• dostoyevskinin ezilenler indeki sahibi gibi yasli kopek
  • isviçreli yönetmen andreas fontana'nın ilk kurmaca filmi.

    1980 askeri darbenin altında olan buenos aires, bir ülkenin ve halkının, nasıl alçak ve onursuz bürokratları, yöneticileri ve burjuvazi köpekleri tarafından satıldığının bir öykülemesidir.

    film başlarken 1 saat kadar sıkıcılık ile kendini yorucu kılıyor, sonradan o kasvetli gerçek ortaya çıkınca inandırıcılığı ile insana bir anlam veriyor.

    türkiye gibi darbeler karnesinde çok berbat notu olan bir toplumda film kendini hiç yabancı bırakmıyor. sanki arjantin değil de ankara/ istanbul geçiyor.
  • cenevreli bir banker olan yvan de wiel, bankasının arjantin temsilcisi keys'in ortadan kaybolması üzerine eşi ines ile arjantin'e zoraki bir seyahat yapar. sene 1980'dir ve askeri darbe henüz yapılmıştır. yvan, kendini sermayesini kaybetmekten ölesiye korkan ve bu uğurda her şeyi yapabilecek bürokratların girift ilişkileri içinde bulur.

    bir sahnede arjantinli jorge luis borges üzerinden darbelerle menkul üçüncü dünya ülkelerinin top ülkelere bakışı ve neye özlem duyduğuna dair şu tespit şahane:
    cenevre, borges'in en sevdiği şehir. orayı neden mi çok severdi? çünkü orası değişmeyen bir şehir, ne zaman gitse her şeyi yerli yerinde bulurdu.
    bence senarist, alçaklığın evrensel tarihi'ni çağrıştırmak için durduk yerde borges'dan söz ettirmiş. güzel olmuş.
    ayrıca 43. dakikada alhambra gitar ile çalınan soloya da bayıldım.
    sonuç olarak sade ve elagan bir sinematografisi olan yer yer gergin ama genelde dingin, sevdiğim bir film oldu. mubi'de gösterimde.

    künyesi de şöyle:
    yönetmen: andreas fontana
    yapım: isviçre
    süre: 120 dk (son yarım saat yönetmenle söyleşi)
    tür: politik-dram
    yapım yılı: 2021
  • film sadece "konuşan kafalar"dan oluşuyor. anlatma, göster taraftarı değilim ancak yönetmen eksiltili anlatım konusunda hiç mahir değil. filmin 10 ile takribi 50. dakikası arası kocaman bir kayıp. sıcak havalarda uzağa baktığınızda gördüğünüz havanın dalgalanması gibi o kısımlar. yani, neden olduğunu biliyorsunuz ama size akseden görüntü, kurulmaya çalışılan bağ hedeflenenden uzakta. ayrıca esas oğlanın selefiyle olan "çatışması" filmin politik temasıyla yeterli bağı kuramıyor. vasatın bir tık üstü bir film.
  • "herkesin tutumlu olduğu bir ortamda açgözlü olan kişi kazanır."

    kaos ortamında paranın nasıl el değiştirdiği ve ülke sınırlarından kaçtığı daha iyi anlatilabilirdi. sonuçta arjantin'de ki durumun benzeri günümüz dünyasında bize çok uzak olmayan mevzulardan.
  • mubi desteğiyle izlenmiş, salı başlanmış, perşembe uyuyakalınmış, t.c. internetin vanalarını kapatınca dün gece bitirilmiş, isviçre'nin kara para ile olan ve zaten bilinen ilişkisini latin amerika coğrafyasında deşen andreas fontana'nın ilk uzun metrajı film.

    bir yandan özgürlükler ülkesi, öte yandan heidi gibi adsız onca beslemenin evlerde yaşadığı (cinsel) şiddet, tarafsızlık kisvesi altında nazi almanya'nın kasası olması ve birası* çok güzel olsa da 1971'de kabul edilmiş, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesini federal hükûmetin baskısıyla ancak 1990'da appenzell innerrhoden gibi bir - isviçrelilerin kanton diyebileceği çankırı'ya sahip olmasıyla karanlık bir geçmişi olan isviçre'nin bankacılık anlayışını deşiyor film. ülkenin ortalama bir şehrinde, yanında dönerci olması kuvvetle muhtemel, tramvay istasyonunun köşesindeki herhangi bir banka şubesine gidildiğinde bile bir müşteri olarak hissedilebilecek ayrıcalık hissinin en üst katmanlarında bir gezinti kısaca.

    ancak yapılar altında ezilmiş bir ekonomi politik ödevi gibi duran ilk yarısını ancak pastel tonlarındaki latin renkleri biraz olsun hafifletiyor. yoksa latin amerika'nın cunta yıllarından miras kalmış, kilise, ordu ve sair hâkim sınıfların - karası dahil - sermaye ilişkileri ve bunları aklamada isviçre bankalarının tasviri kör göze parmak. "özel" bankacı mösyö, silikleşmiş ve ancak mahrem alanlarda fikri danışılan "madame"la dönemin ataerkilliğini vurguluyorsa da bu bayat. öte yandan, "beyler sofrası"nda - belirtildiği veçhile - her şeyin diyalogla anlatılması da biraz çocukça.

    önce rené keys sonrasında lázaro gibi bilinmezlerle kara sermayenin daha da karanlık dehlizlerindeki gezintiyle az merak uyandıran, ancak ikincisinin ne olduğu bilale anlatır gibi diyaloglarından açık eden, bu hâliyle "in der schweiz nichts neues" demekten öte gidemeyen film.
hesabın var mı? giriş yap