• "öğrenilmiş cehalet" tanımını önerebileceğim ingilizce tabir. evrende varolabilen herşeyle ilgili asgari müştereklerin bir türlü bir araya gelemeyeceği düşüncesinden yola çıkarak, çok dolambaçlı yollardan geliyorum, buyrun:

    metafiziği varoluşu ve realiteyi açıklayan felsefenin esas oğlanıdır diye tanımlayalım.
    plato ve öğrencisi aristo'nun felsefeleri arasındaki savaşın, mistisizmle akıl arasındaki savaş olduğunu kabul edelim.
    irrasyonelliğin ise en çok kant'a yakıştığını ve bir ölçüde kötülük olduğunu kaydedelim.
    mistisizme karşı aklı, yani rasyonelliği devlet despotizmine karşı bireylerin yaratıcılıktaki, bilim ve felsefedeki haklarını bir arada savunan ayn rand'ın ne sağ ne de sol cenahtaki entelektüellere yaranamamış olduğunu ve objektivizmin insanın öznel, objektif realitesinden kaynaklandığını hatırlayalım.
    ahlakı da bireyin bir yapıtaşı olmasının yanısıra, metafizik ve epistemoloji ile birlikte felsefenin kucağına bir üçüncü mihenk taşı olarak oturtalım.

    bu manzara çerçevesinde, realite bazılarımız için mükemmel atlayışı yapmak için alçak ve sığ kalan sulardır. realitenin göreceliğinden söz edildiğini duymuşuzdur... ya metafizik epistemolojik ahlakçılık? herkes kendine özgü insani ya da insansı bir varoluş sancısı çekerken, gerçeklik mağduru olanlar, rasyonel cehalet kurbanları da olacaktır. bir ürünü anlamaya çabalayan ve bu arada aslında kendine gittikçe yabancılaşan biri, bu süreçte hissettiği tatsız duyguyu kimliklendirebilmek için gereken felsefi anahtar donanımı yetersizse, kendini vereceği kararda haklı yere koyabilmek için minik bir delikten kaçacaktır kendinden. işte bu yaşanan sürecin meyvesine öğrenilmiş cehalet diyebiliriz. (ben dedim olduculuk...)

    burada günlük hayatta kullandığımız alıntı, vecize, atasözü ve bunlara benzer klişelerin de birer öğrenilmiş cehalet ürünü oduğunu iddia da edeyim ki tam olsun! (akillara zarar sorunsallar!) *

    psikolojinin incelediği öğrenilmiş çaresizlik gibi öğrenilmiş cahillik de felsefede "asıl kurban"ın kim olduğunu araştırır ve bir çıkış yolu bulmaya çalışır. ancak genellikle bütün(sel) yollar, bireyin taraflı bakış açısında esir olur, takılır, tıkır tıkır çalışmaz. (bir okuma parçası: john rawls...)

    (bkz: ontolojik mesele yuzunden olen kimseye rastlamadim)
  • üstüne düşündükçe, kapitalizmin hoş bir kelime oyunu olduğuna karar vermeme ramak kalan kavram.

    saati 500 $ ederindeki bir kalp cerrahı örneğinden yola çıkalım. rational ignoranceı abartılı kullanmak gerekirse; bu doktorun literatür taramasına zaman ayırmasındansa ameliyatlarına bakmasını, parasını kazanıp hastalarını heder etmesini haklı çıkaran bir taraftan bakıyor dünyaya ve birikime.

    ben de kalp ameliyatı olacak bir hasta olarak, saati 500 $ olan doktoru tercih ediyorum. benim birikimim ve önyargım bana şunu söylüyor zira:
    "ne yapacaksın parasını? 3-5 saatlik bir ameliyat için 5-10 bin doları gözden çıkaracağım ama herşeyin başı sağlık... bu belli ki alanında iyi bir cerrah, yoksa saatte 500 $ kazanamazdı! (iyi bir örnek teşkil ettim, aferin bana...)

    ameliyata gireceğiz. cerrahımız kazancı ile harcamaları arasındaki dengeyi kendi rasyonel cehaletiyle değerlendiriyor: o gün ameliyatta kaç saat ayakta duracak, ne kadar enerjiye ihtiyacı var ve ona göre nasıl beslenmesi lazım biliyor. fakat beslenmeye yatırım yapacak zamanı kullanmada sorunu var çünkü kazandığı saatlerin tanesi 500 $ iken, efendim güzel böyle besin değeri yüksek bir adet yemek pişirmek için harcayacağı zaman-para aralığı ontolojik olarak karşısına dikildiğinde, bir avuç vitamini (şişesi 100 $) yutup ameliyata girmeyi yeğliyor.

    ameliyattan çıkamıyorum... "eks olmuşum, uçuyorum..." hekimimiz de çok fena olmuş. kara kara düşünüyor: ben nerde yanlış yaptım??? canı çok sıkkın. belki yakınlarım ona dava açacak... 5-10 bin dolar kazanacağı bir ameliyatın ona maliyeti 500-1 milyon dolar olacak. tort, tırt, tort, tart, tort... tırlatmamak için, tıp hukukunda literatür taraması yapıyor hekimim. tam 15 saatini bu taramada harcıyor (temsili bir 15 saat x 500 $ = 75o.ooo $)

    yakınlarımın ona literatürü takip etmediği için hastasını kaybeden bir doktor olduğu için açacakları davadan kazanma ihtimalleri olan rakama karşılık bir avukat tutacak. avukat da rasyonel düşünüyor: bu davayı kotarırsam...

    neyse çok uzatmayalım tort mort; hem herkesin beslenme şekli kendine... *
    (bkz: tıp çok ilerledi canım)
  • iktisat yazınında da kullanılan bir kavramdır. iktisatta çok önemli bir kavram olan "bekleyişler"le son derece alakalıdır.
    ekonomik karar birimlerinin (birey, şirket, devlet) ekonomideki değişkenlerle ilgili bekleyişlerini, tahminlerini oluşturmaları sürecinde; karar alıcı piyasadaki haberleri, bilgileri, bekleyişlerini daha rasyonel, daha isabetli hale getirmek için değil, bekleyişlerini oluşturması sürecinde etkili olan inancını pekiştirmek için kullanmasıdır. inancı ile çelişen haberleri görmezden gelir, algılamayı reddeder.

    %13 küçülmeye teğet geçti demek, geçmişte yapılıp kamuya duyurulan bir tahmini tüm aksi gelişmelere rağmen erkekliğe bok sürdürmemek için ölümüne savunmak, hisse senedi forumlarında aldığı hisseler bir taraflarında patlamış adamların eften püften haberleri hisse patlayacak diye savunması, ama bunun yanında herhangi bir önemli olumsuz gelişmeyi hisseyle ilgili fiyat beklentisine dahil etmemesi ve fiyatı düşen hisseden almaya devam etmesi faln falan falan...

    işte burada kişilerin bekleyişlerini oluşturmada etkili olan inançları nasıl oluşur, oluşmasındaki etkenler (din, çevre, tabi olunan sosyal grup, tarihi tecrübeler) nelerdir? konjonktüre göre, etkin siyasi duruşa göre nasıl değişir?

    iletişim çağında herhangi bir bilginin anında karar birimlerine ulaştığı bu çağda bilgi, bilginin güvenilirliği ve karar birimler tarafından hangi süzgeçlerden geçirildiği konuları araştırmaya değer gerçekten...
  • siyaset biliminde seçim literatüründe de kullanılan tabirdir.

    kişinin seçim yaparken zaman ayırıp partilerin manifestolarını okuyup, açıklamalarını dinleyip, üzerine düşünüp karar vermesinin sokaktaki adamın hayatına o adamın oyu seçimin sonucunu belirlemediği sürece direkt olarak etki etmeyeceği için rasyonel olarak cahil olmayı seçmesinin daha yüksek utility verdiğinden bahsedilir.
  • "öğrenilmiş cehalet"

    “öğrenilmiş cehalet” kavramını ilk cumhur doğan’ın ağzından duydum. daha önce öğrenilmiş olan ve toplumun kültürünün bir parçası haline gelen bilgiler ve bu bilgilere dayalı oluşturulan kurallar, zaman içinde işlevsiz hele geliyorlar ve fayda yerine zarar vermeye başlıyorlar. “kızını dövmeyen dizini döver,” sözü bence buna güzel bir örnek. benim büyüdüğüm ortamda bebekler ishal olunca onlara su vermezlerdi, “su verme içi biraz kurusun,” denirdi. bu nedenle çok bebek su kaybından öldü, ama anlamadık. bugün bilimsel kavramlar ile baktığımız zaman kızını dövmenin ve ishal olan bebeğe su vermemenin büyük cehalet olduğunu görebiliyoruz.

    toplumsal dinamikler ve bireyin davranışı üstüne değerli dostum cumhur doğan ile yaptığımız bir sohbette “öğrenilmiş cehalet” kavramını kullandı ve ben gerçekten heyecanlandım. bu kavram "cehalet" kelimesinden farklı bir anlam taşıyordu; "doğru sanılan", ama felsefi ve bilimsel olarak "yanlış" bir bilgi sistemini ifade ediyordu.

    yaşamımızın her alanında öğrenilmiş cehalet içinde olabiliriz. bu tür yanlış bilgi üstüne kurulmuş şirketler batarsa yok olur gider, ama bu şirket özel bir şirket değil de bir devlet kuruluşu ise zarar ederek yıllar yılı devlete yük olmaya devam eder.

    öğrenilmiş cehalet üzerine kurulu bir eğitim sistemi öyle bir okul ve eğitim ortamı oluşturabilir ki, ana baba bu eğitim sisteminden memnun değildir, bu eğitim sisteminde öğrenci okuldan ve öğretmenden nefret eder, öğretmenler öğrenciden, veliden ve okul müdüründen hoşlanmaz, kaygılanır ve şevki kaybolmuştur; ama on yıllar boyunca sistem devam eder gider.

    niye?

    çünkü öğrenilmiş cehalet üstüne kurulu bir eğitim sistemi olduğunun hala farkına varılmamıştır.

    bu kavramı geçenlerde çıktığım bir tv programında kullandım; dinleyenler geri bildirim verdiler ve önemsediklerini söylediler. o nedenle ilk nerede duyduğumu belirtme ihtiyacı hissediyorum. şimdiden sonra seminer ve yazılarımda kullanmaya başlayacağım. cumhur doğan'ı bu kavramı ilk defa duyduğum kaynak olarak burada belirtmek istedim.

    beni zenginleştiren bu tür dostlarım olduğu için kendimi şanslı hissediyorum.

    doğan cüceloğlu (06.01.2015)
  • bireyin bir konudaki bilgiyi elde etme maliyetiyle, bilginin sağlayacağı potansiyel faydayı karşılaştırması sonucunda, bilgiyi elde etme maliyeti potansiyel faydayı aştığı takdirde bu bilgiyi öğrenmekten kendi iradesiyle kaçınmasıdır. anthony downs tarafından yazılan demokrasinin ekonomik teorisi isimli eserle beraber ortaya çıkmış bir terimdir.
hesabın var mı? giriş yap