*

  • ülkemizde pek yer bulmayan muhteşem uğraş.
  • ülkemizde son dönemde bu alanda harika fotoğraflar çeken, dün ntv'de haber olan bir adam var. süleyman akgüneş
  • #bilim muazzam bir fotoğraf dalı. sanıyorum günümüz şehir insanları gökyüzüyle ilişkisini gece algısıyla ve ay görüntüsüyle sınırladığından son derece uzak kaldı samanyoluna yada evren görüntüsüne.

    ülkemizde inanılmaz başarılı ve şahane astrofotoğraflar çeken fotoğrafçılarımız var ki her kareleri büyüleyici.
    o kadar ışık kirliliğinin içinde yaşıyoruz ki anadolu da yaşayan astrofotoğrafçıları kıskanmıyor değilim.

    (bkz: mustaf aydın) (bkz: murat sana)(bkz: özgür cengiz)(bkz: betültürksoy)
  • astrofotoğrafi, adından da anlaşılacağı üzere gece gökyüzünde gözlemleyebileceğimiz astronomik görüntülerin fotoğraflarının çekilmesinden oluşan, astronomi ve fotoğrafçılığın bir araya geldiği bir alandır.

    genel olarak 6 kategoriye ayırabiliriz bu alanı;
    -samanyolu fotoğrafçılığı
    -derin uzay; nebula, galaksi ve takım yıldızları fotoğrafçılığı
    -gezegen fotoğrafçılığı
    -yıldız kaymaları fotoğrafçılığı
    -ay fotoğrafçılığı
    -güneş fotoğrafçılığı

    bu kategorilerin çoğunluğunun çekimi temel prensip olarak aynı olsa da çekimin detayları konusunda birbirinden epey farklıdırlar. ve tabi burada bir kategoriye ayırmadığım, astrofotoğrafi olarak kabul edebileceğimiz iki tip daha var, bunlar meteor fotoğrafçılığı ve aurora fotoğrafçılığı diyebiliriz. ama bu ikisini astrofotoğrafi olarak bu entrylerde anlatmayı planlamıyorum, çünkü diğer astrofotoğrafi türleri kadar teknik bilgi gerektiren fotoğrafi türleri değillerdir.

    genel hatlarıyla kategorilere değinecek olursam;

    -samanyolu fotoğrafçılığı için ışık kirliliği olmayan çekim koşulları gerekir. geniş açı bir lens ve herhangi bir fotoğraf makinesiyle samanyolu fotoğrafçılığı çekilebilir. ışık kirliliğine samanyolu kadar duyarlı olmasa da yine geniş açı bir lens ile yıldız kayması fotoğrafçılığı da yapılabilir. çok yoğun olmadığı sürece birazcık ışık kirliliği altında da çekilebilir. tripod üzerinde çekilebilirler, ve astrofotoğrafiye başlangıç için idealdir, çünkü kolaydır ve konsepti öğrenmek için iyidir. uzun pozlama gerekir ancak çok da uzun olmadan da çekilebilir.

    -nebula ve galaksi fotoğrafçılığı için daha uzun fokal uzunlukta objektifler gerekir. ama teleskop şart değildir, telefoto lensler ile de harika geniş açı astrofotoğrafi çekilebilir. fokal uzunluk olarak 500mm'nin altında yapılan çekimler genelde camiada geniş açı olarak geçerler. ama o kadar büyütmeye ihtiyaç duymadan da nebulalar çekilebilir. örneğin bu kare canon ef 35mm lens ile crop sensör makine üzerinde çekilmiştir. (fotoğraf bana ait değil)

    nebula ve galaksi çekimi için ortalama bir dslr yeterlidir, ama kameranız ne kadar iyiyse o kadar iyi. bir sonraki entryde daha detaylıca açıklayacağım ama bu iş için dslr yerine ccd dedicated astro kameralar kullananlar da var ki bu dedicated kamera dediğim şeyler biraz geliştirilmiş webcamden hallice cihazlardır. bu tip astrofotoğrafi için ışık kirliliğinden kaçmak ideal olsa da ışık kirliliği altında da çekilebilmektedir, ışık kirliliğinin yoğunluğuna göre ekstra filtre gerekebilir. en ideali yıldız takip sistemi ile çekmektir ancak tripod üzerinde sabit kare olarak da çekilebilmektedir. her türlü uzun pozlama gerekir.

    -gezegen fotoğrafçılığı uzun objektifler, veya dar görüş açısına sahip webcam gibi kameralarla çekilen, ışık kirliliğinden etkilenmeyip ideal atmosferik koşullardan ciddi derecede etkilenen bir fotoğrafi türüdür. fotoğraf çekmek yerine video çekimi ve sonra videodaki karelerin fotoğraflar gibi kullanılıp düzenlenmesiyle çekilir. takip sistemi şart değildir ancak işinizi çok kolaylaştırır, ama yine de tripod üzeri çekilebilir, kısa pozlamalarla çekilir. teleskop olmadan çok zordur, hatta imkansız da diyebilirim. eyepiece projection, afocal gibi büyütme teknikleri, barlow lensleri veya eyepiece gibi büyütücüler, ve yüksek framerate video çekimiyle yapılır genellikle, videodaki frameler tıpkı fotoğraf gibi istiflenir (stacking), tabi atmosferik bozunmadan en az etkilenen framelerin kullanılması gerekiyor ki ideal bir çekim elde edilebilsin.

    -ay fotoğrafçılığı da ışık kirliliğinden etkilenmediği gibi genellikle fullframe'de 300mm ve üzeri fokal uzunluklarda çekilen, görece çok kolay ve güzel bir fotoğrafidir. ay fotoğrafçılığı ay'ı çekmekten ibaret olmadığı gibi asıl olayı bilgisayarda yapılan düzenlemelerde yatmaktadır, ve ayın yüzeyindeki farklı minerallerin ve kompozisyonun yarattığı farklı renklerin yakalanıp ortaya çıkartılabilmesini içerir. ancak tek bir pozlamada bu detayların kurtarılması zordur ve güzel sonuçlar vermez. bunun yerine bir çok pozlamanın birleştirilmesiyle yapılır. tripod üzeri çekilebilir. kısa pozlamalar içerir.

    güneş fotoğrafçılığı ise bütün astrofotoğrafi maddeleri arasında en zoru, en tehlikelisi ve en pahalı ekipmanları gerektirenidir. ama güneşin yüzeyinin deseni, üzerindeki noktalar, önünden geçen iss veya diğer gezegenlerin gölgeleri, veya yaydığı koroner kütle ejeksiyonlarının fotoğraf ile yakalanabilmesini içeren bir fotoğrafi alanıdır. özel filtreler gerektirir, özel filtreler olmadan kameranıza da zarar verdiği gibi sizi de kör etme riski oldukça yüksektir. çok dikkatli davranılması gereken bir fotoğrafi türüdür, kısa pozlamalar içerir.

    -----

    farklı astrofotoğrafi tiplerinden bahsettiğimize göre alanın geneline yönelik biraz teknik bir giriş yapabiliriz, ağır teknik detaylara ilerleyen entrylerde gireceğim, şimdilik ilk entry hatrına yüzeysel bir anlatım yeterli olacaktır, genel konsepti anlayabilmeniz için. asgari şartlarda astrofotoğrafi için üç temel şeye ihtiyacınız vardır, kamera, objektif ve tripod. kamera ve objektif konusunda sonraki entrylerde epey detaya gireceğim, ana yüzeysel bir giriş yapacak olursam;

    kamera: sanılanın aksine astrofotoğrafide en önemsiz olan ekipmandır. iyi bir kameranızın olması işinizi kolaylaştıracaktır, ancak filmlerle bile astrofotoğrafi çekilebiliyor, bu yüzden herhangi bir dijital kamera çok iyi iş görecektir. kameranızın sensörüne yeterine ışık düşürebildiğiniz sürece her kamerayla astrofotoğraf çekebilirsiniz.

    objektif: en önemli iki ekipmandan birisidir, diğeri ise sonraki entrylerde bahsedeceğim yıldız takip sistemleri olacaktır. objektifiniz iyi ışık toplayabilmelidir. ama über üst düzey lenslere ihtiyacınız yok, genel bir kanı f/2.8 ve daha geniş diyaframlara sahip lenslerin çok iyi iş göreceğidir. tabi bunun için tripod üzerinde olmanız gereklidir, yıldız takip sisteminiz olduğu sürece çok daha kapalı ve dar diyaframlarda çok daha iyi sonuçlar alabilirsiniz. fotoğrafi lensleri genellikle en açık diyaframlarında en kötü sonuçları verirler, vignette oluşur, kenar ve orta keskinliği kaybederler, kromatik aberasyonlar oluşur vs. tabi belirtmek gerekir ki bu durum ay, güneş ve gezegen fotoğrafisinde geçerli değildir. güneş bir ışık kaynağı olduğundan, ay ve gezegenler ise doğrudan güneşten gelen ışığı yasıtan yakın cisimler olduklarından geniş bir diyaframa ihtiyaç duymadıkları gibi, dar diyaframlarda daha iyi çekilirler. bu üç fotoğrafi türü için kısa pozlamalar gerekir zaten, diyaframın yeterince geniş olmaması nadiren bir sorun teşkil eder. takip sisteminiz yoksa ve sadece tripod üzerinde çekim yapacaksanız iyi ışık toplayabilen geniş bir diyaframa sahip olmanız çok önemli. ileride daha detaylı açıklayacağım ancak prime objektifler zoom'lu yani fokal uzunluğu değişebilen objektiflerden her zaman daha iyidir astrofotoğrafi için, tabi zoom lenslerle de çekim yapılabilir.

    tripod: üzerine koyacağınız ağırlığı rahatça taşıyabilen ve rüzgarda sallanıp titremeyecek bir tripodunuz olduğu sürece bu ekipman çok da önemli değildir, varolması yeterlidir.

    -----------

    bilmenizde fayda olan bazı tabirlerden de bahsetmek isterim; fotoğrafçılığın temeline hakimseniz bu kısmı atlayabilir ve bir sonraki entrye geçebilirsiniz, yalnız şu an itibariyle bir sonraki entryi yayınlamadığımdan burada bırakabilirsiniz.

    fokal uzunluk: objektifinizin sensörünüze ne kadar uzaktan ışığı odakladığını ifade eder. fokal uzunluğunuz ne kadar yüksekse, o kadar çok yakınlaştırma elde edersiniz. örneğin 15mm bir lens balıkgözüdür, 50mm bir lens normal açı kabul edilir, 135mm bir lens dar açıdır ve 135mm'in üzeri artık telefoto olarak adlandırılmaktadır. bu mm değeri arttıkça baktığınız açı darlaşır ve daha küçük bir alana bakıyor olursunuz, yani büyütme miktarınız artar.

    crop sensör: fullframe dslr'lar 35mm film standartlarına uygun boyutta sensörlere sahiptir. crop sensörler ise daha küçük sensörlere verilen genel bir isimdir. sensör boyutu küçüldüğünden sahte bir büyütme ilüzyonu yaratır. örneğin canon'un crop sensörleri 1.6x daha küçüktür, bu yüzden örneğin crop sensöre taktığınız 100mm'lik bir lensin kapsayacağı çekim alanının fullframe'deki karşılığı 160mm'e karşılık gelir. her ne kadar crop sensör kareyi büyütüyor gibi görünse de aslında objektiften sensöre düşen ışığı büyütmez, sadece daha küçük bir sensör olduğundan objektiften çıkan ışığın daha dar bir kısmını çeker. tabi crop sensörler daha küçük piksellere sahip olduklarından daha yüksek çözünürlük sağlarlar genellikle diyebiliriz.

    diyafram: diyafram objektifinizin ışık toplayabilme gücünü ifade eden optik açıklıktır. açıklık çapının fokal uzunluğa oranıyla ifade edilir. yani örneğin 100mm f/2 bir objektifin verebildiği maksimum açıklık 50mm çapa sahiptir. 100mm f/4 bir objektif 25mm çapa sahip olacaktır. 100mm f/2, 100mm f/4'ten 4 kat daha fazla ışık toplayabilme gücüne sahiptir. yani x bire sürede 100mm f/2 de alacağınız kadar ışığı toplayabilmek için 100mm f/4'te 4 kat uzun yani 4x süre pozlamanız gerekir. açıklığınız ne kadar genişse o kadar çok ışık toplayabilirsiniz. genel fotoğrafide diyaframınız darlaştıkça alan derinliğiniz artacaktır. yani yakındaki bir nesneye odakladığınızda diyaframınız daraldıkça arkaplan netleşir, diyaframınız açıldıkça arka plan flulaşır.

    objektifinizin diyafram açıklığına göre ne kadar ışık alabildiğini ifade eden tabir etendue'dur, nasıl hesaplandığını merak ediyorsanız, (bkz: etendue/@roneil) entry'me bakabilirsiniz.

    pozlama: sensöre ne kadar uzun süre ışık vurmasına izin verdiğinizi belirten değerdir. enstantane denildiği de olur ancak o kavramı sevmiyorum, astrofotoğrafiye uygun değil. enstantane 1 sn'den kısa süreli çekimlere uygun, kelime kökeni olarak instantaneous'dan gelen, "anlık" anlamına gelen bir tabirdir. astrofotoğrafide kısa pozlamalar dışında anlık bir çekim yoktur, samanyolu, derin uzay ve yıldız kaymalarını çekebilmek için saniyelerce süren uzun süre pozlamalar gerekir.

    iso: sensörünüze vuran ışığın dijital olarak ne kadar yükseltildiğini belirten bir değerdir. ilerde daha detaylıca açıklayacağım ancak şu an için şunları bilmeniz yeterlidir. iso hassasiyet değildir, sensöre ne kadar ışık vurduğunu değiştirmez. daha yüksek iso her zaman daha yüksek gürültü anlamına gelmediği gibi uzun süreli pozlamalarda yüksek iso gürültüyü azaltır. iso yükseltilince karenin aynı parlaklığa ulaşabilmesi için ışık altında daha kısa süre pozlama gerekir, daha kısa süre pozlama ise sinyal/gürültü oranını azaltır, bu yüzden gündüz çekimlerde iso'yu arttırdığınızda gürültü artar.

    astrofotoğrafide ideal iso kullanılmalıdır, çoğu kamera için 1600-6400 arasıdır bu değer, kameranızın eskiliği ve iso/gürültü performansına bağlı bu ideal nokta değişir. çok düşük iso da çok yüksek iso da gürültüyü arttırır ve ideal bir çekim sağlamaz. kameraların iso performanslarını yıllara göre az çok belirleyebilirsiniz; 2008 öncesi kameralar yüksek isoda yoğun gürültü yaratırlar, 2008-2015/6 arası kameraların orta isolarda performansları iyidir, 2015/6 sonrası çıkan kameraların (çoğun canon hariç, özellikle nikon ve sony'lerde) isosuz olarak tabir edilen, çekim yaptığınız iso değerinin gürültüyü etkilemediği (pozlama değişmediği sürece) kameralardır. 2011 sonrası çıkan kameralarda iso biraz hibrittir, belirli bir eşiğin üzerinde iso'suz hale gelirler, bu durumda çekim yaptığınız iso değerinin pek önemi yoktur. ideal iso'yu yakalamak 2010 ve öncesi kameralarda genel olarak önemlidir diyebiliriz, çok yeni kameralarda çok da önemli değildir.

    sinyal/gürültü oranı (signal to noise ratio, snr): bütün kameralar çektikleri karelerde belirli bir asgari gürültü yaratırlar, bu gürültü kameranın iç elektroniklerine bağlı oluşur ve sensör ısındıkça artış gösterir. farklı gürültü türleri vardır ki bundan da bahsedeceğim, ancak şu an için şunu bilmeniz yeterli, ne kadar çok sinyal, o kadar iyi fotoğraf demektir. sinyalinizin artması çektiğiniz şeyden yakalayabildiğiniz detayları ve karenizin görüntü kalitesini arttırır. sinyal ve gürültü oranını yükseltmek için pozlamanızı uzatmanız gerekir. ancak tripod üstü sabit açı bir çekim yaptığınızda dünyanın dönüşüne bağlı yıldızların kayması pozlama sürenizi kısıtlayacaktır. bunun için bir çok kısa pozlama alıp dijital olarak birleştirmek bir çözümdür.

    ne kadar çok ışık, o kadar çok sinyal ve veri demektir. diyaframınız ne kadar genişse o kadar çok sinyal toplarsınız, pozlamanız ne kadar uzunsa o kadar çok sinyal toplarsınız. güzel astrofotoğraflar çekebilmek için sinyaliniz yüksek olmalıdır. ne kadar yüksek snr, o kadar güzel fotoğraftır.

    ## bu entry'e zamanla eklemeler yapılabilir. şimdilik bu kadar.
    iş bu entry yaklaşık 10 entrylik bir astrofotoğrafi yazı dizisinin ilk entrysidir, bu entryde biraz giriş yaptıktan sonra yakında yayınlayacağım diğer entryler ile daha detaylıca bu alan hakkında bilgiler vereceğim.
  • astrofotoğrafi üzerine olan entry serimin part 2'si;
    bu entrynin bölümleri;
    -kamera
    -iso (giriş)
    -objektif
    -teleskop

    bu entryde astrofotoğrafide kullanacağınız ekipmanlara değineceğim. bu işe yeni başlayanlar en çok bu konuda soru sorarlar, bu entrydeyse bu duruma biraz açıklık getireceğim. fotoğrafi ekipmanlarının hangi özelliklerinin ne işe yaradığıni ve ekipman seçerken ekipmanın teknik özelliklerini nasıl ele alıp değerlendirmeniz gerektiğini anlatacağım.

    kameradan başlayabiliriz.

    ================ kamera ================

    astrofotoğrafide kamera en önemsiz ekipman demiştim önceki entryde, aslında bu tam olarak doğru değil. kameranız yeterince iyi değilse on binlerce dolarlık objektif, takip sistemi vs.'ye sahip olsanız dahi sisteminizi darboğazlayabilecek bir ekipmandır. ama kötü kamera + iyi lens vs. iyi kamera + kötü lens kıyaslamasında iyi bir lensle kötü bir kamera daha iyi sonuç verecektir. astrofotoğrafide uzmanlaşmadığınız sürece kameranın yaratacağı performans farkı sizi pek irdelemez ancak. peki kameranın hangi özellikleri neden önemlidir, ne işe yarar, bundan biraz bahsedelim.

    öncelikle sensör boyutu, dslr kullananlarda çok da seçeneğiniz yoktur, crop veya fullframe kameralar elinize geçer. webcam'den bozma dedicated astro kameralarda sensör boyutu iyicene küçülüyor. önceki entryde sensör boyutunun değişmesinin aynı objektifte aslında bir büyütme sağlamadığını, sadece çekim yaptığınız alanın daralmasını ve bir büyütme ilüzyonu oluşturduğunu söylemiştim. astrofotoğrafide kamera+objektif ikilisi için sensör boyutu aslında gökyüzünün ne kadarını kadraja aldığınızı belirleyen bir faktördür. geniş sensör, daha geniş bir açıya karşılık gelir. sensör boyutunu kafanıza göre değiştiremezsiniz, ama çektiğiniz kareleri daha sonra bilgisayarda kırpma şansına sahipsiniz, büyük sensör böyle bir avantaj sağlar, ama aynı avantajı fokal uzunluğu düşürüp açınızı arttırarak da elde edebilirsiniz. crop veya dedicated kameralarda pek bu önemli olmasa da fullframe dslr çekimlerinde kenarlara doğru performans kaybı yaşadığınızı göreceksiniz, kullandığınız optiklerin en ideal durumlarda kullanılmamasının biraz etkisi var bu duruma.

    örneğin elinizde 50mm f/1.8 bir lens var, daha çok ışık toplayabilmek adına başlangıçta bu lensi f/1.8 diyaframda kullanmak isteyeceksinizdir. ancak en geniş diyafram köşelerde yıldızların noktadan ziyade martılara dönüşmesine, dahası kenarlara doğru kararmalara (falloff / vignette) yol açtığını göreceksiniz. bu durumu sonradan bilgisayarda işleyerek düzeltebilmek mümkün. bu durumu düzeltmenin bir kaç yolu var;
    -kalibrasyon kareleriyle istiflemek
    -lensin diyaframını kısmak (öreğin f/4'e kısarsanız lensi, hem kenar keskinliği kazanır hem de köşelere doğru kararmaktan kurtulursunuz, lense bağlı olarak ideal performans verilen diyafram ayarı değişecektir)
    -veya kareyi kırpmak, yani başlayanlara tavsiye edeceğim bir yöntem olurdu.

    fotoğrafı kırpmak çektiğiniz veriyi sonradan bilgisayarda işlerken epey işinize yarayabiliyor, lens hatalarını düzeltmek için olmasa bile ışık kirliliği gradyenleri vs. 'den kurtulmak için de işe yarayabiliyor. çekmek istediğiniz kareyi planlarken sensör boyutunuza göre sahip olduğunuz objektifin sensör boyutunuza göre kapsayacağı açısal alanı da düşünmenizde fayda var.

    kameranıza, daha doğrusu çekim yaptığınız sensöre bağlı önemli bir değer ise piksel boyutudur. burada megapiksel işe yarıyor. fotoğrafide megapikselin bir önemi yoktur derler, ki doğrudur. 8 megapiksellik bir fotoğraf ile 25 megapiksellik bir fotoğraf arasında büyütmeden bir fark anlayamayabilirsiniz. ama astrofotoğrafide piksel boyutunuz önemlidir ve duruma göre çok ciddi bir fark yaratır.

    piksel boyutu iki ucu keskin bıçaktır, büyük olmasının da küçük olmasının da kendince avantajları var.
    büyük piksellere sahipseniz piksel başına daha çok ışık toplayabilirsiniz, bu da karelerinizde gürültüyü azaltır. ama yeni sensörlerde "on sensor dark current supression" denilen bir muhabbet var, teknolojik gelişmeler sayesinde daha küçük pikseller sensörden dijital veriyi okurken gürültüyü azalatacak işleme yöntemleri kullanıyorlar diyebiliriz, yani aslında gürültü konusunda yeni sensör iyi sensördür. ama büyük pikseller piksel başına daha çok ışık toplayabilecektir, daha kısa pozlamada daha iyi pozlanmış bir kare elde edebilirsiniz mesela, ancak çok da büyütelecek bir fark değil bu. ama büyük pikselin de şöyle bir dezavantajı var ki, detay kaybediyorsunuz. küçük piksel her zaman daha çok detay yakalayacaktır. özellikle kareyı kırpıpı küçülttüğünüzde veya yakınlaştırdığınızda bu fark göze çarpacaktır.

    megapikseliniz ne kadar fazlaysa, kareden elde edeceğiniz çözünürlük o kadar fazla olacaktır. örneğin küçük pikselli bir crop kamera ile büyük pikselli bir fullframe kameradan çok daha fazla detay ve çözünürlük yakalayabilirsiniz. aynı detay ve çözünürlüğü yakalayabilmek için fullframede daha uzun objektif kullanmanız gerekecektir.

    ama zaten önemli olan sizin yakalamak istediğiniz detay miktarıdır. burada açısal alandan bahsetmekte fayda var. açısal alan radyan, derece ve saniyeyle ifade edilen, objektifinizin sağladığı büyütme ve sensör boyutunuza bağlı olan, kadrajınızın gökyüzünde ne kadar bir alana karşılık geldiğini belirten bir değerdir astrofotoğrafide. bu değer piksel başına hesaplanıp daha sonra tüm sensör boyutuna hesaplanabilir.

    trigonometriden radyan hesabını hatırlayanlar varsa, 1 derece 60 dakika, 3600 arcsaniye, 1 radyan ise 57.3 derece yani 206265 arksaniye yapıyor. astrofotoğrafide radyan hesabıyla pek işimiz yok, ama arcsecond bizim için önemli. piksel başına elde edeceğimiz açısal alanı bunlarla hesaplıyoruz. kabaca şöyle ifade edebiliriz;
    piksel çözünürlüğü: 206265 x piksel boyutu (mikron) / fokal uzunluk (milimetre)

    hesaplamak için bu siteyi tavsiye ederim;
    https://astronomy.tools/calculators/ccd

    diyelim ki elimizde canon 550d var, google'da "550d pixel size" aramasını yaparak 4.29 µm sonucunu bulabiliriz. 4.3 mikron, her bir pikselimizin boyutudur. pixel size yerine pixel pitch denildiği de olabiliyor.

    550d ve 100mm'lik bir lens ile piksel başına 8.9 arcsecond'lık bir çözünürlük elde etmiş olursunuz.

    kısalamak için jüpiter'in ortalama boyutunu 70 arcsecond kabul edersek, bu ekipmanlarda jüpiter 10 pikselden küçük olacaktır. andromeda galaksisi ise 3 dereceye 1 derece boyutlara sahiptir, kabaca bir hesapla enlemesine 1200 piksel boyutunda olacaktır. ay ise yaklaşık yarım derece, 31 arcmin veya 1860 arcsaniye boyutlara sahip olacaktır.

    550d, 5184 x 3456 piksellik bir sensöre sahiptir, bu değeri 8.9 arcsaniye ile çarpacak olursak sensör boyutumuz; 46137x30758 arcsaniye, 3600'e bölersek; 12.8 dereceye 8.5 derece olacaktır. 12.8x8.5 derecelik sensörde 3x1 derecelik andromeda'nın güzelce kadraja sığacağını görebilirsiniz bu hesaptan. bu hesabın piksel boyutunuz ve objektif fokal uzunluğunuza bağlı olduğunu unutmayın tabi, bu değişkenleri değiştirerek istediğiniz hesaplamayı yapabilirsiniz.

    tabi bu değerler bu halleriyle pek bir şey ifade etmeyebilirler, bunun için stellarium isimli programı bilgisayarınıza yükleyip biraz kurcalamanızı tavsiye ederim, elinizdeki objektif, teleskop ve sensöre göre çekeceğiniz karelerin neye karşılık geleceğini size gösteriyor. dahası ileride değineceğim ancak çekim planlamak için de bu program çok işinize yarayacaktır.

    son olarak işlemciden de bahsetmek isterim. kameranızın işlemcisi ne kadar yeniyse, sensörden veri okurken gürültüyü o kadar iyi bastırabilecektir. sensör jenerasyonu burada işinize yarıyor. canon'lardan gidecek olursam, digic 3 ve öncesi sensörlerin gürültü performansları pek de iyi değildir. digic 4'ten sonra gürültü konusunda ciddi gelişmelerle karşılaşmaya başlıyorsunuz. kameranızın işlemcisi ne kadar yeni bir jenerasyonsa, o kadar iyidir diyebiliriz.

    örneğin canon 2000d, 2018 yılında çıkmış digic 4+ işlemciye sahip bir kameradır. ama bu kamera astrofotoğrafi için pek de uygun değildir, her ne kadar yeni olsa da, ucuz olması önceliği düşünülerek geliştirilmiş bir kameradır. 2012'de piyasaya çıkmış ve digic 5 işlemcili bir kamera olan 650d örneğin, astrofotoğrafide 2000d'den daha başarılı olacaktır. 2000d'de hem read noise, hem de pattern-noise / banding problemleri gözlemlemek daha kolay olacaktır. bir sonraki entryde gürültü ve sinyalden daha detaylıca bahsedeceğim.

    şimdilik kameralarla ilgili bu kadar teknik detay yeterli, şimdi biraz da kameraların sahip olduğu fonksiyonlardan ne ve işe yaradıklarından bahsetmekte fayda var.

    öncelikle, live view! live view özelliği olmayan kamerayla astrofotoğrafi çekmek çok zordur. sebebiyse odaklama problemleri. gözünüzle ne kadar iyi yapmaya çalışırsanız çalışın, live view odağı kadar kesin sonuç alamayabilirsiniz. astrofotoğrafide odaklarken en büyük dostunuz live view'dır, kullanın! bahtinov maskeleriyle teleskoplarda gözünüzle güzel odak yapabilirsiniz, ama telefoto olmayan geniş açı fotoğrafi lenslerinde bu maskeler bir işinize yaramayacağı gibi, bahtinov maskesi kullansanız dahi live-view ile çok daha rahat ve hassas bir odak yapabilirsiniz.

    1:1 crop video modu, bu sadece gezegenler çekimde işinize yarayacaktır, her kamera sahip değildir bu özelliğe ama yukarıda örnek verdiğim 550d'de var. nedir bu video modu diye soracak olursanız, nasıl ki 550d crop sensör bir makineyse, sensörünün ortasındaki pikselleri kullanarak daha da crop bir video çekim moduna sahip. ekranın ortasındaki 640x480 pikseli kullanarak 60 fps çekim özelliğine sahip. burada önemli olan sadece yüksek fps çekim değil, ancak downsampling veya çözünürlük düşürmek, görüntü sıkıştırmak gibi işlemlerin uygulanmaması olur. ileride daha detaylıca açıklayacağım ancak dslr astrofotoğrafi düşünüyorsanız ve dedicated camera işine girmeden dslr ile gezegen yakalamak istiyorsanız bu özelliğe sahip olduğunuzdan emin olun.

    raw çekim yine astrofotoğrafide olmazsa olmaz bir özelliktir. raw çekemeyen kamerayla zamanınızı kaybetmeyin, ama günümüzde hemen hemen bütün kameralar raw çekebilmektedirler zaten. astrofotoğrafi çekerken raw yerine jpg kullanırsanız, o karelerinizi silin gitsin. raw çekeceksiniz! çünkü raw çekmezseniz, karelerinize dijital işlem yaparken çok zorlanacaksınız, ve kötü sonuçlar elde edeceksiniz. o yüzden raw çekin! gezegen çekimlerinde de mp4 ve sıkıştırılmış avi gibi formatlar kullanmamalısınız, raw video yani uncompressed avi çekmek her zaman işinizi kolaylaştıracaktır.

    ağırlık da önemli bir faktördür. takip sistemi kullanmadığınız sürece ağırlığın size tek etkisi taşıdığınız ağırlıktır. takip sistemlerindeyse, takipteki sistemin ağırlığı takip sisteminin performansını ciddi etkileyebiliyor, bu yüzden hafif kamera bir tür avantaj sağlayabilir, ama çok daha büyük bir etken değildir.

    batarya ömrü de işinize yarar, gece saatlerce aralıksız çekim yapacaksanız, batarya ömrü kısa bir kamerada 1 belki 2 kez batarya değiştirmek zorunda kalabilirsiniz. batarya ömrü uzun bir kamerada gece boyu aralıksız pozlayabilirsiniz. ki astrofotoğrafi genelde soğuk gece şartlarında yapıldığından batarya ömrünüz normalden de kısa olacaktır. sisteme biraz ağırlık ekleyip battery grip ile çift batarya kullanmak gece boyu kesintisiz bir çekim sağlayabilir.

    şu an için aklıma gelen başka önemli özellik yok, belki vardır da şu an aklıma gelmiyordur, gelirse bu entryi editler düzenler eklerim.

    objektiflere gelmeden iso'dan birazcık bahsetmek isterim;

    ================ iso ================

    astrofotoğrafide hangi iso değerinin kullanılması gerektiği de biraz tartışmalı bir konudur. ama aslında çekim yapacağınız iso'yu belirlemek epey kolaydır. bir sonraki entryde iso kavramını daha detaylıca açıklayacağım, şimdilik kameranın isosunu seçerken neye dikkat edilmesi gerektiğinden bahsedeceğim.

    kameraların iki tip iso davranışı vardır, birisi iso-variant, diğeriyse iso-invariant. bazı kameralar bütün iso değerlerinde iso-invariant'tır, yani kullandığınız iso değeri ne olursa olsun, bir gürültü farklılığı oluşmaz ve çektiğiniz kareyi sonradan bilgisayarda pozlama/exposure ayarını değiştirerek istediğiniz iso değerinde pozlanmış hale getirebilirsiniz. sony kameralar genellikle iso-invarianttır. iso-variant kameralar ise sadece bazı iso değerlerinde iso-invariant olurlar. bunu belirlemek için kameranızın iso-dinamik aralık grafiklerini incelemelisiniz. belirli bir iso değerinin üzerinde dinamik aralığın lineer bir çizgi olarak azaldığını göreceksiniz. bu iso değerleri kameranızın iso-invariant kesimidir. iso-dinamik aralık grafiğinin kavisli olan kesiminde kalan iso değerlerinde kullandığınız iso değerleri arasında farklılık oluşur. en yüksek dinamik aralık bu bölgede olsa da, bu bölgede çekilmiş kareleri sonradan parlattığınız takdirde gürültü ve dinamik kayıplar kaçınılmaz olur. astrofotoğrafide naçizane tavsiyem, kameranızın iso-dinamik aralık grafiğindeki lineer bölgedeki iso değerlerini kullanmanız olacaktır. daha düşük iso değerleri kullanmak gereksiz bir gürültü (noise) oluşturup karelerinizin kalitesini düşürecektir. ne kadar ışık kirliliği altında çekim yaptığınıza göre iso değerinizi kısabilirsiniz. aslında iso değerinizi her zaman histogramınıza göre belirlemenizde fayda vardır. histogramınızı belirlerken bu görseli göz önünde bulundurabilirsiniz.

    astrofotoğrafide pozlamanızı belirleyip iso'nuzu pozlama sürenize göre belirlemesiniz. kameranızın lineer bölgedeki iso değerlerinde iso seçtiğinizden emin olun. ışık kirliliği fazlaysa, fazladan dinamik aralık detay kurtarmanıza yardımcı olacağından düşük isolar tercih edilmeli, karanlık bir yerdeyse daha sönük detayları daha iyi yakalayabilmek için daha yüksek isolar tercih edilmeli.

    bu sayfada canon kameralar için iso-dinamik aralık grafiklerini bulabilirsiniz. yeşil işaretlenen iso değerleri güzel bir başlangıçtır. pozlama sürenize göre histogramınız çok soldaysa ve underexposed durumu varsa, ve tabi pozlama sürenizi arttıramıyorsanız iso değerini arttırın. ne olursa olsun, yeşil değerin solunda kalan iso değerlerini kullanmayın. faydadan çok zarar vereceklerdir.

    şimdi gelelim objektiflere...

    ================ objektif ================

    objektiflerle ilgili iki önemli değer vardır, fokal uzunluk ve diyagram açıklığı, önceki entryde de bahsetmiştim. şimdi biraz daha detaya gireceğim, okumadıysanız (bkz: etendue/@roneil) entry'mi okumanızı tavsiye ederim.

    önce fotoğraf makineleri lenslerinden, sonra teleskoplardan bahsedeceğim.

    fokal uzunluk genel olarak büyütme katsayınızı belirler, fokal uzunluğunuz ne kadar yüksekse, o kadar büyütme elde eder ve o kadar dar bir açıya karşılık gelecek kadraj elde etmiş olursunuz. fokal uzunluktan bahsederken fullframe karşılığı olarak bahsedeceğim, ki yaygın olanı da budur. önce farklı fokal uzunluklarla neler çekilebileceğinden bahsetmek isterim.

    şu kareye bakmanızda fayda var, 15, 24 ve 50mm 'de samanyolunun bir kıyaslamasını bulabilirsiniz.
    https://improvephotography.com/…allengths_ip900.jpg

    ilk entryde 35mm'de çekilmiş orion nebulası genişaçı kareye de yer vermiştim. astrofotoğrafide fokal uzunluğunuz yakalamak istediğiniz detaya göre belirlenir. uzun bir hat olarak samanyolunu yakamak istiyorsanız balıkgözü fokal uzunluklar tercih edebilirsiniz. genel olarak 35mm 'in altı geniş bir samanyolu yalakamak için iyidir. ne kadar fazla detay yakalamak istiyorsanız fokal uzunluğunuzu o kadar yükseltmelisiniz. fokal uzunluğunuz arttıkça piksel başına elde ettiğiniz açısal alan çözünürlüğünüz artar.

    ek olarak birazdan diyaframdan bahsederken daha detaya gireceğim, yukarıda bkz'ını verdiğim etendue başlığındaki entrymi okursanız anlayabilirsiniz ki, genel olarak fokal uzunluğunuz arttıkça ışık toplayabilme gücünüz de artar, tabi bu durum diyafram açıklığınıza bağlı.

    fokal uzunlukla ilgili önemli bir nokta daha var ki, o da eğer bir takip sisteminiz yoksa, tripod üzeri sabit açı bir çekimde, fokal uzunluğunuz pozlama sürenizi belirler. ne kadar geniş açı çekiyorsanız, dünyanın dönüşünden kaynaklı olarak yıldızların kaymaları belli olmadan o kadar uzun pozlayabilir ve veri elde edebilirsiniz. bunun için 500 kuralı çok yaygın bilinen bir kuraldır. 500'ü fokal uzunluğunuza bölersiniz ve elde ettiğiniz sonuç kadar yıldızlar kaymadan pozlayabilirsiniz derler. aslında bu yanlıştır, kameranız da dünya ile birlikte dönmediği sürece kayma her zaman olacaktır. ama önemli olan bu kaymayı minimize edebilmektir.

    bunu hesaplayabilmek için öncelikle 500 kuralını kullanmamalısınız, 500 çok iyimser bir değer. daha iyi sonuçlar için 300 veya 200 kuralı olarak uygulanabilir.

    diyelim ki 50mm bir lensiniz var, fullframedesiniz, crop sensördeyseniz 50 yerine 80 mm olarak düşünmelisiniz (canon crop faktörü 1.6x olduğu için). ama şimdilik 50mm fullframe'den devam edelim.

    500 kuralına göre 10 saniye pozlayabilmelisiniz. ama 10 saniye pozladığınız takdirde epey bir yıldız kayması olacaktır. aslında bu kurallar samanyolu için belirlenmişlerdir, çünkü yıldızlar kaydığında sadece yıldızlar kaymıyor ancak samanyolu da silikleşiyor ve detay kaybetmeye başlıyorsunuz. 500 kuralında samanyolunun hala samanyolu olduğu seçilebiliyor, ama bulutsu detayları epey bir kaybediyorsunuz. bunun yerine 300 kuralı deyip 6 saniye, hatta 200 kuralı deyip 4 saniye pozlarsanız daha keskin bir samanyolu çekmiş olursunuz, yıldızlarınız ise neredeyse nokta gibi olurlar.

    entrynin başında piksel boyutundan bahsetmiştim, çektiğiniz kameranın piksel boyutu ne kadar küçükse o kadar çözünürlük sağlar demiştik. bu fazla çözünürlük bu durumda sizin düşmanınız. çünkü büyük pikseller veya piksel başına geniş arcsecond açıya karşılık gelmek bu kayma söz konusu olduğunda daha affedici sonuçlar sağlar.

    dünyanın dönüşünün yarattığı bu etkiyi de basitçe hesaplayabiliriz. ama bilmelisiniz ki bu hesap sadece ekvatorda tam tepeyi çektiğinizde tutarlıdır, yoksa sabit açı pozlama süresini hesaplamanın en garantili yolu, npf kuralıdır. aşağıdaki hesabı sırf konsepti anlayabilmeniz için yazıyorum, kaymaları hesaplamak için kullanmanızı tavsiye etmem.

    dünya kendi etrafındaki dönüşünü 23 saat 56 dk'da tamamlıyor, 24 saate yuvarlayabiliriz bu değeri.

    dünyanın yüzeyinde sabit olduğumuzu varsayarsak, üzerimizdeki gökyüzü 24 saatte 360 derece dönüyor.
    360 derece; 21,600 dakika; 1,296,000 saniye demektir.

    24 saatte 1,296,000 arcsaniye; 1 saatte 54,000 arcsaniye yapar. dakikadaysa 900 arcsaniye.

    entrynin başında 550d ve 100mm ile 9 arcsaniye/piksel çözünürlüğümüz var demiştik. dakikada 900 arcsaniye kayan gökyüzü 1 dakikalık bulb pozlamada bu setupda bize 100 piksel boyutunda kaymış yıldızlar verecektir. 50mm lense piksel başına 18 arcsaniye, 1 dakikada 50 piksel kayma demektir.

    50mm lens ve 500 kuralından 10 saniye dersek, 10 saniyede yıldızların 150 arcsaniye kaydığını, 50mm lensteyse piksel başına 18 arcsaniye çözünürlüğe sahip olduğumuzu düşünürsen, 10 saniye pozlamada her bir yıldız 8 piksel kaymış olur diyebiliriz. 8 piksel çok da fazla gibi görünmese de bu değeri ne kadar düşürebilirsek o kadar keskin bir görüntü alabiliriz diyebiliriz. ve 8 piksel genişliğinde yıldızlar aslında epey genişlemiş olurlar, noktadan ziyade çizgi gibi görünürler büyüttüğünüzde.

    belirtmek isterim ki bu hesaplama bu kadar da basit değildir, bu sadece temel bir referans hesaplamasıdır. gökyüzünde konum bulurken iki koordinatlı bir sistem kullanılır, bunlar declination ve right ascention'dır, yine bunlardan detaylıca bahsedeceğim ileride ama şimdilik şunu söylemek isterim ki, bu hesaplama aslında dünyanın hangi enleminde olduğunuz ve gökyüzünde ne kadar yüksek (ufka uzaklığınıza göre) bir noktayı çektiğinize göre bazı farklılıklar yaşar. ki bu farklılık tek bir karede bile görünebilir, fullframe bir karede köşedeki piksellerle merkezdeki pikselin kayma oranları farklılaşabilirler örneğin.

    sabit açı astrofotoğrafide npf kuralıyla pozlamanızı hesaplamalısınız. npf hesaplamak için en ideal sitelerden birisi budur. siteyi google translate ile ingilizce veya türkçe'ye çevirebilirsiniz.

    sanırım fokal uzunluk hakkında şimdilik söyleyebileceğim daha fazla bir şey yok. stellarium programını bilgisayarınıza yükleyip elinizdeki kamera ve lenslerin karşılık gelecekleri açısal alanları incelemenizi şiddetle tavsiye ederim. bu işe yatırım yaparken bunları göz önünde bulundurmanızda fayda var, çünkü ne kadar akıllıca yatırım yaparsanız paranızın karşılığında o kadar iyi sonuç alabilirsiniz. astrofotoğrafi zor değildir, ama deklanşöre basıp sonuç almak kadar kolay da değildir, bir miktar para yatırmanız gerekebilir ve dikkatli davranmazsanız boş yere çok para harcamak durumunda kalabilirsiniz.

    şimdi gelelim diyaframa;

    objektiflerde diyafram ışık toplama gücünü belirtir, diyaframınız ne kadar genişse o kadar çok ışık toplayabilirsiniz. lensinizin ışık toplayabilme gücü diyafram açıklığınıza bağlıdır. diyafram açıklığınız ne kadar fazlaysa o kadar çok ışık toplayabilirsiniz. ancak bu açıklık çoğunlukla fokal uzunluğa oran olarak belirtilir. mesela f/1.8 gibi. f/1.8, fokal uzunluğun 1.8'e bölünmesi kadar diyafram açıklığına sahipsiniz demektir. ama dikkat edilmelidir ki, 50mm f/1.8 bir lens ile 100mm f/1.8 bir lensin ışık toplama gücü aynı değildir. 50mm/1.8: 27.7 mm diyafram çapı demektir, 100mm f/1.8 ise 55.5 mm diyafram çapı demektir. bu çap değerini ikiye bölüp karesini alıp pi ile çarparak diyafram alanını bulabilirsiniz, diyafram alanınız toplam ışık toplayabilme kapasitenizi belirler.

    diyafram alanı x pozlama süresi size toplayabildiğiniz toplam veri miktarına bir referans değer oluşturur diyebiliriz. diyafram alanı kavramına etendue denilir, bu hesabı örneğiyle açıklanması için (bkz: etendue/@roneil) entry'mi okumanızı tavsiye ederim.

    teleskoplara geçmeden diyaframın kısılmasından bahsetmek isterim. fotoğrafi lensleri en açık diyafram değerlerinde en kötü performansı gösterirler. köşelere doğru kararmalar oluşur, keskinlik kaybederler, özellikle karenin kenarlarına doğru ciddi performans kaybederler. bu yüzden lenslerin diyaframlarını kısmak mantıklı bir harekettir ki elinizdeki objektiften en iyi performansı alabilesiniz. ancak diyaframı kıstıkça toplayabildiğiniz ışık miktarı azalır, daha uzun pozlamanız gerekir. tripod üzeri sabit çekimlerde bu durum sıkıntıdır, her bir karenizdeki toplayabildiğiniz veri miktarı çok ciddi derecede etkilenir bu durumdan. takip sisteminiz varsa bu pek umrunuzda olmaz, uzun pozlar yırtarsınız. ama takip kabiliyetiniz yoksa diyafram kısmak işinizi zorlaştıracaktır.

    örneğin hep bahsettiğim 50mm f/1.8'lik lens f/1.8'de 10 saniye pozlandığında 1930 veri topluyorsa ( (10*(50/1.8)/2)^2), f/4'e kısıldığında 10 saniyede 390 birim veri toplayacaktır. (10*((50/4)/2)^2). bu neredeyse 5 kat bir fark demektir, yani 50mm f/1.8'de 10 saniyede pozladığınız parlaklığı elde edebilmek için 50mm f/4'te 50 saniye pozlamalısınız. buna da dikkat etmekte fayda var.

    lensler üzerine şimdilik diyeceklerim bu kadar, ama diyaframdan bahsediyorsak teleskoplara giriş yapma vaktimiz geldi demektir.

    ================ teleskop ================

    teleskoplarda fokal uzunluktan bahsedilmez, onun yerine diyafram açıklığı verilir. 100mm f/5 bir teleskop; 100mm çapa ve 500mm doğal fokal uzunluğa sahiptir. bunun sebebiyse, teleskoplar nadiren oldukları gibi kullanılırlar. yani bir teleskop lens gibi doğrudan makineye bağlanmaz genellikle, ismini hatırlamıyorum hatırlayınca yazacağım. bunu yerine teleskopla fotoğraf çekiminde farklı teknikler kullanılır. birazdan detaylıca açıklayacağım ama şimdilik teleskobunuz ile sensörünüz arasına fazladan optik elementler yerleştireceksiniz diyebilirim.

    peki, neden lenslerde fokal uzunluk belirtilirken teleskoplarda diyafram açıklığı belirtilir? bunun sebebi şuna dayanır, bir teleskopta istediğiniz fokal uzunluğu elde edebilme konusunda fazlaca özgürlüğe sahipsinizdir, teleskobunuzun doğal fokal uzunluğu 500mm olabilir, ama bu teleskoptan rahatlıkla 200mm de alabilirsiniz, veya 20 bin mm de ! bir fotoğrafi lensinde bu özgürlüğe sahip değilsiniz. bir teleskopta fokal uzunluğunuzu kaç belirlerseniz belirleyin, diyafram açıklığınızı değiştiremezsiniz ama. diyafram açıklığınız hep sabittir, ve ne büyütme elde ederseniz edin, yakalayabileceğiniz detay miktarı, teleskobun size sunabileceği optik çözünürlük sadece ama sadece diyaframınıza bağlıdır. matematiksel olarak herhangi bir teleskoptan 50 bin mm fokal uzunluk bile elde edebilirsiniz, ve bu hiç de zor değildir. ama o kadar büyütmeyi kaldırabilecek bir çözünürlük sunamıyorsa teleskobunuz, çamur çekersiniz. ve tabi üstelik sabit diyafram açıklığında f/ oranınızı değiştirmek, ışık toplayabilme gücünüzü etkiler. 1000mm fokal uzunluk f/10 yani 100mm diyafram açıklığına sahip bir teleskoptan 5000mm fokal uzunluk alırsanız 100mm diyafram açıklığında bu f/50 diyafram demektir. bu da ışık toplayabilme gücünüzün epey kısılması demektir. ama özellikle güneş, ay ve gezegen çekimlerinde diyaframın bu kadar kısılması çok da büyük bir problem teşkil etmez.

    yani lenslerde ve teleskoplarda belirtilen milimetrik değer, objektifinizin değiştiremeyeceğiniz değerine karşılık gelir. fotoğrafi lenslerinde fokal uzunluk sabittir, diyafram değiştirilir. teleskoplardaysa diyafram açıklığı sabittir, fokal uzunluk değiştirilir.

    şimdi gelelim teleskopumuzun neler verebileceğine. kendi teleskobum ve fotoğraf makinem üzerinden örnekleyeceğim.

    100mm f/10 bir teleskoba sahibim şahsen, yani teleskobu çıplak bir şekilde fotoğraf makinesine taktığım zaman 1000mm fokal uzunlukta bir lens olarak davranıyor, 100mm veya 10 cm diyafram açıklığına sahibim. 10 cm veya 4" (inç) teleskop da denilebilir.

    dawes kırınım limiti diye bir kavram vardır, dawes diffraction limit olarak da geçer, bu limit şunu söyler bize; bir teleskobun ayırt etme gücü 11.6'nın diyafram açıklığının santimine bölümüyle bulunur.

    11.6 / 10 cm = 1.16, yani benim 100mm f/10 teleskobum 1.16 arcsaniye çözünürlüğe sahip. 1.16 arcsaniyeden küçük detayları ayırt edebilmesi mümkün değil, çünkü diyafram açıklığı yeterince geniş değil, 10 cm veya 4 inç teleskoplar için epey küçük bir değer. ama başlangıç için ideal. herneyse, teleskobumuzun ayırt etme gücünü 2-3 piksele karşılık gelecek şekilde ayarlayabiliriz, daha fazlası gerçek bir büyütme sağlamayacağı gibi keskinlik kaybetmeye yol açacaktır.

    yukarıda 4.3 mikron piksellik 550d'den bahsetmiştik, 550d'min 1000mm fokal uzunlukta sahip olduğu çözünürlük; 206265*0.0043/1000 'den 0.89 arcsecond / piksel 'e karşılık geliyor. teleskobun gücü olan 1.16 arcsecond'ı maksimum limitim olan 3'e bölersem, piksel başına 0.38 arcsecond 'a kadar çözünürlük elde edebilirim, bundan daha aşağısını zorlamak bana büyütme sağlamaz, sadece çözünürlüğümü düşürür. elimdeki 100mm f/10'luk teleskoptan 0.38 arcsec/piksel çözünürlük elde etmek için 2335 mm fokal uzunluğa ihtiyacım var.

    diyafram açıklığım sabit 100mm olduğu düşünülürse, 2300 mm fokal uzunluk elde ettiğim durumda f/23 'lük bir objektif olarak davranacağını da belirtmek gerek.

    az önce de dediğim gibi, teleskoplarda istediğiniz fokal uzunluğu elde etmek epey kolaydır. mesela 2x bir barlow lensi yani teleconverter kullanırsam 2000mm fokal uzunluk elde edebilirim, ki bu bana 0.44 arcsec/pixel çözünürlük verir, gayet muhafazakar bir yaklaşımla hiç de fena bir çözünürlük değil bu. 70 arcsaniye boyuta sahip jüpiter'i yaklaşık 184 piksel boyutunda yakalayabilirim demektir bu. küçük bir teleskop için hiç de fena değil diyebiliriz.

    tabi bu limitin astrofotoğrafi için geçerli olup, gözle yapılam gözlemlere uygun olmadığını da belirtmek gerekir. gözle yapılan gözlemler için teleskop diyafram çapınızı inç ise 50, mm ise 2 ile çarparak bulabilirsiniz.

    yani bu hesapla benim 4 inç / 100 mm'lik teleskobum, göz ile gözlem durumunda 200x büyütmeye kadar kaldırabilir anlamına gelir. 200x büyütme sadece en ideal atmosferik koşullarda geçerli bir değerdir, en tabi maksimum limit belirtir. burada eyepiece devreye giriyor, göz merceği denildiği de olur türkçe olarak.

    bir eyepiece'in sağlayacağı büyütme katsayısını, teleskobun doğal fokal uzunluğunu eyepiece'in fokal uzunluğuna bölerek bulabilirsiniz.

    benim 1000mm fokal uzunluklu teleskobum için 35mm eyepiece 1000/35'den 28x büyütme sağlayacaktır. 12mm eyepiece 1000/12'den 83x, 6mm eyepiece ise 1000/6'dan 166 kat büyütme sağlayacaktır. ama bu büyütmenin işin fotoğrafi ayağında çok bir işinize yaramayacağını bilin, görsel gözlemde gözünüzünün sahip olduğu ayırt etme ve kontrast gücüne bağlıdır aslında bu değer. bu büyütme sadece gözünüzle yapacağınız gözlem için geçerlidir, fotoğraf makinenizin çekeceği fotoğraftaki objenin boyutunu 166 kat arttırmaz.

    örneğin benim teleskobum için 12mm eyepiece ve 2x barlow ile 166x büyütme elde edebilirim rahatlıkla, ama bu setupa fotoğraf makinesi bağlarsam eşdeğer fokal uzunluk olarak 166,000 mm elde etmiş olmam. yani aslında bu sayı bir ilüzyondur, yani gerçekten 166 bin mm fokal uzunluğa ulaşmıyorsunuz, sadece bir büyüteçle objektifinizin ortasındaki görüntüyü büyütüyorsunuz. yani eyepiece ile teleskopunuz 166 bin mm fokal uzunluğa ulaşmıyor, sadece teleskobunuzdan çıkan ışığa çıplak gözle baktığınızda göreceğinizin 166x katı bir büyütme sağlamış oluyorsunuz. yani teleskobun odakladığı ışığa bir büyüteç tutuyorsunuz gibi düşünebilirsiniz. fotoğraf çekiminde bu değer pek bir işinize yaramaz, ama eyepiece kullanarak da teleskoplarla fotoğraf çekebilmenin bazı yolları var. ve her ne kadar 166 bin gibi ütopik değerlere çıkılamasa da yine de teleskobunuzdan elde ettiğiniz fokal uzunluğu ciddi miktarda arttırabilirsiniz, 20 bin mm fokal uzunluğa ulaşabilirsiniz, tabi bir işinize yaramaz ayrı konu.

    en bilinen iki yöntem vardır, birisi afocal, diğeriyse eyepiece projection olarak geçer. afocal çekimde, fotoğraf makinenize bir lens takar ve teleskopunuzun eyepiece'inden çıkan görüntüyü lensinizle çekersiniz. eyepiece projection ise eyepiece'den çıkan görüntüyü doğrudan sensöre vurdurmak ile yapılır, ve inanılmaz derecede büyütme katsayıları elde etmekte kullanılır. iki yöntem de gezegen çekimleri için epey iş görür.

    şu an için bu entryi burada noktalıyorum, daha sonra devam edeceğim ama şimdilik merak edenler faydalansın diye bu haliyle bu entryi yayınlayacağım.
  • önceki iki entryde giriş yapıp çekim yapılan kamera ve objektiften bahsettik. şimdi daha teknik detaylara girmek yerinde olacaktır. astrofotoğrafi için kameramız ve objektifimiz var, şimdi birazcık veriden bahsetmek yerinde olacaktır. bu entryde sinyal, gürültü, sinyal/gürültü oranı (snr), gürültü kaynakları ve veri işlemek kısmından bahsedeceğim.

    astrofotoğrafi esasen düşük ışık fotoğrafisidir (low light), hatta bu alanın en ekstrem boyutudur da diyebiliriz. sinyal ile gürültü arasında dengeyi kurabilmek astrofotoğrafinin en önemli alanıdır. bir çok amatör bu konuya pek dikkat etmese de, veri toplama sürecini anlayıp efektik olarak yönetebilmek çok önemlidir, ve çektiğiniz fotoğraflarda sonuçlarınız arasında çok büyük farklılık yaratır.

    çekilen bütün fotoğraflar sinyal/gürültü oranı diye bir oran vardır. bu oran arttıkça, yani gürültü başına sahip olduğunuz sinyal miktarı arttıkça hem daha sönük detaylar yakalayabilirsiniz, hem kareleriniz daha keskin olur, hem de daha güzel ve canlı görünürler. astrofotoğrafi bu sinyal ile gürültü arasındaki mücadelenin en öne çıktığı fotoğrafi dalıdır.

    bu entryde atlayacağım bazı detaylar olacaktır, sonraki entryde anlatacağım o detayları. sonraki entry çekim planlama üzerine olacaktır. çekim yapacağınız yerin seçimi, ışık kirliliği, pozlama süresi, ideal koşullar gibi şeylerden sonraki entryde bahsedeceğim.

    bu entry'nin alt başlıkları;
    -iso ve veri
    -sinyal ve gürültü
    -kalibrasyon
    -istifleme (stacking)
    -kalibrasyonun hataları ve zararları

    ek olarak entryde bahsedeceğim dithering kavramı için; (bkz: dithering/@roneil)
    ================ iso ve veri ================

    öncelikle iso'yu anlamanız faydalı olacaktır. iso, sensörün topladığı elektronik verinin dijital veriye dönüştürülürken ne kadar yükseltildiğini ifade eder. gündelik fotoğrafide iso arttırmak gürültüyü arttırırken astrofotoğrafide tam tersi söz konusudur, iso arttırmak gürültüyü azaltır. sebeplerini birazdan daha iyi anlayacaksınız.

    sensörünüzün her bir pikseline vuran her bir ışık tanesinin 1 veri olduğunu kabul edin, pozlamanız sonucunda her bir pikseliniz belirli bir sayısal değere ulaşır. iso hassasiyeti, bu verinin nasıl sayılıp dijitale çevrildiğini belirler. ancak sanılanın aksine iso sensör hassasiyetini arttırmaz, her haliyle sensöre düşen veri veya ışık miktarı sabittir. iso bu verinin nasıl sayıldığını etkiler sadece. iso arttıkça her bir pikselin dolum kapasitesi azalır. yani düşük iso'da 100 veride dolan piksel, yüksek iso'da 10 veride dolabilir. sensörünüze 15 veri düştüyse düşük iso'da fazla karanlık, yüksek iso'daysa fazla aydınlık kalabilir, ve iki durum da kayıplara yol açabilir.

    iso aslında pikseldeki veri miktarının ne kadar hassas sayıldığını belirler demiştik. sayıları clarkvision üzerinden izinsiz (ç)alacağım ancak anlaşılır olması için şöyle düşünebilirsiniz.

    diyelim ki, bir pikselinize 623.47 veri düştü. diyelim ki bu veriyi 100 adımda okuyabilmek zorundayız. bu veriyi 50 ve katları olarak ölçersek 12 adımda 600 buluruz, 10 veya katlarıyla 62 adımda 620 buluruz. 1 veya katlarıyla okursak 100'ün üzerine çıkamayız, pikselimiz ölçümümüzden daha dolu olur. iso, her bir adımda kaçar katsayılarla veriyi ölçtüğümüzü belirler.

    12/100 biraz karanlıktır ve düşük hassasiyetten veri kaybı demektir
    62/100 normal bir pozlamadır, saymak istediğimiz veriye yeterince yakındır diyebiliriz
    100/100 bembeyaz, hatta aşırı pozlanmış kayıp veri demektir.

    düşük iso 50'liklerle saymakken yüksek iso 1'lerle saymak gibidir.

    bit değeri verimizin ne kadar hassas kaydedildiğini belirler. 8 bit veri 0-255 arası sayılır, 12 bit veri 0-4095, 16 bit 0-65,535, 32 bit veri 0-4,294,967,295 'ye kadar kaydedilebilir. bu veriyi pikseller için düşünecek olursak, 0 her zaman karanlık yani simsiyah iken örneğin 8 bit veri için 255 veriye ulaşmak bembeyaz anlamına gelir. kameranızın bit değerini değiştiremezsiniz, ancak veri işlerken bit değerlerini kullanmanız gerekecektir. çektiğiniz astrofotğrafları photoshop'ta işlerken 16 bit veri ile çalışacaksınız, pixinsight'ta işlerseniz 32 bit veri, monochrome yani tek renk çekim yapıyorsanız muhtemelen 8 bit olarak işleyeceksiniz. renkli 8 bit veri, astrofotoğrafide istediğiniz sonuçları elde etmeniz için yeterli olmayacaktır. şimdilik bunu bilmeniz yeterli.

    eski kameralar 12 bit çekerken çoğu yeni kamera 14 bit çekiyor. bazı özel kameralar 16 bit veri de çekiyor sanırım. bit değeriniz çekiminiz sonucunda elde edeceğiniz renk derinliği ve dinamik aralığı doğrudan belirler. ne kadar yüksek bit kullanıyorsanız, o kadar iyidir diyebiliriz.

    ================ sinyal ve gürültü ================

    şimdi gelelim sinyal ve gürültüye. pikselinizin yakalayabildiği her bir ışık zerresi bir sinyaldir. sensörünüz pozladığı ışığa göre bir voltaj gerilimi oluşturur, daha sonra bu gerilim kameranın içerisinde analog-dijital çevirici elektroniklerle sayısal dijiyal veriye çevrilir. ama kaydedilen veri sadece sinyalden oluşmaz, gürültü kaçınılmazdır ve farklı sebeplerden gürültü oluşur. astrofotoğrafide ve hatta düşük-ışık fotoğrafisinin genelinde önemli olan gürültüye kıyasla yüksek sinyal elde edebilmektir.

    gürültünün bir çok kaynağı vardır, ve her biriyle başa çıkmak için farklı yollar vardır. burada kalibrasyon kareleri devreye giriyorlar. gürültü tiplerinden bahsettikten sonra kalibrasyon karelerini anlatacağım, daha iyi kafanızda oturacaktır. gürültüyü anlamak önemlidir. her bir gürültü tipi, toplam gürültüye eş miktarda katkı sağlamaz. gürültünün bütün türleriyle başa çıkamazsınız, gürültüyü komple yok edemezsiniz. ama karşılaştığınız gürültü tipini tanımlayıp nasıl başa çıkacağınızı bildiğiniz durumda, baskın gürültü tipine karşı önlem almanız durumunda karelerinizdeki gürültünün çoğunluğundan kurtulursunuz.

    başlıca gürültü türleri;

    photon noise / shot noise: bu gürültü tipi pikselinize vuran ışığın denk gelişiyle alakalıdır, önlemenin tek bir yolu var, her bir pikselinizi mümkün olduğunca çok doldurmaktır. yani ne kadar uzun pozlarsanız bu gürültü o kadar azalacaktır. bu gürültü tipi piksellerinizin yakalayabildiği veri miktarı farklılığıyla oluşur. istatistik ve fizikten gelir, veri miktarınızın kare kökü kadar her zaman mevcut olacaktır. bu tip gürültüyle başa çıkmak için uzun pozlamak gerekir ki, sinyaliniz normal artarken gürültünüz karekökü oranında arttığından gürültüye kıyasla fazla sinyal elde edip bu gürültüyü önemsiz bir hale getirebilesiniz. iso gürültüsü olarak bilinen gürültü bu gürültüdür. gündüz fotoğrafisinde iso arttırmak pozlamayı kısacağından sinyal/gürültü oranınız azalacaktır. astrofotoğrafide böyle bir derdiniz yok, pozlama sürenizi iso değerinize göre belirlemeyeceksiniz zaten, pozlama sürenize göre iso belirlemeniz gerekebilir ancak. ışık kirliliği de gürültü yaratır, sonraki entryde ışık kirliliği özelinde bahsederken daha detayına gireceğim, ancak ışık kirliliğinin yarattığı gürültü de bu tip gürültüye dahil olur.

    thermal / dark current noise: piksellerimiz üzerine vuran ışığın yanısıra sensörün ısımasıyla da tetiklenip veri sayabilirler, bu gürültü böyle ortaya çıkar. yok etmek için sensörü soğutmak gerekir, kameranızı modifiye ederseniz veya soğutuculu bir sensör kullanırsanız bu gürültü tipinden kurturabilirsiniz. ancak bu işlem ciddi elektrik harcar ve pahalı ekipmanlar gerektirir. yine de başa çıkmanın yolları var, dark frame kalibrasyonuyla azalır, bir çok karenin istiflenmesiyle (stacking) neredeyse kaybolur ve önemsiz bir hale gelir.

    read noise : okuma gürültüsü olarak çevirebiliriz, kameranın iç elektroniklerinin yarattığı gürültüdür. bu gürültüyle başa çıkmanın yolu düşük iso kullanmamak ve bias kalibrasyonu yapmaktır. düşük iso değerlerinde kameranın yarattığı read noise artar, verinizi bu gürültünün üzerine çıkartabilmek için daha da uzun pozlamanız gerekir. aynı pozlama süresini yüksek iso'da kullanmanız halinde bu gürültü tipini azaltacağınızdan snr oranınız ve veri kaliteniz artar. bu yüzden astrofotoğrafide iso değerini yükseltmek gürültüyü azaltır. ayrıca son karenize yansıyacak read noise miktarını minimize etmek için daha uzun pozlamalar kullanıp daha az kare pozlamak tavsiye edilir. işin aslı şu ki, zaten read noise bias kalibrasyonuyla azaltılabiliyor, ve üstelik belirli bir pozlama değerinden daha uzun pozladığınız takdirde zaten read noise'u epey bastırabilecek ışık verisine ulaşıyorsunuz. bu eşikten daha uzun pozlamak, read noise özelinde ciddi bir katkı sağlamayacaktır. yukarıdaki iso için verdiğim örnekte düşük iso'da 12, normal iso'da 62 veriden bahsetmiştim. düşük iso'dan elde edilen 12 veriyi 60'a çıkartmaya çalışırsanız bu verinin ne kadar berbat bir şey olduğunu görebilirsiniz misal.

    fixed-pattern noise, iki tipi vardır;
    photo response non-uniformity, en basit gürültü tipidir, lensinizin üzerindeki bir toz zerresinin yarattığı karartma, veya lensinizin köşelere doğru yarattığı kararatma (falloff / vignette) başlıca sebepleridir. flat frame kalibrasyonuyla çözülürler. ek olarak flat frame kullandığınız durumda flat'leriniz için de ayrıca dark flat çekmeniz gerekebilir.

    dark signal non-uniformity, en can sıkıcı gürültü tipidir. tamamen sensöre bağlı oluşur, önlemenin bir yolu yoktur. çektiğiniz fotoğraflarda gördüğünüz rengarenk gürültü desenleri, ve hatta istiflediğiniz karelerde görebileceğiniz bantlanmanın sebebidir. color noise yani renkli gürültü rastgeledir ve önlemesi kolaydır, dark ve bias kalibrasyonlarına ek olarak fazla veri istiflemekle kolayca önlenir. fazla düşük veya yüksek iso kullanmak da bu gürültüyü arttırır. bir de bantlanma vardır, kameranın sabit yıldızların kaydığı sabit açı çekimlerde pek belli olmazken kadrajın sabit kaldığı takipli pozlamalarda bu bantlanma gürültüsü, istiflenme işleminde üst üste biner ve kurtulması zor bir hale gelir. bu durumla başa çıkmak için "dithering" tekniği kullanılır. yani belirli aralıklarda kadrajınızı rastgele yönlerde hafif kaydırırsınız, bu durumda bu bantlanma görüntüsü istiflenme aşamasına yayılır ve bulanıklaşır, böylece belirli olmaz. dithering yapmazsanız bantlanma gürültüsü kare boyunca kayan, yürüyen gürültü (walking noise) oluşuma da yol açabilir.

    gürültü de tıpkı veri gibi sayısal bir değerdir aslında. ve farklı gürültü tiplerinin katkılarını, yani toplam gürültüyü hesaplarken pisagor hesabı yapılır. yani bir tip gürültü 3, ikinci tip gürültü 4 birimse, toplam gürültünüz 5 birimdir. bu durumda 4 birim katkı yapan gürültüyü çözmeniz durumunda 1 birim gürültü elde edersiniz.
    aynı şekilde 5 ve 12 birim gürültünün toplamı 13 birim gürültüdür, veya 7 ve 24 birimin toplamı 25 birim gürültüdür. 24 birimlik gürültüyü çözdüğünüz durumda elinizde 1 birimlik gürültü kalır, kalan gürültü önemsizleşir. profesyoneller kalan bu gürültüyü önemsiz bulurlar ve hatta düzeltmekle de uğraşmazlar.

    ================ kalibrasyon ================

    astrofotoğrafide 5 tip verimiz vardır, bu verilerin her biri ayrı ayrı pozlanmış dosyalardır, ve her biri belirli bir amaca hizmet eder. başlangıçta hepsini kullanmanızı tavsiye ederim, sonuçlarınızı iyileştirecektir. profesyonelleştikçe bazılarını kullanma ihtiyacı duymacaksınız, kimisinin katkısını önemsiz bulup zaman kaybı olarak göreceksiniz. frame tiplerimiz şöyle sıralanabilir;

    light frame: ışık verisinin saklı olduğu karelerdir. çektiğimiz objeye ait tüm ışık verisi bu karelerdedir. güzel astrofotoğraflar elde etmek istiyorsanız bu kareleri çekerken kesinlikle dithering yapmalısınız.

    dark frame: sensör üzerine ışık düşürmeden çekilir. ışık veriyleriyle aynı sürede ve aynı iso değerinde pozlanmalıdır. üstelik ortam sıcaklığı ve sensör sıcaklığı da ışık verilerinizle aynı olmalıdır ki ideal sonuç verebilsin. ama sıcaklık kontrolü olmadan bu durum zor, bu yüzden yeterince yakınla idare edebiliriz. tavsiyem dithering yapmadan evvel lensin üzerine kapak kapatıp bir kaç tane çekmeniz olacaktır. kimisi çekim süreci bittikten sonra veya başlamadan evvel çekmeyi tavsiye eder, gerek ortam gerek sensör sıcaklığı tutmayacağından etkisini biraz kaybederler. çoğu profesyonel bu tip kareleri gereksiz görür, çünkü ışık verilerini istiflerken bu kareleri uğruna kullandığımız gürültü tipi zaten azalacaktır. şart olmasa da, az da olsa faydasını görürsünüz, ve amatörken veri işleme kısmına çok hakim olmayacağınızdan işinizi kolaylaştıracaktır. naçizane tavsiyem, üşenmeyip dithering yapın ve dark frameleri unutun, çekmekle uğraşmayın.

    bias frame: sensörün yarattığı belirli bir bias değeri vardır, bu değer bütün piksellerinize yayılır ve verilerinizdeki siyahların gerçek siyah olmalarını engeller. bias kareler bunlarla başa çıkmak için kullanır. light frame'lerle aynı iso değerinde, ancak mümkün olduğunca düşük pozlama süresinde çekilmelidir. dslr'lar için bu süre 1/4000 veya 1/8000 'dir. sensörün üzerine ışık düşmemelidir.

    flat frame: lensinizin kenarlara doğru yaptığı karartma ve camlarınız veya sensörünüz üzerindeki toz zerrelerinin yaratacağı lekelerle başa çıkmak için uygulanırlar. lensin önüne beyaz bir bez vs. gerip düz ve parlak bir ışık kaynağı doğrultalarak çekilirler. light frameler ile aynı diyafram ve odak ayarında çekilmeleri çok önemlidir ! pozlama süresi önemli değildir. aynı iso değerinde çekilmesi, şart olmasa da tavsiye edilir. renkli olup olmamaları önemli değildir, yani white balance fark etmez, önemli olan gradyenlerin ve toz vs. izlerinin ışık karelerinzdekiyle aynı yerde çekilmesidir. yine de düz beyaz bir bez veya tshirt ile çekmeniz en sağlıklsıdır. pozlama süresi kameraya bırakılır, kameranızın normal pozlaması kullanılır. çekmek için lensin üzerine beyaz bir kağıt veya bez gerilip düz (uniform) bir ışık tutulur. kameranız kaç saniye pozlamak istiyorsa o kadar pozlayabilirsiniz. aşırı pozlanması (overexposed) veya az pozlanması (underexposed) etkisini kaybettirebilir. naçizane tavsiyem, eğer ki fotoğrafi lensi kullanıyorsanız, hem ışık karelerinize hem de flat karelerinize lens profili uygulayıp, profil uygulanmış hallerini istiflemeniz olacaktır. köşelere doğru oluşan kararmayla mücadele için muhteşem iyi iş görür bu haliyle. ancak, sakın ola ki raw converter'lerin manuel vignette/falloff yani kararma ayarlarıyla kendiniz düzeltmeye çalışmayın. her şeyi mahvedersiniz. lens profili yoksa uygulamayın, flat kareleri olduğu gibi istifleyin.

    dark flat: belki de en önemsiz kalibrasyon karesidir, flat karelerinizin yaratabileceği gürültüyü azaltması için çekilir. yine sensör ışık almayacak şekilde, flat karelerinizle aynı sürede ve aynı iso'da pozlanmalıdırılar. önemsizdir, kullanmanıza gerek yok, eskiden sensörler flat karede bile ciddi gürültü yarattığından kullanılırdı, yeni sensörlerin böyle dertleri yok.

    ================ istifleme (stacking) ================

    bir astrofotoğrafçı atasözü der ki; "dither or die", veya "dither'la veya öl".

    astrofotoğrafinin kaçınılmaz sürecidir. tek karelik samanyolu çekmediğiniz sürece her türlü istifleme işlemini gerçekleştireceksiniz. bu işlem için deep sky stacker harika iş görür, kullanması kolaydır, ücretsizdir, ve 64 bit yazılım olduğundan kolaylıkla ramlerinizi kullanır, sorunsuz çalışır.

    istifleme işleminin amacı sinyal/gürültü oranını arttırmak, sinyali öne çıkartmaya uygun bir hale getirmek, gürültüyü azaltıcı önlemler alıp sinyal kalitesini arttırmak, ve tek seferde elde edemeyeceğimiz uzun pozlamalara eşdeğer toplanmış veriyi tek bir kareye yerleşmiş hale getirebilmektir.

    istifleme süreci şöyle işler;

    öncelikle bias kareler bütün karelerden çıkartılır.
    sonra dark flatler, flatlerden çıkartılır.
    flat kareler ışık karelerinden çıkartılır.
    dark kareler ışık karelerinden çıkartılır.
    en son elde edilen ışık kareleriyse toplanır.

    istiflediğiniz karelerin her biri 16 bit veri olsa da istifleme sonucunda 32 bit veri elde edersiniz. istifleme işleminin tek amacı, sinyali arttırmak, gürültüyü azaltmak ve sinyal/gürültü oranını iyileştirmektir. istifleme sonucu elde ettiğiniz kare, başta herhangi bir ışık karenizden farklı görünmeyecektir, sadece daha az gürültülü bir kare olacaktır. bu veriye lineer veri denilir. lineer veri karanlık görünebilir, daha sonra veri işleme yollarıyla bu dar lineer veriyi genişletip (stretching) fotoğrafınızı elde edersiniz. veri işlemek sonraki entrylerin konusu. bu entryi kalibrasyonu anlatıp bitireceğim.

    istiflemek için farklı farklı yollar vardır, bunlara başlıca ortalama (average), medyan (median) ve kappa-sigma kırpma (clipping) denilir.

    average ve median kalibrasyon karelerinde kullanılabilirler, ışık karelerindeyse ne olursa olsun her zaman kappa-sigma yöntemi uygulanmalıdır. teknik sebeplerini açıklamam epey kafa karıştırır ve bu entryi epey uzatır. kalibrasyon karelerinde de kappa-sigma yöntemi kullanılabilir, ne kadar fark yaratacağından emin değilim. ben şahsen hepsini kappa-sigma yöntemiyle istifletiyorum, işimi fazla fazla görüyor.

    ışık karelerinin kappa-sigma ile istiflenmesi karelere yansıyan uçak, uydu, meteor gibi şeylerden de kurtulmanızı sağlayacaktır. aşağıda flat frame hatasında örnek verdiğim karedeki meteor mesela kappa-sigma clipping sayesinde son kareye yansımamıştır.

    edit: teknik kısmında şöyle basitçe bir açıklama getireyim, average ve median isminden de anlaşılacağı üzere her bir pikseldeki verinin ortalamasını alır. ama hem gürültü hem de karenize giren uçak vs. de bu ortalamaya dahil edilir. kappa-sigma rejection ise bütün piksellerin önce teker teker bir ortalamasını alır, sonra da bu ortalamanın dışında kalan pikselleri hesaba dahil etmez, bu yüzden kareye giren uydu, uçak vs. son kareye dahil olmaz. bence en temiz sonuçların elde edildiği istifleme tekniğidir.

    istifleme kısmını bitirmeden çok önemli bir konuya bkz vermek isterim, (bkz: dithering/@roneil)

    ================ kalibrasyonun hataları ve zararları ================

    entryi bitirmeden kalibrasyon karelerinin olası dezavantajlarından birazcık bahsetmek isterim. çünkü kalibrasyon kareleri doğru kullanılmazlarsa, işinize yaramadıkları gibi işinizi zorlaştırabilirler. gürültüden kaçmak için kalibrasyon yaparken gürültüyü arttırabilirsiniz, yani yağmurdan kaçarken doluya tutulmanız mümkün.

    öncelikle dithering'i bir kenara ayırmak isterim ki, çekmek istediğiniz obje karenizin köşelerinde kalmadığı sürece dithering'in hiç bir zararı olmaz, hatta fazlasıyla faydası olur, mutlaka yapmanızı tavsiye ederim.

    ve tabi flat kareler, kenarlara doğru oluşan kararmalar ve tozların oluşturduğu lekelerden kurtulmak için kaçınılmazdır. zarardan çok faydası dokunur, tavsiye ederim. ancak! özellikle lens kullanıcıları için, çekim yaptığınız odak ile flatleri çektiğiniz odak birebir aynı değilse, flat kareler size yarardan çok zarar verir. birebir aynı odağı kullanmadığınız takdirde, sakın flat kareler çekmeyin ve kullanmayın.

    daha önce bu hataya çok düştüm, bir örneğini şöyle bırakayim; tek karem böyleyken, sonuç bu. karenin sağ alt kısmındaki silik izler toz izleri, ışık hüzmeleri ışık kirliliği yaratan ışık kaynakları, sokak lambaları vs. toz zerrelerini renklendirdiler. zerrelerden kurtulamama sebebim, flat karelerimin odaklarının ışık kareleriyle aynı olmaması. üstelik işin komik yanı, bu fotoğrafı çektiğim lens, infinity hard-stop özelliğine sahip bir prime lens. yani lens en uzağa odaklandığında zaten sonsuza ulaşıyor. ama aradaki fark şu ki, flat kareleri ertesi gün gündüz çekmiştim. gece yaptığım çekimle gündüz çektiğim flat kareler arasındaki fark, ortam sıcaklığı farkı. lensin içerisindeki termal genleşmenin yarattığı fark yüzünden tozlardan kurtulamadım, ve üstelik tozların ışık kirliliği kaynaklı ışık hüzmelerine denk gelmeleri daha da beter görünür olmalarına yol açtı. ama kararma / falloff konusunda yine de epey başarılı sonuç verdi.

    bu kare 35mm f/4'te çekildi, 30 saniyelik pozlamalardan 20 dakika boyunca pozlandı, iso 800 olması lazım. takip sistemim olduğu için diyafram çekincem yoktu. lenslerin en geniş diyaframlarında kararma en kötü vaziyettedir, ancak en geniş diyaframda çok daha fazla veri toplayabilirler. özellikle de prime lensler için geçerli. kenarlara doğru kaybettiğiniz keskinlik önemsizse, ki genellikle değildir ama takip sisteminiz yoksa ve sadece tripod üzerinde çekim yapıyorsanız, kesinlikle diyafram kısmadan, veya birazcık kısarak flat kalibrasyonuyla muhteşem sonuçlar elde edebilirsiniz.

    dark flat, biraz tartışmalı bir konu. şöyle ki, kullandığınız iso ve flat çekiminde sensöre düşürdüğünüz ışık miktarının belirlediği pozlama süresine göre, dark flat kullanımı zorunlu değildir. örneğin 800 iso ve kalın beyaz bir bez kullandıysanız ve flat kareleriniz 4 saniye pozlandıysa, dark flat kullanmanızı tavsiye ederim. beyaz beziniz inceyse ve mesela 3200 iso'da çekim yaptıysanız, örneğin 1/400 saniye gibi kısa pozlanmış flat kareleriniz varsa, zaten bu kareler ciddi bir gürültü katmayacaktır. bu yüzden bir daha dark flat çekip suyu bulandırmanızı tavsiye etmem, çünkü dark flat ile flat karelerinize gürültü ekleyip son görseldeki gürültü miktarınızı arttırabilirsiniz.

    bias ve dark'lar ise ayrı bir konu. şöyle ki, düzenli (pattern) gürültü türlerini zaten flat ve dithering ile epey giderebiliyorsunuz, geriye kalıyor rastgele (random) gürültü. bu random gürültüyü birebir telafi etmek zaten mümkün değildir. ışık karenizdeki rastgele gürültüyle dark veya bias karelerinizdeki rastgele gürültü asla birebir aynı olmayacaktır. ama zaten amacımız gürültünün bir ortalamasını oluşturup bir offset değerini çıkartmak olacaktır.

    ancak şunu bilin ki, flat, bias ve dark kareleriniz asla mükemmel değillerdir. ve aslında bu kareleri istiflerken de bir miktar rastgele gürültü eklenir. ama iyi tarafından bakılacak olursa, rastgele gürültü, desen oluşturan gürültüye tercih edilir. karelerinizde belirgin bantlanmalar olmasındansa gürültü ile ince detayları kaybetmek tercih edilir.

    bütün kalibrasyon karelerinizden fazla fazla olması sağlıklı bir offset hesaplayıp son karenizi iyileştirmenize yardımcı olacaktır. yeterince kalibrasyon kareniz yoksa offset hesabınız tutarlı olmayıp, gürültüyü azaltmak yerine gürültü ekleyebilir.

    bias kareler sıcaklığa bağlı değiller, ne kadar fazlaysa o kadar iyidir. 10 ışık karesi dahi istifleyecek olsanız bile 100 civarı bias karesine sahip olmanız sağlıklıdır. bias karelerin iyi bir yanı varsa, her iso değeri için bir kez oluşturmanız kafidir. örneğin çoğunlukla 800 ve 1600 iso'da çekim yapıyorsanız, iki iso değeri için de 100'er bias karesi çekip tekrar tekrar kullanabilirsiniz. her seferinde çekmenize gerek yok. yeterince bias kareniz varsa çok bir zararını görmezsiniz, ama mesela 5 bias kareyle bias kare offseti hesaplatmaya çalışırsanız, muhtemelen son karenize gürültü ekleyecektir.

    ve son olarak dark kareler. dslr'lar için dark kareler hakkında iki şey söylenir. birincisi, önemsiz olduklarıdır, çünkü zaten ışık karelerinin istiflenmesi rastgele termal gürültüyü azaltıyor. ikincisiyse, aynı sıcaklıkta çekilmedikleri sürece zararlı olduklarıdır, daha doğrusu sıcaklık farkı arttıkça dark karelerin istiflenmiş karelerinize katacağı gürültü miktarının artmasıdır.

    dark kareler sensör ve elektronik aksamın sıcaklığından ciddi etkilenirler, ki zaten bu etkinin yarattığı gürültüyü azaltmak için vardırlar. ancak sıcaklık değerleri tutarsız olduğunda, dark kareleriniz gürültüyü azaltmak yerine attıracaklardır.

    burada düşünülmesi gereken bazı etkenler var. öncelikle gecenin bir yarısı kameranızı ilk kez çalıştırdınız ve çekime başladınız. kameranız soğuk bir halde çekime başlıyor ve çektikçe ısınıyor, ısındıkça da ürettiği termal gürültü artıyor. bu artış azalan eksponansiyel bir artıştır. yani en çok ısınmayı ilk bir kaç dakikada yaşayacaktır. bu bağlamda ilk kareniz ile son kareniz arasında ciddi bir ısı ve gürültü farkı olacağı gibi, aynı dark ortalamasını iki kareye de uygulamak, toplam gürültüyü azaltmaktan çok arttırabilmektedir.

    üstelik çok uzun pozlamalarda dark çekimi de sensör ısısını ciddi arttıracaktır. ışık kareniz 5 dk ise, dark kareniz de 5 dk olacaktır. yani 5 dk'lık bir pozlama için toplam 10 dakika sensörünüz pozlama yapacaktır, bu da sensörünüzün daha çabuk ısınması ve sonraki ışık karelerinize yansıyacak termal gürültünün artması demektir.

    bu durumla başa çıkmanın en sağlıklı yolu kameranın içerisindeki gürültü azaltma fonksiyonunu kullanmaktır. çünkü kameranız her karenin ardından bir o kadar daha karanlık pozlama yapıp kendiliğinden çıkartacaktır. bunu yaparsanız istifleme işleminde dark kare kullanmanız gerekmeyecektir, ve her bir karenizdeki dark gürültü daha tutarlı bir şekilde çıkartılacaktır.

    ancak bu durumda her bir pozlamanız için bir o kadar da dark kare çekileceğinden, çekim sürenizde elde ettiğiniz toplam pozlama süreniz yarı yarıya kısılacaktır. yani 1 saat aralıksız çekimde ne fazla 30 dk'lık pozlama elde edebilirsiniz. sensör sıcaklığının ayarlanabildiği sistemlerde dark kare çekimine gerek kalmaz, çünkü soğuk sensörler termal gürültü yaratamazlar, tabi burada soğuktan kastım -20 santigrat dereceler falan. o kadar soğutulamasa da, yine de sensör sıcaklığı sabit tutulabildiği takdirde dark frameler ile oluşan termal gürültü tamamen silinebilmektedir. çoğu dslr astrofotoğrafçısının termal noise'dan kaçamama sebebi, sensörlerinin sıcaklık kontrolü olmaması ve sıcaklık varyasyonlarının birebir giderilmesinin imkansız olmasıdır.

    ve tabi belirtmek gerekir ki, yeni kameralarda dark framelere gerek yoktur, çünkü ikinci entrymde kameralardan bahsederken "on sensor dark current suppression" mevzusundan bahsetmiştim. yeni kameraların sensörleri termal gürültüyü epey minimize edecek şekilde tasarlandıklarından, dark frame ve dark flat kullanımı gereksiz bir hale geliyor. bu kameralarda dark ve dark flat kullanımı, istifleme işleminde son kareye ciddi bir katkı sağlamadığı gibi, bu kareleri çekerken kullandığınız zamanın ziyan olmasından başka bir işe yaramaz.

    ama eski (2010 öncesi, canonlar için digic 3 ve öncesi) kameralarda dark frame ve dark flat'lerin doğru kullanılmaları büyük fayda sağlayacaktır. bunun için benim tavsiyem, örneğin 1 dakikalık pozlamalar yapıyorsanız, her 10 dakikada bir iki dark frame çekmeniz olacaktır. tabi lens kapağı takarken odağı bozacaksınız, hiç uğraşmayın daha iyi. kamerayı kapatıp, af'yi açıp, lens kapağını takıp, af'yi kapatıp, darkları çekip, tekrar kamerayı kapatıp, af'yi açıp (yani odağı kilitleyip), kapağı söküp, af'yi kapatıp kamerayı açıp devam edebilirsiniz. yazması yapmasından daha uzun sürüyor, ama bu sırayla yaparsanız bir sorun yaşamazsınız. :))

    son olarak, özellikle uzun (+2dk) pozlayanlar için tavsiyem, toplam pozlamanız saatlerce sürecekse, farklı farklı dark kalibrasyonları yapmanız olacaktır. yani mesela her 3 karede bir 1 dark çektiniz. her 80 dakikada bir 30 light ve 10 dark kareniz var. bu 30 light karenin dark kalibrasyonunu, bir sonraki 30'luktan ayrı yapabilirsiniz. daha sonra kalibre edilmiş kareleri tekrar sadece ışık karesi gibi tanıyıp ayrıca stackleyebilirisiniz. bu yöntem dark kalibrasyonunuzun tutarlılığını arttıracaktır.

    naçizane tavsiyem, yeni ve güncel bir model kamera seçip dark karelerle asla uğraşmamanızdır. yine dark seçebilirsiniz, çok az da olsa bir iyileştirme de yapacaktır, çok eski bir kameranın 10 dk'da ulaştığı sıcaklığa ulaşmak çok yeni bir kamera için 1 saatten uzun sürebilir. bu durumda dark kullanmak zaten büyük bir fark yaratmayacaktır, ancak dark karelerinizin tutarlılığını o kadar da dert etmeyeceksinizdir.

    şimdilik diyeceklerim bu kadar. bu entrynin de sonuna geldik.

    ışığınız bol olsun.

    ================ gürültüyle mücadelenin bir özeti ================

    photon (shot) noise - uzun pozlamak

    termal noise - offset için dark frame, azaltmak için stacking (istifleme), önlemek için soğutmak

    read noise - offset için bias kareler, önemsiz bir hale getirmek için uzun pozlamak ve son verideki miktarını iyicene azaltmak için daha az kare istiflemek

    photo response non-uniformity (toz ve kararma) - flat frames

    dark signal non-uniformity - bantlanmanın görünürlüğünü azaltmak ve yürümesini engellemek için dithering, rastgele dark sinyalin etkisini azaltmak için dark ve bias kalibrasyonları.

    kalibrasyon yöntemleri;

    dithering: belirli aralıklarda bir kadrajınızı rastgele bir yöne hafifçe kaydımak

    light frame: ışığı topladığınız kareler

    dark frame: light'lar ile aynı iso ve pozlamada, sensöre ışık düşürmeden çekilen, ve ışık kareleriyle aynı ortam ve sensör sıcaklığında çekilmesi gereken kareler

    flat frame: kararma ve tozlardan kurtulmak için, light'lar ile aynı iso ve diyafram değerinde çekilen düz beyaz kareler.

    dark flat: flatlerle aynı iso ve pozlamada çekilen ancak sensöre ışık düşürülmeden çekilen kareler.

    bias kareler: light karelerle aynı iso değerinde, kameranın mümkün olabilecek en kısa pozlama süresinde çekilen kareler.
  • ekşisözlük astrophotography yazı dizimin 4. entrysiyle devam edelim. henüz entryi bitirmedim, ama yazdığım kadarıyla yayınlayacağım. zamanla bitiririm. bu entrymizin konusu, çekim planlamak! çekim planlama derken çekim yapacağınız geceyle ilgili 3 etkenin planlanmasından bahsedeğim. bu üç etken; tarih, konum ve hedef.

    entry'nin alt başlıkları;
    -güneş ve ay
    -hava durumu
    -ışık kirliliği ve konum
    -nesneye göre planlama
    -gezegensel çekim planlama
    -yardımcı kaynaklar, siteler ve uygulamalar.

    astrofotoğraf çekiminde başarılı olabilmek için sağlanması gereken bazı gereklilikler var, bu noktalara dikkat edilmezse çekiminiz efektif olmayacağı gibi, kötü sonuçlar alabilirsiniz. bir takım koşulları sağlamaya dikkat etmezseniz, çektiğiniz karelerden elde edeceğiniz sonuçlar başarılı olmaya bilir.

    farklı astrofotoğrafi türlerine göre farklı şartlar sağlanması gerekebilir. örneğin güneşi gece çekemezsiniz (duh!), veya yıldızları galaksileri de gündüz çekemezsiniz. ay gece de gündüz de çekilebilmektedir. çekim planlarken dikkat etmeniz gereken ilk etken bu, gece-gündüz süreleri ve ay döngüleri!

    ================ güneş ve ay ================

    önce en basit olanından bahsedelim, ay ! astrofotoğrafide ay en büyük düşmanınızdır. çünkü hunharca bir ışık kirliliği yaratır, bu kirliliği filtrelemek de mümkün değildir. gece gözlem veya fotoğrafi için, en azından ay'ın özelinde iki ideal durum vardır. birincisi yeni ay dönemi, yani ay'ın dünyanın gölgesinde kalıp hiç güneş ışığı yansıtmadığı dönem. ikinci bir dönem ise, ay'ın gündüz vakti gökyüzünde olup gece vakti bulunduğunuz konuma göre dünya'nın arkasında kaldığı vakittir. şehirler içerisinde pek fark etmeseniz de, ay aslında çok parlaktır. bunu kırsal veya karanlık gökyüzünden daha iyi anlayabilirsiniz. ay o kadar parlaktır ki, ay ışığı kaynaklı gölge bile oluşabilmektedir. çekim yapacağınız tarihi düşünürken ay'ı göz önünde bulundurmak zorundasınız. eğer ki hedefiniz ay'ı çekmek değilse, astrofotoğrafi çekebileceğiniz tarihleri ay belirler.

    ancak zamanınız kısıtlı olabilir, tarih seçerken çeşitli sebeplerden çok bir özgürlüğünüz olmaya bilir. dünyanın sonu değil, ay ufkun altında kaldığı sürece, sanki hiç yokmuş gibi çekim yapabilirsiniz. veya ay ufuktan yükseldikten sonra, tam tepeye ulaşana kadar ki sürede, ay'ın zıt yönünde çekim yapıyorsanız ay ışığından etkilenmeden çekim yapabilmeniz mümkündür. ama geniş açılı lensler kullanıyorsanız parlamasının kadraja girmediğinden emin olun.

    gelelim güneşe. eğer ki çektiğiniz obje güneşin kendisi değilse, güneş gece sürenizi belirleyen önemli bir faktördür. hepiniz fark etmişsinizdir ki, güneş varken yıldızları göremezsiniz, astronomik gözlem veya çekimler yapılamaz. yazın günler uzun, geceler kısa, kış aylarında ise tam tersi söz konusudur. ayrıca bu entrye konu olmayan zodiac ışığı, (bkz: karşıgün)'ün çekiminde de önemlidir güneşe göre planlamak.
    özellike samanyolunun çekimi için ilk bahar - yaz aylarında, güzel türkiye'mizin bulunduğu enlemden ötürü güneş battıktan sonra çok da uzun zaman aralığına sahip olamayabiliyoruz. zaten yaz aylarında geceler de kısa sürüyor.

    güneş ve ay'la ilgili planlama yaparken dikkat etmemiz gerekenler bu kadar.
    örnek verecek olursak;
    15.10.2020 perşembe'yi cuma'ya bağlayan gece;
    günbatımı: 18:23, gündoğumu: 07:12
    aybatımı: 17:57, aydoğumu: 06:20 (yeniay)
    astronomi tanı: 19:23-06:12 (çekime uygun 10,5 saat)

    mesela bu tarih çok iyi bir tarih, kışa yakın bir tarih olduğundan gece uzun, ay gece boyu dünyanın öbür tarafında ve üstelik yeniay olduğundan hiç ışık yansıtmıyor.

    twilight (tan / alacakaranlık) türlerinden de bahsedecek olursak;
    altın saat (golden hour): gün batımından önceki 45dk'dan battıktan sonraki 25dk'ya kadar süren, gökyüzünün sarı olduğu zaman aralığı.
    deniz tanı (nautical twilight): gün batımının ardından yarım saat civarı süren bu süre, gökyüzünün hala denizcilik için yeterince aydınlık olduğu zamanı ifade eder.
    astronomi tanı (astronomical twilight): artık havanın iyicene karardığı, astronomik gözlemler için uygun zamanın başlangıcıdır. güneş ufuktan devrildikten 1 saat sonra başlar, güneş doğmadan 1 saat önce de biter.

    astronomi tanı süresinde güneş ışığından hiç bir şekilde etkilenmeden astrofotoğrafi çekilebilir. gün süresini hesap ederken bu zaman aralığını iyi değerlendirecek şekilde planlama yapmalısınız.

    ================ hava durumu ================

    ay ve güneşe göre çekime uygun bir zaman aralığı belirlediniz diyelim, ki ay'ın uygunluğuna göre bu aralık 1 haftadan uzun sürmez genelde. kendi müsaitlik durumunuza göre de bir tarih belirlediniz diyelim, kafanızda bir tarih var ve kesinlikle bu tarihte çekim yapacaksınız. ama bir diğer etken daha var ki, bu tarihin hiç çekime uygun olmamasına da yol açabiliyor, o da hava durumu. aklınıza gelen en basit hava etkeni bulutlardır muhtemelen. güzel bir çekim için bulutsuz bir tarihte çekim yapmalısınız.

    buraya bu konuda kullandığım bir siteyi bırakmak isterim, clearoutside isimli bu site bize ay/güneş döngülerini ve hava durumunun 1 haftalık detaylı bir tahminini sunuyor, linke tıkladığınızda istanbul'un koordinatlarına gidecektir. ay ve güneş bilgileri bir yana, hava durumuyla ilgili bu sitede önemli 2 veri var, birincisi sis ve görünürlük, ikincisiyse bulutlar. yaman bir meteorolog değilseniz basınç, ozon vs. size pek bir şey ifade etmeyecektir, bana da etmiyor. ama yüksek/düşük basınç dalgalarını kullanarak havanın açık olup olmayacağını kestirebilen insanlar var, ben de bu işin o kadar uzmanı değilim o yüzden bu konuda bir şey diyemem.

    görünürlük havacılıkta kullanılır genellikle, en yüksek 10 mildir. hava sisliyse görünürlük düşer. hava durumunda ilk dikkat etmeniz gereken şey, çekim yapacağınız saatlerde sis olmamasıdır. sonra bulutlara bakabiliriz, sitede 3 tip bulut belirtilmiştir, alçak (low), orta (medium) ve yüksek (high). alçak ve orta bulutların bizim için pek farkı yok, bu bulutları gözünüzle görebilirisiniz, çekimlerinizde parlayan bir şekilde kayacaklardır. yüksek bulutlarsa biraz enteresandır, çünkü çoğu zaman bu bulutları gözünüzle göremezsiniz. gökyüzü yüksek bulutlarla kaplıysa simsiyah karanlık bir gökyüzü vardır tepenizde, ama hiç yıldız da göremezsiniz. en ideal çekim için üç bulut türünün de olmadığı tarihler seçmeye özen gösterin. ama üç bulut tipi için de gökyüzünün %5'inden fazlasını kaplamadığı tarihlerde de çekim yapılabilir, ama aralarında baskın olup %20'ler ve üzerini gören bulut katmanı mevcutsa planladığınız tarih ve konumda, bu bulutlar çekiminizi etkileyecektir. bulutlar ne kadar azsa, çekiminizi etkilememe olasılıkları yükselir. diyelim ki 20 kare çektiniz, sadece 3 tanesi bulutlu olup kalan 17 görüntü temiz de olabilir örneğin.

    şimdiye kadar ay'ın olmadığı, havanın açık olduğu ve kişisel olarak bize de uygun zaman ayırabileceğimiz bir zaman belirledik, çekim planlamamızın tarih kısmı en azından buraya kadar. şimdiyse sırada konum var! ama önce neden konum seçmek zorunda olduğumuzu anlamak gerekiyor, bunun için de önce ışık kirliliğinden başlamak yerinde olacaktır.

    ================ ışık kirliliği ve konum ================

    ışık kirliliği bir çok yönüyle hava kirliliği gibidir, şehirlerimizde gökyüzünün gece aydınlık olması ve az yıldız görmemizin başlıca sebebidir. şehirlerimizde kullandığımız yapay ışık kaynakları gece boyu gökyüzünü aydınlatırlar, ve havadaki moleküller sayesinde saçılıp yayılan bu ışık şehrin üstünde bulanık bir parıldamaya sebep olur. bu parılmada o kadar parlaktır ki, gözlerimiz bu parıldamanın arkasındaki, uzay'ın güzelliklerini göremez. şehirlerimizin ışığına kıyasla gökyüzündeki ışıklar sönük kalırlar. bununla baş etmenin bazı yolları var, ama belki de en iyi yol, ışık kirliliğinden kaçmaktır. bazı ışık kaynaklarını filtrelemek de mümkün ama şimdilik bunlara girmeyelim, nesne planlamaya geçmeden bunlardan bahsedeceğim. ışık kirliliğinin varlığı çekimleriminizi nasıl etkiliyor bundan bahsetmek isterim öncelikle.

    dar açılı uzun fokal uzunluktaki çekimlerde ışık kirliliği çok da büyük bir dert değildir, post-processing kısmında bu kirliliği temizlemek mümkün. asıl baş ağrıtıcı kısımsa geniş açılı kısa fokal uzunluklarda ışık kirliliği gradyenler oluşturuyor, işte bunları temizlemek biraz sıkıntı ve görüntü kalitesinin düşürebilen bir işlem. ışık kirliliğinden kaçabilmek için en yakın kasabadan bile onlarca kilometre uzakta olmak gerekir. türkiye'de bu biraz zor çünkü çok fazla köy vs. var ve epey dağınıklar. ışık kirliliğinden kaçmak için, şehir, kasaba ve köylerden uzaklaşmalısınız. ışık kaynağından yüksek olmak da nispeten biraz etkiyi azaltabilir ancak everestin tepesine çıkmadıkça sadece yükseltiyle kaçamazsınız.

    ışık kirliliği kaynağı hangi yöndeyse o yönden yayılacaktır. kaynaktan uzaklaştıkça etkisi azalacaktır, gökyüzündeki açısı azalacaktır.
    ışık kirliliğine dikkat ederken örneğin lightpollutionmap.info gibi siteler kullanılabilir, burada ışık kirliliğinden mümkün olduğunca uzak olmaya, ve çekim yapacağınız yönde ışık kaynağı olmamasına dikkat edilmeli. örneğin samanyolu güneydeyken güneyinizde güçlü bir ışık kaynağı varsa o konum samanyolunu çekim için uygun değildir. kişisel gözlemim köy ve kasaba ışıkları 10 km ötede kayboluyorlar. şehirler içinse 50 km civarı uzaklaşmadıkça ufka bakıldığında parıldamaları görülebilir.

    ışık kaynağı ne kadar güçlüyse ve ne kadar yakınsanız bulunduğunuz yere göre açısal olarak daha yükseğe kadar çıkacaktır ışık hüzmeleri. ışık kirliliğinden kaçmak astrofotoğrafide çok ama çok önemlidir. ama hedefinize göre önemsiz kalabiliyor. mesela ışık kirliliği filtreleri var ki emisyon nebulalarında çok iyi iş görür mesela. ama geniş bant ışık saçan örneğin galaksilerde bu filtreler bir işe yaramazlar. ışık kirliliğinin arkasından da gök cisimlerini çekebilmek mümkün, ama biraz teknik uzmanlık gerektiriyor, ameleliği çok ve tam olarak atılan taş ürkütülen kuşa değmiyor. bu yüzden ışık kirliliğinden kaçmak en garanti yoldur.

    ışık kirliliği bortle skalasına göre ifade edilir, bortle 1 çöl gibidir, orion-avcı takım yıldızının bir adam figüründe olduğunu görebileceğiniz kadar karanlık gökyüzü demektir. bortle 4-5 artık samanyolunu gözünüzle görebileceğiniz en aydınlık gökyüzüdür, büyük kasabalar, tatil beldelerinde vs. bu parlaklık beklenebilir. bortle 6 üstünde artık samanyolunu gözünüzle göremezsiniz, en üst düzeyi ise bortle 9 ise artık istanbul'un göbeğindeki gökyüzüdür, gezegen veya dar-bant filtreli çekim yapmıyorsanız astrofotoğrafi çekimleri imkansız denilebilir.

    şu an için bu entryde bu kadar ışık kirliliği yeter sanırım, ileride daha tekniğine girersem bahsederim, ancak ışık kirliliğini bütün piksellerinizi her saniye belirli bir miktarda parlatan bir etken olarak düşünebilirsiniz. bundan kaçmanız her zaman faydanızadır.

    ================ nesneye göre planlama ================

    evet, şimdi tarih ve konumu belirledik. geriye kaldı çekim.

    çekimini yapmak istediğiniz objenin mümkün olduğunca tepede bulunması önemlidir. bunun hesabı için sizlere stellarium programını yüklemenizi tavsiye ederim. örneğin sonbahar mevsiminde yeni başlayanlar için tavsiye edeceğim 3 obje sırasıyla samanyolu'nun cygnus bölgesi, andromeda galaksisi ve orion nebulasıdır. hangi cismin konumunuza göre hangi saatte nerede ne kadar yüksekte olacağını belirlemek için stellarium programını kullanabilirsiniz, veya telescopius isimli siteyi de tavsiye ederim. stellarium sayesinde hangi kamera ve lens ile kadrajınıza neler sığdırabileceğinizi de görebilirsiniz.

    erken erken çekim yapacağınız yere gittiniz ve ekipmanlarınızı kurdunuz, ayarladınız. 19:30'da çekime start verdiniz diyelim, cygnus bölgesi tam bu tarih ve saatte tam tepede oluyor, bu bizim için harika. bir nesne ne kadar ufka doğru alçaktaysa, o kadar çok atmosferik bozulmaya uğrar ve nesneden toplayabileceğiniz ışık kalınlaşan atmosferden ötürü azalır.

    cygnus bölgesi saat 19:30'da 80 derece ile tepede. 3 saat aralıksız çekim yaptınız 22:30 civarı 60 dereceye kadar düşüyor. aslında 45 derecenin üstünde genellikle iyi sonuçlar alırsınız, hatta zorlarsanız 30 dereceye kadar yolu var. 30 derecenin atlındaki nesnelerin çekimi çekim yaptığınız yönde ufukfa ışık kirliliği varsa bu etkiden de etkilenmenize yol açabilir. cygnus çekimi bittikten sonra flat çekimi, yeniden ayarlama vs. derken yarım saat harcadık diyelim, geçelim sonraki hedefimize;

    saat 23:00'da bu sefer andromeda'ya çekime başladık diyelim. saat 23:00'te andromeda 77 derece yükseklikte. andromeda'nın transit süresi marmara bölgesi için 00:09 görünüyor bu tarihte, transit zamanı tam tepede olduğu saattir. yani çekime başlayınca andromeda 1 saat daha tam tepeye doğru yükselmeye devam edecektir. 4 saat civarı bir çekim yaptık, sonra flat çektik diyelim, saat 3 gibi bu sefer farklı bir hedefe yönelebiliriz.

    sıradaki hedefse orion nebulası, bu nebula bu tarihte 23:16'da ufkun üzerine çıkıyor, transit zamanıysa saat 5'te. çekime başladığımız saat 3'te 36 derece yüksekte ve yükselmeye devam edecektir. güneydoğu yönünce ciddi bir ışık kaynağı yoksa gece 3 civarı orion'un çekimine başlamak için mantıklı bir zaman. astronomik tan'ın bitimine daha 3 saatimiz var, yani 3 saat de orion'u çekebiliriz.

    sonuç olarak bir günbatımından gündoğumuna, uygun bir tarihte hava da kapalı değilse çekim yaptık. bu çekim sonucu 3 saat cygnus, 4 saat andromeda ve 3 saat de andromeda çekimi yaptık. 10 saatlik astronomi tanı süresini iyice değerlendirdik. ve her bir hedeften güzel bir kare çıkartmak için yeterine ışık topladık. sabahlamış olmaktan ötürü çok yorgun olacaksınız muhtemelen, eve dönün ve rahat bir uyku çekin derim.

    özellike bir reçete gibi bu yazdığımı takip etmeyin, ama aşağı yukarı bir geceye neler sığdırılabileceğine dair, nasıl planlayabileceğinize bir örnek olarak belirtmek istedim.

    ================ gezegensel çekim ================
    aralık 2020 jüpiter-satürn çakışmasını istanbul'un hava koşullarından ötürü kaçırdığımdan canım sıkkın, şu an için bu konuda yazmak istemiyorum.*

    ================ yardımcı kaynaklar ================
    yakında derleyeceğim.
  • twitch'de çekim yapıp zaman zaman olayı anlatan, ekipman, teknik ve kaynak konusunda bilgilendiren güzel bir kanal var.
    https://www.twitch.tv/astrofotografi
    bügün ring nebula ve helix nebula çekilmeye çalışıldı.
  • bu sene ard arda gerceklesen tutulmalardan ve en son meteor yagmurundan sonra cidden merak sardigim ugras. bugun ilgili teleskop ve ekipmanlara baktim, en az $3,000’i gozden cikarmak lazim gibi. o kadar cok para gomeceksem oncesinde bu konuda biraz daha bilgi edineyim diyorum. su siteyi buldum, onumuzdeki bir sene burada yapilan yorum ve paylasimlari takip etmeye, bir senenin sonunda hala ilgiliysem ve bu siteden gerekli temel bilgileri edindiysem gerekli yatirimi yapmaya karar verdim. https://skyandtelescope.org/
  • cillop gibi parlak yildizlar icin yapilmasi gereken cok basit bir kural vardir: 500 kuralı.

    500 kuralı, fotografladiginiz yildizlarin cizgi seklinde degil de, net noktalar olarak cekilebilmesi icin deklansor hizinin kac olmasi gerektigini gosteren hesaplama yontemidir.

    hepimizin malumu oldugu uzere dunya kendi ekseni etrafinda donuyor. hah iste, bu donus sebebiyle eger deklanşör hızını 500 kuralının belirlediğinden daha uzun süre ayarlarsanız, görüntünüzdeki yıldızlar yıldız izleri olarak (noktalar yerine) görünecektir.

    full frame bir kamera için 500 kuralı:

    kameranızı ıso 3200 veya 6400'e, diyafram açıklığını f / 2.8'e (veya mümkün olduğunca geniş) ayarliyorsunuz. simdi de 500 kuralini uygulayarak deklansor hizini bulalim. örneğin, 50 mm lensle çekim yapıyorsanız, enstantane hızınız 10 saniye olacaktır (500/50 = 10). 24 mm lens ile çekim yapıyorsanız, deklanşör hızınız 21 saniye olacaktır (yaklaşık 500/24= 21).

    not: kamera sensörünüzün düşük ışığa tepkisine bağlı olarak, bazen iso değerlerini düşürmek isteyebilirsiniz. bazı kameraların çok iyi sensörleri vardır ve 500'e yakın iso değerlerinde mükemmel yıldız fotoğrafları çekebilirsiniz.

    crop factorlü kameralar icin 500 kuralı:

    canonlarda crop (kirpma) faktörü 1,6'dır, bu nedenle denkleminizde bunu hesaba katmanız gerekir. o zaman şuna dönüşür:
    500 / odak uzaklığı / 1.6
    örneğin, 50 mm lens ile 500/50 / 1.6 = 6sn.

    nikonlarda crop (kirpma) faktörü 1,5'dur, bu nedenle denkleminizde bunu hesaba katmanız gerekir. o zaman şuna dönüşür:
    500 / odak uzaklığı / 1.5
    örneğin, 50 mm lens ile 500/50 / 1.5= 7sn.

    olympuslarda crop (kirpma) faktörü 2'dir, bu nedenle denkleminizde bunu hesaba katmanız gerekir. o zaman şuna dönüşür:
    500 / odak uzaklığı / 2
    örneğin, 50 mm lens ile 500/50 / 2= 5sn.
hesabın var mı? giriş yap