• ingmar bergman'dan enfes bir film. özellikle annesiyle problemleri olan bir kişi olarak beni yerle bir etti. hayatımın filmi diyebileceğim bir filmdir.

    film, çocukluğu annesinin egosal problemlerini sebebiyle harcanmış ve yıllar sonra annesi ile yüzleşme fırsatı bulmuş bir kadının hikayesini konu alıyor. anne-kız arasında geçen diyaloglar çok sarsıcı ve aslında tamamen gerçekçi.

    aynı zamanda sanatla uğraşan bir kimsenin ebeveyn olması durumunda nasıl bir kimliğe bürünebileceğini görebiliyorsunuz. yakınlarının hayatında nasıl bir erozyon yaratabileceğine...
  • izlendikten sonra insanın yüreğinde kocaman kara bir taş oturtan film.
  • (bkz: ingmar bergman)'ın izleyenlerin hayatını sorgulattığı filmdir. çocukluk dönemi insanın hayatını yönlendirir. kişi karakter ve hayatını çocuklukta yaşadıkları veya yaşamadıklarına göre istemsizce şekillendirir. bütün yetişkinler için durum böyle olsa da, çoğu zaman çocuğa "çocuk işte" denip geçilir. (bkz: fasit daire)
  • "bazen geceleri uyanıkken gerçekten yaşayıp yaşamadığımı merak ederdim. bu herkes için böyle midir? yoksa bazı insanlar sevmek konusunda daha mı yetenekli oluyorlar? ya da bazı insanlar yaşamak yerine sadece var mı oluyorlar?"
  • autumn sonata (1978)

    8,3 / 10

    bergman filmografisinin en önemli filmlerinden olan autumn sonata, bir anne kız hesaplaşmasını konu alan son derece dramatik bir film. annesini neredeyse taparcasına seven bir kız çocuğu olarak karşımıza eva karakteriyle liv ullmann çıkıyor. anne karakteri charlotte ise, ingrid bergman tarafından canlandırılmış. eva naif, saf ve bütün hücreleriyle annesini ölesiye seven ve her şeye rağmen onu affedilecek yüreğe de sahip salt iyi bir kız. anne ise sanatını ön planda tutan, çocuklarına vakit ayıramamış ve bunu da çok fazla dert etmeyen bencil ve egoist bir kadın. tam olarak birebir olmasa da, persona'da elizabeth vogler'ın istemeden dünyaya getirdiği çocuğun bir diğer yansıması aslında eva. bütün bu çekişmeden, yüz yüze gerçekleşen hesaplaşmadan ve ufak flashbacklerden bunu çıkarmak zor değil. bu anne kız iletişimsizliğinin bir diğer örneğini de çığlıklar ve fısıltılar'da görmüştük. ancak oradaki iletişimsizliğin derinliği ve reaksiyonları bu denli büyük değildi. anne engelli kızını ise kliniğe yatırmış, ona sahip çıkmamış ve çocuğundan içten içe de rahatsızlık duyabilen bir anne. bu çıkarımın doğru olduğunu ise, eva'nın "helena'ya 2 yıldır ben bakıyorum, burada olduğunu söyleseydim gelmezdin." demesinden anlıyoruz. anne yani charlotte, engelli kızından rahatsız oluyor ve onunla birlikte olmak istemiyor. eva engelli kardeşine bakmasına, çocukken annesinin kendisiyle hiç ilgilenmemesine rağmen annesini evine davet edebiliyor, onu çok özlediğini söyleyebiliyor ve annesiyle olmaktan gerçekten mutluluk duyuyor. ama bu mutluluk ve kavuşma, yüzleşmeyi ve duygusal patlamaları beraberinde getiriyor. bütün bunların arasında öğrendiğimiz bir başka gerçek ise, eva'nın kocasından çocuğu olduğu ama bu çocuğun küçük yaşta öldüğü. annesi o dönemde bile eva'nın yanına gelememiş, işiyle besteleriyle ilgilenmek zorunda kalmış. bütün bunların yanı sıra eva'nın kocasına aşık olmadan evlendiğini de kocasının filmin başındaki sekansında öğrenmiştik zaten. bu durumun ortaya çıkışında, annesiyle yaşadıkları ve kendi özbenliğinin uğradığı yıkımın olduğu aşikar. özellikle çocukken yaşanan bu travmatik durumlar ve hayal kırıklıkları eva'yı hiç tanımadığı insanlara karşı daha fazla soğuk kılıyor. ancak eva her şeye rağmen sevgi ve umut dolu bir kadın. kocasını sevmemesine rağmen onunla evleniyor ve çocukları oluyor. hayatında ilk defa mutlu oluyor. çocuğunun ölümünden mütevellit, tekrardan annesinin onu mahrum ettiği sevginin acısı, içindeki boşluğu ve ruhunu sarmaşık gibi sarmaya başlıyor. bütün bunlara ilaveten, charlotte'ın kendi içinde pişmanlıkları olduğu, belki de insanların beklentisi yüzünden bir yuva kurup, çocuk yapmak zorunda kaldığını ve bu yüzden de onlara sevgi/ilgi veremediğini tahmin ediyoruz. ancak charlotte'un 2. eşinin ölmesindeki hüznü dışında, onunla çok empati kuramıyoruz ve hikayesine üzülemiyoruz. eva ise engelli kardeşine bakmasına, çocuğu ölmesine ve annesinin yaptıklarına rağmen, içindeki sevgiyi/saflığı kaybetmemesiyle, daha fazla üzüyor ve düşündürtüyor bizi. ıngrid bergman iyi oynamış, liv ullmann her zaman olduğu gibi yine harika. film çok başarılı, bergman filmografisinin en önemli filmlerinden biri olduğu aşikar.
  • annemle birlikte tekrar izleme arzusuna kapıldığım film.
    bergman kalp ben.
  • annesiyle problemleri olan her kadın bireyin aşık olacağı ingmar bergman filmi.
    soğukkanlı bir şekilde izlenmesi gerekir aksi halde güzel olan her şey gibi çok tehlikeli bir filmdir.
  • yine problemli bir grup insana yakından şahit olduğumuz bir başka bergman filmi. daha önce de scenes from a marriage izlemiştim. tüm saygımla birlikte bu abimizin filmlerinin beni açmadığını fark ettim.

    izlediğim son filmi oldu bu. *
  • ingmar bergman ve ingrid bergman ikilisinin buluştuğu ilk ve tek film.
hesabın var mı? giriş yap