85 entry daha
  • filmlerde bond'u canlandıran aktörler ve stilleri hakkında yorumum;

    sean connery: en sevdiğim james bond kendisidir. karakterin ete kemiğe bürünmüş ilk prototipi ve en başarılısıdır. olaylara yaklaşımında "for king and country" tandansı var diyebilirim. zaten dr. no'nun "sadece aptal bir polissin" demesine sebep olan da bu yaklaşımdır. dünya düzeni hakkında çok kesin fikirleri vardır; doğu ile batıyı tamamen ayırır. mesela dr. no'ya "insan hayatına değer vermediğine göre doğuya çalışıyor olmalısın" demesi gibi. eğlenmeyi ve kadınları seven bir soğuk savaş süvarisi gibidir. herkesin "seni hınzır" tarzında yaklaştığı bir bond ayrıca. hani m kızar gibi yapar da görevi verdikten sonra "haydi goçhum" der ipini salar bond'un... tehçizatın canına okusa da kimseye eyvallahı yoktur. son olarak; en ballı bond kendisidir. lazer ışınıyla bölünmekten iki kolpa söz ederek kurtulmuşluğu bile vardır. sean connery is james bond...

    roger moore: eğlenmek ve kadınlar kısmını tutun, iyice romantiklik ekleyin... alın size roger moore'un james bond'u. açıkçası en sevmediğim bond kendisidir. connery'nin kestirip atan aristokrat ses tonundan sonra her konuşması zayıf gelmiştir bana. tüm filmlerinde olmasa bile dünyanın anasını ağlatmak isteyen adamlar moore'un karşısına da çıkmıştır halbuki. hele iki tane filminin konuları epey ilginçtir, martin mystere havası yakalatır çok hafiften. rakiplerden konu açılmışken; the man with the golden gun'ı kötü adamı beğenerek izlediğimi söylersem moore'un karakterine ne derece ısınamadığım daha rahat anlaşılır sanırım...

    timothy dalton: connery'den değişik bir açıdan da olsa, dalton da alayına isyan bir bond portresi çizmiştir bana göre. daha karanlık... kendi hesabını görmek isteyendir. "for king and country" dese en garip kaçacak bond'dur çünkü "hay kraliyetiniz batsın, ne halt yiyorsunuz!" demektedir genelde. hukuk savaşı film çekimlerini durdurmasa daha fazla bond filmi çevirebilirdi, iyi de olurdu. çok kez bond'u oynama teklifi alıp en sonunda 1980lerin ikinci yarısı bunu kabul ettiğinde böyle sorunlu bir döneme gelmesi yazık olmuş. çekildikleri dönemin garip havasını da yansıtır filmleri. renkler, saç kesimleri falan... moore da 1980lerde üç kere bond'u canlandırmasına rağmen yaşını almaya başlamasından dolayı biraz dönemin dışında kalmıştır. dalton ise "cuk oturmuş."

    pierce brosnan: kendisinin oynadığı bond filmlerinin senaryo yazarlarını teker teker avlamak istediğimdir. soğuk savaş'ın çılgın attığı dönemlerdeki tarafı belli connery'i bile bu kadar politik değildi. brosnan'ın karakteri başından sonuna kadar bitmiş gitmiş soğuk savaş'ın düşmanlarına saldırmayı sürdürmüştür. m onu her işe koşup bir de üstüne adam yerine koymaz. bir şey olduğunda hemen şüpheleninen adamdır brosnan'ın bond'u. sonra da çocuk kandırır gibi aslansın kaplansın denilip olaya salınır. ha bir de m bond'a "eski dönemin kalıntısı, maskülen vesaire vesaire" epey bir giydirmiştir. haklı kadın tabii. son bir detay da connery zamanındaki "bizim çocuk bond" imajının iyice yere serilmesi... tabii dalton'un yaptığından farklı bir şekilde zira dalton'un mücadelesi biraz daha iç dünya iledir. brosnan'sa moore gibi materyal bir adamdır. 2002'deki son filminde "dede olma" yolunda emin adımlar atıyordu, tadında bırakması iyi oldu.

    daniel craig: zevk için her bulduğuyla yatacak bir bond değil. biraz sevgi insanı denebilir. tabii hala içkiden pokerden falan iyi anlıyor. bunun yanında adam öldürdü diye epey azar işitmekte, aynen brosnan gibi mutlu sona kadar kendisine güvenilmemektedir. adam hizmet peşindeyken kredi kartını iptal ederler falan... craig'in bond'u etkileyici bir karakter olmasa da tastamam bir ajandır. evet, connery'den beri ilk defa sırf adı değil, yöntemleri de ajan işi olan bir bond'umuz var. tabii şimdi teknoloji gelişti. connery gps ile adam takip ederken vay anasını diyen nesil yerini dokumatik ekranlara "hıh" diyen nesle bıraktı. ajanlık muhabbeti de buna orantılı vuku buluyor haliyle. zevkli... pek zevkli olmayan bir detay ise bond'un kepaze gibi habire dayak yemesi. "böylesi daha gerçekçi" diyenler lütfen entry'i okumayı bıraksın. bond izleyip de gerçekçilik muhabbeti yapmak çok akla yatkın değil. benim bildiğim bond en fazla ensesine bir yumruk yer bayılır. fiziksel profilini bozacak kadar kimse onu zorlayamaz. takım elbisesini çıkartmadan, yeri geldiğinde ütüsünü bozmadan, dünyayı sayısız kere kurtarmış bir karakterden bahsediyoruz. dayak kısmı hiç olmuyor craig.

    ---

    not: evet george lazenby'i saymadım. sefam olsun.
  • filmleri kafama göre kötüden iyiye sıraladım;

    22 – (bkz: live and let die/@ deliogul)
    21 – (bkz: die another day/@ deliogul)
    20 – (bkz: moonraker/@ deliogul)
    19 – (bkz: a view to a kill/@ deliogul)
    18 – (bkz: diamonds are forever/@ deliogul)
    17 – (bkz: for your eyes only/@ deliogul)
    16 – (bkz: octopussy/@ deliogul)
    15 – (bkz: the man with the golden gun/@ deliogul)
    14 – (bkz: the spy who loved me/@ deliogul)
    13 – (bkz: on her majesty’s secret service/@ deliogul)
    12 – (bkz: quantum of solace/@ deliogul)
    11 – (bkz: tomorrow never dies/@ deliogul)
    10 – (bkz: the world is not enough/@ deliogul)
    9 – (bkz: you only live twice/@ deliogul)
    8 – (bkz: casino royale/@ deliogul)
    7 – (bkz: goldeneye/@ deliogul)
    6 – (bkz: the living daylights/@ deliogul)
    5 – (bkz: thunderball/@ deliogul)
    4 – (bkz: licence to kill/@ deliogul)
    3 – (bkz: from russia with love/@ deliogul)
    2 – (bkz: dr. no/@ deliogul)
    1 - (bkz: goldfinger/@ deliogul)

    timothy'e biraz kıyak geçmiş, sean'a tapmış olabilirim. liste benim listem zaten hayret bir şey.

    ---

    edit (spoiler içerebilir): skyfall'u listeye 10. sıraya ortak olacak şekilde yerleştirmek doğru olacaktır bence. daniel craig hala ilk bond deneyimini geçemedi ama geçen seferden daha çok yaklaştı. javier bardem'de silva karakterine katacak en az iki filmlik malzeme olduğunu da hemen anlıyorsunuz; craig de dahil diğerlerini ezmiş oyunculuk olarak adam - ki rol yapmayı unutmuşa benzeyen judi dench ve seride hiçbir yere oturtamadığım naomie harris'in (lois maxwell'e hakaret gibi) varlıkları işini kolaylaştırmış. filmin son bölümü de javier bardem dışında tamamen gereksiz olmuş. sean connery'nin aston martin db5'i üzerinden yapılan göndermelere ben bile gülmedim (sam mendes daha iyisini yapabilirdi). bunun yanında skyfall, iyi bir sinematografiye ve güzel lokasyon seçimlerine (türkiye'deki isyan halinin aksine, varda köprüsü, kapalıçarşı, ve akrepli viski servis eden mekanın olduğu sahneleri beğendim ben - ki londra ve iskoçya çekimleri de üst seviyedeydi) sahip. ilk iki daniel craig filmindeki ana konunun bir anda nasıl ortadan kaybolduğunu da anlayabilseydik daha iyi olurdu. dört senede nasıl olsa unutmuşlardır diye düşündüler herhalde.
256 entry daha
hesabın var mı? giriş yap