• yavaş ilerleyen, orijinal bir senaryoya sahip sıcak bir film. ryan gosling her zamanki gibi döktürmüş.

    --- spoiler ---
    en hoş sahnelerinden biri oyuncak ayıya yapılan kalp masajı olmuştur kanımca.
    --- spoiler ---
  • durağan ilerlese de hiç sıkmayan, izleyeni sarıp sarmalayan çok keyifli bir film. bayıldım.

    --- spoiler ---
    lars (ryan gosling) babasının ölümünden sonra iyice içine kapanmış, kimselerle konuşmayan, insanların kendisine dokunmasından rahatsız olan bir tip. abisi (paul schneider) ve eşinin (emily mortimer) evlerinin garajında yaşıyor tek başına. kendisi hakkında endişelenen yengesinin sosyalleşmesi konusunda bütün çabalarına rağmen o kabuğuna çekiliyor her seferinde. insanlarla iletişim kurma ve yakınlaşma sorunları olan lars'ın internetten bir kız arkadaş bulduğunu öğrenince abisi ve eşi çok sevinirler haliyle. tabi kızın sipariş üzerine geldiğini gördüklerinde yüzlerindeki gülücüklerin yerini dehşete düşmüş ifadeler alır (özellikle burada, karşılarında plastikten bir sevgili görünce yüzlerinde oluşan dehşet ifadesinin görülmeye değer bir an olduğunu belirtmem lazım). psikiyatristin (patricia clarkson) tavsiyeleriyle abisi ve yengesi lars'ı incitmemek adına plastik sevgilisi bianca'ya gerçek muamelesi yapmak zorunda kalırlar. daha zor olanı içinde bulundukları kasaba sakinlerini de lars'ın hassas durumu konusunda ikna etmek, normalmiş gibi davranmalarını istemektir.

    filmde özellikle hoşuma giden şey, durumu ilk başta garipseyen ailesi ve kasaba sakinlerinin zamanla duruma uyum sağlamaları ve sonunda lars'ın bilinçaltında öldürmeye karar verdiği bianca sanki gerçekten yaşamış ve ölmüş gibi üzülmeleri. lars'ın olduğu kadar kasabanın da hikayesi, onu seven ve üzülmemesi için uğraşan insanların da hikayesi bu. öyle ki film boyunca, abes duruma rağmen, hepsi onu aralarına almaya, birlikte bir şeyler yapmaya çabalıyorlar. ciddi ciddi oturup konuşmak, onun için de yemek hazırlamak, giydirmek zorunda kalıyorlar. kuaför yeni bir saç modeli bile yapıyor. bana bile bazen bianca gerçekmiş gibi gelmedi değil hani. bir yerinde yengesi ile yaptıkları kavgada lars ona değer vermediklerini söyleyince, yengesi şöyle bir şey söylüyor, ki çok hoşuma gitti:

    "değer vermediğimiz doğru değil. bu kasabadaki herkes bianca kendini evinde hissedebilsin diye uğraşıyor. neden bu kadar çok gidecek yeri, yapacak bu kadar şeyi var sanıyorsun? senin yüzünden, senin için. çünkü bütün bu insanlar seni seviyorlar. tekerlekli sandalyesini itiyoruz, işe alıp götürüyoruz. eve getiriyoruz. yıkıyoruz. giydiriyoruz. yatağa yatırıyoruz. taşıyoruz. bunların hiçbiri bizim için kolay değil! ama yapıyoruz... senin için... bunca şeyden sonra nasıl olur da kalkıp değer vermediğimizi söylemeye cesaret edersin!"

    bir de bir porno sitesinden seksi kıyafetler içinde sipariş edilen şişme bebeğe daha sonra giydirilen kazak, pijama gibi kıyafetler oldukça ironik olmuş; tıpkı normalde farklı amaçlarla(!) sipariş edilen şişme bebeğe tamamen romantik duygular besleyen lars'ın durumu gibi. ryan gosling'in performansını tarif edecek birkaç kelime bulmak isterdim ama tam anlamıyla açıklayacak kelime ve cümleleri bir araya getirebileceğimden emin değilim. görülmesi gerekli. gerçekten muhteşem. sakat bir karakter aslında lars, bir oyuncu açısından. delirmeye çok yakın bir yerde duran ama tam olarak da hasta olmayan, yalnız, çekingen bir karakter. sorunlu belki, ciddi anlamda hasta olmasa da. bir o kadar da sevimli. karikatürize edilmeye çok müsait bir karakter yani. ryan gosling o kadar ölçülü oynamış ki, abartıya kaçmadan canlandırmış ki "sen nası bi yeteneksin be kardeşim!" dedim defalarca. emily mortimer ve paul schneider'ın performansları da bir o kadar içten. lars'tan hoşlanan deli kız da çok iyi oturmuş senaryoda. kasaba sakinleri de rol çalmamışlar desem yalan olur.
    --- spoiler ---

    six feet under gibi başarılı bir işe imza atan nancy oliver'dan daha azı beklenmezdi sanırım. sonlara doğru biraz fazla uzatılmış gibi gelse de, geneline baktığınız zaman sallamıyorsunuz bile. dediğim gibi durağan ilerleyen ama pek bir keyifli bir film. soğuk kış gününde izlenmesine, film de karlar içinde geçmesine rağmen içinizi ısıtıyor. konuya komşuya, kuşa böceğe herkese tavsiye ederim. if istanbul'da yer bulursanız kaçırmayın.
  • son yillarda izledigim en guzel feel good movie.
  • dün afm salon 2'de seyretme gafletinde bulunduğum film. yok filmde hiç bir şey yok hatta festival boyunca seyrettiğim en sağlam filmlerden biriydi de keşke afm'de seyretmez olaydım demedim değil.

    --- spoiler ---
    yok yani filmin en can alıcı noktasında lars'ın oyuncağı ile ilgili en önemli kararları aldığı sahneler olduğunu düşündüğüm bowling sahnelerinde sağolsunlar film kaydı ve kafasız, mimiksiz sadece vücutların göründüğü bazı sahneleri seyretmek zorunda kaldık. gerçekten sinir bozucu bir deneyimdi. filme gelince yer yer güldüren, yer yer tebessüm ettiren ama genel anlamıyla hüzün kokan, yanlızlık kokan bir filmdi. kendini son derece yanlız hisseden bir adam günün birinde aslında asıl amacı seks oyuncağı olan "bianca" adlı bir oyuncak bebeği evine getirtiyor. gerçek bir bayan gibi davranıyor ona ve herkesin de onun yaşadığına inanmasını istiyor. olay örgüsü bundan sonra gelişiyor.
    --- spoiler ---

    ryan gosling'e half nelson'dan sonra hasta olmuştum bu filmiyle yataklara düştüm ya bir insan bu kadar mı yetenekli olur ya. mimik adamı resmen.
  • insanda umut diye bir sanrıyı depreştiren film. akıllı yapılmak için ilaçlarla doldurulan, sadece farklı olduğu için dalga geçilen insanları düşünüyorum, kalbim kırılıyor. kasaba halkı gerçeküstü naiflikte, elleri öpülesi insanlar.

    filmi başka biri çekse belki de bianca toplu tecavüze uğrayacak, lars da mahallenin piçleri tarafından mütemadiyen taciz edilecekti. kimse lars'ın böyle bir gerçekliğe ihtiyaç duyduğunu düşünmeyecekti. gerçekler böyle gibi. umut kırıcı.

    sonuç olarak, çok güzel film, çok beğendim. izleyin mutlaka. ayrıca afm makinistine de (isim olarak bunu mu kullanıyorduk hatırlayamadım. filmin makaralarıyla oynayan eleman işte) "kafana sıçayım" mesajını gönderip noktamı koyarım.
  • naif bir film.. insanı hem duygulandırıyor hem gülümsetiyor.. sıcacık bir film..
    iyi ki gittim diyebiliyorsunuz -çoğu if filminin aksine-..
    oyunculukların çok iyi olduğu, psikolojik çözümlemeler ve karakter örgüleri başarılı, ufak sakin bir ütopya filmi..

    --- spoiler ---
    ne zaman birisi alay edecek diye bekleyip duruyorsunuz ve bir türlü gelmiyor o "kötü kişi", ne kıskançlık, ne sıkıntı, hiçbir şey o yüzleşmeyi yapmıyor. kötüsüz, kötülüksüz bir film.. öylesine huzur veriyor ki..
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    filmdeki bianca'nın ait olduğu ırk(!) için(bkz: realdoll)

    --- spoiler ---
  • eger bir odul alacaksa ilk once "orijinal senaryo" dalinda almasi gereken film bu iste. ki almistir da tahminimce. sonra da sirada en iyi erkek oyuncu var tabii ryan gosling'e pek yakisacak olan.
    boyle insanda binbir cesit his uyandiran, icini karmakarisik edip birakan bir film olmus. ama cogunlukla surattaki gulumseme agir basiyor bu duygularin arasinda. zaten senaryoda six feet under'da hem yazar hem produktor olarak agzimiza sicmisligi bulunan nancy hanim'in parmagi varmis, tahmin etmeliydim. festivalde kacirilmamasi gerekenlerdenmis yani, neyse ki sonradan yakaladik.
hesabın var mı? giriş yap