6612 entry daha
  • ellerinde kitapları, türküleriyle geldiler
    dalga dalga aydınlık - dalga dalga aydınlık oldular
    yürüdüler karanlığın - karanlığın üstüne
    meydanları zapt ettiler - meydanları zapt ettiler yine
    .................
    daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar
    uzaklardan duyduğunuz çakalların ulumasıdır
    safları sıklaştırın
    safları sıklaştırın çocuklar
    bu kavga faşizme karşı
    bu kavga hürriyet kavgası

    (bkz: hürriyet marşı)
  • sürüyor. bitiremiyorlar. direneceğimiz şeyler de bir bir gün yüzüne çıkıyor. "amaaan" ekonomisiyle savuşturduğumuz "küçük" haksızlıklara, "tolere edilebilir" kısıtlamalara da artık tepki gösteriyoruz. çünkü küçük ödemler iyileşmezse acı bitmiyor.

    bir sinir savaşının içine çekildiğimiz bu günlerde toplumsal dayanışma için psikologlar-todap çok güzel ve önemli bulduğum bir metin yayınlamış. "biliyoruz ki, ruhumuzda açılan yaralarla, tüm çıplaklığıyla gördüğümüz gerçeklerle, eşitsizliklerle ve baskılarla mücadele etmenin ve bunların üstesinden gelmenin en iyi yolu, bir arada durmak, örgütlenmek ve farkındalığımızı çoğaltmaktır" diyorlar. "dil" açısından da odaklanmamız gerekenin de bu olduğunu anlatmışlar. direnişin her alanında, forumlarda direnişin kazanımlarına, özgürlüğe, dayanışmaya odaklanan bir dilin hakim olması gerek. muktedirin ve yandaşlarının rezilliklerini anlatırken bile, karşı olduğumuz şiddetin ulaştığı insanlık dışı sonuçlardan bahsederken bile daha aklı başında ve olgun bir dil.. bu olmalı çünkü şiddetin rezilliğinden açılan eleştirel bahislerin -bazen- demagojik bir şiddet pornografisine dönüşmesinin bizi bir yere götürmediğini, hatta karşısında mücadele verdiğimiz söylemin paradigmasına bizi çektiğini düşünüyorum. biz onların kurallarından, onların sisteminden çıkıp yeni bir dünya kurmak istiyoruz. onlar yüzde 50'yi evde tutmakla tehdit ediyor bizi ya, asıl bizim her an kaçmak üzere olan keçilerimizden korkmalılar da, o keçilerden ben de korkuyorum. keçileri kaçırmayalım, ?#dirensinir

    metin şöyle:

    direniş boyunca biber gazına, polis şiddetine, iktidarın ağzından saçılan nefret söylemine maruz kaldık, kalıyoruz. yok sayıldıkça, biz varız dedik. üzerimize doğru gelen toma'lardan, plastik mermilerden, zehirli gazlardan korkmadık ve devam ettik. direnişe damgasını vuranın bunlar değil, dayanışma ruhu ve yaratıcılık olduğunu gördük. direnişle birlikte, bize gösterilen ve anlatılanlar yerine kendi bilgi ve deneyimlerimize güvenmeyi, birbirimizle ilişki kurmayı, birlikte karar almayı öğrendik ve hâlâ da öğreniyoruz. yaratılan korku ikliminin ve kamplaştırıcı dilin bizi birbirimize ve kendimize yabancılaştırdığını görüp, yaşamı birlikte şekillendirme ve yaşamlarımız üzerinde söz sahibi olma isteğimizin ve talebimizin bastırılmasının benliklerimize ne kadar zarar verdiğinin farkına vardık. benliğimizi böylece ortaya koyarak “ben” olduk; iktidarın bizi marjinaller ve halk diye ikiye ayırmaya çalışmasına karşı adalet, özgürlük ve doğrudan demokrasi haklarımız çevresinde birleşerek de “biz”. artık varız ve daha güzeliz. daha güzeliz, çünkü biliyoruz: ruh sağlığı için en önemli koşul, kişinin yaşantısı ve varoluşu hakkında söz sahibi olabilmesidir.

    bu süreç içerisinde ruh sağlığı alanında çalışan insanlardan çeşitli tespit ve açıklamalar geldi. bunlar arasında, hem toplumsal hem bireysel önemi tartışma götürmez olan bu direnişi, salt birey düzeyinde ve “psikolojik rahatsızlık” ve “psikolojik destek” kavramları bağlamında ele alan yaklaşımlar çoğunluktaydı. bizler bu süreçte, bundan önce yayınladığımız gezi parkı direnişi bildirilerindeki görüşlerimize ve direnişin içinde bulunma gayretimize paralel olarak; toplumsal olayların, mağduriyet diliyle değil, toplumsal hareketlerle gelen özgürleşmeye ve insanların hayatlarını kendi iradeleri altına almalarıyla güçlenmelerine vurgu yapan bir dille konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. bir taraftan direnişin iyileştirici ve umut yaratan gücüne vurgu yaparken, bir taraftan da ruhsal yaralanmalarımızın, farklı bir araya gelişler ve toplumsallaşma olanakları yaratarak önüne geçebileceğimize inanıyoruz. bu, ruh sağlığı çalışanlarının mesleki pratiklerinden geri durmaları gerektiği anlamına gelmez. ama şu da açıktır ki, toplumsallığın ruhsal olanın kurucu öğesi olarak önemini vurgulamak ve psikolojik yaralanmaların toplumsal baskıyla yakından ilişkili olduğunu görünür kılmak, en önemli görevlerimizdendir. bu nedenle kurumsal veya bireysel söylemlerin bu yönde olması bizim açımızdan önemlidir.

    biz, "özel olan" ve "politik olan" ikiliğine düşmeden, ikisinin ayrışmaz bütünlüğüne dikkat çekmek istiyoruz. politik seçim yapabilmenin, politik farkındalığın, tarihsel bilincin ve iradenin engellenmesi, yabancılaşmayı arttırırken, yabancılaşma ve toplumsal baskı arasındaki ilişki görünmez hale gelir; farkındalığı ve kendini anlama ve ifade edebilme olanağını azaltarak psikolojik sorunlara zemin hazırlar. işsizlik, yoksulluk, ayrımcılık, sömürü ve baskı altında olma gibi sisteme dair sorunlar "yetersizlik", "başarısızlık" gibi bireysel duygulara ve deneyimlere dönüştürülerek kişinin benlik algısının bir parçası olur. bu duygu ve deneyimlerle baş etmekse; dönüşme ve dönüştürme sorumluluğunun, topluluk olmanın ve ortak bir mücadele zemininin oluşmasının engellenmesiyle tamamen tekil bireylere bırakılır. günümüz sistemlerinin taşıdığı bu temel özellikler, insanın yaşadığı yalnızlaşmayı ve yabancılaşmayı pekiştirir. insana ve topluma yönelik bu engellemeler, baskıcı ve otoriter rejim ve politikalar sonucunda daha da görünür bir şekilde yaşanır. yaratılan korku ve şiddet iklimi içerisinde insanların birbirine güvenmediği bir sosyal ortam inşa edilerek yaşanan yabancılaşma ve ruhsal yaralanmalar daha belirgin hale gelir. bu nedenle direniş süreciyle karşılıklı güvenin tesisi yabancılaşmaya karşı atılmış güçlü bir adım olmuş, politik iradenin ortaya konulması sonucu insanların kendilerini özne olarak konumlandırmaya başlamalarıyla beraber de büyük bir kitle için sağaltıcı, hatta özgürleştirici bir biçim kazanmıştır.

    biliyoruz ki, ruhumuzda açılan yaralarla, tüm çıplaklığıyla gördüğümüz gerçeklerle, eşitsizliklerle ve baskılarla mücadele etmenin ve bunların üstesinden gelmenin en iyi yolu, bir arada durmak, örgütlenmek ve farkındalığımızı çoğaltmaktır. işte bu farkındalıkla birlikte, öldürülen ve katillerinin adil yargılanmadığı, hatta zaman zaman ödüllendirildiği arkadaşlarımızın yasıyla, gözaltı ve tutuklamalara rağmen, hep birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. bizler, toplumsal dayanışma için psikologlar derneği (todap) olarak adaletsiz, eşitsiz ve baskıcı bu sisteme karşı mücadele etme yönündeki irademizi bir kez daha ortaya koyuyor, ruh sağlığı çalışanları olarak hem yası hem de isyanı sahipleniyor ve herkesi gezi parkı direnişi'nin yarattığı ruhla birlikte omuz omuza mücadele etmeye davet ediyoruz.

    toplumsal dayanışma için psikologlar derneği (todap)
5494 entry daha
hesabın var mı? giriş yap