• büyük deha, küçük balık jean-jacques rousseau'nun temel nosyonlarından/kavramlarından (kavram mı desem, nosyon mu desem; bilemedim) biridir. türkçe'ye, belki, 'kendilik sevgisi' olarak çevirebiliriz.

    bu zımbırtı, rousseau'ya göre, insanın, şefkat, merhamet, dayanışma, yardımlaşma, vb. eğilimlerini türetebilecek en temel duygusal yetisi ya da güdüsüdür. buna göre, insan doğuştan iyidir; zira zarar görmeyi ve acı çekmeyi, sevmeyi ve keyfi bizzat kendisi, kendisi olarak deneyimlediğinden kendisini tanıdığı gibi diğerlerini de duygusal süreçleriyle tanır. böylelikle diğerlerine zarar vermekten ziyade merhamet göstermek, iyilikte bulunmak eğilimine sahiptir. yani onun şuncacık yüreği, kendini tanıdığı ölçüde diğerlerinin yaşam hakkını ve değerini tanır. demek ki kendine gösterdiği özeni, başkalarına göstermek gibi öncelikli bir yatkınlığı var. (ya öyle demek!)

    bunu biraz daha açalım bir örnek üzerinden. analar, derler ya hani, yemeğini bitirmemekte inat eden çocuklara "tabağındakini yemezsen arkandan ağlar" diye. işte tam bu noktada, çocuğa sert bir emir vermekten ziyade, onun duygusal süreçlerini manipüle eden bu hikayeleyici temsille "amour de soi"nın bam teline dokunulur. yemeği insan-biçimlileştiren bu söylem rejimi (söylem rejimi, zira, henüz simgesel düzenle bütünleşmemiş öznenin simgesel düzenle iletişimini sağlayan geniş ve zengin deyimler repertuvarı söz konusudur), çocuğun belirli bir davranışı yapması ya da yapmaması konusunda onun şefkatini ya da merhametini depreştirerek yönlendirebilir.

    duygusal süreçlerimiz, bizim anlama yetimizin temeli ve ana damarıdır. insan kavrayışının en çok yoğunlaştığı ve derinleştiği noktalar, duygusal etkileşimin canlılığında belirir. 'akıl versus duygu' yani. bu da rousseau'nun temel karşıtlıklarından biridir. rousseau'nun kendi kartını, tabii ki duyguya oynadığını söylemeye gerek bile yok.
  • faruk yalvaç'ın çevirisiyle: insanın kendi kendisini koruma güdüsünün temel ihtiyaçlarını karşılama ile sınırlı olduğu ve merhamet duygularıyla birleştiği bir durum.

    rousseau'ya göre toplumsal yaşamın ortaya çıkmasıyla yerini amour de propre alır bu durumun.
  • roussesau'nun ahlak öğretisinde insanın tutkularının soykütüğünü çıkarırken iyi tutkuların iyiliğinin, kötü tutkuların kötülüğünün nereden geldiğini açıklamak için kullandığı terim.

    amour de soi, kendi başına ahlaki açıdan ne iyi ne de kötü olan, yalnızca bizi ayakta tutmak için gerekli ya da zorunlu olan şeyleri yapmaya yönelten tutku ve arzulardan oluşur. amour propre ise, diğerlerinin bizi farketmesi, bize hayran kalması için duyulan arzu ve tutkulardan oluştuğundan hemen her zaman kötülüğe hizmet eder. başka bir deyişle doğal, masum ya da kendini koruma içgüdüsüyle sınırlı olan amour de soi, yalnızca bizimle, bizi biz yapan genel gereksinimlerimizin giderilmesiyle ilgiliyken; doymak nedir bilmeyen amour propre, sürekli başkalarıyla yarıştığından, diğerlerinin haklarını çiğneme pahasına eylediğinden, bencilliğe ya da kendini beğenmişliğe varmaya yazgılıdır.

    rousseau'ya göre, tüm ölçülü ve iyi huylu tutkuların ondan çıktığı, bize başkalarını da sevmeyi öğreten amour de soi bir toplumun varlığını sürdürmesi için vazgeçilmez koşul olan "eşitlik"e hizmet ederken, tüm insanları geçilmesi gereken birer rakip olarak gören bizi körleştirip köleleştiren amour propre toplumun çürümesini hızlandırır.
hesabın var mı? giriş yap