• yeni olmayan hadise.yazılı sınavı kazanan belirli sayıda hakim ve savcı aday adayı zaten bir mülakata tabi tutuluyordu.yeni olan bundan böyle, mülakatın hakim ve savcılar yüksek kurulu tarafından değil, bakanlık tarafından yapılacak olması.işte asıl pislik kokan nokta burası.azıcık hukuka aşina olan herkes türkiye'de yasama yürütme ve yargının ayrı kuvvetler olduğunu bilir.hukuktan zerre anlamayanlar ise yargı üyelerini yürütmeye seçtiririr.işte hükümetin yaptığı budur ve kim ne derse desin bu bir hukuk cinayetidir.
  • okuyup, büyük adam olup, mutluluğu baska diyarlarda arama isteğimi daha da arttıran, hatta gaza getirip ders calışmamı sağlayan bir kadrolaşma oyunu.
  • hukukla ilgisi olmayan bir insan olarak detaylarini merak ettigim, konu hakkinda bilgisi olanlarin yorumlarini okumayi dort gozle bekledigim yasa degisikliginin sonucu.
    (bkz: sarki adi soruyorum hemen silicem)
  • zaten hep var olan uygulama.

    söz konusu yeni gelişme, kanuna dayanan bir yönetmeliğe göre seneler senesi gerçekleştirilen uygulamanın kanuna aktarılmasıdır. yani hakim ve savcıların mülakatla seçilmesi mevzuatımızda hep vardı.

    ancak, hep var olmakla beraber, hâkim ve savcı atamalarını yapan hakimler ve savcılar yüksek kurulu ve ayrıca adalet bakanlığı personel genel müdürlüğü bu uygulamayı hayata geçirmemeyi tercih etmekte ve hâkim ve savcı alımlarını her zaman yalnızca mülakat değil, yazılı sınav+mülakat usulüyle sürdürmektedir.
    (yazılı sınav dediğimiz de bildiğiniz test! fakat o da bakanlık değil, ösym tarafından yapılmaktadır.)

    yalnızca mülakat yoluyla hâkim veya savcı olan bugüne kadar hiç olmamış mıdır? olmuştur. özellikle mehmet moğultay döneminde örneklerini görmek mümkündür. (hatta o dönemde okuma yazma bilmeyenlerden adliyede memur olanları görmek de mümkündür ama o başka bir mevzudur.)

    neticede, istisnai bir usüldür. üstelik, sınavla da alınsa, mülakatla da alınsa, boyuna posuna bakılarak da alınsa, son söz yine bağımsız bir yapı olan hâkimler ve savcılar yüksek kurulu'nundur. hatırlatmak gerekir ki bu kurul hükümetin atamalarından değil, hakim-savcıların kendi aralarında yaptıkları seçimle bir araya gelen üyelerden oluşmaktadır. bölümlere ayrılmış kurulun en tepedeki başkanı adalet bakanı olmakla beraber, adalet bakanı kurulun toplantılarına katılmamaktadır. bu dünyanın pek çok yerinde böyledir. örneğin italya'da, kurulun başkanı cumhurbaşkanıdır ve fakat toplantılara katılmaz. türkiye'de ayrıca adalet bakanlığı müsteşarı da kurulda olmakla beraber, unutulmaması gereken konu, adalet bakanlığı müsteşarının da (adalet teşkilatı'ndaki resmi kıdem adıyla bahsedersek) birinci sınıf bir hâkim olduğudur.

    mevcut durumda da hâkim ve savcı atamalarının bağımsız bir kurul kanalıyla gerçekleştiğini unutmamak gerekir. savcı ferhat sarıkaya'nın meslekten ihracı gibi örneklerde gördüğümüz gibi hâkim ve savcıların tüm disiplin, atama, terfî vb. işlemleri bu kuruldan geçer. hükümetin etkisi olamadığı gibi kurulun kararları 2011 referandumuna kadar yargı denetimine de kapalıydı.)

    unutmamamız gereken nokta, türkiye'de bugün 4000 civarında hâkim-savcı açığının olduğudur. bu da yaklaşık olarak türkiye'de olması gereken hâkim-savcı adedinin 1/3'üne denk gelir. adaletin yavaş işlemesi, suç işleyenlerin hakkıyla cezalandırılamaması, alacağını almak isteyenlerin, kiracısıyla, eşiyle, hasmıyla derdi olanların bir türlü etkili sonuç elde edememesinin arkasındaki en önemli sebeplerden biri bu eksikliktir.

    bu gerekçeyle hükümet mülakatla hâkim alıp kadroları doldursun demiyorum. manzara, durumun fotoğrafı budur. ayrıca, hâkimin mülakatla alınması hiçbir sınavdan geçmeyeceği anlamına gelmez. sınavla alınan hâkim de, mülakatla alınan hâkim de doğrudan hâkim veya savcı unvanı almaz. öncelikle hâkim veya savcı adayı olur. bu en az 1 duruma göre en fazla 2 yıl süren bir staj sürecidir.
    staj sırasında uygulama dönemi olduğu gibi ankara'da bağımsız bir kurum olan ve başında bir yargıtay üyesi bulunan türkiye adalet akademisi'nde verilen bir eğitim dönemi de vardır. burada hâkim ve savcı adayları, meslek öncesi eğitim kapsamında yazılı ve sözlü sınavlara tabi olurlar. başarısız olan adaylar, mesleğe alınmayacaklardır. çünkü aday oldukları süre zarfında hâkim ve savcı sayılmadıkları gibi, hâkimler ve savcılar kanununun koruması altında da olmayıp, normal devlet memuru statüsündedirler.

    son olarak, bir diğer konu, güçler ayrılığı ilkesinin, güçlerin birbirinden keskin biçimde ayrılması anlamına gelmediğidir. neticede, güçler ayrı olsa da, hâkimler ve savcılar adalet bakanlığı personelidir. ankara'da adalet bakanlığı merkezinde idarî görev yapan yüzlerce bakanlık çalışanı da hâkimdir. dolayısıyla, hâkim almak gerekiyorsa buna karar verecek olan hükümet, atamasını yapacak olan ise hâkimler savcılar yüksek kuruludur. güçler ayrıdır, ama keskin değil, yumuşak bir geçişle...
  • hakim ve savcıların "özgür düşünce" den yana tutum sahibi olmalarına yarayacaksa ne ala diyebileceğimiz bir yöntem. aksi takdirde trafik, polislik, oss, vb. envai cesit sınavdan da geçseler sorunlara care olmayacaktır.
    bir de mehmet moğultay vardı. 5000 rakamı vardı. "chp lileri almayacağım da kimi alacağım" tavrı vardı ama o sayılmaz.
  • faşizmle, laiklikle vs. alakası olmayan bir durum..
    yani başlık sadece hakimlerin ve savcıların mülakatla seçilmesi ise durum budur. nitekim yıllardır yazılı sınav + mülakat yapılmaktadır son yapılan değişiklikle ise mülakatı yapacak kurum değişmiştir.. asıl anlatılmak ve değinilmek istenen kurum değişikliği ise o zaman sen bunu faşizme de bağlayabilirsin laiklik elden gidiyor kankiye de..
    ama hakim/savcıların mülakatla seçilmesinin bunlarla hiçbir alakası yoktur. kaldı ki; hakim/savcı gibi yargılama ve karar merciini oluşturacak kuruma atanacak kişilerin sadece öss tarzında ezbere dayalı bir yazılıdan geçirilip atanması ne faşizmle ne komüizmle açıklanabilir kasarsan belki erotizm..
    yazılının yanında mülakat da gereklidir ki sen bu hakim/savcı olacak kişilerin hitabetine, bilgisine de bakabilesin.. arık buna hükümetler bakacak gibi duruyor o ayrı bir konu..
  • (bkz: 2006 idari yargı hakim adaylığı alım süreci)

    medyanın müthiş bir bilgi kirlenmesi yarattığı olay. oysa kanun yıllardır yapılan usüle en ufak bir değişiklik getirmiyor. 1960'lardan beri ilgili sınavı geçenlere kendileri de hakim olup personel daire başkanlığı gibi idari görevler yürütenlerin oluşturduğu kurul mülakat yapıyordu. bu yasadan sonra da böyle olacak.

    akpşinas bir insan olmamama* rağmen sanki eskisinden farklı ve hatta daha az demokratik bir sistem getirileceği havası yaratılması sinirime dokunuyor.
  • simdi gidip birisi gidip "amerikada hakimleri bush atıyor, bu yuzden orada yargı siyasallasmistir" dese, heralde adamın bir yerlerinden kan alırlar. kuvvetler ayrılıgının en keskin bir şekilde goruldugu bu diyarda (amerikanya) boyle bir durumun olması da ayrıca ilginctir.

    ayrıca anayasa mahkemesi'nin kendisine anayasada boyle bir yetki verilmemesine ragmen "yürütmeyi durdurma kararı alması" hangi erk'e giriyor anlamıs degilim. veya kendisine verilmemiş bir yetkiyi kullanan anayasa mahkemesi aslında siyasal değil midir? bizim gibi "yasama-yurutme-yargı-ordu" gibi 4 erk i bulunan bir ülkede artık her şey normaldir.

    prof. dr. kemal gozlerin su yazisi dikkate değerdir.

    http://www.anayasa.gen.tr/kim-sinifta-kaldi.htm
  • doğru fiilimsi seçilmemesi olmalıdır. zira seçilecek olanlar kim olduklarına ve bu hayatta ne yaptıklarına bakılmaksızın önceden bellidir. mülakat, sınavı geçmeyi başarabilmiş istenmeyenlerin ekarte edilmesi yöntemidir.
hesabın var mı? giriş yap