• kesinlikle edinilmesi gerekli bir kültür..bilumum kağıt oyunu,okey,bezik,briç..hem kahveler çok da keyifli yerlerdir..ince belli bardağında sallama olmayan acı çaylar içer,sigaranı tüttürür,zevkli vakit geçirirsin..ayrıca bir spor olmasına rağmen (ki hemen belirteyim briç te spordur),bilardo da kahve kültürlerimizden biridir..
  • sadece, kahvehanelerde davranış ve oyun bilgisi konularını içermeyen, başlı başına kahve içeceğinin içme adabı, tarihçesi, kökenin bilinmesini içeren birikim.
  • atv de örnekleriyle tanıtılmış kültürdür.
    örnekte,kahve kültürlü bey efendi diğer bir bey efendiye arkadan yaklaşmak sureti ile ensesine şaplak atmıştır.
  • yüz binlerce yil önce atalarimiz agac üstünde muz,
    elma toplarken daldan dala atlamanin
    kol, bacak kirilmalarina sebebiyet vermesinden ötürü yere inmeye karar verdi.
    malum, o dönemde hastalik sigortasi yoktu. kol kirilir, yen icinde kalirsa iltihaplanabilirdi,
    is basa düsünce kendi yaralarini kendileri sardilar.

    kadinlar çardagimsi derme catma kulübelerde günlerini gün ederken
    zavalli erkekler av pesinde kosmaktaydilar. gün batip yorgun argin konaklama
    yerine geldiklerinde bütün gün dinlenen karsi cinsle iletisime girmeleri beklenemezdi elbet.

    n’aptilar?
    etler kizil közlerde kizarirken (vejeteryanlar iki satir asagidan okumaya devam edebilir)
    bir köseye cekilip avcilik serüvenlerini anlattilar karsilikli.
    kahve(hane) kültürü denilen sosyal olusumun ilk temelleri böyle atildi iste..

    göcebelikte özel cadirlar kullandilar, kadinlar sadece cadirin kapisindan cay uzatiyorlardi.

    yerlesik düzene gecildiginde köy odalarini görürüz.
    bu odalarda aga, şeyh, artik en nüfuzlu kim ise bas kösede oturur, bilumum
    yastiklari koltugunun altina alarak yan gelip yaslanirdi. yastiksizlar,
    insanligin tüm toplumsal evrelerinde kaderin sillesini yiyen en alttakilerdi.

    sarili sigara henüz yaygin olmadigindan tütünden „cigara“ sarilir,
    kücük beyaz torba icindeki
    nikotin icerikli madde elden ele dolastirilirdi.

    köy odalarinin penceresi ya yoktu, ya da cok kücüktü. olsa bile acmak gereksinimi
    pek duyulmazdi, belki de buram buram tüten tütünün
    havada ucmadan solunum yoluyla cigerlere intikal etmesiydi
    asil neden (burada dikkatinizi cekerim muhterem ve de sevgili okuyucular! bu gelenek hala sürmekte.
    misafirlige gittiginizde kac kez pencere acildigina tanik oldunuz?).

    köy odalarinda icecek suyu, yan tarafta pisirilen aşı (kim pisiriyordu acep?)
    genc delikanlilar yaslilarin önüne getirir, onlar da yufka ekmegi aşa banip „sokum“
    yaparak mideye indirirlerdi. zamanla kasik girdi isin icine, ama catal bicakla yemeye
    hala alisamadilar. alismalari da gerekmez belki, o türlü daha kolay yeniliyorsa catak bicak
    kirletmenin ne alemi var. yerde bagdas kurup oturmak da öyle; koltuk, sandalyeden
    daha rahatsa (rahata düskün milletiz, vesselam) ikea'yi zengin etmek akil kari degildir elbet.

    adi köy odasi, özü erkek odasi olan bu odalarda neler
    konusulmazdi ki (hic de düsündügünüz gibi degil; tahmin ettiginiz konular konusulmazdi,
    cünkü otoriteler, büyükler, dedeler, babalar, akrabalar vardi topluluk icinde).

    kahramanlik öyküleri anlatilirdi örnegin, basini koltugunun altina alip düsmanin
    üzerine yürüyen serdengectiler. kalbine on dom dom kursunu yiyip de gene ölmeyen eskiyalar.
    osmanliya meydan okuyan seyh bedreddinler
    (“yagmur ciseliyor. serez carsisi dilsiz, serez carsisi kör.
    havada konusmamanin, görmemenin kahrolasi hüznü.
    ve serez carsisi kapatmis elleriyle yüzünü”-n.h.),
    agalari korkudan tir titreten ince memedler ve benzerleri…
    ilim denince herkes alim kesilirdi. örnegin dünyanin neden öküzün boynuzu
    üstünde durdugu günler ve gecelerce tartisilir sonucta depremin nedeni
    öküzün boynuzunu oynatmasina baglanirdi.

    ask efsaneleri yok muydu?
    vardi elbet. olmasa, kerem ile asli’yi nerden bilecektik.

    (iki yil önce yazmisim)
  • filtre kahve,espresso çeşitleri, türk kahvesi, hazır kahve, aromalı kahve, kahveli kokteyller gibi konular hakkında bilgi sahipi olma durumudur.
  • günümüz starbucks kahve içicileri kahve kültürünü, kahvenin süslenmesiyle elde edilen "pasta"ların ingilizce-fransızca jargonunu bilmek zannediyorlar maalesef. amacım starbucks'a ve müdavimlerine bok atıp prim yapmak sanılmasın, arada ben de bu ve türevi mekanların ürünlerini keyifle tüketirim. ama bu tip mekanlarda tüketilenler, glenfiddich'e kola katıp absürd bir isim verip viski içtiğini iddia etmek gibidir. sen artık viski değil, kokteyl içiyorsundur arkadaşım. bunda kötü bişey yok, istersen kola değil aseton kat, keyif alıyorsan. ama bu viski kültürü değil, kokteyl kültürüdür. bambaşka (ve güzel) bir kültür, yetenek, sanattır.

    keza kahveye süt krema fındık katıp içmekse, bir kokteyldir, bir pastadır. alafranga isim verip bunu çarpıtmayalım.
    buyrun bu tablodan ilgili "pasta"ların ne anlama geldiğini görebilirsiniz, afiyet olsun : http://www.made-in-england.org/…/coffee-diagram.gif
  • telvenin izinde...
    kahve ve kahvehane kültürü

    ''türk kahvesi, mangaldaki cezveye, oradan da telve’ye gelene kadar neler yaşadı? onun etrafında; hangi gizemli öyküler, ne dedikodular,hangi politik oyunlar yaşandı? insanoğlu,dünyanın her köşesine yayılan kahve tutkusuna nasıl kavuştu?

    gündelik hayatın tam ortasında yer alan, kendini her kültüre adapte edebilmiş o rayiha ve lezzetin sırrı ne? kahvenin kökeninden başlayıp, 16. yüzyıldan bu yana sosyal bir olgu olarak kentsel yaşamın vazgeçilmez parçası olan kahvehanelere; aydınlanmanın temsilcisi kıraathanelerden kafelere uzanan muazzam bir öykü bu. üstelik,merkezinde türk kültürü var. ''

    telvenin izinde; kadir şen
    apa yayıncılık; genel,tarih
    istanbul, 21x 24cm.,112 sayfa,türkçe,ciltli.

    http://www.kadirsen.com/
  • agizlarda parlayan sigaralarin, yesil ortulu masalarda donen kapismayi hislice izledigi, yillarin derdini keyifle harmanlayan mekanlarin kulturu. fonda yukselen arabeskin, gulusmelerle birlesmesi. bayram sabahlari, ensesi tirasli jilet takim elbiseler kol gezer. bir baskadir cayin muhabbeti. kulturun haslarindandir.
  • şarap tadımcısı olmaya benzer. ona degüstatör deniyor diyecekleriniz ve entry'i önyargıyla okumaya başlayanlar için şarap tadımcısı demek daha çok hoşuma gidiyor. bilesiniz.
    şarap da kahve de hem ortak hem farklı yollardan haz verip durmuş insanlara. ama ortak olan her nasıl şarabın üzümü varsa sevenin allahı var! tabii ki kahvenin de çekirdeği var. farklı yerlerde yetişmelerine iklimine toprağına göre lezzetini değiştirirler üzüm de çekirdek de.

    yıllar içerisinde kahve çekirdeğinin arda kalan posasının kurutulup bir ton işlemden geçirilerek çözünebilir hale getirilmiş hali olan günümüzde bir marka ile özdeşleşmiş olan nescafe ile başladığım yolculuğun bir anda filtre kahveye ordan da çekirdek seçmeye gideceğini bilmeliydim.

    demem o ki nescafe içip kahve içtiğini sananlar, yurtdışında sayıları oldukça fazla olan baristolara bir uğrasınlar. bulabilirlerse de türkiye'de bulsunlar ve gitsinler. içerdeki onlarca çekirdekten kokusu hoşlarına gideni denesinler. başka bir dünya olduğunu kabullenmeleri çok zor olmayacaktır.

    guatemala çekirdeklerine dikkat çekiyor afiyet olsun diyorum.
  • tamam biz de pek kahve kültürü yok da avrupa’da da ingiltere hariç hiç ama hiç çay kültürü yok.adamlardan çay istiyorsun ıhlamur getiren mi ararsın yeşil çay mı getiren ararsın.çay demleme gibi bişeyden hatta siyah çaydan haberleri dahi yok.burda her yerde çay yapan yer var.bu biraz da kültür farkı bence.avrupada her de cafe biz de adı kahvehane olsa da her yerde çayhane var.
hesabın var mı? giriş yap