*

  • muammer güler'in son açıklamasının da örneklerinden biri olabileceği boş laf dizisi.

    (bkz: gezi olaylarını kavrayamadık)
    (bkz: geç bunları anam babam)
  • başkalarını mağdur etmekte sakınca görmeyenlerin daha çok yaptıkları edebiyat.

    "ben uyurken
    duvarıma tırmandın
    güllerimi yoldun.
    ve bütün şikâyetin
    sen uyurken
    bahçene girenlerden"*
  • (bkz: #39409032)
  • şu an kayseri'de bir örneği görülen. e padişahlarından böyle görmüşler. biri diyor fırınım gitti, biri diyor kanserli çocuğum var. herkes mağdur arkadaş. bir biz orospu çocuğuyuz.
    ulan bizim canımızdan can gitti be, her tekmenizde! 19 yaşındaydı.
  • (bkz: #41530935)
  • işlevi sanıldığının aksine acındırmak değildir; netekim insan acıdığına saygı duyamaz ve onu küçümser.

    mağdur edebiyatının işlevi sorumluluk almaktan kaçmaktır.

    bir kere sorumluluktan kaçmayı başardıysanız, her türlü yanlışınız/kabahatiniz de haliyle aklanmış olur.

    bunu sistematik olarak bir iktidarı elinde tutanların yaptığını düşünün, elde edeceğiniz tek şey hem iktidar sahibi olup hem de iktidar olmanın doğasından gelen sorumluluğu sahiplenmeyen şarlatanlar olur.
  • bizim ülkemizde çok fazla prim yapan politika. sadece siyasette değil; her alanda mağduru oynayanlar memlekette kendilerine oldum olası avantaj sağlamışlardır.
  • mağdur ile mağdure

    sabah namazına kalktım, görmedim legoya bastım*
    bu ızdırap reva mıydı, ibadetti tek kastım
    cehape'den geldiler, hep yerlere serdiler
    yetişin efendiler, bizi mağdur ettiler

    personel alıyoruz, yasak günah değil ya,
    eşe, dosta torpil ile ettik hepsini ihya
    hak yediniz dediler, günahımıza girdiler
    yetişin efendiler, bizi mağdur ettiler

    ayakkabı kutularım paralarla dolunca,
    gemiciklerim birken, iki, beş, on olunca
    isviçre hesaplarım helal rızkla dolunca
    hırsız, arsız dediler; hepimizi üzdüler
    yetişin efendiler, bizi mağdur ettiler

    başörtülü bacıma bir hay bile demezler
    yollarına gül döküp, hazır ola geçmezler
    üstleri çıplak geldiler, deri eldivenliydiler
    yetişin efendiler, bizi mağdur ettiler

    bu cehape yüzünden, nedir hep çektiklerim
    sağanak yağmur altında kaldı nevresimlerim
    randevular verdiler, ayakta beklettiler
    yetişin efendiler bizi mağdur ettiler

    koyun koyun diyorsun, iyi dedin, koyduk mu?
    güzelim vatanını donuna dek soyduk mu?
    yargılanacaksınız dediler, vatan haini dediler
    yetişin efendiler, bizi mağdur ettiler
  • şimdi bu mağdur dili ve edebiyatı konusunu çok karıştırdılar. herkes mağdur. bilhassa en mağduru politikada, siyasette (hep nedense)

    her şeyin sanatsallaştırılmaya çalışıldığı yerde sanat kalmaz. her şeyin güzelleştirilmeye (bedensel baabda) çalışıldığı yerde güzellik de kalmaz. her şeyin siyasetleştirilmeye çalışıldığı yerde de siyaset kalmaz.

    o yüzden her şeyi sanat nesnesi haline getirmeye çalışmaktan kitsch çıktı, her şeyi güzelleştirmeye çalışmaktan bakın şimdi zıtlıklar ve uyumsuzluklardan kendine yol edinmiş bir moda var, her şey de (herhangi bir ölüm, bir kutlama, bir söylem) siyasetleştirilince, siyaset yapılacak normal bir düzlem kalmadı. hepsi en uç noktaya geldiğinde, en sanatsal, en güzel, en siyasi olduğunda "kendilerini aşıp" kendi zıtlıkları üzerinden var olmaya başladılar, en başta cephe aldıkları şey üzerinden var olmaya devam ettiler.

    sürekli mağdur olan, sürekli tehdit edilen, sürekli hep en kötüsü onun başına gelen baudrillard'ın deyimi ile kendine bir simülasyon yaratmaktadır. dediği gibi, kendilerinden söz etmek için hep bir "öteki" ye ihtiyaç duymaktadırlar. bu simüle edilmiş dünyada "kendi" ile "öteki" arasında daimi bir mağduriyet söz konusudur. bir siyasi oluşum olarak varlığını kendi üzerine değil de, sürekli "öteki" üzerinden bir olumsuzluk, buhran ve paranoya noktasına kurmuştur bu simülasyon dünyasında.

    şöyle diyor baudrillard, bize her şeyi açıklasın.

    "saf ve temiz bir görünüme sahip olmak isteyen her şey karşıtına dönüşmektedir. tüm iktidarlar ve kurumlar kendi kendilerinden ancak kendilerini yadsıyabildikleri ölçüde söz edebilmektedirler. bir ölüm simülasyonuna başvurarak, gerçek ölümün elinden kaçabileceklerini sanmaktadırlar. kendi ölümünü sahneye koyan (oynayan) bir iktidar az da olsa bir yaşama ve yasal bir kurum olabilme hakkına sahip olabileceğini düşünmektedir.

    eskiden krallar ölmek zorundaydılar (tanrılar da). zaten onları güçlü kılan şey de buydu. günümüzün “krallarıysa” aşağılık bir ölme numarasına yatmaktadırlar. bunu yapmalarının nedeni iktidarın “avantajlarını” elden kaçırmama isteğidir. çünkü iktidar onların elinden zaten çoktan kayıp gitmiştir. kendi ölümü sayesinde yeniden yaşama dönebileceğini düşünmek. varlığını bunalım, olumsuzluk ve iktidar-karşıtı bir aynayla sürdürebileceğine inanmak. bunlar bildik (déjà-vu) ve ölüp gitmiş (déjà-mort) her türlü iktidarla kısırdöngüleşmiş bir sorumsuzluk ve asal bir biçime dönüşmüş yokluklarına bir son vermek isteyen her türlü kurumun başvurabileceği türden çözüm bahaneleridir. "
hesabın var mı? giriş yap