• "33 sene önce oynanan bir maç, neden bu kadar önemli olabilir?" sorusunu soracak olanlar olabilir. haklılardır da. cevabı şu fotoğrafta gizli.

    görsel

    rakip real madrid, 1 yersen 5 atman lazım. dakika 70 iken skor 1-1. 2 dakikada 3-1 olunca taraftarın eliyle yaptığı 5 hareketinin sebebi bu maç işte. 25 sene geçmesine rağmen rakibe 5 atabilmenin umudu neuchatel maçı. galatasaray'ın avrupa'da bir şey yapabilecek olduğuna dair inancımızın tohumları o maçta atıldı işte. bazen karlı zemine takıldık, bazen top kontrolünde hata yaptık ama milan maçında verilen penaltıya kadar bu işi zorladık. antonio lopez nieto'nun verdiği penaltıdan başlayan o süreç, yine aynı hakemin seri penaltılarla bitirdiği finale kadar bu umutla sürdü.

    biz o maçtan sonra her rakip için "bu rakibi yenebiliriz" demeye başladık. manchester'ı elemek, barcelona'yı yenmek, psg'ye 4 atıp mutlu olmamak, madrid'i elden kaçırmak hep bu isteğin ürünü. buna layık bir takım ve oyun oynadığımız müddetçe, sonuç bundan farklı olmaz...
  • ilgilenmediğim maçtır.

    ilk karşılaşmanın skoru yüzünden ihtimal vermemiştim. bir de o saatlerde okula giderdim. ortaokula. vatandaşlık dersinin sınavındaydık... maçı filan unutmuştum zaten. o sırada sınıftaki hoparlör hışırdamaya başladı. bir anons yapılacağı belliydi.

    - öğretmen arkadaşların izniyle! öğretmen arkadaşların izniyle. galatasaray, neuchatel takımını 5 - 0 yenerek elemiştir. galatasaray, neuchatel takımını 5 - 0 yenerek elemiştir. hepimize hayırlı olsun.

    sınıf karıştı, ne sınav kaldı, ne başka bir düşünce. inanılmazı başarmışlardı. inanılmaz başarılabiliyordu. o halde ben de başarabilirim, ne istiyorsam!

    çok değişik hissettirmişti çok. aklıma geldiğinde tüylerim diken diken oluyor. akşam maçın tekrarını rahmetli dayımla birlikte izlemiştim. dayım da ağır adamdır hani. destursuz yanına girilmezdi. goller geldikçe aramızda başka bir bağ kuruldu o gün. dokunduğu herşeyi değiştiriyordu galatasaray.

    yıllar yıllar sonra, sport fest açılışında diğer ülkelerin üniversiteleri, daha doğrusu sporcuları geçerken aralarında bir şehir - üniversite vardı. neuchatel. tribundekiler olarak elimizle 5 işareti yaparak karşıladık onları, gülümseyerek. aynı şekilde karşılık verdiler. kaynaştık onlarla. yenen, yenilen olarak değil, bir tarihi paylaşanlar olarak kaynaştık.

    sadece futbol, sadece galatarasay değildi. hayattan bir kesitti o maç.
  • 9 yaşındaydım...soğuk bir gündü, mevsim normallerinde bir kasımın başıydı

    fenerbahçeli bir babanın galatasaraylı bir oğlu olması bugünkü kadar "ilginç" gelmiyordu insanlara.4-5 yaşlarında apartmanımızın altında yerde bulduğum, o zamanlar gazetenin birinin verdiği galatasaray posterini duvara asmamla başlayan maceram, amcamın hediye ettiği pazardan alınmış sarı-kırmızı insanı kaşındıran bir forma ile perçinlenmişti. sadece 2 hafta önce bir avrupa kupası maçında 3-0 yenilmiştik ve o gün o maçın rövanşı vardı.yenildiğimiz maçtan hemen sonra teknik direktörümüz "biz bu takıma 5 tane atarız" demişti, vallah ne yalan söyliyim artık çocuk aklımıdır nedir inanmıştım ben fakat inanıyor olmam sadece benimle daha fazla dalga geçilmesine yaramıştı 2 hafta boyunca. bu maça kimse gitmez düşüncesi ile maç televizyondan naklen yayınlanmıyacaktı.

    okulum babamın dükkanına sadece bir sokak mesafede olduğu için kafama göre son ders kaçıp dükkana gitmeme hem babam hemde öğretmenim alışmışlardı.fakat o gün farklıydı okuldan çıktığım gibi köfte yemeye gittim,köftecide radyodan dinleniyordu maç, ben içeri girer girmez gol oldu 1-0 öndeydik, köftecideki herkes benim uğurlu geldiğimi düşünmüş bir köşeye oturtmuştu.fakat ilk yarı sadece 1-0 bitince umutlar yerini umutsuzluğa bıraktı.köftemi yedikten sonra artık uğurlu olduğumu düşünmekten vazgeçen insanların yanından ayrıldım, dükkana doğru yollandım.dükkana girdiğimde maçın 2-0 olduğunu öğrendim, yaklaşık bir 30 dakika kalmıştı maçın bitmesine ve her şey çok zordu, yinede gaza gelmiş içim futbol oynama isteği ile dolmuştu, hemen okul bahçesine geri koştum, o zamanlar çocuklar internet kafelerde değil okul bahçelerindeydi, zaten kurulu olan bir takıma dahil olup üzerine sertçe basılmış bir kola kutusunu top belleyerek oynamaya başladım taaki bir arkadaş koşarak gelip maçın 3-0 olduğunu söyleyene kadar, hep beraber maçı bıraktık ve o sıra bize en yakın lokasyon olan bakkala gidip bakkalın dışında oturup maçı radyodan dinlemeye başladık. goller arka arkaya geldi.maç bitmiş tuttuğum takım daha sonra çok alışacağım ilk mucizesini yaşatmış bana bir kola açtırmıştı.kolayı yudumlarken arkadaşım bana "niye galatasarayı tutuyorum biliyor musun? renkleri çok güzel, formada çok güzel duruyor" dedi, kafamı sallayıp yalandan da olsa onu onayladım.

    akşam maçı banttan seyrettim, mevsim normallerinin dışında bir kasım akşamıydı, sıcacık bir geceydi...9 yaşındaydım...galatasarayı tutuyor olmamın çok daha farklı bir nedeni vardı artık.... galatasaray sahaya kırmızı-beyaz bir forma ile çıkmıştı....çok güzel durmuştu.
  • herkesin orada olduğunu iddia ettiği maçlar serisinde 1956 yılındaki macaristan maçının hemen arkasında gelir.
    bu maçı canlı olarak tribünden izlediğini iddia eden hemen hemen 750.000 vatandaşımıza ek olarak aralarında amerika başkanı barrack obama, nijeryalı dr. alban, hadi yine iyisin tayfun ve akrep nalan'ın da aralarında bulunduğu üç milyon insan uğur'un attığı 3. golden sonra trt kameralarına giren yumruğun kendisine ait olduğunu iddia etti.
  • o unutulmaz günde, o "anlatılmaz, anlattıkça yaşanır; hatırlandıkça coşulur" maçta ben oradaydım. hiç unutmuyorum, - galiba - 12.55 gibi garip bir başlangıç saati vardı maçın, ali sami yen stadı kapalı tribünü alt bölümün en ortasındaki yerime ulaştığımda seremoni başlamak üzereydi, üzerinde biletimdeki numara yazılı koltuk dışında başka yer olmaması olağanüstü iyi bir şeylerin yaşanacağının müjdecisi gibiydi âdeta. uğur tütüneker kaleciyi çalımlayıp eski açık tarafındaki kaleye (ki tam 4 yıl sonra eintracht frankfurt'a karşı gene aynı kalenin filelerini havalandırmıştı.) ilk golü gönderdi, devre arası herkes heyecanlı, sevinçli ve umutlu görünüyordu, çoğunluğun beklentisi "3 - 0 ve uzatmada işi bitirme"ydi, mustafa denizli numaralı tribünün altındaki tribününde hapsedilmişti isviçre`nin uefa'sı tarafından, oysa ilk maçta saha ortasına kadar girip hakeme itiraz eden neuchatel antrenörü gilbert giresse devre arasında gene sahanın ortasındaydı.
    ikinci yarı galatasaray onbiri, tribündeki onbinleri, tanju çolak ile uğur tütüneker'in ard arda gelen ve birbirinden organize golleriyle coşmuş, mağrur ve arkaları sağlam isviçrelileri sürklase etmiş, en önemlisi de "biz yapamayız, ilk maç 3 gol yedik, biz kim 4 - 5 atmak kim, tarihimizde yok öyle bir mucize, buna inananlar deli" şeklinde öznel yorum (!) ve görüşleri tarihe gömmüştü. beyaz formalı metin yıldız, cevat prekazi, cüneyt tanman, ismail demiriz, savaş koç, arif kocabıyık ve bu muhteşem zaferin ardından demir parmaklık cezasından kurtulan mustafa denizli dakikalarca tribünler önünde zafer turu attılar.

    daha sonra ilginç şeyler oldu, uefa maçın tekrarına karar verdi, ulusça büyük tepki gösterdik, isviçre ile her türlü ilişkinin kesilmesi bile tbmm'de gündeme geldi, ne idüğü belirsiz ucuz kahraman müsveddeleri (ki onların çocuklarını bugün de mağdur olmadıkları halde federasyon, tahkim kurulu vd. hakkında atıp tutarken görüyoruz, orman kanunu cumhuriyeti(!)nin odun üyeleri) haksızlığı düzeltip adaleti sağladıklarını ilan ettiler, işin kötüsü birçok koyun sürüsü üyesi bu teneke yalancılara inandılar. oysa galatasaray'ın başında bugünkü gibi basiretsiz bir yönetim yoktu o gün, futbol davalarının o dönem (ve uzun yıllar boyunca) avrupa'daki en büyük uzmanı, bayern münich kulübünün avukatı bir alman ile anlaşarak maç sonucunun (5 - 0'lık skor 5 jüri üyesinin birden onayıyla kesinleşti, adalette de 5 - 0'lık bir galibiyet almış olduk) tescilini sağladılar.

    türk futbol tarihinde bir dönüm noktasıydı, aşağılık kompleksimizi o gün mağlup edip çimlere gömdü sarı kırmızılı aslanlar, tıpkı 1993 manchester united maçları ve 2000 uefa kupası finalinde mağlup ettiği gibi. keşke bugün "isviçre bizden iyi, barajı geçemeyiz" diye ahkâm kesen futbol uzman(!)ları da o gün isyankâr mucizeye tanıklık etmiş olsalardı...
  • yamulmuyorsam 4. veya 3. golde bi amcamin yumrugunun yurt capinda unlendigi bi macti.. tam gol olurken amcam "ahanda bu gol gotunuze girsin" dercesine yumrugunu havaya kaldirmis bu yumruk da yirtik dondan firlar gibi trt1in goruntusune girivermisti.. kameraman maci seyircilerin arasindan mi cekiyodu napiyodu anlayamamistim..
  • 6 yaşımdaydım. 5. golden sonra babam, beni tutup havaya fırlatmıştı. sağ yanağım ve elmacık kemiğim, tavana çarpmanın etkisiyle morardı. önce 3'lü çekyat'ın üstüne, ordan sekip yere düştüm. çok korkmuştum babamın o haline. yıllar sonra anladım, hak verdim.
    bi şekilde küçük yaşıma rağmen sevincine dahil olduğum maçtır.
  • galatasaray'ın avrupada türkiye'nin en başarılı kulübü olmasının yegane sebebi bu maçtır.

    bu maça kadar beşiktaş, fenerbahçe ve galatasaray arasında avrupa kupalarında öyle ayırt edilecek bir fark, başarı yok. tee tanzimat döneminden gelen batıya karşı bir boyun eğmişlik, batının büyüklüğünü kabul etmişlik var bütün takımlarımızda.

    mustafa denizli'nin biz bunlara 5 atıcaz deyip hakikatten de 5 atması, bütün türk insanının, ama özellikle de galatasaray'ın psikolojisini tamamen baştan yarattı. bunun ardından dönemin devi monaco'yu elemesi ve 4-5 sene sonra da şampiyonlar liginde manchester'ı elemesiyle hem galatasaray kulübünün hem de taraftarlarının avrupa maçlarına bakış açısını tamamiyle değiştirdi.

    insanların stadyumda hissettikleri şeyler direk olarak oyuncuları etkiliyor. bir beşiktaşlı olarak avrupadaki şanssızlıklarımızdan bahsetmeme gerek yok heralde. beşiktaş çok iyi oynadığı, hatta galip olduğu da o kadar çok maçı vermiştir ki avrupada geçmişten gelen bu "kesin şimdi yeriz" endişesi ve hastalığından ötürü.. istanbul'daki 2-0'dan 2-2'ye gelen auxerre, 3-0'dan 3-3'e gelen valerenga, 2-0'dan 2-2'ye gelen malmö maçı..

    taraftarın hissettiği her şey direk takıma da yansıyor.. beşiktaşlıların kafası geçmişin bu talihsizliklerle dolu yükünden hep olumsuz çalışır.. bu olumsuz düşünceler de her türlü bizzat takımı etkiler, hem de olumsuz etkiler.. dünyanın en iyi taraftarı da olsan -ki dünyada ilk 10'a girer çok rahat- olumlu düşünemedikten sonra hiç bir katkın olamıyor takımına..

    galatasaray'da da tam tersi var bu hadisenin. adamlar bu maçla yakaladıkları o havayı o kadar güzel korumuşlar ki, bugün hala galatasaray avrupada bu aşırı özgüvenli psikolojiyle oynuyor. çeyrek finalde bu yüzden evinde 2-0 mağlubiyetten ikinci yarıda 3-2'ye çevirebilmişti tee 10 sene evvel zidane'lı carlos'lu ronaldo'lu figo'lu madrid'e karşı. ya da hagi'nin atletic bilbao'ya son saniyede attığı gol. adamlarda hep bir ümit var. bu son juventus maçında da eminim bir çok galatasaraylı gol atacaklarına inanmışlardı. ben bile dedim 80. dakkada "galatasaray bu kesin şimdi gol atıp üst tura çıkar.."

    geçen sene galatasaray için çok kolay grup çekti ondan çıktı deniyordu. evet bence de çok kolay grup çekmişti. ama önüne gelen şansları değerlendirmek de bir başarı. galatasaray o gruptan çıktı. gitti cluj'ü, braga'yı yendi ve çıktı. ben eminim biz gruba düşseydik galatasaray nasıl son anda çıktıysa, biz de son anda çıkamazdık. adım gibi eminim buna.

    al bu sene de juventus'lu madrid'li gruptan çıktılar. evet kar yağmasa bence de juventus galatasaray'ı normal bir zeminde mağlup olmayı bırak, kazanıp da elerdi. ancak kar yağıp zemin çamur olunca "al kardeşim bu tur hadi geç" diye de ikram etmiyorlar turu amk. çıktı savaştı, şansını değerlendirdi. herkesin atladığı en önemli başarı da üst üste iki kere gruplardan çıkmaları.

    özetle, galatasaray gelecek sene "öyle ya da böyle biz bu gruptan çıkarız aga" kafasıyla oynayacak şayet şampiyonlar ligine kalabilirse. bu özgüvenin kaynağı ise, ahanda bizzat bu maçtır.
  • iptali sonrasinda sabah gazetesinin "o..... cocuklari" seklinde manset attigi mac
  • türk futbol tarihinin miladı. unutulmaz bir gündü. okul sonrası serviste başlamıştı tarihe tanıklığım. uğur'un golünde daha servisteydim. tanju'nun golünü ise sokakta öğrenmiştim. tam eve girerken yakındaki aprtmanların birinden dışarı bir radyo fırlatılmıştı. allah gol yedik derken apartmandan gelen gol çığırtıları sonucu anlamıştım ikinciyi attığımızı. gerisi zaten malum. tanju'nun ikinci, galatasaray'ın dördüncü golü hâlâ akıllarda. o topun çizdiği yay, tanrı'nın unutulmaz lûtfu. maçın bitimine dakikalar kala asıl trt bomba gibi bir altyazı geçiyordu ve maçın tamamını karşılaşmanın bitiminden itibaren yayınlayacağını belirtiyordu. o gün bu maç kaç kere yayınlandı bilinmez. kadınlar için hazırlanmış programlar bile gollerin tekrarı ile başlamıştı, sanki hayat durmuştu 9 kasımda ülkede.
hesabın var mı? giriş yap