• (#52327300)

    ben olsam babamı behzat amirim'e* emanet eder, daramalıyı* alır hepsini bonbalardım.

    sokak ortasında sopayı nerden alıyorsun, baban emanet eşya mı, cüzdan mı, telefon mu "güvenli yer" derken kasaya mı koyuyorsun?
  • ak parti oy oranını yükseltmeyi kesin suriyeli verdi dedik dimi
  • (bkz: #51764480)

    işte bunlar hep akp'nin suçu...
  • dun bi 3 bin kadar daha giris yapti.

    bunca yildir dilencilerimiz vardir bu kadar da igrencce yapistiklarini bilmem. metrobuse musallatlar son zamanlarda. vallahi can guvenligimiz kalmadi artik.

    edit: @the shark uyarisiyla milyon yazmisim bin olarak duzeltildi.
  • bu hale getirenler utansın
  • yurdumuzda bolca bulunan vatan hainlerinden oturu muhattap kalmak zorunda oldugumuz yuzsuzluk. bir gun velettir, pictir demeyecegim ayagimda postalla kafasina gecirecegim tekmeyi. o gunu bekliyorum hasretle.

    bir de birileri 5 milyon rakamina bozulmus. 2 milyonmus gercek nufuslari. yani bir rahatladim bir rahatladim sorma. arkadasim wikipedia'ya gir de bir bak avrupada nufusu 2 milyondan az kac ulke var diye.
  • insanlar caresiz, hic kimse istemez yurdunu gecmisini terkedip baska bir diyarda gocebe olmayi. lakin insanlara yardim etmek icin dogru yolun bulunmasi sart artik. ornekleri mevcut. tampon bolgeye ikamet ettirilmeleri bu kadar zor olmamali. ulke insani zaten bunalmis durumda tonla sorun var. o cok vicdanla altin yiyi aktin sican araplar kendi soydaslarina karsi nasil bu kadar umarsiz olabiliyor akil almaz. iste bu millete yardim etmek o yuzden kafa kurcaliyor. neye varir sonu bilinmez. bu kontrolsuz gecisler umalim ki ilerde ata kaniyla sulanmis topraklarimizi kirletmez.
  • uzun zamandır üzerinde bir şeyler söylemek istediğim konudur. görünce atlayasım geldi.

    dürüst olacağım, başta suriyeli yüzsüzlüğü başlığını görünce "lan ne demek bu, ırkçıya bak sen, ne demek suriyeli yüzsüzlüğü böyle ayrımcılık mı olur" diye kudurasım geldi. sonra okudum ettim, farkettim ki benzer şeyler benim de başıma gelmiş.

    baştan söylüyorum, uzun bir entry olacak, başka uzun entrylerimde olduğu gibi saçma sapan altına uzun yazmayın kimse okumuyor, ya da tam okumadan "sen ne demek istiyorsun lan" falanlara gelip olayı foruma çevirmeyin. hepimiz insanız neticede, anlayın, anlamaya çalışın.

    ben yurtdışında uluslar arası ilişkiler ve uluslar arası ilişkiler tarihi konusunda, aynı zamanda türkoloji bilimini ilgilendiren bir proje üzerinde doktora yapıyorum. yani farkındayım ki bu beni kimseden üstün veya aşağı yapmaz. ama demem odur ki, nasıl ki bir hastalığınız olunca doktora gider, fikir ve konsültasyon alırsınız, işte ben de hayatımı bu yukarıdaki konulara odaklanıp, bu konularda bilimsel çalışmalar yapmaya adadım. haliyle normaldir ki, bu konunun dinamiklerini, bu konuda çalışmayan birisine kıyasla daha derin ve detaylı bilmem gerekir.

    geçen işte bozcaada dönüşü feribota bindim, geyiklide inmek üzere. baştan söyleyeyim, siyasal görüşüm yoktur. olaya tamamen bilimsel olarak yaklaştığım için, hem kendi yurdumuzda, hem dünyada olan politik olaylar, değişimler, evrimler, devrimler benim araştırma konum, bu kadar. bunlardan savunduğum veya savunmadığım birisi yok çünkü eğer olursa ben alanımı iyi işleyemem ve bir taraftar olur çıkarım, bir bilimadamından ziyade.

    neyse yanıma bir adam yaklaştı, arapça "sadaka" dedi, sonra arapça "allah rızası için sadaka" diye tekrarladı. adı geçen adam 30'lu yaşlarında, türkiye devletinin bütün imkanlarından istifade eden, türkiye vatandaşlarının sahip olmadığı mali imkanlara sahip olan bir bireydi. ben de kendisine, kırık ama anlaşılır bir arapçayla "devlet size sadaka veriyor" dedim. kendisi "devlet bize vermez" dedi, arapçasını basitleştirerek. ben de "verir. veriyor. bana vermiyor, sana verir." dedim. sonra o da "yetmiyor" diye cevap verdi arapça. sonra arkasını dönüp eliyle birisine gelgel etti, hemen daha genç birisi yaklaştı, aralarında çok hızlı bir konuşma geçtikten sonra gelen ikinci kişi bana arapça "lutiyyi"`:arapçada ibne demek, kur'an'da lut kavmine atfedilen sapkınlıklar` sureti ile hakaret etti. ben sinirlendim, elimin içini suratlarına doğru tutarak yürümeye başladım. sonra daha genç olan beni ceketimden tuttu(öyle pahalı klas bir ceket değil, dandik kütüphaneci ceketi) kendine doğru çevirdi bağırmaya falan başladı. ben gerildim baya, sakinleştirmek için iki elimin içini onlara çevirip yere doğru ellerimi sallamaya başladım. genç olanı cebinden tavşan siki kadar bir sustalı çıkartıp gösterdi. o andan sonra olanlar malum. genç olanla başlayıp ikisinin de ağızlarını yüzlerini kırdım. sonra polis çağırıp şikayetçi oldum. bu süreçle ilgili her hangi bir yorum, veya akibetle ilgili bir ifadede bulunmak istemiyorum, lakin takdir edeceğiniz üzere çok bir şey beklememek lazım.

    sonra düşündüm, lan bu adamlar savaştan kaçıyorlar, evet. biz onları ülkemizde misafir etmesek ölecekler belki de. e edelim, tamam, ama normalde bu tip sığınmalar kamplarda gerçekleştirilir. günümüzde insan haklarına verilen değer dikkate alındığında da bu bireylere kamplarda iyi imkanlar sağlanması lazım. peki biz neden bu bireyleri kontrol altında tutmuyoruz da, sokaklara salıyoruz? yani demiyorum ki geri yollayın ya da almayın, insanlık görevidir, almak lazım. ama bu bireyler geçici sığınmacı. neden etrafta rahatça geziyorlar (burada bu konuyu azil ya da asylum ile karıştırmamak lazım, onların statüsü bir acil durum statüsüdür)

    sonra düşündüm, e dedim bizim halkımız da göçmen oluyor, yeri geliyor, sığınmacı oluyor. ama onları kabul eden ülkeler, onlar belli başlı seviyelere geldikten sonra onları kendi uluslarının bir parçası olarak kabul ediyorlar.

    şimdi bu adamların ne bir eğitimi var, ne bir türkçeleri var, ne bir işleri, güçleri var, allah razı olsun, bacımıza, anamıza sarkıntılık etmiyorlar. e biz bunları alıyoruz, para veriyoruz, alışveriş kartları veriyoruz aylık, kalacak yer veriyoruz, çoğu kamplardan kaçıp otellerde kalıyor istanbulda. peki bana şunu söyleyin, nijeryadan gelen sığınmacı doktorlar, eczacılar, ingilizce öğretmenleri neden saat satıp 10 kişi bir oda evlerde kalıyorlar? neden biz onları isdihdam etmiyoruz? türkçe sınavına girsin (sen onu sığınmacı aldın ya, senin mükellefiyetin ya onları senin kültürünle "tanıştırmak" (asimilasyon ya da sindirmeden bahsetmiyorum, entegre etmekten, harmonize etmekten bahsediyorum) e bunların hiç birisini yapma, o adama her imkanı ver, vatandaşlıkta ver, senin vatandaşının vergisiyle senin vatandaşının işlerini çalsın, işsizliği arttırsın, çeteleşip olay çıkartsın, sınırdan yığınla adam al, hangisi ajan, hangisi işidli hangisi bilmem hangi örgütlü belli olmasın, ama adam gelsin, senin vatandaşından daha ayrıcalıklı konuma gelsin?

    olmaz ki öyle bir şey. bizim ehliyetimiz bile yurtdışında kabul görmezken (ilk 6 ay tamam, sonrası için belli bir mebla ödenip denkleştirilmesi gerekiyor) adam arabasını alsın gelsin, istediğini yapsın, sınavsız geçişler sağlansın.

    sosyal devlet olmanın karşısında değilim, hele ki multikültürel olmanın hiç. ama esas konu, memleketimize hiç bir niteliği olmayan insanları alıp, sokup (tekrar söylüyorum, insansak zaten onları oradan alıp sığınmacı kampına sokmak zorundayız) ondan sonra zaten az imkana sahip olan türkiye halkının imkanlarını, işlerini, dükkanlarını bu adamlara tahsis ediyorsak, bir düşünmemiz lazım.

    ırk falan diye bir şeye inanmıyorum ben, o daha çok yaşanılan bölgenin atmosferinin, önce gelen kültürlerin ve geleneklerin birleşimi. ama biz türkiyelilerle suriye arapları bir değiliz. olmayalım, o da sorun değil, ama o adamlar kontrolsüz gezmesin sokaklarda, onlara da yazık, ne yapacaklarını bilmiyorlar, onlar da çocuk, kötü yetiştirilmişler, belli. e bizim görevimiz onları rehabilite etmek, onları eğitmek ve onlara belli başlı değerleri aşılamak.
  • bıktırmıştır.
  • para alamayınce tükürmek veya vurup kaçmak suretiyle yaptıkları o.çocukluğudur. korkuları yok çünkü bir köşede bekleyen büyükleri var. zabıta çocukları yakalayınca çıkıp geliyorlar.

    bir de aklınızda bulunsun şimdi tükürüp kaçan bu orospu çocuğu, 5 sene sonra bıçak çekecek. hazırlıklı olun.
hesabın var mı? giriş yap