• kızımın yeni yaşı.

    ben bu yaşta anne olmuştum, ama onun 1/4'ü kadar bile olgun değildim. kucağıma ilk aldığımda ve sonraki yıllar boyunca hep ayakları yere basan, akıllı, meraklı, net, ne istediğini bilen, haksızlığa boyun eğmeyen ve kimseye haksızlık yapmayan, içinde yaşadığımız dünyaya duyarlı bir insan yetiştiririm diye hayal ettim. kendi olamadığım ne varsa onun için hayal ettim. o ise bu saydıklarım ve daha fazlası oldu hep. yeri geldi bana annelik, ablalık etti, akıl hocam oldu. arkadaşım oldu. sevginin bir sınırı varsa hep onun ötesinde sevmeyi öğretti.

    bir de onun için hayal etmemeyi, onun kendi hayallerine yardım etmeyi elbette.*

    birlikte büyüdük, çok şey öğretti bana, yaşattı. güzel şeyler yaşattı, en azından geriye dönüp baktığımda hepsi güzel geliyor. çünkü hepsinden öğrenerek çıktık, üzüldüklerimizden de...

    bana öyle geliyor ki, onu ben tek başıma yaptım. hani bir resim çizsem yahut bir avatar tasarlasam; alsam mesela ordan iyi huylarını, tatlı aksiliklerini, kaş çatmalarını, kaşını, gözünü, saçını, ne zaman dondurma yese dudaklarına bulaşmasını, nohut ve bulgur aşkını, bir şeye odaklanırkenki ciddiyetini, kendini ifade etmesini ve nokta tespitlerini...

    açık ve acımasız oluşunu...
    yalan söylememesini...

    ancak bu kadar mükemmel yapabilirdim. ona hep söylerim, derim ki sen benim gökkuşağımsın. gökkuşağında açık ve neşeli renkler de, koyu ve soğuk renkler de vardır. ama hayat budur ve hepsi birbirini tamamlar. hayatın rengi bunlardır. işte kızım da bir gökkuşağı gibi bütün ve onun her halini seviyorum. her hali kabulüm.

    ben her yaşımı sevmiştim. umarım o da sever.

    allah sağlıklı, uzun ve güzel ömürler nasip etsin. ona da tüm evlatlara da...
  • şu an içinde olduğum yaş.. hayatımın 50. yılından sonrası muhtemelen tamamen rutine bineceği, fiziksel ve zihinsel olarak yorulmuş bir beden – beyin ikilisi mucizeler oluşturamayacağı için yolun yarısıdır bence yirmi beş..

    içine bakalım bir de, neler sığmış neler taşmış..

    çok büyük bir yüzdesi okula gitmekle geçmiş.. son çeyreğinde üniversite bitmiş, master iş yüzünden yarım kalmış ama para kazanma isteği yüzünden çok kafaya takılmamış.. bir - iki senedir çalışılan işte ilk günün çalışma hevesi ve kurulan binlerce hayal arada bakıp bakıp iç geçirmek için kafamın içinde, şimdi nerede olduğunu hatırlayamadığım bir dolaba, arasına naftalinler koyulup katlanarak yerleştirilmiş.. işte kazanılan parayla önce bilgisayar yenilenmiş sonrasındaysa biriktirme içgüdüsüyle bir sene sonraya kadar adam gibi bir şey yapılmamış..

    hayatta gerçekten sahip olduğum tek varlık olan bedenim değişimine eksi yönde devam ediyor.. artık büyümeye boyuna değil de belki içmeyi sıklaştırdığım bira yüzünden enine devam ediyorum.. hep en zayıf, rüzgar estiğinde çöp gibi uçan ben, yolun bundan sonrasına bol bol kıç üstü oturmamdan kaynaklanan vücudun ortada, bel hizasında bir yerlerde toplanmasıyla hafif göbekli olarak devam ediyorum.. alın hafiften açılmış.. eskiden arkadaşlar söylediğinde “hadi lan ordan”larla karşıladığım saçımsı sorunlar “ee yaşlanıyoruz artık”a dönmüş.. aynaya baktığımda beyazlar her geçen gün artmakta.. ve kahretsin ki richard gere’ e ya da bruce willis’ e zerre benzemiyorum..

    okul bambaşka bir diyarda aslında ait olduğunuz ama üyelerinden olmadığınız bir yerde bitirilmiş.. aileden çok uzaklarda.. iş yüzünden eve geri dönülünceyse ev kavramını farklı algılayan insanlarla oturmanın zorluğu, daha doğrusu evden ayrılmanın gerekliliği gözlerinizin arkasında, saçlarınızın altında ve boynunuzun üzerinde aynı anda olmayı başaran boşluğun içerisinde yankılanmış.. çekiç örse vurmuş, gözler yerinden fırlamak istemiş, en son tüm memnuniyetsizliğim çizgi filmlerdeki ateşi bir bardak suyla söndürülmüş ejderhalar gibi burnumdan buhar olup çıkmış..

    anne, baba, kardeş ve adı geçmeyen ama herkesin ben olduğumu bildiği diğer aile üyesi arasındaki yaş farkı küçükken bize öğretildiği şekilde hiç değişmiyor.. hayatın acı gerçeği.. ben yaşlandıkça büyükler daha çok yaşlanıp, küçükler birey oluyor ve beynim bana yeni bir mesaj gönderiyor.. sorumluluklarınız olmadan dertsiz tasasız yaşayarak bir bireyi olduğunuz aileye artık ulaşılamıyor..

    yirmi beş kendi ayaklarım üzerinde durup kararlar almaya başladığım yaş.. hayatı boyunca karar vermekte zorlanan insanlardansanız* alkol – göbek ilişkisi daha da belirgin bir biçimde vücudunuzda kendisini gösteriyor.. yirmi beş erteledikleriniz ve kaçırdıklarınızın farkına varmaya ve endişelenmeye başlama zamanı.. askerlik ertelenmiş ama hep yolunuza çıkıyor.. gelecekle ilgili hayal kurmaya başlar başlamaz kocaman bir el dur anlamında avuç içini ufka bakan manzaranın ortasına gelip başka bir şey göremeyecek şekilde gösteriyor.. binlerce askerden oluşan bir el.. ertelediğin askerlik mi yoksa kendi geleceğin mi diye soruyor en derinden..

    yolun yarısına gelmişken ve dünyanın her yerini gezmek isterken sen aslında bir arpa boyu yol gittiğini fark ediyorsun yeniden.. düzenli bir işte çalışmak düzenli para getiriyor oh ne ala ama düzenli bir hayatla istenilen güzel hayat arasındaki uçurum açıldıkça açılıyor.. sabah 8 akşam 6 mesaisinin bana para verip hayatımı satın aldığını öğreniyorum.. tepki veremiyorum..

    yirmi beşine kadar bir ya da birçok kez aşık oluyor insan.. farklı hayatlar tanıyıp farklı şeyler yaşıyor.. içindeki tecrübesizlik mi, yoksa merak mı olduğunu tam kestiremediği duygu yüzünden daha iyisini aramaya devam ediyor.. ama yaş yirmi beş olduğu zaman alttan alttan “e evde kalacaksın sen, ne zaman tam istediğin gibi birini bulacaksın da evleneceksin de mutlu bir ailen, baba baba diye bağıran güzel çocukların olacak” diye parmaklarının tırnaklarınla birleştiği et parçasını dişliyor.. aşka olan inancın bir çok kez sarsılmış olsa da aşk istiyorsun.. aşık olmak istiyorsun.. madem karar zamanı, aşık olmadan biriyle ömür geçirmek istemiyorum diye bağırıyorsun sana bu soruyu yönelten içsesine.. bunu yaparken evde kalma ihtimalin de silik bir düşünce olarak gözlerinin önünden geçiyor, ufak bir nefes alarak içine çekip kimsenin görmediğini sanıyorsun..

    yirmi beş bir milat.. artık ne büyüksün ne de küçük.. hayat kaçıp gidiyor.. hayat kayıp gidiyor..
  • sözleri doğu göçük'e ait bir cenker şarkısı.
    albüm lansman konserinde cenker'in anlattığına göre, 25 yaşlarındayken doğu'ya "büyüdük, değiştik olum yaz bi şarkı durumu anlatan" demiş muhabbet arasında ve o akşam, cenker adana'da kebap yerkene doğu aramış, sözleri okumuş, cenker beğenmiş ve işte sonuç..
    he bu arada bu şarkıyı "al işte bu da senin şarkın!" diyip, sırıtarak şahsıma armağan eden, henüz 25 olmamış doğu'nun kardeşine de selam ederim
  • adele'in 20 kasımda çıkacak yeni albümünün ismi. ilk single (bkz: hello)

    tracklist

    hello
    send my love (to your new lover)
    i miss you
    when we were young
    remedy
    water under the bridge
    river lea
    love in the dark
    million years ago
    all i ask
    sweetest devotion

    target deluxe edition bonus tracks

    can't let go
    lay me down
    why do you love me
  • hala üniversite öğrencisi olsanız bile devletin elinizden 'sağlık karnenizi aldığı yaş'. 25 yaş dolduğu anda 'başının çaresine bak' diyorlar ama parasızlıktan dişçiye gidemiyorum napıcaz? memlekette herkesin dişi var ama herkesin dişçisi yok ne yazık ki! ben istedim sanki 32 tane azman gibi dişi! işin özü soğuk sodanın üzerine dumanları tüten çayı içince çürük diş bir zonkluyorki sorma. hata yine her zamanki gibi vatandaşta. haşa! devletimize laf yok. işbu zonklama bunalım yaratıyor ve konu da dağılıyor haliyle... öncelikle yukarıda yazılanların hepsi hayal ürünüdür... bir kere, daha geçen sene bir dişimi kaybettim ki kalıyor geriye 31. bir de sanırım sağlık karnemi kaybedeli 1 sene oldu ya da tam tersi. belki de 25 dişim kalmıştır ve o yüzden yazıyorumdur bunları. en kötüsü akıl sağlığının cıvıtmaya başlıyor oluşu olmasın? küçüklerime tavsiyeyle noktalıyorum mektubumu; 25'inize gelene kadar sıkınız dişinizi... sonra bir şeyleri değiştirmek için sıkıcak dişiniz de kalmıyor.

    ek: (bkz: 25 yaş)
  • çeyrek asır (irencim ya, en irenç benim)
  • cenker'in hem sevimli, hem hüzünlü, dile dolanan çok güzel şarkısı. parçaya ezel domaniç'in çektiği hoş klip bir süredir yayındadır, izlenesidir.
    http://www.youtube.com/watch?v=-jyvpjhpy2u
  • 'nerden geldim? gece beynimde kabus
    peşimdeler ama atamam havlu
    yatakta sabaha kadar hayal kur
    kırmızı gözler, evet, sanma üzülerek, hepsi gülünerek hatırlanır
    "yüzüm gene yapışmadı" deme, bi' bembeyaz melek yapıştırır
    sapıtmışız, alışmışız ihanete, alkole de
    yapıştırdım sigaramı tam sotede
    eşofmanla katılıyo'm mahkemeye
    bakamam annemin yüzüne, gece geç gelirim canım sen üzülme
    çok fazla yaş aktı gözünden, takıldım ciğersiz dostların peşine

    (bkz: ati242)
  • ati242’nin yeni teklisi bence güzel.
  • sagopa'nın 24'ü ati'nin 25'i cidden ikisi de çok anlamlı çok güzel..
hesabın var mı? giriş yap