*

  • özgün adı mutual aid olan kitap. evet kropotkin bu kitabı ingilizce yazmış. thomas henry huxley'in bir makalesine yanıt olarak.
  • (bkz: mutual aid)
  • pyotr kropotkin'in, en alt canlı türlerinden insana değin; karşılıklı yardımlaşmanın dayanışmayı, sevgi içeren vermeyi, fedakarlık ve hoşgörüyü geliştirdiğini belirttiği kitaptır. karşılıklı dayanışma ile ilgili çarpıcı örnekler yer almaktadır. örneğin, karıncaların iki beslenme borusu olduğu, ilkinin kendi beslenmesi için, ikincisinin de yardım isteyen topluluk üyesine besin vermek için olduğu; savaş zamanında besin isteyen karıncaya yardımcı olmayan karıncanın diğer karıncalar tarafından öldürüldüğü, aynı olay savaş yok iken olursa diğer karıncalar tarafından dışlandığı vb. örnekler bu kitapta yer almaktadır. kropotkin, karşılıklı yardımlaşmanın, insan türünün kendi ilişkileri içinde bozulması ya da yıpratılmasına rağmen ortadan kaldırılamadığına vurgu yaptığı görülmektedir.
  • dünyanın gelmiş geçmiş en iyi kitabıdır.
  • "barbar toplumunda, iki kişi arasındaki tartışmadan çıkan ve ölümle sonuçlanan bir kavgaya müdahale etmeyen bir görgü tanığına katil gibi davranılırdı;
    ancak herkesi koruyan devlet teorisine göre, görgü tanığının işe karışmasına gerek yok: müdahale edip etmemek polisin işi. ve bir zamanlar vahşi bir ülkede, hotantolar arasında, yiyeceği paylaşmak isteyen olup olmadığını üç kere sormadan yemek yemek çok ayıp sayılırken, günümüzde saygın bir yurttaşın tek yapması gereken şey, vergisini ödemek ve açların açlıktan ölmesine izin vermektir..."

    kropotkin - karşılıklı yardımlaşma
  • evrim teorisi, kimi zaman çarpıtılarak kimi zamansa bilgi eksikliğine kurban edilerek “sadece güçlü olanın ayakta kalabildiği” gibi bir anlayışa indirgeniyor. darwin’in evrim teorisini ortaya attığı ilk yıllardan itibaren kapitalistler, mal bulmuş mağribi gibi bu anlayışa atıldılar. çünkü insanın bencil, benmerkezci, çıkarcı yapıya sahip oluşu kapitalist paradigmanın ihtiyaç duyduğu kişilik özelliklerindendi. “evrim teorisi”nin de doğruladığı şekilde(?) güçlü olan avrupalı beyaz ırk, zayıf olan siyah ırkı sömürebilir, köleleştirebilir, yok edebilirdi. maalesef bu sakat anlayış, avrupa’nın “medeni” kentlerinde 20. yüzyılın ortalarına kadar devam eden bir ayıba; insanat bahçelerine zemin hazırladı.

    evrim teorisi darwin’den bu yana çok fazla değişime uğradı. o tarihlerde genetik bile bilinmiyordu. fakat evrim hiçbir zaman güçlünün ayakta kaldığı gibi bir öğretiye sahip olmadı. bugün evrim teorisini gerçek manada anlamak ve öğrenmek isteyenlerin bu hatalı anlayışa saplanmasını önleyecek bolca literatür bulunuyor. fakat 1902 yılında “efendi üstün insan” sapkınlığı karşısında evrim gerçekliğini açıklığıyla anlatan kropotkin’in karşılıklı yardımlaşma’sı gibi kaynaklar oldukça sınırlıydı.

    kropotkin, anarşist–komünist ideolojiden gelen bir rus yazar, bilim insanı. darwin’in teorisini çok iyi anlamış ve özümsemiş bir isim. yaklaşık 70 milyon yıllık tarihi olan memeli hayvanların evriminde insan türünün diğer tüm rakiplerini alt ederek son 10 bin yılda dünyanın efendisi oluşunun ardındaki evrimsel avantajı o tarihlerde kavrayabilmiş nadir insanlardan. bu kitapta da buna detaylıca yer veriyor: karşılıklı yardımlaşma.

    güçlü olan tür ayakta kalsaydı insanın rakipleri karşısında hiç şansı olmazdı. insan türü; geliştirdiği sosyal ağlar, dayanışma ve işbirliği sayesinde bugünkü konumuna gelebilmiştir. doğaya kabaca baktığınızda gaga gagaya, pençe pençeye bir didişme, kavga ve vahşet görürsünüz. ancak biraz daha dikkatli bakarsanız fark edersiniz ki; bazen tür içi bazense türler arasında şaşırtıcı bir komün yapısı ve dayanışma gücü hâkimdir. kropotkin bu farkındalığı anlamak ve öğrenmek isteyenler için enfes bir başvuru kaynağı.

    ilgilenenler için;
    https://www.instagram.com/p/b8nriecjagm/
  • son zamanlarda gençlerin farklılaşan yardımlaşma modeli.
    instagram : takip edeni takip ederim
    whatsupp google yorum grubu: google haritada 5 yıldız veren yorum yazana anında 2 cümle yorum yazılır
  • alfie kohn'un 'no contest: the case against competition' adlı kitabının bir kısmını buraya türkçe olarak geçirmek istiyorum. böylece ingilizcesi olmayan sözlük yazarları da bu bilgilerden yararlanabilir.

    yüzyıllardır bize çokça tekrarlanan şey rekabetin kaçınılmaz ve insan doğasına ait olduğu. işte bu kitap da bunun ne kadar 'insan doğasına' ait olduğunu sorgulamaya çalışıyor.

    rekabetin iki farklı yapısını irdeliyor kohn. birincisi 'yapısal rekabet' dediği şey, ikincisi ise 'kasti rekabet' dediği şey. yapısal rekabet, basitçe bireylerin kendini içinde bulduğu bir yapı dolayısıyla rekabet etmesi anlamına geliyor. öyle bir aranje ki bu, rekabet etmeyen kaybeder. kasti rekabet ise bireylerin üzerine empoze edilmiş herhangi bir yapı olmamasına rağmen bireylerin sanki bir rekabetteymiş gibi davranması anlamına geliyor. bir partide 'en güzel' gözükmeye çalışan bir kadın gibi mesela. kurumsal olarak parti, bunun için orada değildir ama misal bir sınıfın içinde ya da bir işyerinin içinde performans ölçüm aletleri sizi belirli şekillerde çalışan arkadaşlarınıza ya da sınıf arkadaşlarınıza göre bir yere koyar. yani sistem bunu sizden ister. yani böyle bir sistem içindeyken rekabet etmeyi istemeyebilirsiniz. sadece 'elinizden geleni yapmak' için uğraşıyorsunuzdur ama bu rekabet etmeniz anlamına gelir.

    eğer bu sistem sizden karşılıklı yardımlaşmanızı istiyorsa siz de buna göre 'elinizden gelenin en iyisini' yaparsınız. yani yapısal bir karşılıklı yardımlaşma çerçevesi o çok bilinen 'egoizm- altruizm' çatışkısını anlamsızlaştırır. çünkü birilerine yardım ederken aynı zamanda kendinize de yardım etmiş olursunuz.
    ve aynı şekilde 'insan doğası' kartını oynamaya çalışan garrett hardin'in sözleri ise bir yerde bu bağlamda gülünç kalıyor. çünkü diyor ki kendileri "ebeveynleri tarafından kendisine bakılan gençlerin rekabetin kaçınılmazlığını takdir etmemesine şaşırmıyoruz."
    bu kaçınılmazlığın herhangi bir biyolojik fonksiyona referans vermediğine dikkat edin. belki de bu 'ebeveynleri tarafından kendisine bakılan insanlar'dan olmayan insanların ekonomik altyapı ve kültürel üstyapı dolayısıyla bunu kanıksadığını söylemeye çalışıyordur (!) garrett.

    şimdi size kitaptan birkaç örnek vermek istiyorum.

    doğa

    warder clyde allee'nin zooloji üzerine yaptığı araştırmalar türler arasındaki karşılıklı yardımlaşmanın rekabetten çok daha önemli bir yer tuttuğunu bize gösteriyor. fakat bazı zoologların ve evrim teorisyenlerinin rekabete vurgusunu
    1. kültürel
    2. seçici
    bir bakış dolayısıyla olduğunu çünkü 'karşılıklı yardımlaşmanın rekabet kadar görünür olmadığını söylüyor. çünkü bir tür diğeriyle ya da türün içindeki bir birey diğeriyle rekabet ettiğinde roma'daki collesium'da iki gladyatörün savaşını izler gibi izleyebiliriz halbuki karşılıklı yardımlaşma doğası gereği daha barışçıldır.

    babunların ve ceylanların bir tehlikeye beraberce yanıt vermesi ve birbilerini uyarmaları bu konuda dikkat çekici bir örnektir. yani aslında olay bir yerde çok basit değil mi? karşılıklı yardımlaşma olmadan hiçbir tür ayakta kalamaz. gerçekten form bakımından kompleksleştikçe takım oluşturmaya daha meyilliler gibi.

    sağlık

    peki, buraya kadar geldik. biraz daha dikkatli davranarak bir de şu soruyu soralım bu bağlamda: pekala rekabetin de karşılıklı yardımlaşmanın da böyle işlevsel bir rolü varsa insanlar arasındaki etkileşimlerde hangisinin daha iyi olacağına nasıl karar vereceğiz?

    buna insan sağlığı açısından bakarsak (hiç de şaşırılmayacak bir biçimde) karşılıklı yardımlaşmanın rekabete nazaran psikolojik sağlığa daha iyi geldiği bilinen bir şey.

    bir örnek verelim: boris, öğretmeni onu tahtaya çağırdığında 12/16'yı en küçük birimlerine indirgemesini istiyor. boris, bunda zorluk çekip en fazla 6/8'e kadar gelebiliyor. öğretmen sınıfa dönüp cevabı bilen birinin var olmadığını soruyor. tabii bir eller ormanı oluşuyor sınıfta. sonuçta peggy, boris'in bilemediği soruyu cevaplıyor ve boris burada 'kaybeden' olurken peggy 'kazanan' oluyor çünkü peggy öğretmenine onun ne kadar zeki olduğunu gösterebiliyor. burada öğrenilen şey, birilerinin hatasından veya başarısızlığından beslenerek başarı olmanın 'normal' adledilmesi. neden 'adledilmesi' dediğimi ileride görgül kanıtla açıklamaya çalışacağım.
    ama argümanın nasıl geideceğini tahmin edebilirsiniz. 'rekabet kaçınılmazdır çünkü biz onu empoze ediyoruz ve bizim gördüğümüz şey insanların rekabet ettiği' çembersel mantığının vülgerliğini göstermeye çalışacağım.

    görgül kanıt

    morton deutsch, insan davranışları üzerine yaptığı araştırmalarda görüyor ki "rekabetçi ortamlar ya da deneyimler rekabetçi bir ruhu doğururken, karşılıklı yardımlaşmaya dayalı deneyim ve ortamlar karşılıklı yardımlaşa ruhunu doğuruyor."

    kelley ve stahelski araştırmalarında kooperatif insanların gerçekçi bir biçimde bazı insanların rekabetçi olduğunu ve bazı insanların da karşılıklı yardımlaşmaya daha yakın olduğunu söylediğini iletirken rekabete yakın insanların tüm bir insanlığı 'herkesin herkese savaşı' olarak gördüğünü ve bundan kaçış olmadığını söylediklerini iletiyor. yani rekabetin rasyonalizasyonu kendi kendisini oluşturmaya muktedirdir.

    terry orlick, yardımlaşma üzerine yaptığı araştırmalarda anasınıfından ikinci sınıfa kadar öğrencileri sıklıkla karşılıklı yardımlaşma gerektiren oyunlara kattığımızda deney bittikten sonra da genelleştirilmiş bir karşılıklı yardımlaşma ruhunun yerleştiğini söylüyor. kontrol grubu ise giderek rekabete meyil ediyor. yani rekabet de karşılıklı yardımlaşma da öğrenilen bir şey.

    david n. campbell bir ingiliz ortaokuluna gidip oradaki öğrencilere 'aranızdan hangisi daha zeki?' diye sorduğunda öğrencilerin buna yanıt veremediklerini çünkü bunu ölçecek metriklerin o okulda bulunmadığını öğrendi. böyle bir şeyi kendi sınıfında da denemek istedi ve vardığı sonuç şu oldu:
    "değişimlerin görülmesi için sadece üç hafta gerekti. ilk iş başkalarının işlerini yok etmek üzerine kurulu yapıyı ortadan kaldırmak gerekti. yavaş yavaş öğrenciler arasında yardımlaşma ruhu baş göstermeye başladı. sonunda da benim başarı ölçütüm görüldü: artık çocuklar konuşmaktan ve derse katılmaktan korkmuyorlardı. sınıfa giren herhangi bir yabancıya projelerinden bahsetmekte hiçbir beis görmüyorlardı ve içe dönüklükten kopmaya başladılar."

    orlick'in araştırmasının devamına gelirsek bulduğu şey "şans verildiğinde (ve her iki oyun modunu deneyimlediklerinde) 6 yaşından 10 yaşına çocukların büyük bir kısmı karşılıklı yardımlaşmanın hakim olduğu oyunların daha çok zevk verdiğini söyledi."

    ideoloji

    iki psikolog amerikan ve meksikalı çocukların rekabet ve yardımlaşma bakımından davranışlarını inceledi.buldukları şey, amerikan çocuklarının kendilerine materyal bir fayda getirmeyeceğine rağmen meksikalı çocuklardan daha fazla çatışmaya ve rekabete girdiği. yani aslında (tarihsel kaynaklarından çarpıtılmış) aptalca ve vülger bir 'libertaryenizm' anlayışının, hayatn matematikleştirilmesinin ve aksiyomlara bağlamaya çalışmanın amerika'dan çıkmış olmasına şaşırmamalı. avrupa'da libertaryenizm karşılıklı yardımlaşma ve anti-otoritaryenizm anlamına gelirken amerika'da gerçek anlamıyla herkesin herkese savaşı anlamına geliyor bu. (onlar buna gönüllü takas adını veriyorlar. tanımların önemi görülüyordur herhalde) ve buna da özgürlük diyorlar. işte bu da hepimizin kudretlerimizi tanıyamamamızdan dolayı kaynaklanıyor. basitçe bu, sadece karşılaştığımız olaylar itibariyle kavramlarımızı oluşturduğumuzdan, onların nedensel çizgilerini takip etmememizden kaynaklanıyor.

    edit: bu arada böyle bir sistemi savunan insanların bu sistem içinde düşmüş insanlara kim yardım edecek sorusuna ne cevap verdiğine dikkat edin: yardım etmek isteyenler. yarattıkları sistemin yardım etmek isteyen kişi sayısına etkisinin hiç olmacayacağını veya hepimizin birer kartezyen özne olduğumuz varsaymaları gerekiyor eğer bu önerdikleri sistemin insanların engellenebilir ölümüyle sonuçlanmayacağını kanıtlamak istiyorlarsa. ki görgül kanıt bunun tersini söylüyor.

    düzeltme editi: 'amerika'da çıktı' dediğim tabii tam olarak öyle değil. her şey gibi onun da tarihi karmaşık ama hem akademi hem genel halkta en çok amerika'da tuttu bu ideoloji.

    ideoloji kısmı bana aitti bu arada. buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ediyorum. devamı gelebilir de gelmeyebilir de.
  • 1902'de yayımlanan kitabında . “birleşin ve karşılıklı yardımlaşın, ormanın, okyanusların bize verdiği parola budur" diyor. hayatta kalmanın yolu güç aldığımız dayanışmadan geçiyor. sahip olduğumuz biricik hayatımızı doğduğumuz andan itibaren hak ettiğimiz adalete sahip olarak yaşamanın sırrı da doğanın bize fısıldadığı o parolada gizli yine. hem kendimiz hem başkaları için eşitlik ve adaleti savunduğumuzda var olduğumuzu, ancak o zaman en güçlü olarak hayatta kalabileceğimizi söyleyen parolada...
  • hayvanlar dünyasındaki karşılıklı yardımlaşmanın türlerin devamlılığına nasıl katkı sağladığından başlayan, genel anlamda darwinin evrim teorisinden evriltilen yanlışlara hatta darwinin yanlış yaklaşımlarına değinen ve bu temel üzerinden insanlığın tarihsel yolculuğunu özet, düzenli hedefe doğru şaşmadan ve kafa karıştırmadan ele alan yalın ve içerik bakımından çok zengin bir kitap. bana kalırsa evrim hakkında genel hatlarıyla konuşmak isteyen birisinin mutlaka tarafsız bir şekilde okuması gerekiyor. abartmadan söyleyebilirim ki türlerin kökeni, kör saatçi kitapları gibi bu alanda baş ucu olmayı hak eden bir kitap.
hesabın var mı? giriş yap