• tartışmalı olsa da ekspresyonizm akımının türkçe karşılığı olarak kullanılan kelime. bu görüştekiler (bkz: bülent özer) dışavurumculukun ise aslında brütalizmin karşılığı olduğunu söylerler. ancak bu kadar yerleşmiş bir kullanımı değiştirmek mümkün müdür, mümkünse de doğru mudur diye de sorar insan.
  • ekspresyonizm'in karşılığının ifadecilik olması çok daha mantıklı.doğru hatırlıyorsam ulus baker de ekspresyonizm teriminin türkçe karşılığı olarak ifadeciliği kullanıyordu.
  • duyguların ifade edildiği sanata ifadeci sanat denir. 1905 dönemlerinde ortaya çıkmıştır. dışavurumculuk ya da ekspresyonizm olarak da bilinir. sanatçıların kalıplaşmış sanat kurallarına isyan ederek, kendi içlerinde biriktirdikleri duyguları dışa vurarak ifade etmeyi seçtikleri akımdır. izlenimciliğe, yani empresyonizme karşı isyan olarak çıkmıştır.

    ifadecilik, duyguların anlatımıdır. örneğin edvard munch'ün yaptığı çığlık tablosu apaçık dehşeti temsil eder. bu resme bakıp sanatçının ne hissettiğini düşünmek yerine çizime, nizama, perspektife bakacak çok az insan vardır. soyuttur. hızlı fırça darbeleriyle yapılır. kalın çizgiler ve saf renklerle yapılır. ahşap bloklar, tahta baskılar kullanılmış ve bunların biçimleri örnek alınmıştır. kalın, küt biçimde çizilir. iki boyutlu gibi görünür. gölgeye ve ışığa çok önem verilmez. fotoğraf gerçekçiliği yoktur. soyuttur. duyguları anlatır. şehir yaşamı ve o çağa göre modern insanın çıkmazlarını anlatır. canlı renklerle solgun renkler bir arada kullanılır. sanatçılar duyguyu izleyiciye verebilmek için çok uğraşırlar.

    izlenimcilikle ifadeciliği birbirinden ayıran özellikler, izlenimcilerin ışığı çizmeleri ve akdeniz/ingiltere sanatı olmasıdır. ifadeciler ise nesneye ve çizgilere yoğunlaşarak duyguları resmetmeye çalışırlar ve alman/kuzey avrupa sanatı çıkışlıdır. ifadeciliğin duyguları aktarmak istemesi gerçeklikten koptuğu anlamına gelmez. son derece gerçek duyguları ve hayatın gerçeğini anlatmak ister. izlenimcileri, hayatı çiçekli böcekli göstermekle suçlamışlardır. gerçekte ise hayat ümitsizlik, korku ve şiddet doludur. izlenimciler güzelliğe ve estetiğe yoğunlaşırken, ifadeciler bireyin yaşadığı çıkmazlar üzerine yoğunlaşmıştır.

    dönemin toplumu, sanayi devrimini yaşamasına rağmen kolonicilikte geride kalmış olan alman teknokrasinin, sosyalist gereksinimlerin ve fakirliğin kucağında zorluk çekmekteydi. öte yandan hammadde yarışını önde götüren ingiltere ve fransa daha refah içindeydi. bu ülkelerin durumları sanat akımlarına da yansımıştır.

    ifadecilik ne olduğundan çok ne olduğunu yorumlar. görülen gerçeklikle değil, yorumlanan gerçeklikle ilgilenirler. onlara göre ruhsal tahayyül optik görselden üstündür. var olan nesne dünyasından çok sanatçının bireysel fikirleri önemlidir. alışılagelmiş gerçeklik algısını kırmak isterler. eski dönemlere ait albrecht dürer ve matthias grünewald gibi alman rönesans sanatçılarını incelediler ve bu sanatçıların beyaz üstüne renk uygulayarak uyandırdıkları duygusal vurguyu taklit ettiler. o dönemde alman piyasasına girmiş olan afrika ürünlerinden gördükleri afrika sanatından da etkilendiler, çünkü bu sanat da gerçekliğin yeniden yorumlanması üzerineydi.

    james ensor, franz marc, edvard munch gibi sanatçılar bu akımdandır. daha sonra pablo picasso ve henri matisse gibi sanatçılar da bu akıma dahil oldular. fovizmden, izlenimciliğin ışığı resmetmesinden; felsefe olarak da nietzsche'den, max stirner'dan, varoluşçuluktan ve sigmund freud'un bilinçaltı teoreminden etkilendiler. daha sonra gelen çağdaş sanatın temelini atmıştır. almanya'da belirginleşmiş olsa da, her sanatçı kendi yorumunu getirmiştir. fransız avan garddan çıkmasına rağmen, james ensor belçika tarzını, edvard munch iskandinav tarzını ve picasso da latin yorumunu temsil etmiştir.

    ıfadeciliğin önemli mihenk taşı die brücke (köprü) adlı sanat grubudur. 1905 yılında fritz bleyl, erich heckel, ernst ludwig kirchner ve karl schmidt-rottluff tarafından dresden'de kurulan gruba daha sonra emil nolde, max pechstein ve otto mueller de katılır. fovizmden etkilenen grup eski sanat anlayışıyla yeni anlayış arasında bir köprü kurulması gerektiğini düşünerek yenilikçi bir tavır içine girdi. aynı zamanda nietzsche'nin "insan bir nihayet değil, bir köprüdür" sözünden de etkilenmişlerdi.

    vasili kandinski'nin bir eseri galeride reddedilince kandinski, franz marc, august macke, alexej von jawlensky, alfred kubin, marianne von werefkin, gabriele münter, lyonel feininger ve albert bloch, der blaue reiter (mavi süvari) adında bir grup kurarlar. daha sonra savaş ortamında grupları dağılmak zorunda kalınca tekrardan der blaue vier (mavi dörtlü) olarak yeni bir grup kurarlar. bu sanatçılar estetik anlayışında bir kaide olmayacağını, kimsenin bunu dayatamayacağı ilkesiyle hareket ederek uzun uğraşlar sonucunda sanat camiasına kendi fikirlerini ve resimlerini kabul ettirdiler.
hesabın var mı? giriş yap