• zaragoza yazmalari ismiyle filme cekilmis bu eserin parmakladigi yerde edebiyatin aort damari atar. edebiyatcilara soyle bir bakin, yazarlarin kafa derilerine bir elinizi surun, goreceksiniz ki hikayeden cok hikayeyi anlatan yuceltilir kitaplarda. yazar tanridir.
    gercegin en katiksiz anlatildigi kitap olan don kisot'u getirelim aklimiza (ki bu kitap icin dogru olan her kitap ici dogrudur, cunku kendinden sonra gelen her kitap don kisot'u yeniden yazmanin acikli seruvenini anlatir). don kisot'un ruh sagligini bozan kitaplarin yakilmak icin gozden gecirildigi bolumde rahip'in eline cervantes'in daha once yazdigi bir kitap gecer. bunu yakmayalim, der rahip. yazar bu kitapta guzel bir caba icinde, ki kendisini de taniyorum, bana bu cabanin devami gelecek demisti, der. modernizm yokken postmodernist bir hulleyle okuyucunun beyin zarina zerkedilen bir aids mikrobudur burada cervantes'in kaleminden damlayan. artik cervantes'ten kurtulus yoktur. yalan dolan hikayeler anlatan bir balikcidan farki kalmaz cervantes'in. issiz adaya duserseniz o yuzden yaniniza bir don kisot, bir ispanyolca sozluk, ve bir ispanyolca ogreniyorum kitabi almaniz gerekir. coconut icer keyfinize bakarsiniz adada.
    hikaye anlatan da o yetenekle yogrulmustur daha dogmadan once. ki bu yetiyle dolasan bir suru insan taniriz, onlar kitap okumazlar.
    cingenelerin hikayeleri buna guzel bir ornektir. marquez'in cingenesi 100 yillik yalnizligin sakli oldugu sisenin kapagini acarken, rengarenk fokurdayan iksirlerin tariflerini gizledigi tozlu defterin deri kapagini kaldiran bir buyucu gibi suzer okuyucuyu.
    zaragoza yazmalari filminde yonetmenin basarisi buradan gelmektedir kanimca. edebiyatin alengirli bir teknigini sinemada yeniden sekillendirmistir. hikaye icinde hikaye anlatabilmek anlaticilara mahsustur sadece. benim tanidigim bir cingene 3 hikayeyi es zamanli anlatip sonucta ucunu ayni kosebasinda baglayabilirdi. teyzem de ayni yetiye sahipti, simdi hatirliyorum, mahallenin kizlarina buldugu kocalarin hikayesinden baslar, annelerine gecer, oradan mahkemelik olan arazilerinin dava avukatinin cok ickici olduguna gelirdi. sonucta o kiz avukatla evlenirdi.
    filmin yonetmeni wojciech has cok basarili hikayeleri dizmede.
    high-contrast siyah-beyaz goruntuler enfes. kamera acilari, derinlik kullanimi orson welles'in kel kafasina bir saplak gibi.
    bunuel'in 1 defadan fazla seyrettigi tek film. (3 kez)
    jerry garcia'nin muzigine ilham buldugunu soyledigi film.
    scorcese'ye olurum de bu filmi birseye degismem, dedirten film.
    sinemalarda. he was a story teller. and he was doomed.
    mastika pictures introduces a film that you will never forget.
    "hileriyis, vandirfil" washington post
    "suluman'in kizi da bu filmde gormus pullu baligi" -daily deli selim news
    "two dicks up" siksel&ebert
  • has’ın psikedelik epik filminin yakın zamanda baştan sona yenilenmiş hali. napolyon ispanya’yı işgal ettiği sırada, iki asker bir handa tuhaf bir el yazması buluyor. kitap, alfonso von worden’in maceralarını anlatıyor. alfonso tehlike dolu sierra morena dağlarından geçerken bir dizi etkileyici karakterle görünüşte rastlantısal bir biçimde karşılaşıyor ve yolculuğu tekrar tekrar sekteye uğruyor. tunuslu prensesler, kendilerinin kuzeni ve nişanlısı olduğunu söylüyor alfonso’ya; bir okült konular alimi tüccarlar arasındaki kan davaları ve çingenelerin karşı karşıya kaldığı güçlükler konulu şaşırtıcı hikayeler anlatıyor.

    wojciech has’ın, jan potocki’nin başyapıtından uyarladığı zaragoza’da bulunmuş el yazması, 1960’ların en önemli kült filmlerinden biri. filmin hayranları arasında luis bunuel ve david lynch gibi yönetmenlerin yanı sıra grateful dead’den müzisyen jerry garcia da var. çizgi-roman sanatçısı neil gaiman’ın “labirent içinde labirent” olarak tanımladığı anlatım biçimi, hikaye içinde hikaye içeriyor ve insan doğasını şaşırtıcı bir biçimde araştırırken hem korkutucu, hem komik olabiliyor.
  • helenistik felsefe ileride stoacı’lardan, antik çağ felsefesinin sonlarına augustinus’a varan dönemin çeşitli düşünürlerinin aforizmalarıyla donatılmış diyaloglarıyla, bugün bile büyüleyiciliğinden bir şey eksilmemiş sinematografisiyle bir yıldız gibi parlayan, hem alternatif örneklerin peşine düşen sinefiller, hem de atmosfer senaryonun önünde tutan izleyicileri memnun edecek bir film. caro ve jeunet’n unutulmaz film kayıp çocuklar şehir (la cté des enfants perdus, 1995) filminin kötü adamı krank rolüyle ölümsüzleşmiş daniel emlfork’u burada baş papaz olarak ve yine ünlü fransız aktris emmanuelle riva’yı da bir başka sürpriz bir rolde görebilirsiniz.
  • polonyalı yazar jan potocki’nin türkçe’ye de çevrilmiş romanından uyarlanan film, napolyon dönemi’nde bir savaş esnasında, zbigniew cybulski tarafından canlandırılan ana karakterin bir el yazması bulmasıyla başlayan olayları takip eder. film, göz alıcı bir siyah beyaz görsellikle desteklenen masalsı atmosferi, hikaye içinde hikaye şeklinde özetlenebilecek yapısıyla kusursuz bir uyum göstererek seyircinin de bu rüya içinde kaybolmasını sağlıyor. çekildiği dönemin ardından neredeyse unutulan bu gerçeküstücü epik, bugünkü kült statüsünü martin scorsese ve francis ford coppola tarafından keşfedilip, batılı seyircilerle buluşturulmasına borçlu. bu iki ustaya ek olarak luis bunuel, david lynch, neil gaiman gibi isimlerin de filmin hayranları arasında bulunduğunu belirtmekte fayda var.
  • (bkz: #155075601)
hesabın var mı? giriş yap