• ah be 'moje sestra'!

    çayı eksik etmemeli...
    en verimli çağındaki kocasını aniden kaybeden kızkardeşin"ne olacak şimdi" sorusundaki çaresizliğin ağırlığı karşısında yutkunmaya bahane oluyo çay. her birimiz yanındakinden medet umuyor, çaresizliği hafifletcek bi çift laf etsin diye. "başımız ..." diyerek acısına ortak olduğumuzu hissettirmekten başka ağzımızdan laf çıkmıyor ama. daha yolunun başındayken babasız kalan delikanlı çocuk "50 de çok az yaa" deyip isyanını isyansız dile getirdiğinde mengeneyi gevşetici iki kelam edecek bi babayiğit yok ortada.
    bütün o kelimeler nereye gitti? hem de en lazım oldukları anda?

    aciz kalışlarımız çoğaldı.

    nicedir halimizi kafasını delikten çıkardığı anda tokmağı yiyen tavşanlara benzetiyorum. hani çocuk oyun salonlarında olurlar . kafasını uzattığı anda tokmağı kafasına indirirsen puan kazanırsın. anında tekrar içeri battığı için tutturamazsın bazen, tokmak boşa vurur. işte o tavşanlar hayata tutunma noktalarımız,umutlarımız.
    tokmağı kafaya yemezse sürdürebileceğimiz, kafaya denk gelirse öbür delikten fırlayıp bu sefer tokmağın ıskalayacağına dair öküz gibi bi umut beslediğimiz yaşam sevincimiz.

    (bu sefer nası da güçlü fırlamıştım delikten halbuki (bkz: #59797461)
    "bana mısın!" demiyecektim....)

    "acı toleransımız çok yükseldi,farkına varmadan gebereceğiz diye korkuyorum" diye yazmıştı biri. hakkaten de!
hesabın var mı? giriş yap