*

  • mısır, suriye, güneydoğu anadolu ve yemen'de hüküm sürmüş bir devlettir. kurucu-
    su selahaddin eyyubi'dir. 1171 yılında fatımi sultanının ölümü üzerine mısır'da egemenliğini ilan eden eyyubi, bir süre sonra suriye, yemen ve güneydoğu anadolu'yu ele geçirdi. 1187 yılında kudüs'ü alarak iii. haçlı seferi'nin düzenlenmesine neden oldu. selahaddin eyyubi'nin ölümünden sonra gücünü yitiren devlet 1252 yılında memluklar tarafından yıkıldı. 1470 yılında akkoyunlu devleti'nin saldırısıyla eyyubiler'in diyarbakır'daki son kalıntısı da ortadan kaldırılmıştır
  • turk devleti oldugunun kanitlarindan biri, devrin sairlerinden ibn senaulmulkun, halepin selahaddin eyyubi tarafindan alinmasindan sonra yazdigi methiyedeki bir beyittir:

    "arap milleti, turklerin devletiyle yuceldi. ehl i salip davasi eyyubun oglu tarafindan perisan edildi."
  • başı kürt, halkı arap, asıl yöneteni türkler olan devlettir.

    (bkz: selahattin eyyubi)
    (bkz: nureddin bin zengi)
  • engin ardıç, tek parti aydınları bedri rahmi eyüboğlu ve sabahattin eyüboğlu kardeşler için; domine ettikleri ve kendi etraflarında tarikatlaştırdıkları dönemin kültürel iktidarına gönderme yaparak, eyyubiler demektedir. arada bir engin ardıç da doğru söylemektedir.
  • ünlü kumandan ve siyâset adamı selâhaddîn eyyûbî tarafından sûriye, filistin, mısır ve yemen’de kurulan devletin adı. hânedânın kurucusu olan selâhaddîn eyyûbî, hazbani kabîlesine mensuptu.selâhaddîn eyyûbî, 1138’de çok sayıda askeri ile birlikte musul kumandanı zengî bin aksungur’un hizmetine girdi. bu durumun akabinde selâhaddîn’in kardeşi şirkuh da zengî’nin oğlu nûreddîn’in hizmetine girdi. şirkuh bu hizmetteyken, 1169’da mısır’ın kontrolünü ele geçirdi ise de, çok geçmeden öldü ve onun halefi olarak yerine selâhaddîn geçti.

    böylece hânedânın gerçek kurucusu olarak ortaya çıkan selâhaddîn eyyûbî, 1171 yılında, şiî fâtımî idâresini tamâmiyle ortadan kaldırdı. 1175 yılında ise ismâil zengî ile böri gâzi’nin kumanda ettiği orduyu kurunhama’da bozguna uğrattı ve eyyûbî devletinin temellerini attı. 1176 yılında kardeşi turan şahla berâber yemen’deki abdün-nebi fırkasını yıkan selâhaddîn eyyûbî, abbâsî halîfesi tarafından suriye, yemen, filistin ve kuzey afrika’nın sultânı îlân edildi. bu durum aynı zamanda halîfe tarafından devletinin kabul edilmesi demekti.

    selâhaddîn eyyûbî ilk iş olarak mısır’daki fâtımî idâresinin son izlerini de ortadan kaldırdı. onların eski toprakları üzerinde din ve eğitimde kuvvetli bir siyâsetin teşvik ve uygulayıcısı oldu. şiîliğin yerine sünnî mezhebini yaymaya başladı. bunda başarılı olan selâhaddîn, mısır ve suriye’de fâtımîlerin yaydığı yanlış îtikâdın önüne geçerek, ehl-i sünnet îtikâdının yayılmasında önder oldu. selâhaddîn eyyûbî’nin tâkib ettiği siyâsetin diğer bir yönü de haçlılara karşı cihâd hareketinin başlatılması idi. bilindiği gibi bu yüzyılda haçlılar iki defâ anadolu’dan kudüs’e kadar gitmişler ve geçtikleri yerlerde kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmamışlardı. hattâ bu zâlimler, kendi dindaşları ve ırkdaşlarının kalplerinde bile derin bir nefret uyandırmışlardı. kutsal şehir kudüs, yıllardır bu zâlimlerin elinde bulunmaktaydı. nitekim selâhaddîn’in haçlılara karşı tesirli bir şekilde başlattığı cihâd siyâseti, bütün islâmî gayret ve heyecanı onun etrâfında birleştirdi.
    topladığı bu kuvvetlerle 1187 yılında haçlıların karşısına çıkan selâhaddîn eyyûbî, hattin’de parlak bir zafer kazandı. perişan bir vaziyete düşen haçlıların elindeki bütün kaleler, kudüs dâhil eyyûbîlerin eline geçti. 89 yıl düşman elinde kalan kutsal şehir kudüs’ün de ele geçirildiği bu zaferle, bütün müslümanların gönüllerinde taht kuran selâhaddîn eyyûbî, büyük bir üne kavuştu. avrupa bu hezîmet karşısında birbirine girdi ve üçüncü haçlı seferi için çalışmalara başladılar. ancak bu yeni haçlı ordusu daha akka’da iken hezîmete uğratıldı ve yine onların aleyhine olarak bir antlaşma imzâlandı.

    hemen hemen bütün günleri harp meydanlarında geçen, ortadoğu’daki haçlı varlığının belini kıran ve onu aslâ eski gücüne kavuşamayacağı bir hâle getiren, böylece ortadoğu-islâm dünyâsının kudretini bütün avrupa’ya gösteren mücâhid sultan, 4 mart 1193 çarşamba günü dımaşk (şam)’da vefât etti. aynı şehirde bulunan kabri bugün büyük ziyâretgâhlardandır.

    selâhaddîn eyyûbî, ölmeden önce devletinin çeşitli bölgelerini oğullarına ıktâ olarak dağıtmıştı. bununla berâber merkezî kontrol, oğullarından el- âdil’in elindeydi. bu sultan zamânında, daha önceki aktif politika terk edilerek yumuşak bir siyâset izlenmeye başlandı. frenklerle barış yapılarak ilişkiler normal bir ortama dönüştü. 1205 senesinde samsat, serve ve ra’sul-ayn’ın şehirlerine hâkim olan melik el-efdal amcası el-âdil’le ilişkisini keserek anadolu selçuklu sultanı keyhüsrev’e bağlandı. bu dönemde eyyûbîler, 1208’de ahlat’ı, 1215 senesinde ise yemen’i hâkimiyetleri altına aldılar. beşinci haçlı seferi sırasında dimyat’ın haçlılar eline geçmesi ile üzüntüsünden hastalanan sultan el-âdil çok geçmeden vefât etti (10 eylül 1218). yerine oğlu kâmil geçti.

    el-kâmil kısa sürede orduyu toparlayarak haçlıları geri püskürtmeye muvaffak oldu. ancak daha sonra imparator ikinci frederik ile anlaşan el-kâmil, anlaşılamayan bir tutumla kudüs’ü haçlılara terk etti. böylece ikinci frederik ile başlayan sulh dönemi, mısır ve suriye’ye bâzı iktisâdî faydalar sağlarken, aynı zamanda akdeniz hıristiyan devletleri ile ticâretin yeniden canlanmasına yol açtı. sultan el-kâmil’in devri diğer taraftan iç çatışmalara ve çalkantılara sahne oldu. sultâna karşı ülkede ittifaklar kuruldu. aynı zamanda sultânın kardeşi muazzam ile melik eşref bile bu ittifakın içinde yer aldı. hattâ melik eşref bir ordu ile sultânın karşısına çıktı ise de, âniden vefât ettiğinden kuvvetleri dağıldı.

    eyyûbî devleti son parlak devrini, sultan el-kâmil ile yaşadı. onun ölümüyle ülke parçalanmaya yüz tuttu. el-kâmil’in yerine geçen es-sâlih zamânında, ülke bir taraftan iç mücâdelelere sahne olurken, diğer yandan altıncı haçlı seferi başgösterdi. bu karışık vaziyete rağmen haçlılara karşı başarılar kazanıldı ve fransa kralı st.louis esir alındı. sultan es-sâlih’in kısa bir süre sonra ölümü üzerine mısır eyyûbî ülkesi 1250 yılında bahri memlûk birliklerinin eline geçti.

    haleb’te ise, 1236 senesinde ölen el-azîz’in yerine geçen en-nâsır yûsuf, mısır’daki sultan sâlih’in ölümü üzerine bütün suriye’yi ele geçirdi. onun suriye üzerindeki iddiâları mısır memlûkleri ile mücâdelelere sebeb oldu. bu sürekli mücâdelelere ancak moğolların taarruzu son verdi. devamlı tâbi hâlde yaşayan hama’daki şûbe ise, varlığını 1342 senesine kadar sürdürdü. bu târihte onlar da moğollar tarafından ortadan kaldırıldı. sâdece diyarbekir ve hısnıkeyfa civârında mahallî bir beylik moğolların ve timurluların hücumlarından kurtulabildi. eyyûbîlerin bu kolu da akkayonlular tarafından ortadan kaldırıldı.

    eyyûbîler devleti, zengîlerin bir devâmıydı. eyyûbî devlet teşkilâtı, diğer islâm devletlerindeki teşkilâtlardan farklı değildi. başta bir sultan ve onun hânedânı, sonra, idârî ve askerî yetkiye sâhip emirler, daha sonra bürokratlar ve ilmiye sınıfına mensup olanlar gelirdi.

    devlet işlerini yürüten üç dîvân vardı. dîvân-ül-inşâ; bürokrasinin idâresi ve diplomatik işlerin yürütülmesiyle uğraşırdı. dîvân-ül-ceyş; ordu ve onun mâlî işlerinden sorumluydu. dîvân-ül-mâl; bugünkü mâliye bakanlığının görevini yapardı. dîvânlar arasında en geniş teşkilâta sâhib olan bu dîvândı.

    eyyûbîler devletinin en önemli hedefi, ortadoğu’da haçlılar tarafından işgâl edilen islâm topraklarını kurtarmaktı. bu sebepten sultan, her zaman, savaşa hazır güçlü bir orduyu beslemek mecbûriyetindeydi. ordunun temelini, toprağa bağlı süvârîler meydana getiriyordu. bunların yanında maaşlarını para olarak alan bir mikdâr piyâde ve süvârî vardı. piyâdeler kale müdâfaa veya muhâsaralarında vazîfe alıyorlardı. diğer muhârebelerde ise timarlı süvârîler savaşıyordu. süvârîlerin en önemli kısmını, parayla satın alınarak veya devşirilerek yetiştirilen memlûkler teşkil ediyordu.

    eyyûbîler devletinde sağlık hizmetleri çok gelişmişti. birçok şehirde hastahâneler yapılmıştı. bu hastahâneler arasında dımaşk’taki nûreddîn ve kâhire’deki selâhaddîn hastahâneleri mükemmel tıp merkezleriydi. buralarda erkekler, kadınlar ve sinir hastaları için ayrı kısımlar vardı. târihte sinir ve ruh hastalıkları için ilk ilâçlar, bu hastahânelerde hazırlanmıştır. hastahânelerin yanında, kimsesiz, bakıma muhtaç çocukların ve fakirlerin korunması için birçok bakım evleri ve misâfirhâneler açılmıştır.

    eyyûbîler devletinde, teknik ve sanat da gelişmişti. dımaşk ve kâhire’de dökümhâneler ve cam îmâlathâneleri vardı. bu şehirlerde ayrıca su ile çalışan kâğıt değirmenleri de yer alıyordu. kâğıt; buğday, pirinç sapları ve pamuktan yapılıyordu. musul kumaşları, mısır pamukluları ve dar-ut-tirâz’da îmâl edilen yünlü, ipekli ve pamuklu kumaşlar çok meşhurdu. bakır işlemeciliği gelişmişti. bugün, eyyûbîler devrine âit şamdanlar, leğen ve tabaklar çeşitli ülkelerin müzelerinde bulunmaktadır. silâh îmâlâtı da oldukça ileri seviyede idi. bilhassa dımaşk’ın meşhûr çelik kılıçları çok ünlüydü.

    eyyûbîler devri, ilmî hayat bakımından islâm târihinin en canlı ve hareketli dönemlerinden biriydi. bozuk îtikâdlara karşı, ehl-i sünnet îtikâdını yaymak gâyesiyle, kâhire ve dımaşk’ta birçok medreseler açıldı. burada tefsir, hadis, fıkıh ilimleri yanında, fen ilimleri de öğretiliyordu. ayrıca kur’ân ilimlerini öğretmek için dâr-ul-kurrâlar, hadîs ilimlerini öğretmek için dâr-ul-hadîsler ve fen ilimlerini öğretmek için dâr-ül-hendeseler açıldı. medreselerin yanında câmiler de önemli ilim merkezleriydi. câmilerde çeşitli ilimlerin okutulduğu halkalar ve köşeler vardı.
    târihte çok önemli bir rol oynayan eyyûbîler, büyük selçuklu devletinin geleneklerini yeniden kurarken, şiî fâtımî devletine en büyük darbeyi vurmuş ve islâmın yeniden ihyâsına canla başla çalışmışlardır. haçlılara karşı büyük bir devlet ve güç meydana getirmişler, nitekim muvakkat bir zaman için de olsa kudüs’ü ele geçirebilmişlerdir. eyyûbîlerin devlet teşkilâtının izleri daha sonra memlûklü ve osmanlı devlet teşkilâtında tesirli olmuştur.
  • anadolucu, laik(çi), ulusalcı, demokrat, hümanist, kültürcü, modernist, ilerici sıfatlarının çoğunu karşılayan sanatsal ve toplumsal kanaat önderleri grubu. en gür seslilerinden biri halikarnas balıkçısı olmakla birlikte fikir babası ve kurucusu sabahattin eyuboğlu sayılır.

    eyyubiler - tahiriler fay hattına dair emre kongar da söylemiş ve safını almış:

    (bkz: halikarnas balıkçısı/@ibisile)
    (bkz: sabahattin eyüboğlu), bedri rahmi eyuboğlu
    (bkz: ismet zeki eyuboğlu)
    (bkz: azra erhat)
    (bkz: vedat günyol)
    (bkz: mina urgan)
    (bkz: nurullah ataç)
  • kimin devleti olduğunun önemi yoktur sahip olduğu kültür bugün bizi oluşturan kültürel çeşitliliğin oluşmasına etkili olmuştur.
  • türk devletidir.

    halep'in selahaddin eyyubi tarafından fethedilmesinin ardından dönemin şairlerinden ibn senaül mülk, yazdığı methiyenin bir beytinde şöyle diyor:

    ''arap milleti, türklerin devletiyle yüceldi. ehl-i salip (haçlı) davası, eyyûb'ün oğlu selahaddin tarafından perişan edildi.'' (abdülhaluk çay, t.d.e.k. 1. cilt, s.329)

    hanedan mensuplarının adları türkçedir:

    ''eyyûbi hânedanı bir türk hânedanıdır. selahaddin'in ağabeyinin adı turan şah'tır. kardeşlerinin adları ise, tuğ tekin ve böri (kurt) idi. selahaddin'in dayısının adı, şihabeddin mahmat b. tüküş idi. selahaddin'in annesi özbe öz türk'tür. gene selahaddin'in hanımlarından birisi olan unar bey kızı ismatüddin amine türk'tür. iki eniştesi de türk'tür. bunlardan biri unaroğlu sadettin mesut, diğeri ise muzafferüddin gökböri (boz kurt) idi. (abdülhaluk çay, t.d.e.k. 1. cilt, s. 329)

    macar türkolog laszlo rasonyi şöyle diyor:

    “imadeddin ve nureddin zengi’nin hizmetinde iken etkinlik kazanan eyyubiler de tamamen atabegler döneminin türk çevresinde yetişmişlerdir. kürt sanılsalar da, pek erken dönemde türk çevresine uyarak yetişmişlerdir. devletleri, türk memlükleri yardımı ile türk zeamet sistemine göre kurulmuştur. bonaparte’e fransa tarihinde nasıl yer veriliyorsa, eyyubilere de aynı hakla türk tarihinde yer veriyoruz. bu ailenin en seçkin hükümdarı selahaddin, haçlı seferlerinin en romantik ve efsanevi kahramanı olmuştur. selahaddin, mimari alanda iran’da gelişen türk medrese mimarisini örnek almış, türk-iran süsleme motiflerini mısır’a getirmiştir.” (laszlo rasonyi, tarihte türklük, s.248)
  • kurucusu selahattin eyyubi'dir. 1187'de hittin savasi ile haclilari maglup edup kudüs'ü haclilardan geri almistir. ama günümüzde bu savas hala bitmemistir hala devam ediyor da diyebiliriz. bu konu hollywood'a da konu olmustur. cennetin kralligi filmini izlemeyenlere şiddetle tavsiyemdir. tam o donemi anlatmistir. turklerin savaslarda kullandığı taktikler de cok net ifade edilmiştir. meraklılarına duyurulur.
  • ordusunun neredeyse tamamı kıpçak türklerinden oluşan devlet.
hesabın var mı? giriş yap