• nouvelle vague'ın az bilinen jean douchet, jean rouch, jean daniel pollet gibi yönetmenleri yanı sıra, çok bilinen ve pek çok sevilen jean luc godard, eric rohmer, claude chabrol gibi yönetmenleri tarafından çekilmiş kısalardan oluşan film. 16 mm film ile çekilmiş hikayelerin, paris'te geçiyor olması dışında bir diğer ortak özelliği de kendilerine özgü mizahları.
    ironik bir komediye sahip hikayelerden en çok ilgi çekeni ise bana göre jean rouch'un gare du nord hikayesi. gare du nord, hem içeriğiyle hem de plan sekans olarak çekilmesiyle filmdeki diğer kısalara göre daha iddialı bir film. nouvelle vague'a uygun olarak kullanılan doğal ışıklandırma ve oyunculuklar ile filmin hiç de iddialı olmayan görüntüleri olsa da, plan sekans sahne çekmek, hikaye ne kadar kolay olursa olsun çok zor ve saygı duyulacak bir iş. bu nedenle de izlerken büyük keyif aldığım ve hayranlık duyduğum bir iş.
    jean luc godard'ın çektiği montparnasse et levallois ise godard'ın une femme est une femme filminde alfred'in (bkz: jean-paul belmondo) angela'ya (bkz: anna karina) cafe napoleon'da buluştuklarında anlattığı hikaye; genç kadın iki ayrı sevgilisine de mektup yollar fakat sonradan farkeder ki mektupları yanlış zarflara koymuştur. paris vu par'ı izledikten sonra hangi filmindeydi bu hikaye diye kafayı yedirtti bir süre.
  • sinegöz'ün yanlış hatırlamıyorsam yaklaşık bir ay önceki hediyesidir bize. oturduk kısa film izleyelim dedik ama bir şey bulamadık. madem öyle sinegöz'e bir göz atalım derken bu 6 güzel kısa film peşi sıra bize muhteşem bir haz verdi.

    --- spoiler ---

    özellikle rouch'un filmi tam bir kadın erkek klasiği. oradaki herifin yerinde olsam o kadını çoktan boşamış olurdum muhtemelen fakat kadının bahsettiği ne varsa hemen ardından önüne serilmesi ve bunları kabul etmeyip kocasına ihanet etmemesi oldukça beklenmedik bir hareketti benim açımdan. sonra dedim ki ulan madem bu kadar ahlak sahibi kadın varsın söylensin tabii, sonuna kadar hakkı var :) neyse adamın intiharıyla birlikte altı film arasından en çok aklımda kalanı oldu rouch'un filmi.

    --- spoiler ---
  • bir replik:

    "sen de yeni tanıştığın biriyle, bilmediğin bir yere gitmeyi istemedin mi hiç? biraz üzücüdür ama tanıdığımız kişilerden kaçarız hep."

    bir diyalog:

    - iki çeşit erkek vardır, kazanan ve kaybeden.
    - kaybettiren olmaktansa, kaybetmeyi tercih ederim.
  • kesinlikle gare du nord en etkileyici filmiydi, ancak rue saint-denis ve la muette de etkileyici bulduğum kısa filmlerdendi. ayrıca 20 yıl sonra çekilmiş olan 2. bir filmi daha vardır paris vu par'ın.
    edit
    ikinci filmin sadece philippe garrel e ait olan kısmını ingilizce altyazıyla bulabildim. zaten bulanlarda yorumlarda chantal akerman ve garrel harici diğer kısımların güzel olmadığını yazmışlardı.garrel in bölümünün adı rue fontaine oldukça beğendim rue fontaine ı.
    (bkz: paris vu par... 20 ans apres)
  • az sonra izleyeceğim film: görsel

    paris vu par (1965)
  • farklı 2 sahnede de, adamlar öyle kötü makarna yiyor ki, insan bir an için ulan yoksa italyanlara nispeten mi çekilmiş bu diye sorguluyorsun. en sevdiğim yemeğin, gözümün önüne itici bir şekilde sokulması dışında, filmde ilgimi en çok çeken leon ile hayat kadınının akmayan ama sıkmayan sahneleriydi. bir an için leon gibi biri olabilir mi diyorsunuz ki sahiden olabilir tam da o ayarda, ne eksik ne fazla. kadını görünce zaten başka biri bu denli iyi oynayamaz dersiniz.

    evet , kulak tıkacı kadar şemsiye de çok manidar. yağmurlu hava sevmeme nedenimdir kendisi ve kitle imha aracı olarak da görülebilir özellikle istanbul için konuşursak.
    son olarak godard'in hangisini çektiğini sorsalardi da hemen söylerdim, nasıl mı? esas kız a bakmak yeterli, ivit anna'yi a acayip animsattigini bir tek ben düşünmüş olamam diil mi?
  • bugün tavsiyesini aldığım filmdir. izleyince editto gelebilir

    izleyip geldim. birbiriyle bağlantısız 6 farklı kısa filmden teşekkül 1965 yapımı bir filmcağızdır.

    spoiler

    ilk filmde nü model yiğidomuz "arabam var güzel manzaralı merkezi dairem var babam meksika büyükelçisi " gibi sözlerle macera için avrupa seyahatine çıkmış amerikalı kızlara yönelik tek gecelik çıtır çerez işine girmiş. çocuğun muhteşem güzellikte bir kızı sabah evden ve hayatından göndermek için girdiği çaba ve kıza karşı kayıtsızlığı ve kabalığı akla hımym barney'i getiriyo.

    2. filmde dalış eğitmeni ve popüler olduğu zamanda evlendiği kocasının iş hayatı geçim derdi derken alfalığından eser kalmadığını gören kadının serzenişlerini görüyoruz. filmi bu ikinci film tavsiyesi üzerine izledim aslında. günümüzde de gördüğümüz yaşadığımız her şey çok monoton ya çok sıkıcı. önceden gizemli biriydin merak ederdim hoşuma giderdin. şimdi her hareketini biliyorum sıkıldım senden. zaten bana iyi bir hayat veremiyosun. arabamız yok seyahat edemiyoruz. varoş bir yerde yaşıyoruz diye öfkeli bir kadınımız var. eski alfa şimdi beta erkek karakter ise huzur istiyo. kafa açma diyo. her şeyimiz var amk ne istiyorsun diyo. muhite işine yakın olsun diye geldik istersen taşınır başka yere gideriz diyo. ben seni kusurlarınla birlikte seviyorum. tanıdıkça daha çok seviyorum. okuduklarına peşinen inanmayı bırakıp biraz düşünsen, seyahat etmeyi hayal edeceğine biraz düşünsen diyo. ama yok kadın nato kafa.
    kadın gerçekten güzel. abimiz de fena değil. adam işten eve evden işe gidiyo. karısıyla sevişmek istiyo. kadın yanaşmıyo. adam kahvaltı ederken boğazına bir şey kaçıyor öksürüyo. kadın iğrençsin boğazını burda temizleme diyo. yok ağzını şapırdatma vs kadın adama hiç saygı duymuyo.

    devamında kadınla tesadüfen tanışan ve kadınla hayata tutunmak isteyen zengin bir adam giriyor. seçkin bir muhitte bahçeli evi olan arabası olan finansal özgürlüğe erişmiş yani artık çalışması gerekmeyen bir abimiz. bunalmış intihar etmeyi düşünüyor dertsizlikten. hayatta motivasyonu kalmamış adamın. neyse bizim güzel ve zenginlik meraklısı, alfa özlemi çeken kadına yürüyo. kadın bundan çok etkileniyo hatta arabanı caddenin ortasında bıraktın bu nasıl bir krallık diyo. ama kısa bir muhakeme ile ( kadın asla aptal değil hatta şam şeytani) bir hafta bilemedin bir ay sonra sen de evdekine dönersin diyo. vaktiyle o da çok gizemli biriydi ama şimdi tırt diyo yok abi diyo ben seninle gelmem. bizim zengin meğerse blöf yapmıyomuş amk. adam tren raylarına atlamak suretiyle intihar ediyo.
hesabın var mı? giriş yap