*

  • (bkz: yukiguni)
  • kız çocukların bin kere de seyretsem bıkmam dediği disney harikası film..
  • (bkz: frozen)
  • yasunari kawabata'nin romanı. romanda evli bir erkekle bir geyşanın hikayesi anlatılır. hikaye çok ön plandaydı. ne bileyim hiçbir şey ima dahi etmemiş yazar. karakterler hakkında bilgi kırıntılarını bile romanın sonlarına doğru paylaşmış. aklımda hiçbir şey kalmadı yeni bitmesine rağmen. kawabata'nın en önemli eseri olduğu söyleniyor. okuduğum kitap bir hayli eski bir basım olduğu için kitabın kendisi de türkçesi de bir enteresandı. bir nane anlamadım.
  • nobel ödüllü japon yazar yasunari kawabata’nın, kara ithaf edilen bütün soyut ve somut anlamları harmanlayarak oluşturduğu baş yapıt.

    edit:imla
  • neden bu kadar ünlü olduğunu, çocukların buna ayılıp bayıldıklarını anlayamadığım, korku, trajedi, travmatik öğeler, bunaltıcı sahneler içeren animasyon film. filmin asıl kahramanı anna olmasına rağmen elsa nın çocuklarca seviliyor olnasıda bi garip.
  • ilkini çok beğenerek izlediğim ikincisini de bugün sinemada izlediğim animasyon film. çok iyi çok başarılı zaten oscar alması da başarısını taçlandırmış.
  • "sadece gerçek sevgi donmus bir kalbi ısıtabilir"

    anna ve elsa için...
  • japonya’nın ilk nobelli yazarının 12 yılda tamamladığı, en ünlü romanı.
    (bkz: yasunari kavabata)

    bu japon edebiyatı ürünlerinde bazen yersiz bir melodramatik tavır takınılıyor. takınılan bu tavır hikayeyle örtüşüyorsa eğer sürükleyiciliği artırabilir, ancak hikaye öyle pek de duygusallığa bürünmeye gerek kalmayan bir kurgudan oluşuyorsa; yani esaslı bir kurgu okumuyorsak, işte o zaman bu duygusallık hafakanları bastırır. japon animeleri izlerken içine girdiğiniz o depresif modu düşünün. uzak doğuda depresif bir şeyler var. boğan bir melankoli, hastalıklı bir malihülya halleri, intihar eğilimleri… bu duygu hallerini iyi kullanan yazarlar yok değil. (bkz: haruki murakami) koskoca japon edebiyatından bahsediyoruz sonuçta.

    ancak bu romanda geçmeyen bir şeyler var. yasunari bir türlü tamamlayamadığı için mi süre 12 yıla uzadı; yoksa bu romanda benim umursamadığım entel dantel modern akımlar var da; bu yoğun çabayı ben mi kaçırıyorum anlayamadım.
    çok beklentiye girmiştim ve hevesim kursağımda kaldı. bu romanın türünü “aşk” olarak kategorize edenler var bir de. yapmayın. karısını çocuklarını bırakıp da kaplıca köyünün birine giden bir adamın bir geyşa ile kaçamaklarının anlatıldığı bir romana da aşk romanı diyorsanız aşık olacak yerlerinizde sorun var demektir. macera yaşayıp geçiyorlar işte, bu ilişkiye eklenmeye çalışılan duygusallık bana yapay geldi açıkçası. kurgu sağlam değildi.
    geyşa karakteri hikayenin gururlu aşık kadını olarak gösterilmiş ama aklım hep bunun ötesi, geyşa kavramındaydı. vücudunu değil, yeteneğini satan, sanatçı anlamına gelen bir kelime geyşa. dans eder, şarkı söyler, eğlendirir; ancak gerisi tamamen gizemini koruyan bir sır. yasunari bu sırra sızmış da geyşalığın sınırları hakkında ileri geri konuşuyor gibi geldi açıkçası.
    neyse burasını da geyşalar düşünsün.
    karlar ülkesi ile ilgili yasunari’nin aşırı betimlemelerinin boğması dışında(belki de nobeli bu betimlemeleri aldırmıştır) hatırlayacağım ve bana anlamlı gelip üzerine düşünmemi sağlayan iki cümleyi bırakıp köşeme çekileyim:

    “siz tokyolular çok karmaşıksınız, bir türlü anlayamıyorum. yaşam çok hızlı akıyor diye duygularınız da dağılıyor herhalde.”

    bu cümle özellikle japonya için bana çok mantıklı gelmişti.

    “…..kendisinin seyahat eğlencesi rahatlığıyla ettiği laflar, kadının yaşantısının can alıcı noktalarına dokunmuş olabilir….”

    birine bir şey söylersiniz geçersiniz; ancak karşı taraf söylediklerinizi kendine alıp büyütür büyütür, kurup durur. sizinse hiç haberiniz yoktur. söyledikleriniz arasında belki de söylemediklerinizi arayıp durdu, kim bilir?
  • new york times bu roman için "çağımızın en etkileyici ve özgün eserlerinden biri" demiş kitabın arkasında. bense romanda doğa tasvirleri dışında etkileyici hiçbir unsur bulamadım. elimde sakıza döndü 140 sayfalık roman. sözde bir aşk hikayesi var ama o kadar silik ki, içine giremiyorsun bir türlü. elbette ki barbara cartland tarzı bir aşk romanı değil kastettiğim ama okurken bir an olsun insanın yüreği kabarmaz mı? ııhh, olmadı. acaba çeviri kaynaklı mı dedim kendi kendime ama yok, bu romanın olup olacağı bu bence. birçok yerde dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olduğu söyleniyor. emin misiniz ya, bir daha baksanız!
hesabın var mı? giriş yap