• clickbait kokan bir başlık açtığımın farkındayım. çünkü daha fazla insanın o yılları hatırlaması ve şimdilerde düşen kalitenin gerekçeleri üzerine düşünmesi gerekiyor bence.

    türk sineması şimdilerde, 'çok izlenen kalitesiz filmler' ile '3-5 kişinin izlediği festival sineması' arasında sıkışmış durumda. (son 1 - 2 yıldır ufak ufak canlanan bir şeyler olduğunu kabul etmeliyim.) bu nedenle sağlıklı bir şekilde endüstrileşemeyen sinemamız, en özel dönemlerinden birini 2004-2006 yılları arasında yaşadı bana göre. keşke o damar hiç kaybolmasaydı da şu an bambaşka şeyler izliyor olsaydık.

    milenyuma adım attığımız yıllarda cenazesi kaldırılalı çok olmuş türk sinemasını eşkıya, her şey çok güzel olacak, vizontele gibi yapımlar diriltmeye çalışmıştı. bu filmlerin ortak özelliği hem döneminde geniş kitlelere hitap etmesi hem de yıllar içinde kült sıfatını alabilecek kalitede olabilmesiydi. insanlar tekrardan sinemaya gitmeye, türk filmi izlemeye başlamışlardı.

    arkasına bu rüzgarı alan türk sineması 2004-2006 yıllarında kaliteli ana akım film patlaması yaşadı. önce filmlere bakalım, sonra da bu dönemden sonra başlayan çölleşmenin üzerine biraz beyin fırtınası yapalım.

    2004
    neredesin firuze – senarist: levent kazak, yönetmen: ezel akay
    g.o.r.a. – senarist: cem yılmaz, yönetmen: ömer faruk sorak
    vizontele tuuba – senarist ve yönetmen: yılmaz erdoğan
    yazı tura – senarist ve yönetmen: uğur yücel
    duvara karşı – senarist ve yönetmen: fatih akın
    karpuz kabuğundan gemiler yapmak – senarist ve yönetmen: ahmet uluçay

    2005
    babam ve oğlum – senarist ve yönetmen: çağan ırmak
    organize işler – senarist ve yönetmen: yılmaz erdoğan
    pardon – senarist: ferhan şensoy, yönetmen: mert baykal
    gönül yarası - senarist ve yönetmen: yavuz turgul
    anlat istanbul – senarist: ümit ünal, yönetmen: ömür atay, selim demirdelen, kudret sabancı, yücel yolcu, ümit ünal

    2006
    hacivat karagöz neden öldürüldü – senarist: levent kazak, yönetmen: ezel akay
    hokkabaz – senarist: cem yılmaz, yönetmen: ali taner baltacı, cem yılmaz
    beynelmilel – senarist: sırrı süreyya önder, yönetmen: muharrem gülmez, sırrı süreyya önder
    takva – senarist: önder çakar, özer kızıltan
    dondurmam gaymak - senarist ve yönetmen: yüksel aksu
    kader – senaryo ve yönetmen: zeki demirkubuz
    sınav – senaryo: yiğit güralp, yönetmen: ömer faruk sorak

    not: 2003 yılından inşaat ve 2007 yılından kabadayı, polis, son osmanlı yandım ali gibi filmlerin de yukarıdaki listeyle ruh birliği içinde olduğu bilinmelidir.

    2003 - 2007 akp'nin ilk yıllarına rast geliyor. henüz otoriterleşmemiş bir iktidar, 90'lı yıllara nazaran düşen enflasyon, tüm dünyanın keyfini sürdüğü likidite bolluğu ve henüz devam eden bir milenyum heyecanının ortasında yaşıyoruz o yıllarda. 2002 dünya kupası üçüncülüğü ve 2003 eurovision birinciliği gibi şenlikli günlerimiz de henüz çok yakın.

    ekonomik refahın nispeten iyi olması, insanların elinde sinema gibi bir eğlence aracına harcayacak paraları olduğu anlamına geliyor. bu sinema endüstrisinin aktörlerini daha büyük prodüksiyonlu işler yapmaya teşvik ediyordu

    siyasi olarak da artık askeri darbenin üzerinden 20 küsür yıl geçmiş ve akp hükümeti, avrupa birliği kapılarında müzakereden müzakereye koşuyordu. bir demokratlaşma eğilimi içerisindeydik yani. yönetmenler politik filmler çekmek için daha özgürdü zaten yukarıdaki listeye bakacak olursanız neredeyse hepsinde politik bir arka plan bulursunuz.

    böyle güzelce gelip geçiyordu yıllar. (gene bu yıllarda yer alan tatlı hayat, avrupa yakası, kurtlar vadisi, çemberimde gül oya gibi kaliteli tv yapımlarını hatırlatmak isterim.)

    2007-2008 yıllarında ise ülkede bir şeyler değişmeye başlıyor. recep ivedik fenomeninin hayatımıza girip, tüm gişe rekorlarını alt üst etmesiyle birlikte endüstrinin paradigması allak bullak oluyor. düşük bütçeli, mesaj kaygısının sıfıra yakınsadığı komik karakter filmleri her bir yanımızı sarıyor. (recep ivedik'in ilk 2 filmini komik bulur, eğlenerek izlerim ama kopyaları türemeseydi keşke.)

    gene bu yıllarda ergenekon, balyoz gibi tüm ülkenin konuştuğu siyasi davalar patlak veriyor ve ülke gündemi büyük ölçüde güncel siyasete kayıyor (bu durum hâlâ da devam etmekte.)

    önceleri politikanın sanatla ustaca harmanlandığı filmler izlerken şimdi televizyonda, günde 5 vakit politikacıları izliyoruz. artık politik film yapmak ise neredeyse bir hayal oldu.

    konu hakkında yüzeysel bir şekilde yazmaya çalıştım ilk aklıma gelenleri, tabi daha çok faktörleri vardır bu değişimin. sizlerin de bu konuda değerli fikirlerinizi okumayı çok isterim.
  • ondan sonra, youtuber filmleri happened...
  • sinemaya yeni tabir kazandırdın 'çılgın atmak' harika...
  • bana göre türk sinemasına o atağı 1996 yılında eşkiya filmiyle başlatmıştır. onun dışında başlığa aynen katılıyorum
  • (bkz: pars kiraz operasyonu)'nun da dahil olması gereken çılgın atmadır.

    bu dönemde gerçekten güzel filmler çıkıyordu endüstrimizden. o dönemde izlediğim türk filmlerinin hiçbirisini unutmuyorum. güzel tespit olmuş.
  • sırf "kabadayı" filmi için başlığın '2004-2007 arasında türk sinemasının çılgın atması' olarak değiştirilmesi gereklidir.
  • genel olarak beğenilmese de 2006 yılında vizyona giren kısık ateşte 15 dakika’yı da eklemek istediğim liste.
  • şu karantina günlerinde, gündemden farklı bir şeyler okumak düşünmek çok iyi geldi.

    yapılan tespitlere aynen katılıyorum. başlıkta adı geçen her bir filmi de ayrı ayrı çok severim good old days demek istiyorum.

    türk sinemasında bir daha böyle filmler izleyebilir miyiz acaba?
  • son derece güzel bir tespit bende katılıyorum yazar arkadaşa. ufak bir iki şey eklemek gerekirse günümüzde ki kalitesiz ticari filmler yapılmasının altında ki nedenlere, bunun siyasi ve ekonomik nedenlerle birlikte seyircinin kalitesizliğinide eklemek gerekir.

    sinema sektörü için hedef kitlenin büyük oranda lise - üniversite öğrencileri ve yaşıtları olduğundan sektör de onlara hitap etmek için kalitesiz işlere kaydı. 2003-2008 (ben yelpazeyi biraz daha açmak istiyorum) yıllarında 80 ler ve 90 ların çocukları üniversitete okuyordu. gülmesini, eğlenmesini, acıyı, tatlıyı, hüznü, mutluluğu bilen çocuklardı. üstelik kültürlü ve bilgili bir nesil vardı. iyi film ile kötü filmi ayırt edecek kapasiteleri vardı.

    konu azıcık farklı bir yöne kaydı sanki ama eklemem gerektiğini düşündüm.

    bu arada o... çocuklarıbence bu listeye girmeyi hak eden filmlerden biri.
  • 2008 yapımı (bkz: sonbahar) filmi ile son bulan çılgın atmadır.
    onur saylak performansı zaten ortadadır. böyle bir türkiye'de bu filmi yapabilmek bile büyük başarıdır.
hesabın var mı? giriş yap