*

  • bodur bir agactir.
    dallarindan ince ince baska kucuk dallar cikar.
    (bkz: nar cicegi)
  • üremede karinca modeli'nin doğaya uyarlanmış halidir... arkadaş arasında "tarlaya diktim bir tane meyve verdi on tane eve geldim onyüzbinbaloncuk yuttum" diye bilinir...
  • marmara bölgesinde yaz başında (haziran gibi) çok hoş nar çiçeği (kırmızı-turuncu arası) rengi çiçekler açan ağaç. yaprakları da pek incedir, dokununca tül-ipek gibi bir his bırakır insanda, fakat narin değildir bu yapraklar, dokununca sararıp dökülmez, çekinmeyiniz.
  • (bkz: #9366794)
  • zehirli hayvanların yaklaşmadığı ağaçtır; caanım şeydir.
  • eger yeni odalara yer açmak için kesilmedilerse olympos turkmen pansiyon bahçesinde bol bulunan bir ağaç türü. oldukca alcak bir gövdesi vardır. odanıza giderken bikaçına kafa atabilirsiniz. henüz olgunlasmamış meyvesi kurutulunca çok şık masa süsü olur... ya da ben bakarken hislendiğimden bana oyle gelir.. evet oyle galiba...**
  • çalı tipi ağaçtır. dikenli olup yanına yaklaştırmaz. o yüzdendir ki budaması da çok zahmetlidir. çok fazla sulamaya ihtiyaç olmadığından özellikle kurak yerlerde yetiştirmesi basittir. boy uzunluğu iki metreyi pek geçmez. iki senelik fidanların iki metre olup çıktığını görmek beni şaşırtsa da doğal olan buymuş. bu sonbahar inşallah kendi narlarımızı topluyor olacağız. kısfmet.
  • çocukluğumun geçtiği evin bir bahçesi vardı. öyle bildiğimiz bahçeler gibi ekilip biçilen türden değil, çoğu betondan ibaretti ve iki ağaç bulunurdu içerisinde: biri nar, biri dut.

    balkon kapısını açtığımda ilk nar ağacını görürdüm. hüzünlü görünürdü bana hep, karşısındaki dut gibi her gün atraksiyon yaşamıyordu, dalları eğilip bükülmek zorunda kalmıyordu. bütün gün dut ağacının dallarına ilişirdik eve gelen haylaz misafir çocuklarıyla, dutlar olgunlaşmaya başladığında silkelenmedik, basılmadık dalını bırakmazdık onun. nar ağacı bizi sessizce izler gibi orada dururdu; dili olsa şikayetçi olur muydu bilinmez ama anasını ağlattığımız dut ağacı kadar yakınmazdı zannediyorum.

    nar ağacı türküsü duyulmaya başlandı o günlerde; iki sokak ötede de ya belkıs akkale, ya da ona tıpatıp benzeyen bir abla oturuyordu. nihayetinde hep güleryüzle bakan biriydi, onu gördüğümde mutlu hissederdim kendimi. bahçemizdeki nar ağacı o türküyle daha güzel görünüyordu bana, o ablanın neşesini devralmış gibi hissediyordum. dut ağacı her kahrımı çeken sadık bir dost, nar ağacı ise türkülere konu olan sessiz sevgili haline gelmiş gibiydi hayatımda. balkon kapısını açıp göz göze geldiğimizde sevgi dolu bakışlarla bakıyordum ona; o narsız olur muydu? yarsız olur muydu? olamazdı, olmamalıydı...

    o evden taşınmak zorunda kaldık sonra, gittiğim evin yakınındaki incir ağaçlarına dadanmaya başladım hemen. unutmaya başladım nar ağacını, dut ağacının yeriniyse cami bahçesindeki bir benzeri alıverdi.

    yıllar geçti ve aslında o vakur sevgilimi hiç unutmadığımı anladım zamanla, türküsünü her duyduğumda onunla göz göze gelişimizi anımsadım. çoktan kuruyup gitmiştir belki; lakin ben onu hiç narsız bırakmadım, asla yarsız bırakmadım. ilk sevgilim gibi kazıdım onu beynimin albümüne, şimdi de buraya kopyalıyorum en saf halimle...
  • zekeriya bozdağ a ait guzel turkulerimizden birisidir.
    nar ağacı narsız olur mu
    yiğit olan yarsız olur mu
    benim gönlüm sensiz olur mu

    gülüm gel yarim gel salınaraktan
    bir su doldur ver ırmaktan
    kurtulurum belki sana yalvarmaktan

    nar ağacı ulam ulam
    yar yitirdim nerelerde bulam
    kırk güzel içinde gözlerinden bilem

    gülüm gel yarim gel salınaraktan
    bir su doldur ver ırmaktan
    kurtulurum belki sana yalvarmaktan

    nar ağacı biçim biçim
    ben ölüyom senin için
    dostlarımın hepsi düşman oldular
    bir tek seni sevdiğim için

    gülüm gel yarim gel salınaraktan
    bir su doldur ver ırmaktan
    kurtulurum belki sana yalvarmaktan
hesabın var mı? giriş yap