*

  • diktatörlüğün ve demokrasinin toplumsal kökenleri
    barrington moore jr.'un önemli eseri.
    türkçe tam adı : diktatörlüğün ve demokrasinin toplumsal kökenleri,çağdaş dünyanın yaratılmasında soylunun ve köylünün rolü.

    çevirenler : şirin tekeli- alaeddin şenel

    toplumbilimlerinde günümüzde saygın bir duruma gelen "tarihsel sosyoloji" ekolünün ilk kalıcı örneklerinden birini veren barrington moore'un diktatörlüğün ve demokrasinin toplumsal kökenleri yapıtı bir "toplum bilimi klasiği" sayılmaktadır.

    moore bu yapıtında, çağdaşlaşmaya varan üç yolu incelemektedir. ingiliz püriten devrimi, fransız devrimi, amerikan iç savaşı ile "burjuva devrimi"nin oluşturduğu, kökeninde ve özünde şiddetin yattığı birinci yolun, "demokratik kapitalizm" sonucuna ulaştığını ileri sürmektedir.

    çağdaşlaşmaya varan bir başka yolun, "köylü devrimi" ile gerçekleştirilen komünist diktatörlük olduğunu çin örneğinde göstererek, bu yolun feodal güçleri temizlediği ölçüde ileride özgür topluma varabilecek kapıları açtığı görüşündedir
  • barrington moore jr ve bu kitabi, theda skocpol'un ve tum "statist-institutionalist" okulun öncülü olmuştur.
  • bu kadar sade bir dille modernlesme tarihini bu kadar kapsamli anlatabilen nadir eserlerden biridir kendisi. 6 sene onceki tanismamizdan beri ilk kez elime alip okudugumda farkettim ki evrim-devrim ikiligi, modern siyasi rejimlerin ortaya cikisi vesaire gibi siyaset bilimine ait bildigim ne varsa bu adamdan ogrenmisim. rahat uyu barry.

    unutmadan, argumanini kuvvetlendirmek icin fransaya ingiltereye ayirdiginin iki kati sayfa (ve bir o kadar da ayrinti) vermissin hocam, farketmedik sanma.
  • dünyayı, günceli, siyaseti ve toplumları anlamak için okumanız gerekeli olan tek kitap. diğer her şeyi boşverin, sadece bunu okuyun, yetecektir...
  • abdüllatif şener 'in aday olup seçilmediği seçimden sonra yapacağı ilk şey bu kitabı okumak olacakmış.
  • abdüllatif şener okuyup bitirdikten sonra o'ndan ödünç alıp okuyacağım kitap.
  • başa gelen liderlerin ruh halini, kişiliğini ve tavrını belirler.

    seçimlerin birinde erdal inönü ve ekibi siirt'e miting için gidiyorlar ama önce cizre'de duracaklar.
    cizre'ye gelince halkın bir kısmı seçim araçlarını taşlamış, kovalamış.
    bunu görünce konvoy cizre'yi pas geçiyor,
    durmadan direkt siirt'e devam ediyor.

    siirt'te ise işte vali, kaymakam yöneticiler kimse mitinge gecikecekler diye gerilirken erdal inönü ve ekibinin geliverdiğini görünce bi rahatlıyor, seviniyorlar.
    - başkanım, erken bile geldiniz, teşekkür ederiz, diyorlar.

    erdal inönü cevap veriyor:
    - öyle oldu da bize değil, cizrelilere teşekkür edin..
  • diktatörlüğün ve demokrasinin toplumsal kökenleri'ni açın; okuyun yani ve bir de üstüne o kitabı anladıktan sonra yemeyin de yanında yatın.çünkü o kadar önemli bir siyaset kitabı ki (tabi bazı çıkarımları da kendiniz yapacaksınız.her şeyi belediyeden beklemyin yani.) siyaset ile ilgili bağlamda her şeyi birbirine bağlamayı başarabilmek için zorunlu bir kitaptır.işin kötü yanı bir çoklarına dili ağır gelebilecek bir kitap.tabi şimdi içeriğine de girmek isterdim ama o kadar anlatmak istediğim şey var ki bu kitapla ilgili ama gözümde büyüyor hepsini yazmak.en iyisi mi siz beleşçilik yapıcağınıza alın kitabı okuyun.
  • state formation çalışanların başucu eseri olması gereken bir kitap. iyice ama iyice basite indirgeyerek, anneye babaya anlatır gibi anlatıcam şimdi.

    çok basit bir soruyla başlayayım; tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sürecinde, neden ingiltere demokratik, japonya faşist, çin komünist oldu? moore sınıf analizi üzerinden bu geçişin tarihsel izleğini sunuyor bizlere. buna göre, köylünün, burjuvanın ve aristokrasinin sınıfsal pozisyonuna bağlı olarak toplumlar bu geçiş sürecinde üç farklı rota izler. [spoiler] nihai belirleyici burjuva tabii ki [/spoiler]

    1) kapitalist-demokratik rota: örnekler; ingiltere, fransa, abd

    moore diyor ki bu ülkelerde köylüler etkisiz ve güçlü bir burjuva var. aristokrasi de ya burjuva ile birlik olmuş ya da burjuvanın demokratikleşme çabalarını bastırmakta yetersiz kalmış. nihayetinde bu ülkeler parlementer demokrasi yolunu izliyor.

    2) kapitalist-tepkisel rota: almanya, japonya

    bu ülkelerde köylüler güçlü, burjuva da boş değil hani. fakat köylünün gücü burjuva ve aristokrasinin egemenliğini sarsacak duruma geliyor artık, burjuva ve aristokrasi bu riskin farkında, dolayısıyla güçlerini birleştirip köylüyü bastırıyorlar. hop, faşist diktatörlük ortaya çıkıyor.

    3) komünist rota: çin ve rusya

    bu ülkelerde köylü güçlü, burjuva ise hiç ortaya çıkmıyor, o derece zayıf. aristokrasi de etkisiz kalıyor ve köylü devrim yapıyor. böylece proleterya diktatörlüğü ortaya çıkıyor.

    moore'un bu noktada temel tezi "no bourgeois, no democracy" hayır burjuva, sana demokrasi yok. şaka şaka. burjuva olmazsa diyor yani, demokrasi de olmaz diyor.

    ilginç bir adam moore. bizde olsa statükocu derlerdi. diyor ki tamam yıkıyoruz ediyoruz, iyi ama status quo'yu kaybetmenin bize neye mal olacağını da iyi tartmak lazım (bu arada aynı cümleyi andrew arato'nun ağzından duyduğuma yemin edebilirim). fransa'yı örnek veriyor mesela, çok çektiler ama değdi diyor. yine aynı soruyu moderniteye yöneltiyor, modernizm bize neye mal oluyor diyor. ilgi çekici bir tez gerçekten.

    kendisine en sağlam eleştiri de öğrencisi theda skocpol'dan geliyor. skocpol öğrencisi olmanın yanında büyük de bir moore hayranı ve kendi çalışmalarında da moore'dan sıkça bahsediyor. fakat adamcağızın tezini çürütmekten de geri kalmıyor. skocpol'a göre, moore, full marksist sınıf analizi kasayım derken analiz ettiği ülkeleri tarihsel bir vakum içerisine hapsediyor. moore'un anlatısında ne liderleri görüyoruz, ne karar mekanizmalarını, ne ülkelerin birbirleriyle ve komşularıyla ilişkisini, ya da genel anlamda, uluslararası etkileri... sosyolojinin demir leydisi skocpol, wallerstein'a yaptığının bir benzerini yapıyor yani moore'a da. iyi de yapıyor. klavyesine sağlık. +rep
  • --- spoiler ---

    “insanlarla “nesnel” durum arasında, her zaman araya giren bir değişken, çeşitli isteklerden, beklentilerden ve geçmişten getirilen diğer düşüncelerden oluşan bir tür filtre vardır. insanlarla nesnel durum arasına giren ve “kültür” olarak adlandırılabilecek olan bu ara değişken, nesnel durumun bazı bölümlerini perdelerken, başka bazı bölümlerini gerçekte olduğundan daha önemli gösterir...kültürel açıklamalardaki gerçek payı, bir insan grubuna bir fırsat ya da denemeye değer bir yol gibi görünen şeyin, farklı tarihsel deneyimlerden geçmiş ve farklı toplum biçimi içinde yaşayan bir başka gruba böyle görünmeyebileceğini göstermesidir. kültürel açıklamanın zayıflığı, anlamları üzerinde görüş ayrılığı doğabilecek bu tür olguların dile getirilişinde değil, açıklamaya sokuluş biçimindedir. idealizm cinini kültürel açıklamalardan kovmaya çalışan materyalist çabalar, yanlış cin üzerinde şamata etmektedir.

    asıl cin, olasılıkla fizikten alınmış bir deyimle, toplumsal durağanlık anlayışıdır. çağdaş toplumbilimde, toplumsal sürekliliğin açıklamayı gerektirmeyen bir olgu olduğu varsayımı yaygındır...asıl açıklanması gereken şey değişmedir. böyle bir varsayım araştırmacının toplumsal gerçekliğin bazı yaşamsal yönlerini görmesini engeller. kültür ya da daha az teknik bir terim kullanırsak gelenek, bir toplumda birlikte yaşayan bireylerin dışında ya da onlardan bağımsız olarak var olan bir şey değildir. kültürel değerler tarihin seyrini değiştirmek üzere gökten inmez...sorun geçmişin ve o günün deneyimleri içinde böyle bir bakış açısının nasıl doğup kendisini nasıl sürdürdüğüdür...

    durağanlık varsayımı, yani kültürel ve toplumsal sürekliliğin açıklama gerektirmediği düşüncesi, aslında hem kültürel hem de toplumsal sürekliliğin, her kuşakta çoğu kez büyük acılarla ve sıkıntılarla yeniden yaratılmasının gerektiği gerçeğini gözlerden saklar. bir değerler sistemini sürdürebilmek ve aktarabilmek için insanlar, yumruklanır, itilir kakılır, tutukevine yollanır, toplama kamplarına atılır, kandırılır, rüşvetle satın alınır, kahraman yapılır, gazete okumaya özendirilir, bir duvar dibine dikiltilip kurşunlanır, hatta bazen onlara sosyoloji öğretilir. “ sf 560-562
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap