• eric hobsbawmın bir kitabı. yazar 1789-1848 dönemini böyle adlandırır. üç kitaplık bir serinin ilk kitabıdır. diğer kitaplar sanayi çağı ve sermaye çağı adlarını taşır. seri dost yayınları tarafından türkçe yayınlanmıştır.
  • 1917'de rus devrimiyle başlayan çağın adıdır. şu sıralar arap halkları ayaklanıyor, sırasıyla tüm dünya..
  • en temel özellği: ilk başta gereksiz ayrıntılara boğulduğunuzu düşündüren tarihsel, coğrafi ve hatta demografik verilerin, esasen o gunlerin cercevesini cizerek yorumlama gücünüzü tarihsel olarak adapte ettiğini fark etmeniz olan ancak mevcut en yaygın turkce çevirisinin insanı hüzünlendirdiği (bkz: sinirden aglamak) bir kitaptır.
    yazarının* en bilindik eserleri age of empires ile karıştırılmamalıdır.
  • eric hobsbawm'ın, çifte devrim adı verilen 1789 fransız devrimi ile çağdaşı ingiliz endüstri devrimi'ni, 1789 ile 1848 yılları arasında dünyanın uğradığı dönüşümü irdelediği okunası kitaptır. kendi deyimiyle ne bir avrupa, ne de bir dünya tarihidir. yalnızca çifte devrimin yanılsamalarından etkilenen ülkelere değinmiştir.
  • o kadar yoğun bir kitap ki, alıp saphiens okur gibi okumanız mümkün değil. okuduklarınızı sindirmeniz gerekiyor. 5-10 sayfada bir durup google'a belli isimleri yazıp araştırma yapmanız gerekiyor.

    en azından kitabın ilk yarısında.

    " çok kitap okuyayım da entelektüel görüneyim " zihniyetinde bir insansanız böyle kitaplardan uzak durun.

    alıp 1 haftada bitirilecek bir kitap kesinlikle değil.

    bu kitaptan edineceğiniz bilgileri ve yorumları muhtemelen o dönem yaşayan insanların bile çok büyük bir kısmı bilmiyordu.

    derin bir inceleme var içerisinde.

    dolayısıyla ancak ama ancak ilginizi çekiyorsa okuyabilirsiniz.
  • "çalışan yoksulların fiili durumu ne olursa olsun, düşünen herkesin-yani yoksulların sıkıntılarının bir yazgı olmadığını, böyle gelmiş böyle gitmeyeceğini kabul eden herkesin-, işçilerin, yoksullar daha yoksullaşırken servetleri daha da artan zenginler tarafından sömürüldüğünü gördüğüne hiç şüphe yoktur. zenginlerin bu işte yararı olduğu için yoksullar sıkıntı çekmekteydi. burjuva toplumunun toplumsal aygıtı, iliğine kadar vahşi, adaletsiz ve gayrı insaniydi. "emek olmadan zenginlik olamaz" diye yazmıştı lancashire co-operator. "işçi, bütün zenginliğin kaynağıdır. bütün bu yiyecekleri kim yetiştiriyor? yarı aç yarı tok, yoksul emekçi. bütün bu, hiç çalışmayan ve hiçbir şey üretmeyen zenginlerin sahip olduğu evleri, mağazaları, sarayları kim kuruyor? işçi. iplikleri kim dokuyor, elbiseleri kim dikiyor? iplikçi ve dokumacı." ama "çalışmayanlar zengin olur, tıksırıncaya kadar yer içerken, emekçiler hala yoksul ve muhtaç durumdadır." bugün bile bir zencikilise ilahisinde birebir yansısını bulan umutsuz durumdaki tarım işçisi, bu durumu, pek açık olmasa da derinden şöyle dile getirmektedir:

    eğer yaşam paranın satın alabileceği bir şey olsaydı
    zengin yaşamalı, yoksul ölmeliydi."

    sayfa 228 / dost kitabevi
  • bende bu kitaba yorum yapacak birikim yok fakat bir öneriyle geldim. benim gibi okuduğunuz isimleri akılda tutmak konusunda koca bir salaksanız, kitabı okumadan önce victoria dizisini izlemenizi öneririm. kitapta iki devrim anlatılıyor; endüstri devrimi ve fransız devrimi. endüstri devrimi victoria dizisinde canım albert üzerinden minik minik işlediği için kitabı okurken bazı isimler ve olaylar hiç yoktan insanın gözünde biraz canlanıyor. ben de şimdi fransız devrimi kısmını anlamak için film izlemeye gidiyorum..
  • ya çevirisi çok kötü veya yazarın anlatımı çok kötü olan kitapdır. sırf bu yüzden oturup ebook olarak ingilizcesine bakacağım. öncelikle dikkat dağınıklığım yüzünden anlamadığımı düşünmüştüm ama bazı yerler hakketen defalarca okusanız da anlaşılmıyor.

    konuyla ilgili altyapınız yoksa bazı konuları tam anlamanız mümkün değil.
  • çok değerli kitapların çevirmenler tarafından nasıl heba edildiğine iyi bir örnektir. dost yayınları'nın önsöz çevirisinden bir cümleyle konuyu açalım:
    "tarihin dokusu, onu bozmadan ipliklerine ayırmaya olanak vermese
    de, kılgıl amaçlardan dolayı konunun belli ölçülerde alt bölümlere ayrılması
    gerekmektedir."
    kılgıl evet yanlış okumadınız. nedir bu diye tdk sözlüğüne baktım ve kelime sözlükte bulunamadı. kılgı kelimesi var onun anlamı da uygulama olarak geçiyor. yazar herhalde zor bir kelimeye geldi de sözcük üretmek zorunda kaldı diye düşündüm. orijinal metinde cümleyi buldum:
    "though the web of history cannot be unravelled into separate
    threads without destroying it, a certain amount of subdivision of die
    subject is, for practical purposes, essential."
    gerçekten burada kılgıl demeye gerek var mı? şöyle çevrilemez mi:
    "tarih, bozulmadan ipliklerine ayırmaya olanak vermeyen bir dokuya sahiptir; ama pratik nedenlerle hiç olmazsa belli bir ölçüde konuyu bölümlere ayırmak gereklidir." *
    türkçe'ye aslında kolaylıkla çevrilebilen bazı metinlerin maalesef ki dilde bile ideolojiye takılmış bazı insanlar tarafından nasıl heba edildiğini örnekle açıkladık. herkesi dil öğrenmeye çağırıyorum. olmadı çeviri alırken ince eleyip sık dokuyun. pardon ince eleyip kılgıl dokuları iyi çözün demeliydim.
  • çevirisi kötü olan kitap. yazarın diğer kitabı sermaye çağı'nı da aynı kişinin çevirdiğini görünce almaktan vazgeçtim. mümkünse orijinal metni okuyun.
hesabın var mı? giriş yap