• maurice blanchot'nun türkçe'ye günün deliliği olarak çevrilmiş, altıkırkbeş yayınları tarafından basılmış kitabı.

    '' sonra sonra günün deliliğiyle yüzyüze geldiğime iyiden iyiye inandım; doğrusu
    buydu: ışık çıldırıyordu, aydınlık hepten sağduyuyu yitirmişti; ussuzca, başıbozuk, amaçsız saldırıyordu bana. bu buluş yaşamıma boylu boyunca dişini geçirdi. ''

    ''..en ufak gerçek konuşma benden bende olmayan belirsiz bir güç istiyordu. ''

    '' yasa, bana her yerde var olma hakkımı tanıdığında hiçbir yerde bana yer olmadığı anlamına geliyordu bu. ''

    '' görmek ateşse, dolu dolu istiyordum ateşi, görmek delilik salgınıysa, delice istiyordum bu deliliği. ''
  • bir çırpıda okunsa da üzerine uzun uzun düşündürten maurice blanchot kitabı. türkçeye günün deliliği ismiyle çevrildi. levent kavas çevirinin başına şöyle bir not düşmüş: “fransızcada jour sözcüğü hem çılgınlık hem ışık anlamını taşımaktadır. bu gereksiz bilginin ışığında metni her iki anlamda okuyup geliştirebilirsiniz.” kitapta enis batur’un da bir notu bulunuyor. fransızca metnin de basılmış olması şahane, bana da egzersiz imkanı doğurmuştu.*

    anlatı epey enteresan bir hikayeye kapı açıp okurda tadını damakta bırakıyor, çaresiz ve belki de arsızca “anlatılmayan”ı kendin tamamlama cüretini buluyorsun kendinde.

    ben de yıllar evvel okurken defterlerimden birine şu kısımları not etmişim:

    *olmuştan yana mutluyum, olandan hoşnutum, olacak başımla beraber.

    *sevdim, yitirdim sevdiklerimi. bu darbeyi yiyince çıldırdım, çünkü bu bir cehennem. ama tanığı olmadı çılgınlığımın, şaşkınlığım görünmedi, ta içimdi çıldıran. arasıra öfkelendim. niye böyle sessizsin diyorlardı bana. oysa tepeden tırnağa yanıyordum; geceleyin koşturuyordum sokaklarda, uluyordum; gündüzleyin sessiz sessiz çalışıyordum.

    *her kişi bir topluluktu benim için. bu kocaman başkası beni istemeyeceğim denli çok kendim yaptı.

    *bağışlasınlar ama kimilerini kendimden önce gömmem gerek.

    *okumak büyük bir yorgunluktu benim için. okumak en az konuşmak kadar yoruyordu beni, en ufak gerçek konuşma benden bende olmayan belirsiz bir güç istiyordu.

    *adalet sende güçsüzleşirse, başkalarında da güçsüz olur, onlar da bunun acısını çekecektir.
  • "un récit? non, pas de récit, plus jamais."

    recit sözcüğünün anlamına bizim resitalden yakınsayabiliriz. olmuş olanı sözle tekrarlamak, hatırlatmak, tekrar ortaya koymak. yani tam olarak hikaye, öykü demek değil; hatta bunların yakınlığı meselenin özünü pek fena karıştırıyor. böyle çevrilmesinde sorunlar var diyip geçelim. recit, anlatılan bir anı gibi daha çok. tekrar söylenmiş olan diye uzun bi şekilde denebilir. representation (yani 'sunum')daki duruma benziyor. sunum, gerçi, presentation gibi daha çok. anının anlatılmasıysa anlatı diyip işin içinden neden çıkmıyoruz? buyrun çıkın efendim. lütfen siktirip gidin. hazır gelmişken türkçede an, anı, anlama, anlatı havuzu bize kafanın bambaşka bi şekilde çalıştığını görüp de gidelim hep beraber. (hepimiz beraber mi? ilelebet beraber mi?)

    la folie du jour. jour
    bu jour sözcüğü gün demek olduğu kadar doğma ile de alakalı. gün doğumu mesela.

    'j'avais perdu le sense d'histoire.'
    tarihin anlamını kaybetmiştim.
  • <yaşam denen uykudan uyanmasını bilen yar ola> dizelerini anımsatan tam olarak anlatı olmayan şeyimsi, dermişim, felsefi söylence.
hesabın var mı? giriş yap