiyi de ağır buluyorum. objektif bakarsanız, olaya aşırı duygusal yaklaşmazsanız öyle olduğunu siz de göreceksiniz. şundan çok net eminim ki, ne amerika'da ne de avrupa'da hiç bir ülke böyle bir hadisede kayıpları 15 gün aramazdı. en fazla 5. günün bilemediniz birinci haftanın sonunda falan arama çalışmalarına son verilirdi. olaya bu pencereden bakarsanız ve aslında hadisenin tamamen keyfi bir şekilde, fazla cesaret ve tedbirsizlik yüzünden ortaya çıktığını düşünürseniz buna tepki gösterene de haksız diyemezsiniz. sonuçta kaybolanlar 15 yaşında çocuklar değil, yetişkin bireyler. yaptıklarının en hafif tabirle salaklık olduğu konusunda çoğu kişi hemfikir.

    burada paradan falan çok daha önemli bir konu da arama kurtarma ekiplerinin hayati tehlikesidir. burada sorumsuzlukla itham edilen insanlar canlarını ortaya koyarak arıyor bu insanları. mesela bu aramalar dolaysıyla allah korusun bir arama kurtarma görevlisinin vefat etmesi durumunda ne diyecektiniz? bu görevli, iki yetişkin insanın sorumsuzluğu ve şımarıkça davranışı yüzünden vefat etti denilse buna da sövecek miydiniz? çünkü biri bu şekilde vefat etse olay tam olarak bu olmuş olacaktı. bunu da bir düşünün derim.

    şimdi gel gelelim aşırı duyarlı arkadaşlara. evet, kayıp arkadaşlar için hepimiz üzüldük. tanısak da tanımasak da bu tarz olaylara üzülmek gayet insani bir durum. fakat bazı şeyleri abartmıyor musunuz? gerçekten, bu ülkede insanların tepkileri neden bu kadar ayarsız? kayıp arkadaşları hiç tanımadığı halde gece uyuyamadığını, uykulardan çığlıkla uyandığını, aynalara bakınca kayıp arkadaşların suretini gördüğünü iddia eden arkadaşlar bana hiç samimi gelmiyorlar kusura bakmasınlar. yani gerçekten merak ediyorum, bu arkadaşlarla bu kadar özdeşleşmeyi nasıl başardınız? ortada çok büyük bir trajedi var gibi davranan bu arkadaşları gerçekten anlayamıyorum. ortada üzücü bir olay var evet ama ortada bir dram, bir trajedi yok. bu insanlar bir kaza geçirmedi, bir saldırıya kurban gitmedi, zorla bir yerlere götürülmedi, alıkonmadı, cinayete kurban gitmedi, parasızlık yüzünden açlıktan vefat etmedi, tecavüze uğramadı, kötü niyetli insanların hedefi olmadı. kendi hür iradeleri ile tehlikeli bir işe yeltendiler ve böyle şeylerin bedeli maalesef ağır oluyor. lütfen insanların fukaralıktan canına kıymadığı, kadınların cinayete kurban gitmediği, bebeklerin tecavüze uğramadığı, dramı, trajedisi eksik, gerçek acıların yaşanmadığı bir ülkede yaşıyormuş gibi davranmayı bırakın. yahutta o kadar steril çevrelerde yaşıyorsunuz ki, ancak böyle first world problems sayılacak hadiselerle empati kurabiliyorsunuz. bunun başka izahı yok bence. ben de evet kendilerine üzüldüm gerçekten fakat kendilerine üzüldüğümden kat kat fazla kendilerinin yakınlarına üzüldüm açıkçası.

    duyarlı davranmaya karşı olduğumdan söylemiyorum bunu kesinlikle, kimse yanlış anlamasın. bu arkadaşların bulunması için oluşturulan kamuoyunu da gayet olumlu buluyorum. fakat, sözlüğün başka olaylara verdiği tepkileri de biliyorum. şundan adım gibi eminim ki kayıp arkadaşlar belirli bir statü ve eğitim düzeyine sahip, eli yüzü düzgün arkadaşlar olmasaydı burada duyar show yapanların çoğu başlığa yazmaya bile tenezzül etmeyecekti. bunu başka olaylarda gördük çünkü. hiç kimse alınmasın ama gerçek bu.

    şu başlıkta iki üç tane arkadaş belki yarın bir gün başkasının da başına gelir diye işe yarar bilgiler paylaşmış. basit şekillerde nasıl hayatta kalınır, böyle durumlarda doğru davranışlar, yaklaşımlar nelerdir açıklamış falan. onları da linç etmiş bu fazla hassas arkadaşlar. şov yapmakla itham etmişler falan. yahu belki biri okur da yarın bir gün hayatı kurtulur işte birinin fena mı? keşke niyetiniz bağcıyı dövmek değil de üzüm yemek olsa.
  • - sık dallı ağaçların altına bakın.
    - niye?
    - ekşi sözlük'te elemanın teki rüyasında görmüş.
    - ok.

    bu gece de muhteşemsin sözlük.
  • https://eksiup.com/p/27310988sntw
    yazdıklarımı anlayabilmek için harita üzerine koyduğum işaretlere bakabilirsiniz.
    efe ve mert hedefleri olan uludağ zirvesine yola çıktı. fakat 1 numara ile işaretlediğim yer civarına geldiklerinde geri dönme kararı aldılar. hava şartları bozulduğu için yola devam edemeyeceklerini anlamış olmalılar. fakat bir anda bastıran sis ve tipi şeklindeki kar yağışı görüş mesafesini aşırı derecede düşürdü. karla kaplanan patikada yollarını kaybettiler ve sezgilerine güvenip oteller bölgesini bulmak amacıyla yürümeye devam ettiler. bu tip hava şartlarında yön duygusu tamamen kaybolur ve insan sezgileriyle hareket etmek zorunda kalır. bu da hata riskini artırır. efe ve mert de tam olarak bu hataya düştü. 2 numara ile işaretlediğim yöne doğru hareket etmeye başladılar. fakat burada bir yanılgıya daha düştüklerini tahmin ediyorum. 2 numara ile işaretlediğim yere vardıklarında yanlış yola girdiklerini anladılar. sapma yaptıklarını anladıkları anda kırmızı ok ile işaretlediğim rotayı izlediklerini düşündüler. yani gerçekte otellerin doğusunda olmalarına rağmen, batı tarafına saptıklarını düşündüler. oteller bölgesinin kendi konumlarına göre doğu yönünde olduğuna kanaat getirmiş olmalılar. eğer bu yönde yola devam ederlerse oteller bölgesine varabileceklerdi. aslında gerçek hiçte öyle değildi. oteller bölgesinin batı kısmında kaldıklarını düşündükleri için doğu yönüne doğru yola çıktılar. onlar aslında 3 numara ile işaretlediğim yerden otellere doğru gittiklerini düşünüyordu. asıl konumları 2 numaraydı ve 4 numara yani derelerin bulunduğu bölgeye doğru gidiyorlardı. dereye ulaştıklarında mantıklı olarak akarsuyun aktığı yöne doğru gitmeleri gerekiyordu. çünkü akarsuyun geçtiği yerlerde medeniyet olmalıydı. fakat bu bilinmeyen bir yoldu ve riskliydi. doğu yönüne doğru yürüyüp otelleri bulacaklarına koşullanmışlardı. dereleri geçip yola devam ettiler. dereyi geçtikleri yönündeki fikrimi donmuş mont ve dere ortasına saplanmış baton kanıtlıyor. bu noktada o kararı vermek çok zordur. bu durumu bizzat bende yaşadım. ormanda iz yok işaret yok. kafada belirlediğim yolu değiştirme fikri aşırı derecede korkutucu gelmişti. bizzat ölüm korkusunu o kararı verirken yaşamıştım ve yolumu değiştirememiştim. iyi ki değiştirmemiştim de köyün yolunu bulabilmiştim. muhtemelen efe ve mert de bu ikileme düştüler. onların psikolojisini anlayabiliyorum. bu yüzden doğu yönünden sapamadılar ve 5 numara ile işaretlediğim yöne doğru ilerlemeye devam ettiler. çünkü onlara göre kurtuluş o yöndeydi. sonrası için pek tahminim yok. efe ve mert'in sağlam bir şekilde bulunmalarını istiyorum. buradaki felaket tellallarının aksine en az iki gece boyunca güçten kuvvetten düşmediklerini söyleyebilirim. bunu da yine kendi yaşadığım kar fırtınalarına dayanarak söylüyorum. ilkokulu yatılı olarak okudum. kışın kar yolu kapatınca yolu yürümek zorunda kalırdık. yol 5 kilometre uzunluğunda tamamen yokuş bir orman yolu. yol az bi karla kapalıyken traktörle köye çıkardık ama kar fırtınası olunca traktörler çıkamazdı. 2003 yılı falandı, yola çıktığımız köyde en modern traktör fiat 480'di. akşam 4 gibi yola çıkardık. zaten o saatte hava kararıyordu. traktörün bile çıkamadığı yolda kar fırtınası altında yaklaşık 3 saat yürürdük. kar yüzünden gözlerimi zor açardım. ayaklarım düz zemine bastığı müddetçe araba yolunda devam ettiğimden emin olur yarı boyuma çıkan karı yararak ilerlerdim. ayaklarımda yün çorap ve kara lastik olurdu, üzerimde önlük ve kötü bir mont olurdu. bu yolcuğu lise bitene kadar çoğu kış yaptım. enerjin varken kolay kolay donmazsın. ama karnın acıkınca iş değişir. efe ile mert de iki gece boyunca kar fırtınasına göğüs germişlerdir. ama sonraki geceler enerjileri düşünce dışarıdan ısı alma ihtiyacı doğar. bu durumda ateş yakmaları gerekir. daha önceki tecrübelerine dayanarak ateş yakabildiklerini düşünüyorum. yemek ihtiyacı ise o ortamda sağlaması en zor olan şey. o bölge kestane, elma, armut ve tongel denen meyvelerin yetiştiği bir yer. ama bu meyve ağaçlarını karla kaplandıklarında farketmesi çok zordur. domuz, karaca ve geyikler bu ağaçların yerini bilir ve enerji ihtiyaçlarını karşılarlar. umarım efe ile mert de bu meyve ağaçlarına rastlamışlardır. bir diğer husus ise yırtıcı hayvanlar. ben uludağ'ın kuzey kısmında kurt popülasyonu olduğunu düşünmüyorum. olsa olsa domuz sürüleri vardır. ama domuzlar insan kokusunu aldığı yerde durmaz. çünkü avcılar yüzünden insandan aşırı derecede korkar. ben çok kez domuz sürüsüyle karşılaştım. şansıma her defasında korkup kaçtılar. bir keresinde ayı ile de karşılaşmıştım. varlığımı farketmesine rağmen ilgilenmemişti. yaşadığım yer türkiye ayı popülasyonun en yoğun olduğu yer. yırtıcı hayvanlar çok iyi beden dili okur. karşılarındaki insanın bitkin mi yoksa dinç mi olduğunu hemen anlarlar. bitkinlik avcılık hislerini kabartır ve saldırı yapmayı denerler. karşılarındaki insan dinçse ve panik yapmamışsa tereddüt edip yaklaşmazlar. umarım kayıp dağcılar böyle bir karşılaşma yaşamamıştır. sağ salim bulunmalarını diliyorum. şunu da ekleyeyim, benim gittiklerini tahmin ettiğim yön arama kurtarma çalışmalarının sürdüğü alanın dışında kalıyor. benim 5 numarayla işaretlediğim yön haricinde hangi yöne giderlerse gitsinler kesinlikle bir yerleşim yerine ulaşılardı.

    edit: şu bilgiyi örnekle aktarmak istiyorum. burada dağda kaybolursanız şunları uygulayın diye teknik bilgiler veriliyor. evet birçoğu doğru. ben daha farklı bir konuya değineceğim. şimdi dağ köylerinde bile mescid veya cami var. imam olmasa bile buralarda merkezi sistem ile ezan okunuyor. bu ezan sesi köyden kilometrelerce uzaklıktan bile duyuluyor. bunu bizzat dağlarda test ettim. ama bu mevsimde şöyle bir sorun var. kar yağışı olduğu zaman ses uzak mesafelere ulaşamıyor malum yoğun kar yağışı sesin uzaklara yayılmasını engelliyor. ama bunun dışında köyün bir iki kilometre yakınındaysanız ezan sesini duymamanız mümkün değil. ben mesela köyde mantar toplarkenki konumumla ezan sesi duyduğum köyün mesafesine baktım. arada 3 buçuk kilometre mesafe var. bu çok ciddi bir mesafe. eğer doğada kaybolursanız mutlaka etraftaki seslere kulak kabartın. uzaklardan baykuş uluması sandığınız ses bir imamın ezan sesi olabilir.

    edit:bir yerleşim yeri bulma tekniği de vereyim. eğer kaybolduğunuz ve yolunuzu bulamadınız, mecbur gece dağda kalacaksınız. eğer ortam sisli değilse veya dolunay yoksa yerleşim yerlerinden göğe yükselen ışık huzmesini fark edebilirsiniz. alacakaranlık olan taraflar boş alan demektir. gündüz o yöne doğru ilerlemenizi tavsiye etmem. medeniyet bulma çabanızı gece ışık huzmesi gördüğünüz yöne doğru harcayın.

    bu tip fırtınalı havada gittiğiniz yönden emin değilseniz havanın sakinleşmesini beklemek daha doğru olacaktır. ormanlık alan, özellikle köknar ormanı kar fırtınasından korunmak için idealdir. köknarın dallarını kırıp kendinize çabucak çadır benzeri bir sığınak inşa edebilirsiniz. bu ağacın dalları aynı bir kuş kanadını andırır. bir kaç kat köknar dalı bile sizi fırtınanın şiddetinden kurtarmaya yetecektir.
  • geçen sene ağustos sonu orman müdürlüğüne yaptığımız işi teslim etmek için 4x4 araçla orman yolundan dağın tepesine çıktık. tam zirvedeyken yağmur bastırınca geri dönemedik.

    bizi almaları için çevredeki jcb sahiplerini, en yakın köyün muhtarını, jandarmayı ve orman ekiplerini aradık ama hepsi 25kmlik tırmanma yolunun daha başında çamura çakılınca bize geceyi orada geçirmemizi ve sabah geleceklerini söylediler.

    biz de tamam dedik, bir geceyi ormanda arabanın içinde geçiricez sadece. tabi aracı saplandığı yerden çıkarmaya çalışırken üçümüz de ıslanmıştık ve aracın kaloriferi kurumamıza yetmiyordu. hava karardıktan iki üç saat sonra hem acıktık hem de uzun süre üşüdüğümüz için baş ağrısı başladı. derken zifiri karanlığın içinden çalı sesleri ve yaban domuzu iniltileri geldi. tabi arabanın içindeyiz sonuçta, saldırsalar en fazla kaportayı göçertirler diyoruz ama, ayı gelme ihtimalinden de çekiniyoruz bir yandan. bu arada araçtaki üç kişiden biri dağcı diğeri orman işletme şefi. bir ben eğitimsizim mevcut durum hakkında. teorik bilgilerine dayanarak radyoda müzik hep açık kaldı, ara sıra da kornaya bastık ve sürekli sohbet halindeydik, böyle olunca hayvan gelmemesi gerekiyormuş. ama domuz sürüsü etrafımızı çevirince bu arkadaşlar tüm bildiklerini unutarak, yağışın bir süredir kesilmiş olmasının umuduyla bas gaza gidebildiğimiz kadar gidelim dediler.

    velhasıl şarampolden kayma gibi tehlikeleri geceyi ormanda geçirmeme pahasına göze alarak dönüş yoluna girdik. iki defa da santimlerle kurtardık uçurumu. çamur yolda durduğumuz an batarız, fakat iniş ve keskin dönüşlerde direksiyon bir işe yaramıyor, araç eğimin olduğu yöne gidiyor. buna rağmen dağcı arkadaş yol boyunca sadece bas gaza baaas sakın ayağını çekme dedi.

    yani o işler filmlerde göründüğü veya güneşli havada milli parkta yürümek gibi değil. sizi sıcak tutacak bir tulum, sığınacak bir mağara ve yeterince konserve olunca herşey çok kolay olmuyor. umudumu yitirmek istemiyorum ama, ben 48 saat sonra bulunsalardı bile büyük mucize derdim, on gün oldu...
  • uludağdayım kayak yapıyorum. o zamanlar acemiyim ve zirveden aşağı acemiler yolundan kayıyorum. hava karardı kimse kalmadı ve ben 3 metre kayıp düşüyorum, 5 metre kayıp düşüyorum. tek başımayım, ağlayacaktım... her yer birbirine benziyor ve güvenlik şeridi yok. yanlış yöne sapsam kayboldum. (ki uzunca bir süre kaybolduğumu sandım) sonra bir anda önüm açıldı ağaçların arasından otelin ışıkları gözüktü. otele vardığımda toprağı öpecektim. bence güvenlik bandı olmalı heryerde. herhangi bir maliyetide yok.
hesabın var mı? giriş yap