• engin geçtan'ın postmodern romanıdır. öykü, istanbul'da büyümüş kahramanın bir süredir yaşadığı amerika'dan dönüşü ile başlar. olaylar onu tuhaf bir zaman karmaşasının içine çeker ve kahraman kendisini, kentin ve zamanın içinde çeşitli karakterlere bürünmüş bir şekilde tarihinin içinde yolculuklara çıkarken bulur. istanbul'un tarihinin içinde turlarken kendisini bu tarihin içinde oradan oraya savuran bazen bir renk(bizans bayrağını anımsatan bir mor), bazen bir eşya(bir taş plak) bazense bir ses olur.

    romanın dili akıcıdır, engin geçtan önceki yazım tecrübelerini bu romana aktarmış ve örgüsü bozulmayan bir kurgu oluşturmuştur. postmodern metinsellik ve iyi kurgulanmış
    geçişler zevkli bir okuma sağlamaktadır, tarih notlarında bazı hatalar olsa da borges tadının alınabileceği bir roman olarak adlandırılabilir.
  • "insan hiçbir şeyi bıraktığı yerde bulamıyor, kızarmış palamutun kokusunu bile." cümlesiyle özdeşleşen şubat 2001, metis yayınları çıkışlı engin geçtan romanı.
  • yoğun, hoş tadi olan palamudun yine ayni özellikleri taşıyan kokusudur.. eylülden ocağa kadar genelde duyulabilir sokak aralarinda, evlerden taşarak..
  • insanı önce hikayelere daldırtan, sonra da hangi geçiş nerede ne zaman nasıl olacak diye merakta bırakan, bir orada bir burada, ha şöyle ha böyle derken binbir dala konup insanı yüzyıllar içinde yolculuklara çıkartan ama mekanı hep istanbul olan bir engin geçtan serüveni, anlatısı.
  • ne salaklığımsa halen palamutu balık olarak değil de, sanki pişirirmişiz de kokusunu bilirmişiz gibi meşe palamutu olarak düşündüğüm güzel kitap.
  • ....namevcutluğun hüznü, yerini , insanları onların haberi olmadan gözleyebiliyor ve dinleyebiliyor olmanın üstünlüğüne bırakıyor. bir şeyi kaybedince bir başka şeyi kazanıyor olduğuna inanmak, insan denilen mahlukun kendine karşı çevirdiği hilelerin en acımasızı olmalı.
  • bitirdikten sonra bach'ın chaconne'unu dinleme isteği uyandıran kitap.
  • engin geçtan romanı. pek bilinmez ama türk edebiyatındaki en özgün ve nadide eserlerden biridir.
  • güzelliğini ve büyüsünü kaçırmama, olay örgüsünün kafa karıştırmaması adına işe gidip gelirken okunacak bir kitap olarak kullanılmamasını tavsiye edeceğim engin geçtan eseri.
    ismini ilk duyduğumda o kokuyu hatırlamak için boşluğa kısa süreli dalışımı hatırlarım hala.
    böyledir bazı kitaplar kapağı ile, ismi ile bile bir şeyler hissettirir okuyucusuna. olduğu kadar güzeldik gibi.
  • dolu dolu, insanı yazarı kıskandıracak kadar saran bir roman. engin geçtan çoğu kişi tarafından bilinen biri değil maalesef fakat insan hayret ediyor ve sanırım yazarın daha çok bilinmemesini ben yayınevini suçlamakta buluyorum çareyi.

    konu kitaba gelirsek; zaman içinde kahramanlarla hareket ettiğinizi hayal ediyorsunuz. bir film olsa şöyle, bu açıdan çekerim diye kuruyorsunuz aklınızda. ah keşke çekse bir babayiğit bu kitabın filmini. bizans döneminden bir anda 1950'ler istanbul'una zıplayıversek.
hesabın var mı? giriş yap